CİLT I: KAPININ ARDINDA HARİKA OLMAYAN BİR DÜNYA VAR
BÖLÜM 3: MACERAYA GİRİŞ
Ay ışığı yukarıdan kendisini selamlarken yeni uyanmış olmanın verdiği uyuşukluk üzerinde olsa da canı yanmıyordu.
Kısa süreliğine yaşadığı her şeyin bir rüya olduğunu düşündü. Böyle olması daha mantıklıydı, yaşananlar bir rüya olmasaydı ölmüş olurdu. Ama tuhaf bir şekilde hissettiği acıyı hatırlıyordu ve bu, sabah kötü bir rüyadan uyanıldığında rüyada hissedilen acıyı hatırlamak gibi değildi. Acı gerçekti, oradaydı.
Leş gibi kokuyor.
Koku o kadar berbattı ki burnu Yu’ya karşı bir bağımsızlık savaşı başlatıp yüzünü terk edebilirdi. Kokunun kaynağını bulmak için ileriye baktığında Yu’nun yakasını aralayıp göğsüne bakan beyaz saçlı bir kadın gördü.
Kalçasının üzerinde biraz geriledi. Anlaşılan bu bir rüya değildi ve hala hayattaydı.
???: Üzgünüm, az önce seni öldürdüm.
Az önce seni öldürdüm. Ne demek istiyordu? Yu’ya içinde bulunduğu durum hiç gerçekçi gelmiyordu. Düşünmek için elini başına götürdü ve yaşananları hatırlamayı denedi. Düştüğünü hatırlıyordu, ardından turuncu yaratık, küçük kız ve katili.
Turuncu yaratık? Yu soluna baktığında yerde yatan iki buçuk metrelik bir canavar gördü. Dört kalın kolu ve korkunç bir yüzü vardı. Gorili andırıyordu ama vücudu kıllarla değil, turuncu ve sert gözüken pullarla kaplıydı. Yani vücudunun çoğu, göğsü yarılmış ve üzerindeki pullar dağılmıştı.
Yu: Çantam!
Canavar hakkında daha fazla düşünmeden ve önündeki kadının bakışlarını görmezden gelerek çantasını bulmak için etrafı taramaya başladı. Kendisinden birkaç metre ötede duruyordu. Çantasının nasıl sırtından çıkıp oraya fırladığını merak etmişti. Sorunun cevabına kafa yormadan dizlerinin üstünde çantasına doğru ilerledi ve hızla fermuarı açıp içerisindeki epilepsi ilacını kontrol etti.
Yu: Haplara zarar gelmemiş, güzel.
Bu ilacı tekrar bulamayacağı için alternatif bir tedavi keşfedene dek korumalıydı. Böyle bir düşüşün ardından çantanın ve ilaçların ezilmemiş olması şanstı, tıpkı Yu’nun hayatta kalması gibi.
Nasıl ölmedim?
Hayır, öldüğümü söyledi.
Neden, sakinim?
Yu: Ben, anlayamıyorum.
Son anları bulanıktı. Canavar, küçük kız, küçük kızın büyük versiyonu, büyülü bir saldırı. Bunları sıraladığında gerçekçilik kelimesi bir anlam ifade etmemeye başladı.
“Az kalsın unutuyordum.”
Yu telefonun sağlam olup olmadığını kontrol etmek için cebinden çıkardı. Ve bir başka mucize daha, telefonu, bu dünyadaki başlangıç eşyası da sağlamdı.
Karşısındaki kadın Yu’nun cebinden çıkardığı eşyaya meraklı gözlerle bakarken tekrar özür diledi.
???: Az önce seni öldürdüm. Yanlışlıkla oldu, özür dilerim.
Yu: Ölmüş birine göre fazla sakinim. Anlıyorum… mükemmel benliğim duruma hızlı ayak uydurduğundan olmalı. Gerçekten hangi dünyada olduğum hiç fark etmiyor, daima on numarayım.
Gözlerini kapadı, yumruğunu sıktı ve zafer pozunu verdi. Böyle bir durumun ardından bile kendisini toparlayabilmesiyle gurur duyuyordu. Dağınık saçlarını eli ile düzeltirken karşısındaki kadını inceledi.
Kırmızı diye hatırladığı elbise hafızasındaki gibi kırmızıydı ama bu elbisenin doğal rengi değildi. Kadının giydiği uzun beyaz cüppeye bulaşan kan yüzündendi. Yu’nun dünyasına yabancı olan büyük kırmızı gözleri içine işliyordu, uzun, hiçbir ton barındırmayan beyaz saçları atkuyruğu yapılmıştı.
Yu’ya göre tam da bir hikayenin ana kadın karakteri olacak S+ derecesinde bir waifuydu, yani böyle olabilirdi, eğer leş gibi kokmuyor olsaydı. Üstündeki kan ve tere bakılınca, aynı zamanda Yu’nun yanında yatan canavarı da hesaba katınca bir savaştan çıkmış olmalıydı ve bu kokunun bahanesi olabilirdi. Ama Yu’nun aldığı koku ter kokusundan farklıydı, bok gibi kokuyordu.
Bu durum kesinlikle berbat bir ilk izlenim yaratmıştı. Yu’nun ömür boyu hatırlayacağı bir karşılaşma olacaktı ve farklı bir dünyada tanıştığı ilk kişinin, muhtemelen hikayenin ana kadın karakterinin üzerinde bok kokusu vardı. Yıkılan hayallerinin eşliğinde yüzünü ekşitip burnunu kırıştırmasına engel olamadı.
???: Üçüncü özür dileyişim olacak fakat tekrar özür dilemem gerekiyor sanırım. Buraya gelmeden önce şehrin kanalizasyonundan geçmemiz gerekti, kötü kokunun sebebi bu. Benim için de utanç verici, özür dilerim.
Beyaz saçlı kadın mahcup olmuş bir ifadeyle başını eğdi. Yu onu mahcup ettiği için kendini biraz kötü hissetmişti. Yine de berbat bir kokuydu.
???: Ayrıca, kendini sakin hissetmenin sebebi harika biri olman değil, benim yeteneğim sayesinde.
Son cümlesi, Yu’nun duygularını kontrol ettiğini mi söylemişti? Daha önce hiç ölmüş biriyle tanışmadığından ölen insanlar kendi katilleriyle tanıştıklarında nasıl bir tepki verir bilemiyordu. Muhtemelen tepkileri iyi denecek düzeyde olmazdı. Bu sebeple karşısındaki kadının açıklaması Yu’nun sakinliğine –bu dünyanın standartlarına göre- mantıklı bir açıklama getiriyordu.
Yu: Benim adım Yu Valarfin.
Artık tanışma faslına geçmenin sırası olduğuna karar verdi. Kadının yeteneği onu sakin tutuyorsa katilinin adını öğrendiğinde bir sinir krizi geçirmesine gerek kalmayacaktı.
Rie: Benim adım Rie.
Soyadını vermiyor muydu? Ya da orta çağda herkesin soyadı olmadığı için orta çağın büyülü versiyonu denebilecek bir dünyada soyadı yoktu. Dış görünüşüne bakarak Yu ona Valarfin demeyi isterdi fakat koku… Yu bozulan sinirleri yüzünden gülümserken Rie’nin yeteneğinin tüm duyguları bastırmadığını fark etti.
Bu durumu birazcık da olsa hafifletecek bir fikir buldu. Çantasından bir deodorant çıkardı ve Rie, Yu’nun gelecekten gelen eşyasına merakla bakarken onun üzerine sıkmaya başladı. Bu bir erkek deodorantıydı ama karşısındaki kişinin bundan şikayet etmeye hakkı olmamalıydı.
Rie: Bu ne, ne yapıyorsun?
Üzerine doğru gelen deodoranttan kaçınmak için bir adım geriledi.
Yu: Bu durumda itiraz etme hakkın olduğunu zannetmiyorum. Kötü kokuyu bastıracak. Eğer büyülü güçlerin burnumun koku almasını engelleyebiliyorsa onları kullan, engelleyemiyorsa sessiz ol. Merak etme, zehirli değil. Sanırım.
Rie’nin kötü koku engelleyici büyüye sahip olmamasından mütevellit deodorantı kabullenmek zorunda kaldı. Rie kendi etrafında dönerken Yu da şişenin yarısını kadının üzerine boşalttı.
Rie: Ağır bir kokusu var.
Yu: Yarısını kullandıktan sonra ağır kokar. Her neyse, öncekinden daha iyidir. Bu arada, burada küçük bir kız görmüştüm.
Gördüğü küçük kız Rie’nin minik versiyonuydu. Onun da beyaz saçları Rie’nin saçları gibi atkuyruğu yapılmıştı ve aynı Rie gibi kırmızı gözlere sahipti. Onu Rie’den ayıran özelliği kedi kulaklarına ve bir kuyruğa sahip oluşuydu.
“Beli kardeşidir,” diye düşündü, Yu.
Rie: Neko mu? İleride bir yoldaşımızı iyileştiriyor.
Yu: Neko biraz tembelce konulmuş bir isim değil mi?
Bu kelime direkt olarak kedi demekti ve sırf birisi yarı kedi – yarı insan diye bu ismi vermek tembelceydi. Yu olsaydı daha güzel bir isim bulabilirdi.
“İlk aklıma geleni koydum,” diye yanıtladı.
İlk aklıma geleni koydum, derken? Ne demek istemişti? “Neden ismi sen koydun?”
Neko: Annemin bana verdiği ismi sorgulamak senin üzerine düşmez, aptal yaratık.
Yu: Anne mi?
Tabi ya, Rie fantastik bir hikayenin ana kadın karakterinden beklenilecek kadar güzeldi. Beyaz saçlı olması onu S+ derecesinde bir waifu yapıyordu ve güzel bir sesi vardı. Muhtemelen yaptığı diğer görevler kanalizasyonda geçmediğinden günlük hayatında da mis gibi kokuyordu. Şimdiye kadar birisinin ondan hoşlanması ve onunla evlenmeyi başarması şaşırtıcı olmazdı. Zaten parmaklarında da birkaç yüzük vardı ve bunlardan bir tanesi evlilik yüzüğü olabilirdi.
Ayrıca on yaşlarında bir kızı olmasına rağmen yaşı Yu’ya yakın gözüküyordu, bu yaşta bu kadar genç görünmesi de onu daha harika yapıyordu. Yu yıkılan hayallerinin eşliğinde yüzünü astı.
Rie: Neko! Sana kaç kere söylemem gerekiyor? İnsanlara karşı kaba olma.
Neko: Ama ilahi lütufunu boşa harcamana rağmen sana teşekkür bile etmedi. Onu canlandırma demiştim. O kaba ve aptal bir yaratık işte!
Tatlı olduğu kadar kaba olan bu kız Yu’ya olan hoşnutsuzluğunu göstermişti. Ayrıca bu kız da bok gibi kokuyordu. Yu, hiçbir şey söylemeden deodorantın kalan yarısını onun üzerinde boşaltmaya karar verdiğinde kız çığlık atarak annesinin arkasına saklandı.
Rie: Sorun yok, sorun yok. Bay Valarfin onu benim üzerimde de kullandı, lağım kokusunu bastırıyor.
Annesinin sözünün ardından istemeyerek de olsa Yu’nun deodorantını kabul etti.
Yu: Sormak istediğim birkaç soru var, hepsini tek seferde soracağım. Bir, ilahi lütuf nedir ve benim hayata dönmemle bağlantısı nedir? İki, neden Neko boşa kullandın diyor? Üç, neden uyandığımda göğsüme bakıyordun?
Bulunduğu dünya ile ilgili soruları dışında, şu an sormak istediği sorular bunlardı. Hepsini teker teker sormaktansa bir anda sormayı tercih etti.
Neko: Gerçekten aptal bir yaratık, cahil.
Bu kız fazla olmaya başlıyordu. Yu aptal değildi, cahil hiç değildi. Lisedeyken mükemmel notlara sahipti ve genel kültürüne güveniyordu. Neko çocuk olduğu için sözlerinin bir kısmı görmezden gelinebilirdi ama bunun bir sınırı vardı. Yu karşılık verip bir kavganın fitilini ateşlemek üzereyken Rie müdahale etti.
Rie: Cadıların ne olduğunu biliyor musun?
Rie ciddi bir tonda konuştu. Yu cadıların ne olduğunu biliyordu ama onun bildikleri kendi dünyasında yer alan hikayelerde geçen cadılardı. Bu dünyadaki cadılar hakkında henüz bir şeyler öğrenmemişti.
Yu: Bu dünyada cadı kelimesini hiç duymadım.
Bu bir yalan değildi, bu dünyada geçirdiği sürede cadı kelimesini hiç duymamıştı. Kendi dünyasını işe katıp “Sayılır,” “Bir ara duymuştum,” tarzında yanıtlar vererek kafa karıştırmak istemediğinden bu cevabı verdi.
Rie: İlahi lütuf cadıları cadı yapan şeydir. Bende bir cadı olduğumdan iki tanesine sahibim.
Cümlesini bitirdikten sonra Yu’nun tepkisini ölçmek için yüzüne baktı. Animelerde cadılar havalı varlıklar olsa da tarihte sevilmeyen varlıklardı ve engizisyon mahkemeleri tarafından yakılırlardı. Rie’nin Yu’nun tepkisini ölçme sebebi burada da cadıların pek sevilmediğini gösteriyor olmalıydı.
Yu için bu sorun değildi, elbette birileri sevilmiyorsa bunun bir nedeni vardır diye düşünse de karşısındaki kişi, kendisini öldürmüş olsa dahi kötü birine benzemiyordu.
Rie: Başak Lütufu kullanıcısı öldüğü zaman ona yeni bir yaşam şansı verir. Eğer kullanıcısı isterse ölen birisini de hayata döndürebilir. Başak Lütufunun tek bir kullanım hakkı var, Neko onu kendime saklamadığım için böyle düşünüyor.
Yu’nun canlanması ve Neko’nun neden annesinin ilahi lütufunu boşa harcadığını düşünmesi böylece açıklanmıştı.
Rie: Avcı Lütufu ise görünmez şeyleri görmemi sağlıyor. Duvarların arkasını göremesem de insan ruhlarını görebilirim. Avcı Lütufu yeteneğimin seni canlandırmamla da alakası var. Bir başkasını, daha gri ruhlu birini öldürsem ne yapardım bilemiyorum ama seni öldürüp öyle bırakırsam vicdanım rahat etmezdi. Senin ruhun saftan da ötesi, yeni doğmuş gibi tamamen bembeyaz. Böyle birini öldüremezdim, yani ölü bırakamazdım, anladın artık.
Yu’nun ruhu saf beyaz mı? Şaka mı yapıyorsun der gibi gülümsedi. Bugüne dek ruh inancı yoktu ve bir ruhu olsa dahi bunun bembeyaz olmayacağı belliydi. Yu kibirli, kıskanç ve bencildi. Tamamıyla bir kötü adam olmasa da anlattığı kadar saf bir ruha sahip olamazdı.
Yu neden ruhunun Rie’nin tarif ettiği kadar saf olduğunu düşündü ve ürettiği teori bu dünyaya yeni geldiği için böyle olduğuydu. Yu, kendi dünyasında da inandığı gibi bir ruha sahip değildi ve buraya gelince bu dünyanın kanunlarına uygun olarak kendisine bir ruh verildi. Henüz bir saatlik olan ruhu da dolayısıyla kirlenme fırsatı bulmadığından Rie’nin söylediği kadar saftı.
Yu teorisinin doğruluğunu bilmiyordu ama bu teoriyi doğru kabul edecekti. Zaten elinde başka açıklaması da yoktu.
Yu: Peki neden beni taciz ediyordun?
Bunu Yu yapsaydı normal olarak bir taciz şeklinde adlandırılırdı. Öyleyse Yu’da aynı hareket bir kadın tarafından yapıldığında bu şekilde adlandıracaktı.
Yu: Mükemmelliğimin farkındayım ama özellikle evli bir kadının bunu yapması doğru değil. Buna da mantıklı bir açıklama getirecek misin?
Rie: Neko yüzünden öyle mi düşündün? Evli değilim.
Gayri meşru mu?
Rie: Hayır, onu ben yarattım, Neko bir kılıç perisi.
Korkutucu bir şekilde Rie, Yu’nun zihnini okuyarak cevap vermişti. Yu bunu sırıtarak yanıtladı. Kılıç perisinin ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordu, büyük ihtimalle savaş sırasında vücudu sihirli bir kılıca dönüşecekti. Animelerde birkaç defa görmüştü.
Ama Yu’nun ilgilendiği şey Neko’nun bir kılıç perisi olması değildi. Eğer Neko, Rie’yi onun tarafından yaratıldığı için annesi olarak çağırıyorsa bu Rie’nin bir kocası olmadığı anlamına geliyordu. Yani Yu için yol açıktı.
“Ayrıca bunu belirttiğine göre belki de bir şans vermek istiyordur. Yeni tanışmış olsak da benim gibi başarılı, sportif, karizmatik bir adamdan etkilenmesi kesinlikle en normal şey. Evet, harikayım.”
Neko: Neko ve annesinin arasına girebileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.
Yarı kedi – yarı insan olan küçük kız Yu’nun niyetini hemen anlamış ve kuyruğunu dikleştirerek savaş pozisyonuna geçmişti. İşler Yu’nun istediği gibi giderse bu kızla uğraşması gerekecekti. Rie, Neko’nun sözünü umursamadan devam etti.
Rie: Ve seni taciz etmeye çalışmıyordum, vücudundaki eksiklik dikkatimi çektiği için bakmıştım. Bir nevi muayene gibi düşünebilirsin.
Yu’nun vücudunda bir eksiklik mi vardı? Kaslı olmasa da uzun bacakları, düz karnı ve fit bir vücudu vardı. Eksiklikten kastı ne olabilirdi? “Eksiklik” kelimesi canını sıkıyordu, herhangi bir konuda eksik görülmek ve eleştirilmek hoşlandığı şeylerden değildi.
Rie: Senin bir çekirdeğin yok, bahsettiğim eksiklik bu. Normalde kendini yenileyen bir organ olduğundan yok olmanın eşiğine gelse dahi zaman içinde iyileşir. Olur da bir hasar sonucu yok olursa konumundan ötürü sen de aynı hasar sonucu ölmüş olursun, bu yüzden çekirdeksiz birini görmek sıra dışı.
Eksikliğinin kendisinden kaynaklı değil de bu dünyadan kaynaklı olduğunu öğrenmek onu rahatlatmıştı. Bu sayede egosu etkilenmeyecekti. Şimdi sırada çekirdeğin ne olduğunu öğrenmek ve neden Yu’nun bir çekirdeğe sahip olmadığını bulmak kalıyordu.
Çekirdek olayı da ruha benzer olmalıydı. Dünyada insanların çekirdek adı verilen organları yoktu ve Yu buraya reenkarne olarak gelmediği için çekirdeğe sahip olan bir vücut elde edememişti.
Yu: Peki bu çekirdek ne işe yarıyor?
Bu soru Rie ve Neko’yu şaşırtmıştı. Karşılarındaki kişi hem bir çekirdeğe sahip değildi hem de çekirdeğin ne işe yaradığını bilmiyordu. Neko “cahil” diye mırıldanırken Rie biraz daha anlayışlı olmaya karar verdi.
Rie: Büyü yapmak için gerekli olan manayı üretiyor.
“Anlayabiliyorum, yüksek zekamın yanına bir de büyü gücü eklenseydi çok overpowered olurdum. Allah bir yerden veriyor bir yerden alıyor.”
Büyü yapamazdı, dövüş yetenekleri yoktu. Bu dünyada hayatta kalabilmek için temkinli olmak dışında yapabileceği bir şey yoktu. Ne zaman harekete geçecek olsa on kez düşünmek ve tüm muhtemel sonuçları hesaplamak zorunda kalacaktı.
Öyleyse birkaç arkadaş edinmek fena olmazdı ama Yu üstünlük kompleksi yüzünden yanındaki herkesi küçük görme eğiliminde olduğundan onun için arkadaş edinmek hiçbir zaman kolay olmamıştı.
“Şimdi ne olacak?”
Yu’nun okuduğu hikayeler ve izlediği animelerde böyle anlarda yeni bir sahneye geçiş yapılırdı. Şu anda Yu’nun böyle bir şansı yoktu. Gruba katılıp ortak hedeflerine doğru ilerledikleri kısma nasıl geçiş yapacağını bilmiyordu. Birbirlerine “Tanıştığıma memnun oldum, hoşça kal,” diyerek ayrılacaklar mıydı?
Şimdi düşününce kendisini ablalarının yanında yaşayan bir parazit gibi görmeye başladı. Yaşamak için ihtiyaç duyduğu yemek ve ev onlar tarafından sağlanıyordu ve aldığı burs haricinde harçlığını da cebine koyuyorlardı. Yu bunun hakkını ödeyebilmek ve ablalarına boşa uğraşmadıklarını kanıtlamak adına notlarını daima yüksek tutmuş ve kendini geliştirmeye özen göstermişti. Bunu onların kendisi ile gurur duymasını istediği için yapmış, kardeşlerine daha fazla ilgi göstermelerini istemişti.
Ablaları ile yaşamaya başlamadan önce de ihtiyaçları yetimhane tarafından karşılanıyordu. Bu yüzden son birkaç ayda yaptığı yarı zamanlı iş dışında çalışıp kendi başına ayakta durmak zorunda kalmamıştı. Şu an olduğundan farklı olarak o zamanlar iki durumda da bir yabancının eline muhtaç değildi. Yetimhane hoşlanmadığı bir ev olsa da bir evdi, ablaları da onun akrabalarıydı. Onlar tarafından beslenmek zoruna gitmiyordu.
Şimdi yeni tanıştığı bu insanlara yapışıp onlarla eşlik etmek zorundaydı. Rie güzel bir kadın olsa ve Yu onu biraz daha görmek istese de onlara muhtaç olmak gururuna atom bombası atılmış hissiyatı yaşatıyordu. Hayatında ilk kez tanımadığı insanların yanında olmalıydı, dünya hakkında hiçbir bilgisi yoktu ve korunmaya muhtaçtı. Durum böyle olsa bile bundan rahatsız olmayı bırakamıyordu.
Yalnızca zorunda olduğu için gururunu görmezden geldi. Peki işi “Hadi ben de sizinle geleyim,” kısmına nasıl getirecekti? Bunu doğrudan sormak istemiyordu. Belki de “Peki şimdi ne yapacağız?” gibi kendisini direkt olarak işin içine kattığı bir yöntem seçmeliydi ama o zamanda “Ne zaman biz olduk?” yanıtını alabilirdi. Üç kişi arasında rahatsız edici bir sessizlik oluşmaya başladı.
“Beni canlandırdığına göre birazcık da olsa değer vermesi gerekmez mi? Sonuçta beni tanımıyor olsa da kendi için önemli olan bir şeyi bana verdi. En azından iki dakika sonra ölüp ondan aldığım yaşam hakkını boşa harcamadığımdan emin olmak ister. Of, bu çok rahatsız edici. Pekala zaman kazanmak için bir şeyler yapalım.”
Yu: Bir yoldaşınız daha olduğunu söylemiştin, onunla tanışmadım.
Neko: O aptal insan da yaralı, ileride uyuyor.
Neko’nun gözünde Yu “aptal yaratık”ken yaralı olan “aptal insan”dı. Kız onu aşağılamakla kalmamış, şimdi de bir başkasından daha düşük olduğunu söylemişti. Sabrı zorlanan Yu’nun bir gözü seyiriyordu.
Rie, Neko’nun kulağından tutup çekti. Kedi kız canının yanmasını engellemek için parmak uçlarının üzerinde yükselse de engel olamadı. Rie onu serbest bıraktığında kulağını ovuştururken Yu’ya attığı suçlayıcı bakışla senin yüzünden oldu diyordu.
Rie, Yu’yu Sharley’nin yanına götürdü ve uyuyan çocuğu ona tanıttı.
Rie: Sharley, benim çırağım. Gördüğün o turuncu canavar tarafından yaralandı.
Siyah saçlı genç bir erkek baygın halde yatıyordu. Yu’dan daha genç görünüyordu, on altı ya da on yedi. Kendisinden genç olmasına rağmen daha uzundu ve bu Yu’yu hoşnutsuz eden ikinci şey olmuştu. Birinci şeyse hikayesindeki muhtemelen waifusunun çırağının erkek olmasıydı.
Basit bir beyin fırtınasının ardından, toplum tarafından dışlanan ama çok güzel olan bir kadının yanında olmasının iki temel sebebi olduğu anlaşılabilirdi. Ya onu bir abla/öğretmen olarak görüp saygı duyuyor ve bilgi açlığı çekiyordu ya da ondan hoşlanıyordu.
İkinci seçenek Yu’ya daha mantıklı gelmişti. Tahminince cadılar sevilmiyordu ve onların yanında duran bir insanda sevilmezdi, bunu göze almasını sağlayan şey sevgi olmalıydı.
“Her neyse, o bir çocuk, benim yanıma yaklaşama- ben neden böyle düşünüyorum?”
Buna hikaye dememeye, bir oyun olarak görmemeye karar vermişti. Şimdi neden bulunduğu durumu kendisinin ana karakteri olduğu bir hikayeymiş gibi düşünmeye başlamıştı? Bu tehlikeli bir düşünce tarzıydı, Yu Valarfin’e ait olmayan bir düşünce tarzı. Bulunduğu dünyayı ciddiye alması gerekiyordu.
Yu: Rie, yeteneğini hala benim üzerimde mi kullanıyorsun?
Eğer duygularını bastırabiliyorsa bu düşüncelerine de etki etmez miydi? Endişe ve korku duygusu olmadığında Yu gelecek hakkında düşünmekte zorluk çekiyordu. Daha doğrusu “ciddi olan gelecek” hakkında düşünmekte zorluk çekiyordu.
Rie bunu Yu’nun bir sinir krizi geçirmesini önlemek için yapmış olmalıydı ama Yu’nun anladığı kadarıyla, kendisi bilerek Yu’nun endişe ve korkusunu bastırmıyorsa, onun yeteneği sadece sakinleştirmekle kalmıyor ve diğer olumsuz duyguları da yok ediyordu.
Yu başka bir teori daha üretti. Rie de Yu’nun şu anda olduğundan daha farklı bir duygusal durumda gözükmüyordu. Yüzünde endişe ya da korku ifadesi yoktu, jest ve mimikleri rahattı ve yarın garantiymiş gibi kendine güveniyordu.
Buna bağlı olarak ikinci teorisinde Rie’nin yeteneği karşı tarafa kendi duygularını aktarıyordu. Yu uyandığı ilk anda endişeliydi ve çantasını açıp ilacını kontrol etmişti. O anki endişenin sebebiyse Rie’nin de Yu’nun vereceği tepki hakkındaki endişesi olabilirdi. Endişelerin türleri farklı olsa da endişe olarak kalıyordu. İkinci teori aklına daha çok yattı.
Rie: Evet, hala kullanıyorum.
Yu: Artık gerek yok, teşekkürler.
Kendisi gibi düşünememek onu rahatsız ediyordu. Rie yeteneğini kestiğindeyse biraz daha kendi gibi hissetmeye başladı. Büyük ihtimalle bu psikolojikti çünkü hala endişe ve korku seviyesi fark edilecek düzeyde artmamıştı.
Endişelenmemek hakkında endişelenmeyi bırakıp konuyu Avcı Lütufundan şu ana getirmeye karar verdi.
Yu: Sence de burada oyalanırsanız insanlar sizi bulmaz mı? Kanalizasyonu kullanmak zorunda kaldıysanız yakalanmak istemiyor olmalısınız.
Rie: Yakalanmak istemiyor demek yerine ulaşmamız gereken yere gizlice gitmemiz gerekiyor demeyi tercih ederim. İlki bizi bir suçlu gibi gösteriyor.
Yu kafasını kaldırdı ve Rie’nin yıktığı yerden gökyüzüne doğru baktı.
Yu: “-gibi gösteriyor” kısmı fazla oldu sanki.
Orta çağın birebir kopyasında yaşıyor olduklarını varsayarsak cadı olmak bir suçtu. Cadı olmasının dışında az önce yolun ortasında büyük bir delik açmış ve masum bir insanı öldürmüştü. Ona suçlu demek yanlış olmazdı.
Sıradaki cümlesini düşünmeye başladı. Öyle bir şey söylemesi gerekiyordu ki Rie ona “Hadi gidelim,” demeli ve ekibe almalıydı. Rie ile daha fazla vakit geçirme isteğinin yanı sıra bu dünya hakkında daha fazla bilgi edinmek için ona ihtiyacı vardı. Sabah olduğunda ayrılmaları gerekse bile telefonunu satarken kazıklanmamak için yardım isteyebilirdi.
Ve en iyi ihtimalle Rie, Yu’nun waifusu olurdu.
Peki ne diyecekti? Düşüncelerini doğrudan getirse yanlarında gelmesine izin verirler miydi? Yoksa zaman kazanmak için başka bir yol mu bulmalıydı?
Neko: Artık gitmeliyiz, aptal yaratığın dediği gibi insanlar yakında buraya gelecektir. Ayrıca buradaki tünellerin varlığı da açığa çıkacak.
“Aferin lan pire torbası.”
Yu’nun söylemeye çalışıp söyleyemediği şeyi söylemişti. Şimdi tek yapması gereken normal bir şeymiş gibi onlarla beraber hareket etmekti.
Yu: Gizli bir maceranın içindeyseniz bu tünellerin bulunması sizi riske atacaktır. Mağarayı keşfeden insanlar tünelleri takip edip arkanızdan gelebilirler. Ve kaçış rotası olarak burayı kullanıyorsanız ayrı bir sorun olur. Baygın haldeki arkadaşınız da ayrı bir sorun. Onu arkada bırakmayacağınızı varsayarsak taşınması gerekir.
“Evet! Şimdi onu taşıma görevini üstleneceğim. Benden uzun olması bir sorun olsa da üstesinden gelebilirim.”
Sözlerini bitirdikten sonra Neko ile göz göze geldiler. Küçük kız kesinlikle Yu’nun niyetini anlıyordu.
“Yine de buna karşı gelemez, onun annesi tarafından taşınmasını istemiyordur. Aptal kedi, ben kazandım.”
Rie: Aldığımız harita izlememiz gereken rotayı gösteriyor. Tünele girdiğimizde arkamızdaki tünelin girişini yıkarsak takip edilme sorunumuz olmayacaktır. Tabi kaçış rotası da kapanacağından doğaçlama yapmak zorunda kalacağız.
Doğaçlama işi Yu’ya tersti. O hazırlanan programa sadık kalmayı küçük yaşta öğrenmişti ve yapacağı şeyleri önceden planlardı. Üzerinde canavarların dolaştığı bir dünyada plansız hareket etmek tehlikeliydi.
Rie: Sharley’ye gelirsek. Onu taşımak benim için sorun olmaz ama haritacılık işini ben üstleniyorum. Bir düşmanla daha karşılaşırsak da üzerimde yük olmasını istemem.
Evet, evet, evet! Şimdi Yu’dan Sharley’yi taşımasını isteyecek ve Yu da karşısındaki güzel kadının teklifini memnuniyetle kabul edecekti. Bir insanı taşımayı tam olarak istemese de şu an bunu yapması gerekiyordu. Görev tamamlandığında ayrılma konusu elbette gündeme gelecekti ama onu da o zaman düşünür, en azından telefon konusunda yardım etmelerini sağlayabilirdi.
Rie: Bay Valarfin, başınıza iş açtıktan sonra sizden bir şey istemek ayıp olacak fakat bu görev sonlandığında karşılığını ödemeye hazırım. Bize yardım eder misiniz?
“Bay lafını atalım lütfen.”
Yu: Evet, yardım edeceğim. Bu arada sadece Yu demenizi tercih ederim.
Rie: Öyleyse, teşekkürler, Yu.
Yu’ya güzel bir gülümseme verdi, Yu sanki gökyüzünün altında bir başka yıldız daha varmış gibi hissetti. Rie ona elini uzattı ve Yu da kibarca uzatılan eli tuttu.
Yu: Rica ederim. “Eli çok yumuşak lan…”
Mutluydu. Şu an olduğu kadar mutlu olalı uzun zaman geçmişti. Aylar sonra ilk kez bu kadar mutluydu, aylar sonra ilk kez yaşıyor gibi hissediyordu.
“Aylar sonra ilk kez, kalbim keder dışında bir şeyle titriyor.”
Mutluluğun eşliğinde kibirden yoksun, saf neşeyle dolu, en az Rie’nin gülümsemesi kadar güzel bir gülümseme sundu.
Yu: Seninle de düzgünce tanışalım, adım Yu Valarfin.
Elini Neko’ya uzattı. Başlarda sinirlerini bozmuş olsa da şu an bir şans daha verebilecek havaya girmişti. Bu kendini beğenmiş kedi kızla yeni bir başlangıç yapabilirdi.
Ama Neko, kollarını birleştirdi ve kafasını başka yöne çevirerek Yu’yu reddetti. Moralinin bozulmasına izin vermedi ve yapacak bir şey yok diyerek Neko’ya da gülümsedi.
Ekibe katılmış, maceraya giriş yapmıştı.
----------------------
Eğer hikaye hakkında yorum yapar ve hatalarımdan bahsederseniz sevinirim. Özellikle düzeltmek için yazım hatalarını iletmenizi bekliyorum, teşekkürler.
02.02.2021 - 15:20 / Düzenlendi: 04.04.2021 - 23:35
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..