Bölüm 47: Gale Robinson (3)

avatar
85 2

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 47: Gale Robinson (3)


Gale Robinson.

 

Robinson Ailesi’nin ikinci çocuğu. Nadir görülen bir deha olmasının yanında kişiliği sayesinde çevresindekilerin saygısını kazanmış biri. Son haberlere göre düşük aşama Kılıç Ustası seviyesinde. Yirmi dört yaşında böyle bir seviyeye erişmiş olması çeşitli büyük kurumların onu davet etmesine neden oldu.

 

Bunlar Constantine’nin Cain’e verdiği raporda yazanlardı. Gale yetenekli olsa da Cain’in dikkat etmesi gereken biri değildi. Sonuçta birincil önceliği en kısa sürede Büyü Araştırma Merkezi’ni kendi tarafına çekmekti.

 

Fakat işler her zaman planlandığı gibi gitmiyordu. Cain’in aklındaki planlar beklenmedik suikast yüzünden suya düşmüştü.

 

Bir değişken ortaya çıkmıştı.

 

Gale Robinson.

 

“Her şey hazır olduğunda harekete geçeceğiz.”

 

Her şeyi tek seferde bitirme niyetindeydi. Bir ay içerisinde planın birinci aşamasını tamamlamak zorundaydı.

 

“Anlaşıldı Genç Efendi. Üzerime düşeni layıkıyla yerine getireceğime emin olabilirsiniz.”

 

“Bundan şüphem yok.”

 

Cain kadehindeki şarabı bitirdi.

 

---

 

Oldukça lüks dekorasyonlara sahip bir salona giriş yapan yaşlı adam kaşlarını çatarak kapıda duran adama baktı. Adam bir kahyanın kıyafetlerini giyiyordu. Sakin ve huzurlu bir ifadesi vardı. Ancak bu yaşlı adamın daha da kaşlarını çatmasına neden oldu.

 

“Sende kimsin?” diye sordu kaşları çatılmış bir şekilde.  

 

“Adım Dante efendim. Bundan sonra sizin kahyalığınızı yapacağım.”

 

Dante mükemmel bir açıyla vücudunu eğdi ve soylu bir havaya sahip bakışlarını yaşlı adamın üzerinde gezdirdi.

 

“Simon nerede?”

 

“Kendisi izne ayrıldı.”

 

“Ne? Bana haber vermeden mi?”

 

Dante cevap vermeden beklemeye devam etti. Yaşlı adamın gözlerinde garip ışıklar belirdi. Öfkeli bir şekilde Dante’ye yaklaştı ve yakasından yakaladı.

 

“Kimin köpeğisin?”

 

“Lütfen sakin olun Efendi Wyatt. Kimse için çalışmıyorum.” dedi Dante oldukça sakin bir şekilde. Bu yaşlı adamın daha da öfkelenmesine neden oldu.

 

Günler önce yaptıkları suikastin başarısız olmasından dolayı endişelenmiş ve inziva bahanesiyle gözlerden uzak durmuştu. Odasından dışarı çıkmıyordu ve yıllardır onun kahyalığını yapan Simon dışında kimseyle görüşmüyordu.

 

Wyatt aptal değildi. Konumunu kurnazlığına borçluydu. Dante’nin birileri tarafından gönderildiğini anlayabiliyordu. Ve bu her kimse onun hakkında iyi düşüncelere sahip değildi.

 

“Tanrı aşkına, git bana büro yöneticisi Lorelei’yi çağır.”

 

Şakaklarını ovdu. Bu başarısız herife çok kez tembihlemesine rağmen hâlâ haddini aşmaya devam ediyordu. Bu sefer haddini bildirecekti.

 

Ancak…

 

“Büro yöneticisi Lorelei istifa etti.”

 

“Ne?!” Wyatt’ın sakalı titredi. Lorelei sıçmaya giderken bile onlardan izin alacak kadar korkak ve ezik biriydi. Onlara haber dahi vermeden istifa mı etmişti? Bu cesareti de nereden bulmuştu?

 

Wyatt’ın kendini sakinleştirmesi zaman aldı. Bir bardak soğuk suyun ardından bir nebze vücudundaki gerginliği atmıştı. Deri koltuğuna oturdu ve alnını ovdu. Bıkkın bir şekilde, biraz da korkarak, Dante’ye yeni bir soru sordu.

 

“Yeni yönetici kim?”

 

Dante yaşlı adama bakarken pişkin pişkin sırıttı.

 

“Büro Yönetici Yardımcısı Cooper.”

 

Wyatt’ın gözleri titredi. Bu hiç iyi değildi! Personel Bürosu gibi önemli bir mevkii başkasının eline geçmişti! Bunu yapan her kimse Yıldız Kulesi hakkında hoş olmayan planlara sahipti. Acilen dostlarını toplamalı ve bir toplantı yapmalıydı.

 

---

 

Aynı manzara birkaç yerde daha tekrar etmişti. Yıldız Kulesi’ndeki önemli-önemsiz tüm görevliler yenileriyle değiştirilmişti. Eski görevliler yıllardır aynı makamlarındaydılar. Bu ani değişim tüm Yıldız Kulesi’nin dikkatini çekti.

 

Personel Bürosu özerk bir yapıydı. Emirleri Merkezi Personel Bürosu’ndan alsalar da Yıldız Kulesi gibi yerlerde kontrole sahiplerdi. Özellikle aşçı, kahya ve muhafız gibi görevlere sahip pek de önemli olmayan görevlileri istedikleri gibi değiştirebilirdi.

 

Bazıları için bu değişimler pek de önemli değildi. Sonuçta onlar birere araştırmacıydı ve tek ilgilenmeleri gereken şey araştırmalarıydı. Ancak birazcık dahi politikaya karışmış olanlar bu değişimin pek de hayra alamet olmadığını anlamıştı.

 

Ne kadar önemsiz olursa olsun görevliler hâlâ bazı yetkilere sahiplerdi ve bu yetkiler tek başına bir önem arz etmese de birleştiğinde sınırsız bir özgürlük sağlıyordu.

 

Sonuçta Yıldız Kulesi’ndeki önemli önemsiz her türlü işle görevliler ilgileniyordu.

 

Kahyalar, hizmetçiler, kapı muhafızları ve hatta aşçılar bile yenileriyle değiştirilmişti. Bu huzursuzluğa neden oldu. Böyle büyük değişikliklerin aniden olması insanların en ilkel korkularından biri olan bilinmezlik korkusunu açığa çıkardı.

 

Yedinci katta gizli bir odada yedi yaşlı ve bir genç toplanmış, bir şeyler tartışıyordu.

 

“Lorelei istifa etti. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?” diye sordu Wyatt, bariz bir bıkkınlıkla.

 

“Bir şeylerin garip olduğu doğru.”

 

“Katılıyorum, o olaydan sonra Lorelei köpeğimiz haline gelmişti. Sahiplerinin izni olmadan makamını terk edemez.”

 

Lorelei’yi sadık ve sahibinin eline bakan bir köpek haline getirmişlerdi. Onun sayesinde Yıldız Kulesi’nde istediklerini yapıyorlardı. Kaçak mal sokabiliyor, para aklayabiliyor ve hatta rüşvet yiyebiliyorlardı.

 

Lorelei’nin artık eski yerinde olmayışı Robinsonlar için oldukça sıkıntılı bir durumdu. Eski esnekliklerini kaybetmişlerdi. Üstelik bununla kalmamıştı. Bu değişimler gölgelerden yükselen bir güç olduğunun habercisiydi.

 

“Bu olayı çok ciddiye alıyorsunuz,” dedi aniden biri. Ona bakan herkesin gözleri saygıyla doldu. Mavi gözlü, parlak siyah saçlı bir adamdı. Göz kenarları kırışıklıklarla dolu olmasına rağmen gözleri yıldızlar misali parlıyordu. Fakat biraz şeytani bir suratı vardı. Keskin çene hatları, eğimli gözleri ve fazlasıyla geniş alnı yüzünden bir yılanı andırıyordu.

 

Fakat Robinson Ailesi’nde bu adamın özel bir konumu vardı. Şu anki patriğin erkek kardeşiydi ve aynı zamanda Yıldız Kulesi’nin sekiz profesöründen biriydi. Ve buradaki herkes tarafından geleceğin patriği olarak görülüyordu.

 

“Lorelei gittiyse yenisini buluruz. Gerekirse ailenin güçlerini harekete geçiririz. Endişelenmeye gerek yok.” diyerek herkesi rahatlattı.

 

“Bu sefer ki durum biraz farklı Hayes Amca.”

 

En başından beri sessizce konuşulanları dinleyen Gale birden sohbete daldı. Aralarındaki kıdem farkı yüzünden her zaman sessiz kalıp dinlemek zorundaydı. Bilhassa buraya davet edilmesi bile Wyatt’ın ona bir şans vermek istemesi yüzündendi.

 

Gale pek sevilen birisi değildi.  Yetenekli, genç ve sevilen biriydi. Fakat Robinson Ailesi’nin ana soyunda onu seven neredeyse kimse yoktu. Bunun nedeni kötü bir şey yapmış olması değildi. Aksine Gale o kadar kusursuzdu ki nefretlerine rağmen onu saf dışı bırakamamışlardı.

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Hayes kaşlarını çatarak ona baktı. Yeğeni olmasına rağmen Gale’den nefret ederdi. Abisi yakında ölecekti ve onun yerine yeni bir patrik seçilecekti. Hayes adaylar arasında açık arayla birinci sıradaydı. Hemen ardından en büyük rakibi Gale geliyordu.

 

Gale gülümseyerek Hayes’e baktı. “Genç Efendi Cain’i biliyorsunuz değil mi?”

 

“Şu küçük piç mi?” Küçümseyen bakışlarla Wyatt, Isaac ve Anthony’e baktı. “Bu salakların öldürmeye çalışıp da başarısız oldukları kişi.”

 

“Bizim hatamız değildi! Her şey mükemmel hazırlanmıştı!” Wyatt ayağa kalktı ve Hayes’e baktı.

 

“Wyatt haklı! Veledin verilmiş sadakası varmış,” diye onu destekledi Anthony ve Isaac.

 

“Heh,” dedi Hayes küçümser bir tonda. “Bir işi de düzgün yapsanız şaşırırım zaten.”

 

Wyatt dişlerini sıksa da karşılık vermeye cüret edemedi. Hayes dar düşünceli bir adamdı. Öfkelendiğinde geleceği düşünmezdi.

 

Gale devam etti.

 

“Genç Efendi Cain’i öldürmeye çalışmanız yüzünden bunların olabileceğini hiç düşünmediniz mi?”

 

“Ne demek istiyorsun?” Hayes kaşlarını çattı.

 

“Demem o ki bunların hepsinin arkasında Genç Efendi Cain var. Ve istediği tek bir şey var.”

 

“Neymiş o?”

 

Gale yüzünde tüm dişlerini gösterecek kadar geniş bir gülümseme belirdi.

 

“İntikam.”

 

---

 

Aynı esnada Yıldız Kulesi’nin zemin katındaki ışınlanma portalı aktifleşti. İçeriden siyah kıyafetlere bürünmüş kılıçlı sekiz adam çıktı. Her birinden dehşet saçılıyordu. Kayıt tutmakla görevli olan kişi gözlerini başka yöne çevirdi ve bu olayı görmemiş gibi davrandı.

 

Siyah kıyafetli adamlara öncülük eden kişi bir süre etrafına baktıktan sonra orta yaşlı bir adam onlara doğru yaklaştı ve kendini tanıttı.

 

“Şeref verdiniz efendim, ben Cooper.”

 

Cooper mütevazi bir şekilde kendini tanıttıktan sonra karşısındaki adamlara göz ucuyla baktı. Güç seviyelerini ölçmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Üst seviye bir Kılıç Uzmanı olarak Cooper güçsüz sayılmazdı fakat karşısındaki adamların her biri ondan yüzlerce kat daha güçlüydü.

 

Bunu anlaması sadece birkaç saniye sürdü.

 

“Lütfen beni takip edin.”

 

Etrafta portal görevlileri dışında kimseler yoktu. Bu oldukça garipti. Normalde burası bu saatte görevli ve hizmetlilerle dolu olurdu.

 

Fakat bu anlaşılabilirdi.

 

Sonuçta bu ayarlanmış bir şeydi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44795 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr