Cilt I - Bölüm 5: Kapının Ardında Harika Olmayan Bir Dünya Var

avatar
724 6

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt I - Bölüm 5: Kapının Ardında Harika Olmayan Bir Dünya Var


CİLT I: KAPININ ARDINDA HARİKA OLMAYAN BİR DÜNYA VAR

BÖLÜM 5: KAPININ ARDINDA HARİKA OLMAYAN BİR DÜNYA VAR

Kule yanarken ve Rie yaralıyken silahlarını kuşanmış iki palyaço, kendilerinden birkaç basamak aşağıda duruyordu. Neko kaç kez denerse denesin büyüsü işe yaramıyor, Rie’nin yaralarını kapatamıyordu.


Neko: İyileştiremiyorum, mana dışarı çıkmıyor.


Keder: Çoook özür dilerim. Bizim yanımızda büyüler işlevsiz kalır.


Keder’in sesini duyan birisi gerçekten de üzgün olduğunu düşünebilirdi. Oldukça içten, pişman, affedilmeyi arzulayan bir tonla dilemişti özrünü.


Ama Yu onun aslında üzgün olmadığını anlayabiliyordu. Büyü engelleme özelliği sayesinde karşılarındaki rakipleri, daha doğrusu muhtemelen kendisine denk gördüğü tek rakibi, pençeleri ve dişleri olmayan bir aslan gibiydi.


Hal böyleyken Yu, Keder’in üzgün olmasına ihtimal vermiyordu. Rakibinin üzgün çıkan sesinin sebebi sapık kişiliği ya da sahip olduğu psikolojik sorunlar olmalıydı. Ne kendisi ne de kardeşi sağlıklı insanlar değillerdi.


Karşılaştıkları ilk seferin aksine Yu’nun ani bir saldırı yapma şansı yoktu. Çünkü yine takımın en arkasında kalmıştı ve palyaçolar Rie’nin önündeydi. Tabi, ani bir saldırı yapma şansı olsa bile bu sefer bunu uygulamak yerine kaçmayı tercih etme ihtimali yüksekti. İlk seferinde ani saldırı seçeneğini denediği zaman neredeyse öldürülüyordu.


“Dövüşmeyi bilmeyen bir adam, küçük bir çocuk, büyü kullanamayan bir büyücü.”


Rie, Neko ve Yu takımının aksine kendileri dövüş konusunda bilgili olmalılardı. Yu ikinci bir “ani saldırı” yapmak istese dahi bu sefer ona şans tanımayacaklarının farkındaydı.


“Öyleyse ne yapmalı?”


Rakibi merdiven boyunca düşmüş, buna rağmen ölmemişti. Ölmeyi bırakın, yara bile almamış, incinmemişti bile. Bir deri bir kemik olan Neşe’nin vücudu da dahil, rakiplerinin vücutlarının Yu’nun vücuduna göre çok daha güçlü olduğu ortadaydı.


Keder’in kasıklarına yapılan saldırının canını yaktığı anlaşılıyordu, Rie’nin kırmızı taşı Neşe’ye isabet ettiğinde de canı yanmıştı. Özellikle alt kattayken gözlerinin yandığını Yu görebilmişti. Bu yüzden hassas bölgeler olan kasık, boğaz, burun ve göze yapılacak saldırıları seçmeleri gerekecekti.


En azından Rie’nin vücudu göründüğünden daha güçlü olduğundan, sadece Yu’nun bu noktaları seçmesi gerekebilirdi. Rie’nin tekmelerinin aksine Yu’nun palyaçoların çenesine ya da karnına geçirdiği yumruklar rakiplerini durdurmaya yetmezdi.


Silah olarak sadece Rie’nin taşlarına sahiplerdi. Ve taşlar rakiplerinin canını yaksa da onları öldürme konusunda bir işe yaramadıkları ortadaydı. Ayrıca Rie’nin kaç adet taşının kaldığı da belli değildi.


Rakipleri ile olan savaşı uzatarak onların yorulmasını bekleme şansları da yoktu. Palyaçolar kendileri de kulenin içinde oldukları halde yangın çıkarttılarsa hayatta kalacakları bir önlem almış olmalılardı. Rie, Neko ve Yu ise yangına karşı hiçbir önleme sahip değillerdi.


Rie büyüsü ile yukarıdaki yangını durdurduğunu söylemişti ama palyaçolar büyüleri bozma yeteneğine sahipse ve palyaçolar buradaysa yukarıdaki yangını kontrol altında tutan büyü de bozulmuş olmalıydı ve yangın hızla buraya ilerleyecekti.


