Patlamanın sesi yedinci kattan bile duyulmuştu.
Hayes camdan bakarken mutlu bir ifadeye sahipti.
“Başardınız!”
Whosh! Whosh!
Arkasında üç tane gölge belirdi.
Bu kişiler jüri mevkiisine sahip Robinson üçlüsüydü.
Wyatt garip bir ifadeyle Hayes’in sırtına baktı. Cheron Şehri’nden dönüyorlardı. Oradaki dostlarından birkaç şey istemişlerdi.
Hâlâ inanamıyorlardı. Hayes’in bağlantıları nasıl bu kadar güçlü olabilirdi? Üst seviye bir Kılıç Ustası’nın gücüne erişebilecek tuzak formasyonları milyonlar ediyordu. Oysa Hayes bu formasyonu neredeyse bedavaya almıştı.
“Artık öldüğüne göre,” dedi Hayes gayet heyecanlı bir şekilde. “Önce büro yöneticisini değiştirelim. Ardından efendiye haber verebilirsiniz.”
Cain’in kapısına bomba yerleştirmek ona pahalıya patlamıştı. Birinci formasyonun kendisi için yüz bin altın ödemişti. İkincisi onu yerleştirmeleri için özel uzmanlar tutmuştu. Ve üçüncüsü de bazı kişilerin bunu görmezden gelmesini istemişti.
Hayes açgözlü bir adamdı. Cain gibi birinin gelecekte doğuracağı sıkıntıları şimdiden görüyordu. Bu yüzden daha tam büyümemişken bu dikenli otu kesmek en iyisi olacaktı.
Şimdi Cain’i başarıyla öldürdüklerine göre hem efendilerini tatmin etmişlerdi hem de büyük bir sorundan kurtulmuşlardı.
Tak! Tak!
Birisi kapıyı tıklattı.
“Gel,” dedi Hayes.
Demir kapı açıldı ve Gale içeriye girdi. Dikkatli bir şekilde Hayes ve arkasındakilere baktıktan sonra iç çekti. Hemen ardındansa gülümseyerek kafa salladı.
“Amca bunu kutlamaya ne dersiniz?”
“Kutlamak mı?”
Hayes çenesini sıvazladı.
“Harika bir fikir!”
Bu büyük bir zaferdi. Dostlarını ve onun yanındakileri bu zaferden haberdar ederse ‘o’ kişi ona bir ödül verdiğinde daha büyük bir şey vermek zorunda kalırdı.
“Pekala,” dedi Gale büyük bir tevazuyla. “Gerekli hazırlıkları yapacağım Amca.”
Gale hiç beklenmedik bir şekilde saygısını gösterdikten sonra odadan ayrıldı. Hayes ve diğerlerinin yüzünde garip bir ifade belirdi. Gale’in bu alışılmadık tavrı hepsini afallatmıştı.
Gale diğerlerine iyi yürekli gözüküyor olmasına rağmen amcalarının ve akrabalarına karşı son derece kötücüldü. Tıpkı amcalarının ona karşı olduğu gibi. O bunu gizlediğini sanıyordu fakat buradaki herkes yıllardır politika yapan kurnaz tilkilerdi. Onun adeta içini görüyorlardı.
Ancak Hayes üzerine çok düşünmedi. Bunun yerine kahkaha atmaya başladı.
“Anlaşılan Gale amcasının ne kadar kudretli olduğunu anladı.”
“Hahaha! Tebrik ederiz Kıdemli.” dedi Wyatt yüzünde garip bir ifadeyle. “Böyle devam ederse birkaç sene içerisinde size patrik diye sesleneceğiz!”
Bu övgüler Hayes’in hoşuna gidiyordu.
---
Ay tepede yerini almıştı. Parlak ışıkları bir yorgan gibi sık ağaçların üzerini örtüyordu. Nadirde olsa ağaçların yapraklarının arasından sızan ay ışığı toprağa düşüyor ve yerde yatan cansız bedenleri aydınlatıyordu.
Rumble!
Ağaçlar birden kül oldu. Kan kırmızısı ateş parıltıları yükseldi ve gökte devasa bir Goblin’in silüetini oluşturdu.
Whosh!
Ağaçların arasından yükselen bir buz mızrağı siluetin kolunu kopardı. Kan donduran bir kükreme yükseldi. Hemen ardından beyaz bir ışık çaktı ve gökten bir yıldırım düştü.
Aaron elindeki kılıcı savurduğunda mavi renkli yıldırımlar her yeri sardı. Neredeyse beş metre olan Goblin Şefi’nin hareketleri yavaşladı. Bunu fırsat bilen Aaron ejderkanı tekniklerinden biri olan Ejderha Kanatları’nı kullanarak Goblin Şefi’ne yaklaştı.
Üçgen Plato’nun son kalan canavar şefi olarak Goblin Şefi aralarında başa çıkılması en zor olanıydı. Kendini yenileme becerisinin yanı sıra onunla savaşan canavarları güçlendiren bir enerji yayıyordu. Bu yüzden Aaron ve ekibi saatlerdir savaşmalarına rağmen Goblin Şefi’ni alt edememişlerdi.
Goblin Şefi Aaron’un saldırılarının arkasındaki kuvvete dayanamayıp sendeledi. Bu esnada arkasında bir hayalet ortaya çıktı. Elinde bir çift kısa kılıçla hareketlerini sergiledi. Önce yukarıdan aşağıya ardındansa birden fazla yönden kesik attı.
BOOM!
Kesikleri enerjiyle doldu ve devasa enerji parçaları halinde Goblin Şefi’nin bacağına vurdu.
Goblin Şefi feryatlar eşliğinde yere düştü.
“Aires şimdi!” diye bağırdı Nicholas.
Bağırdığı esnada ağaçların arasında gizlenen Aires devasa mızrağıyla Goblin Şefi’ne doğru atıldı. Mana mızrağının ucunda birikti. Her şey tamamlandığında mızrağını ileriye doğru sapladı.
ZZZZZ!
Yıldırım enerjisi ile senkronize olan kırmızı renkli enerji birden patladı ve Goblin Şefi’nin göğsünde devasa bir delik oluşturdu.
Kan her yere saçıldı.
Goblin Şefi hareket bile edemedi.
“Bu aralarında en zoruydu.” dedi Aires. Mızrağını bileğini bükerek kendi etrafında çevirdi. “Kılıç Ustası seviyesinin ortalarında olmasına rağmen bu kadar zorladı bizi.”
Üçgen Plato küçük bir yer değildi. Onlarca büyüklü küçüklü canavar kabilesi bulunduran devasa bir platoydu. Her kabilenin şefi de bir Kılıç Ustası gücünde olduğu için temizlemek çok zordu. Onlar gibi en iyi dehalardan oluşan bir ekip bile burayı birkaç sene de temizleyebilmişti.
Nicholas beyaz hayalet enerjisini dağıtıp Aires’in arkasında belirdi. Elindeki kısa kılıçları sırtındaki kınlara yerleştirip Goblin Şefi’nin ölü bedenini inceledi. Narin görüntüsü artık yoktu. Aurası bir vahşi hayvanı andırırcasına ölümcüldü.
“Orta aşama Kılıç Ustası. Beyler Üçgen Platosu serüvenimiz burada sona eriyor.” dedi. Nicholas aralarında yaşça en küçük olmasına rağmen en akıllılarıydı. Bilhassa suikast konusundaki yeteneği tüm Huxley Ailesi’nde ünlenmişti.
Aires ona bakıp dilini tıklattı.
“Elizabeth,” dedi birden bire.
“Noldu?” diye cevap verdi Elizabeth, alnında biriken terler yüzünden saçı alnına yapışmıştı. Bu yüzden biraz sinirliydi.
“Onu ziyaret edecek misin?”
“Ne demek istiyorsun?”
Aires söylemekte biraz tereddüt etti. Elizabeth kuşkusuz aralarında ki en korkutucu kişiydi. Sadece güçlü değildi. Aynı zamanda hem zeki hem de acımasızdı. Aires it dalaşında kendine güveniyor olmasına rağmen en iyi Savaş Büyücüsü olan bu kadının karşısında durabileceğine inanmıyordu.
“Magnus ve Ashborne Ailesi arasındaki düşmanlık yüzyıllar öncesine dayanıyor. Her on yılda bir yapılan ‘Kılıç ve Büyü Turnuvası’ savaş yüzünden yapılamadığından birkaç sene ertelenmişti. Bu senenin sonunda mı yapılacaktı?”
Elizabeth kafasını Aaron’a çevirdi. Aaron ifadesizce kılıcını temizliyordu. Bir Kılıç Ustası’nın izlerini taşıyan aurası okyanus kadar dingindi. Ancak ‘ondan’ bahsetmeye başlayınca aurası bir anlığına öldürme niyetiyle doldu.
Elizabeth gözlerini tekrardan Aires’e çevirdi.
“Turnuvaya katılacağım. Onun ne durumda olduğunu kendi gözlerimle teyit etmem gerekiyor.”
Elizabeth’in gözlerindeki öldürme niyeti Aires’in kaşlarını çatmasına neden oldu.
Onu uyarma gereği duydu.
“Dikkatli ol. Ani kararlar verip amacını belli etme. Gelecekteki planlarımız için bir sorun çıkmadığından emin olman lazım,” dedi.
“Kaç yaşındayım sanıyorsun?” diye sitem etti Elizabeth.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..