Yu, ablalarının nasıl hissettiğini anlamaya başladı. Kurtulma şansları yoktu, kurtarılma şansları yoktu, yapabilecekleri hiçbir şey, alabilecekleri hiçbir yardım yoktu. Yaşamayı umut ederken, yalnızca ölmeyi beklemişlerdi. Bunu anlamak onu öfkelendiriyordu ve öfkesinin hiçbir işe yaramayacak olması onu delirtiyordu.


Dövüşün ilk hamlesi Keder’den geldi. İki metrelik dev, elindeki tırpanı kaldırarak aşağıya doğru savurdu.


Rie kenara çekilerek bu hamleden sıyrıldı ve dizini Keder’in karnına geçirdi. Ne yazık ki bu hamlesi hiçbir işe yaramadı. Keder, Genç Hanım olarak çağırdığı Rie’nin suratına bir yumruk atarak onu kendinden uzaklaştırdı.


Rie’nin yediği yumrukla sersemlemesini fırsat bilen Neşe, Keder’in omuzlarından destek alarak Rie’nin üzerine zıpladı ve iki elinde tuttuğu şişleri Rie’nin omzuna geçirmeyi denedi.


Rie rakibinin beklediğinden daha hızlı toparlandı. Şişler ona ulaşmadan rakibinin altına girdi ve bileklerini kavrayıp Neşe’yi yere yapıştırdı. Keder vakit kaybetmeden Rie’ye ikinci bir saldırı gerçekleştirirken Neko da yerdeki Neşe’nin yüzünü tekmelemeye başladı.


Neko’nun hızlıca attığı birkaç tekme Neşe’nin maskesini kırıp siyah teninin açığa çıkmasını sağladığında kadın, Neko’yu üzerinden fırlatarak Rie ve Keder’in arasındaki savaşa katılmak için harekete geçti.


Neko: Saldırsana!


Yu, Neko’nun çağrısını duymuştu. Ama yapabileceği ne vardı ki? Rie’nin durumu umutsuzdu, Keder dövüşlerinde daha baskındı ve Neşe arkasında bıraktığı iki rakibi umursamadan Rie’nin üzerine atladı.


Rie arkasından gelen tehdidi hissederek kenara çekildi fakat omzu duvara çarptığında yüzü de Keder’in dirseği ve duvar arasında kaldı. Neyse ki Keder ikinci bir saldırı fırsatı bulamadan Rie’nin üstüne atlayan Neşe, Rie’nin çekilmesi nedeniyle Keder’e çarptı.


Neşe, Keder’in üzerindeyken Rie de kadının beline tüm gücüyle bir tekme atarak ikisini tekrar merdivenden aşağıya gönderdi.


Rie: Yukarı!


Yukarıda olduğu gibi aşağıda da bir yangın vardı fakat üst katların aksine aşağıda büyü kullanmaya engel olan iki korkunç palyaço yer alıyordu. Aşağı indiklerinde büyüden yoksun kalırlar ve yanarak can verirlerdi.


Bu yüzden yukarı gitmeyi tercih ettiler. Palyaçolar aşağıdayken Rie büyüsü ile bir şeyler yapabilecekti. Yu, Rie’nin neler yapabileceğini bilmiyordu ama bir şeyler yapmasını umuyordu. Zaten umut etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.


Hızla merdivenleri tırmanırken tekrar birkaç saat içerisinde standartlaşan pozisyonlarını aldılar. Rie, tehlike ile yüzleşmek için öne geçti ve Yu gruba sonradan dahil olduğundan en arkadaydı. Neko da ortada kalmıştı.


Arkalarından gelmekte olan katiller olduğu için Yu bu pozisyonda daha önce olduğu kadar rahat değildi ama önündeki alevlerle yüzleşecek güçten mahrum olduğu için durumu kabullenmesi gerekiyordu.


Yedi ya da sekiz kat çıktıktan sonra yanan kısma varmışlardı. Sıcaklık bunaltıcı seviyedeydi ve kıyafetleri terden sırılsıklam olmuştu. Düşünmeyi dahi zorlaştıran ısı seviyesindeki ortamda Yu’nun duymak istemeyeceği bir cümle kulaklarına ulaştı.


Rie: Büyü kullanamıyorum.


Büyü yoktu, bu da alevlerin arasından geçemeyecekleri anlamına geliyordu ve eğer büyü yoksa palyaçolar da burada demekti.


Neşe: Neden acaba?


Kırılmış maskesini tamamen çıkarmıştı. Altın rengi gözleri Yu’ya bir ejderhaya aitmiş gibi geliyordu. Sıcaklık onu rahatsız etmiyormuş gibi gözükürken ismine tezat oluşturan öfkeli sesi onu daha da korkutucu kılıyordu.


Devasa bir vücuda sahip olan Keder de, Neşe’nin arkasındaki yerini aldı. Eğer rakiplerinin durdukları yönü ilerisi olarak kabul ederlerse bu sefer Yu en öndeydi ve Rie en arkadaydı.


Neşe aradan çekilirken Keder tırpanını Yu’ya savurdu ve Yu tırpanın menzilinden kurtulmak için geri adım attığında merdivene takılarak Neko’nun üzerine düştü.


Neko ve Yu yığıldığında açığa çıkan Rie kırmızı bir taş fırlatarak mücadeleye dahil oldu ve başka bir ışık ve ısı patlaması yarattı.


Artık geri çekilme şansları bulunmadığı için Rie saldırıya geçmek zorundaydı. Rakipleri yanmış gözlerini tutarken zıpladı ve havadaki tekmesinin hedefi olarak Keder’in yüzünü seçti.


Tekmesi Keder’in yüzüne isabet ettiğinde aldığı destekle havada kalmayı başardı ve dönerek Neşe’nin kafasına da bir tekme indirdi.


Keder dengesini kaybedip tekrar aşağı düşse de Neşe ayakta durmayı başarmıştı. Elindeki şişi Rie’ye saplamak için doğrulttuğunda Rie hamleden kurtuldu ve şişi Neşe’nin elinden alarak karnına sapladı.


Neşe, beklemediği bu hamle karşısında şaşırmakla meşgulken elindeki diğer şiş de yere düştü. Rie, Neşe’nin omuzlarından tutarak onu aşağıya, kardeşinin yanına gönderdi.


Rie: Şimdi gidebiliriz.


Rakiplerini o kadar havalı bir şekilde alt etmişti ki Yu da Neşe kadar şaşkındı. Rie’nin gücü, durumlarının zannettiği kadar umutsuz olmadığını düşünmesine sebep oldu. Ayrıca rakipleri uzaktayken Rie’nin büyüsünü kullanması için bir engel kalmamıştı. Tekrar yukarıya yöneldi-


Ve üst kata giden yol çöktü.


Yu: Siktir git ya…


Sinirleri bozulan Yu gülmeye başladı. Tam da palyaçolardan kurtulmuşken ve umutlarını tazelemişken dünya şakasını yapmış ve üst kat çökerek onları buraya hapsetmişti.


Yu: Tekrar kristal roketi inşa edip yolu açamaz mısın?


Rie: Tüm kat çöktüyse, hayır.


Yu’nun aksine Rie sakinliğini sürdürüyordu.


Aşağıya inmekten başka şansları kalmamıştı, aşağıdaysa onları bekleyen palyaçolar yüzünden büyü kullanamayacaklardı.


Yu: Eğer Neşe öldüyse üç kişi Keder’i alabiliriz.


Doğrusu Rie tek başına da Keder’i alabilirdi. Keder çok hantaldı ve Yu bile saldırısından kaçabilmişti. Üç kişi oldukları zaman Rie’nin de gücüyle onu çok rahat indirebilirlerdi.


Grupları hızla merdivenleri inmeye başladığında duman da onlara ulaşmıştı.


Yu: Camdan atlamak ve büyü ile düşüşümüzü yavaşlatmak bir seçenek.


Belki Rie büyüsü yardımıyla asansör benzeri bir yapı oluşturarak güvenle aşağıya inmelerini sağlayabilirdi. Rie durumu analiz edebilmek için merdivenlerin yanındaki pencereden aşağıya baktı.


Rie: Aşağısı da yanıyor.


Yu: Büyü kullanabiliyor musun?


Rie: Hayır.


Rie’nin cevabının ardından alevlerin içerisinden çıkan bir tırpan canını almak için savruldu. Dar bir alanda mücadele ettiklerinden tırpan gibi büyük bir silahı savurmak zordu bu yüzden Rie kolayca saldırıdan kurtuldu. Ama hemen ardından Keder’in ikinci hamlesi geldi ve arkasında duvar olan Rie geri çekilemedi.


Geri çekilemediği için de ileriye giderek tırpanın altına girdi ve tırpanın tahta kısmını bir eliyle tutarken diğer elini de rakibinin çenesine geçirdi. Keder ise bundan hiç etkilenmemişti. Hafif bir nesneyi kaldırır gibi Rie’yi kafasından tutup kaldırdı ve aşağıya attı.


Neko annesinin peşinden gitmeye çalıştığında Yu tarafından engellendi. Rie ise ateşlerin arasına düşmemiş, merdivenlere tutunmayı başarmıştı. Kendini hızla toparlayarak Keder’e bir saldırı gerçekleştirdi.


Silahı yoktu ve yumrukları düşmanını etkileyecek kuvvetten yoksun bırakılmıştı. Bu yüzden yumruklarından daha güçlü olan tekmesini kullanıyordu.


Yu burun kırılmasının birinin ölümüne sebep olabileceğini duymuştu, aynı şeyi Rie de duymuş olacak ki tekmesi doğrudan Keder’in suratını, maskesinin altındaki burnunu hedef almıştı. Rie’nin saldırısı başarılı olursa doğrudan burnunun ucuna isabet edecek darbe Keder’in burun kemiklerinin kırılıp beynine saplanmasını sağlayacaktı. Yani, Yu’nun burun kırılmasının nasıl birini öldürdüğü ile ilgili bildiği şey buydu.


Neko yardıma koşmak için Yu’nun kollarından kurtulmaya çalışırken Keder, kendisinden beklenmeyecek bir hızla Rie’nin saldırısından kaçındı ve bacağından tutarak onu duvara çarptı.


Rie yere düştüğündeyse tırpanını kaldırdı ve ona toparlanma şansı vermeden göğsüne sapladı.


Neko: ANNE!


Neko, Yu’nun elinden kurtulmak için çırpınırken Yu olayın şokuyla kıza kenetlenmişti. Tırmalanıyor, ısırılıyor, yumruklanıyor, tekmeleniyor ve canı yanıyordu. Neko kurtulmak için elinden gelen her şeyi yapıyor fakat şok, Neko’yu bırakmasına izin vermiyordu.


Rie şaşkınlıkla gözlerini açmış, katilinin gözlerine bakarken elleri de göğsündeki çeliği tutmuştu. Ne yazık ki Rie’nin yarası ölümcüldü, çeliği göğsünden çıkaracak kuvvete sahip olsa bile iyileştirilemeyecekti. Rie son nefesini verirken göğsünden iki ışık küresi çıktı. Katilin bu küreleri fark edip etmediği belli değildi, gözlerini doğrudan Yu ve Neko’nun üzerine dikti.


Sinir krizi geçiren ve kulak tırmalayıcı şekilde bağıran Neko’yu taşıyan Yu, Rie’nin cansız bedenini geride bırakarak ilk kapıdan içeriye, geniş bir salona girdi. Arkasındaysa onu takip eden katil ve iki ışık küresi vardı.


Çatırdayan zeminin üzerinde, ciğerlerini yakan dumanların içerisinde koşuyordu. Ateşler bu kata da ulaşmış, katın çökmesine çok az zaman kalmıştı.


Nereye gideceğini bilmiyordu, buradan çıkmanın tek yolu merdivenlerde yer alan pencerelerdi ve geri dönerse palyaço ile karşılaşacaktı. Nasıl geri döneceğini bulmaya çalışırken odaların içerisinden geçiyor, katilden kurtulmaya çalışıyordu.


Yu koşmaya devam ederken Neko’nun darbeleri devam etmekteydi. Yu’nun elinden kurtulmak için ince kollarının tüm gücünü kullanıyordu. Yu artık dayanamayarak bir amfinin içerisinde yere düştü. Düştüğü zamansa Rie’nin göğsünden çıkan ışıklar tarafından yakalandı.


Neko ne konuşabiliyordu ne de sakinleşebiliyordu. Ağlıyor, haykırıyor, saçlarını çekip tırnaklarını yüzüne geçiriyordu. Yu, Neko’nun kendisine zarar vermesini engellemek istese de başaramadı. Çünkü ışıklar tarafından yakalandığı anda ciğerleri, dumanın yaktığından daha güçlü bir şekilde yanmaya başladı.


Yalnızca ciğerleri değil, nefes borusu ve burnu da yanıyordu. Tüm solunum sistemi dayanılmaz bir ısı seviyesine ulaşıyor, nefes almasını engelliyordu.


Ve yalnızca solunum sistemi değil, gözleri de yanıyordu. Kulakları çınlıyor, elleri titriyor, zihnini pençeleri arasına alan acı Yu’ya işkence ediyordu.


İçerisinde bulunduğu acı durumu az önceki kriz gibi değildi. Şimdiye dek yaşadığı hiçbir krize benzemiyordu. Tamamen fantastik, tamamen doğaüstü bir olay Yu’nun vücudunda vuku buluyordu.


Yu: Nek-


Neko onun krizini iyileştirebilmişti, şu anda da yapabiliyor olmalıydı. Neko’ya yalvarmak için ağzını açtığı anda kızın ne kadar berbat bir halde olduğunu gördü.


Keder: Buraya kadarmış.


Zemini delecekmiş gibi yürüyen devasa bir adam, Keder, sıcaklıktan ve merhametten yoksun mekanik bir sesle yangın onun için hiçbir sorun teşkil etmiyormuş gibi endişelenmeden yürüyordu. Elinde tuttuğu tırpan Rie’nin kanına bulanmıştı.


Neko: GEBER!


Sinir krizinin ortasında olan Neko, annesinin katilini gördüğü an avuçlarını ona doğrulttu ve iki elinden de bir rüzgar büyüsü gönderdi.


Kuvvetli büyü, alevleri yararak Keder’e ulaştı ve onu yanan kulenin içerisinde, duvarları kırarak uzak bir noktaya yolladı.


Öfkeli Neko bu kadarıyla yetinmek istemiyordu, Keder’in sonunu tamamen getirmek için alevlerin arasına yöneldi.


Neko: Çek elini, iğrenç yaratık!


Yoluna devam etmek için tekmesini Yu’nun yüzüne geçirse de Yu, Neko’nun ayağını tutmayı bırakmadı.


Bunu neden yaptığından kendisi de emin değildi. Neko’yu korumak için mi yapıyordu yoksa kendisini iyileştirmesini sağlamak için mi?


Muhtemelen cevap her ikisiydi.


Yu: Gitme.


Doğaüstü bir acının ellerindeki vücudu yüzünden konuşmakta zorluk çekiyor, bu yüzden kısa kelimeleri seçerek konuşmaya çalışıyordu. Neko’yu böyle kelimelerle ikna edemeyeceğini düşünse de eğer Neko yanından giderse hayatta kalma şansları yüzde birden sıfıra inecekti.


Neko ona nefret dolu, kan kasesine dönmüş gözlerle baktı. Muhtemelen annesinin ölümünden onu sorumlu tutuyordu. Yumruklarını sıktı ve dudağını kanatacak kadar ısırdıktan sonra yapacağı işe karar verdi.


Elinden yayılan ışık Yu’nun vücuduna ulaştığında iyileştirme işlemi başlamış oldu. Fazla zamanları olmadığından Yu tamamen iyileşmeyi bekleyemezdi. Acı henüz dinmeden, katlanılacak bir seviyeye geldiğinde ayağa kalktı ve atlayabilecekleri bir camın bulunduğu tek yer olan merdivenlere ilerlediler.


Fakat merdivenlere çıkmadan önce, kapının önünde rakipleri onları bekliyordu.


Yu: Sen neden ölmüyorsun amına koyayım?


İki metrelik dev, soruya cevap vermeden hücuma başladı. Rie ile savaştığı seferkinden daha hızlıydı. Yu, Neko’nun tekrar büyü yapmasını bekledi ama kızın bir şey yapmayacağını anladığında çok geç olmadan onu kucağına alıp saldırıdan kaçmak için kenara atladı.


Dikey şekilde inen tırpan, rakiplerini avlamak için bu sefer yatay şekilde onlara savruldu.


Yu kendini geriye atarak tırpandan kurtuldu fakat artık ateşin üzerindeydi, ayağı yandığında çığlık atarak koşmaya başladı.


Keder onları takip ediyordu, ateşin arasından geçiyor ve ateş yüzünden yanmıyordu. Yu’nun yolu alevler tarafından kapatıldığında kaçacak yeri de kalmamıştı.


Yapabileceği son bir şey kalmıştı. Rakibini geçmek.


Keder ve Yu yüz yüze geldiklerinde Yu, Neko’yu yere bıraktı.


Yu: Büyü kullanmanın tam sırası.


Neko: Şimdi kullanırsam yanarak ölürüz.


Cansız bir sesle cevapladı Yu’nun sorusunu.


“Ölmek istemiyorum.”


Tırpan yatay olarak savruldu.


Yu geriye kaçamayacağı için Rie’nin yaptığı gibi ileriye gitti. Tırpanın çeliğinin menzilinden çıkıp tahta olan sapının menziline girdi.


Burada tahta sapı tutmayı başardı ve yumruğunu Keder’in kasıklarına geçirdi.


İkinci kez aynı bölgeye vurmayı başarmıştı. Keder bu saldırının ardından duraksadığında üçünü kez, bu sefer sağ ayağı ile rakibinin kasıklarına vurdu.


Bu darbe Keder’in dizleri üzerine çökmesini sağlamıştı. Yu elindeki tırpanı çekip aldı ve Keder’in yüzüne bir tekme daha attı.


Ne yapmalıydı?


Yüzüne tekme alan Keder elleri ile kasıklarını tutarken yere devrilmişti. Yu elinde bir tırpan tutuyordu. Parmaklarında güç yoktu, bileklerinde güç yoktu, dirseklerinde güç yoktu, kaslarında güç yoktu, omuzlarında güç yoktu. Şu an bu silahı nasıl taşıdığını bile bilmiyordu.


Ama yapılacak şeyi biliyordu. Gözünü kararttı, kendisine ait olmayan vahşi bir güçle tırpanı yukarıya kaldırdı ve rakibinin karnına sapladı.


Tırpan şişman rakibinin karnındaki yağ tabakasını delip midesine ulaştığında kan, Yu’nun yüzüne kadar sıçramıştı.


Yu tırpanı geri çekti ve bağırarak tekrar tırpanı rakibinin karnına sapladı.


Sapladı.


Sapladı.


Sapladı.


Tekrar ve tekrar.


Bıkmadan, yorulmadan, insanlığı unutarak.


Rakibinin vücudu delik deşik olana kadar saplamaya devam etti.


Bazen tırpan kemiğe denk geliyor, böyle olduğunda da geri çıkarması zorlaşıyordu. Ama Yu tırpanı elinden bırakmıyor, çekip tekrar saplamaya devam ediyordu.


Yu: ÖL! ÖL! ÖL! ÖLÖLÖLÖLÖLÖL!


Az önce nefret dolu gözlere sahip olan Neko’nun gözleri bile karşılaştığı görüntü karşısında dehşete düşmüştü.


Yu durmadan tırpanı rakibinin cansız bedenine saplıyordu. En sonunda Neko araya girip Yu’nun tırpanı düşürmesini sağladı.


Derin nefesler alan Yu, yerdeki kan havuzunun üstünde yatan palyaçoya son bir bakış atmadan Neko’yu kucağına aldı ve merdivenlere çıktı. Oradan da, yanmakta olan tahta pencereyi kırarak yere atladı.


Zaten gidecek başka bir yön yoktu. Yukarısı yanıyordu, aşağısı yanıyordu, ortası yanıyordu. Kuleyi terk etmezlerse yanarak ölecekti ve elbette Yu yanarak ölmek istemiyordu. Düşerek ölmeyi de istemiyordu. Yu Valarfin, hiçbir şekilde ölmek istemiyordu.


Ama onu seçim yapmak zorunda bıraksalar hiç düşünmeden düşerek ölmeyi seçerdi. Ateş, onun kendini bildi bileli korktuğu bir şeydi. Bu yüzden, Neko büyüsüyle düşüşlerini yavaşlatamayacak olsa dahi şimdi yaptığı gibi pencereden aşağıya atlamayı seçerdi.


Düştükleri yer de yanıyordu. Bulundukları tüm Sigma bölgesi alevler içerisindeydi. Eğer Neko olmasa alevler tarafından yutulurdu ama küçük kız kalan tüm gücünü kullanarak alevlerin kendilerine ulaşmasını engelleyen bir rüzgar duvarı inşa etmişti.


Yu, kucağındaki Neko’yu taşıyarak alevlerin içerisinden çıktığında tüm enerjisini büyü için kullanan küçük kız zihnini açık tutmayı başaramamış ve Yu’nun kucağında bayılmıştı.


Yu, Neko’nun bayıldığından habersiz koşabildiği kadar koştu, Sigma kulesinden uzaklaşabildiği kadar uzaklaştı ve gün doğarken bir tepenin üzerinde düşüp bayıldı.

----------------------

03.02.2021 - 15:05 / Düzenlendi: 06.04.2021 - 22:28





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44376 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr