CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 13: SORGULANMAK
Onlar Redshapel’deki görevlerini hallediyorken şehir muhafızları Rolderhelm’de kaldıkları hana gelmiş ve Lucia ile konuşmuşlardı.
Lucia’ya Yu ve Yurine’yi tarif ediş şekillerine bakılırsa muhafızlar Sigma Kulesini araştırıyordu ve bu nedenle kendilerini sorgulamak istiyorlardı.
Yu şehir muhafızlarından kaçmanın kendilerini şüpheli gibi göstereceğini bildiğinden Lucia’nın da tavsiyesi üzerine Yurine ile birlikte karakola gidecek ve ifade verecekti. Bu yüzden yağmurun dinişinin ve Yurine’nin hazır oluşunun ardından Lucia ile vedalaştılar ve loncadan ayrıldılar.
Yolda giderken Yu’nun aklında dün sabah gelen bir diğer ziyaretçi vardı. Yüzü bandajlarla örtülmüş ve Yurine’yi soran tuhaf adam. Ama bu soruyu sormadan önce Yurine hakkında fark ettiği bir şey vardı.
Yurine’nin yüzü bir buçuk saat önce çoğu zaman takındığı kayıtsız ifadesindeydi. Şu an ise o ifadeden eser kalmamıştı. Yurine mutlu görünüyordu.
Yu: Heehee, bu kadar mutlu olmanın sebebini tahmin edebiliyorum. Sonunda benimle birlikte olmanın ne kadar harika bir şey olduğunun farkına vardın, değil mi?
Yurine: Saçmalamayı kes, seninle alakası yok. Tamam, belki azıcık var.
Yu: Maceracılar loncasına yaptığımız kayıt yüzünden mi?
Yurine para kazanmak için bir yöntem düşündükleri sırada ona bunu sormuş fakat Yu reddetmişti. Ardından Lucia ile beraber festivale gittiklerinde de bu meselenin bahsi açılmış ve aralarındaki tansiyonun kısa süreliğine yükselmesine sebep olmuştu.
Sonunda işlerin tamamen olmasa da birazcık dahi kendi istediği şekilde gitmesi onu mutlu etmiş olmalıydı.
Yurine: Mora’dayken annem maceracılar loncasına katılmama izin vermiyordu.
Yürümeye devam ederlerken neden maceracı olmayı birden fazla kez dile getirdiğinin sebebini söyledi. Eskiden kalma bir hevesti.
Yurine: Annem de, Sharley de üyeydi ama benim üye olmama izin verilmedi. Bu yüzden ben de katılmak istiyordum.
Yu: Özür dilerim. Eğer bu yüzden istediğini bilseydim kayıt yaptırırdım. Ben maceracı olduğumuzda sürekli canavar peşinde koşacağımızı düşünüyordum, karşı çıkma sebebim buydu.
Yu’nun maceracılık konusundaki fikri böyleydi. Canavarlar ile savaşmak tehlikeli olduğu için de maceracı olmayı reddediyordu.
Ama Lucia tüm maceracıların canavarlar ile savaşan insanlar olmadığını söylediğinde ve ucuz konaklama imkanından bahsettiğinde maceracılık kendisine cazip görünmeye başladı.
Yurine: Bir insan bile gelişme kaydedebiliyormuş demek ki. Aferin, hatanı anlamalı ve özür dilemelisin. Bundan sonra yüce bir varlık olduğumu aklına kazı ve beni tatmin etmek için çaba göster.
Yu: Utangaç bir tavırla “T-teşekkür ederim, canım ağabeyim” deseydin daha güzel olurdu. Şöyle yanakların kızara kızara, tatlı mı tatlı bir tavırla deseydin mesela.
Yurine: Hmph.
Yanaklarını şişirirken kollarını karnının üzerinde birleştirdi ve kafasını çevirerek konu hakkında daha fazla konuşmayacağını bildiren tatlı bir tavır takındı.
Yu: Konuşmamız gereken bir şey var.
Sırayı konuşulması gereken asıl konuya getirme zamanı gelmişti.
Yurine: Nedir o?
Yu: Yüzü bandajlarla sarılı bir adamı tanıyor musun?
Yurine’nin vereceği cevap muhtemelen hayır olacaktı. “Yüzü bandajlarla sarılı” ifadesi birini tanımanız için yeterli gelmezdi. Özellikle o bandajlar sizin onunla son görüşmenizden sonra ortaya çıktıysa.
Yurine: Böyle birini tanımıyorum. Neden sordun?
Yu: Lucia’nın söylediğine göre dün sabah gelmiş ve seni sormuş. Neko adını kullandığı için önceden tanıdığın biri olup olamayacağını düşündüm.
Yurine: Böyle görünen biriyle arkadaş olmazdım.
Yu: Ben de öyle düşünmüştüm.
Yurine’nin karakterini ve yapacağı tercihleri anlamak zor değildi. Özellikle bir çocuk olduğu için nelerden hoşlanıp hoşlanmayacağını kavrayabilirdiniz.
Ve çocuklar tuhaf görünüşlü insanlardan hoşlanmazlardı.
Yurine: Neden öyle birisi beni arıyor ki?
Yurine tedirgin olmuş gibi gözüküyordu. Hayır, tedirgin tam olarak doğru kelime olmazdı. Bu küçük kız kendisine güveniyordu ve savaşmaktan geri kalmazdı. Daha çok rahatsız olmuştu.
Yu: Endişe etmene gerek yok, seni kimseye vermem. Şey, belki de endişe etmen gereken şey budur.
Yurine: Ben verilip alınacak bir mal değilim.
Yu: Bu cümleyi ciddi bir şekilde yanıtlamak zorunda değildin.
Yu’nun öylesine söylediği söze alınmış gibi gözüküyordu.
Yurine: Sence ne yapacaklar?
Karakola yaklaşırken Yurine bu soru sordu. Ne yapacakları Yu’nun da merak ettiği bir şeydi.
Yu: Eğer şaşırtıcı bir şey olmazsa bizi hemen içeri tıkmazlar diye düşünüyorum. Muhtemelen sadece sorgulayacaklar.
İçeriye bir anda giren tanımadıkları fakat otorite sahibi bir adam “Bunları hapse tıkın,” demediği sürece işler kötü gitmemeliydi.
Hapse girmek dışında işlerini aksatacak bir başka ceza daha vardı. O da şehir dışına çıkmalarının yasaklanmasıydı. Eğer bu olursa görevlerini yerine getiremezlerdi.
Yu: İfadelerimizin çelişip çelişmediğine bakmak için bize çapraz sorgu yapabilirler. Söyleyeceğimiz şeyleri önceden hazırlamalıyız.
Yurine: Anlıyorum.
Yu: Zeki çocuk.
Yurine’nin zeka seviyesinin üç yaşında olmayışı işlerini kolaylaştırıyordu. Gerçekten de bir çocuk ile aynı seviyede olsaydı zor olan görevleri zorun da ötesi olurdu.
Yu: Her neyse, ben dürüst olalım diyorum. Olayları olduğu gibi anlatalım. Tabi sen kendinden peri olarak bahsetme, yarı insan olarak bahset
Yurine: Neden ki?
Yu: Bilmelerini istemiyorum.
Yu’nun, Yurine’nin kimliğini keşfeden birinin onu çalmak isteyeceği ile ilgili küçük bir paranoyası vardı. Bu yüzden peri olduğunu saklamaya devam etmesini istiyordu.
Yu: Her şeyi olduğu gibi, ne biliyorsan anlat. Ama Rie’nin bir cadı olduğu ve konumu ile akademi arasındaki bağlarından bahsetmeli miyiz, emin değilim.
Büyücülük Akademisi ile bağları olduğunu söylerlerse Maron Martin’in onlara karşı olan tavrı değişir miydi? Akademinin bir suçlamaya maruz kalması olasıydı ve müdür yardımcısı sinirlenirse ya da Sharley onlar onu sorgulayamadan önce tutuklanırsa ne yaparlardı?
Akademi dışında bir cadı olması ve Başak Kilisesi Kardinali oluşu da sorun yaratabilirdi. Bu sorun Yu ve Yurine’nin davasından öte uluslararası bir sorun olurdu.
Yu: Ya da… eğer sorarlarsa bunları da anlatırsın ama sorulmazsa söyleme.
Sadece beş hafta. Eğer beş hafta dayanırlarsa daha sonradan bir suçlu olarak anılmalarının bir önemi kalmayacaktı.
Yu: Ayrıca senin endişelenmene gerek yok, bir çocuk olduğundan hapse girmezsin, muhtemelen.
Çocuk ıslah evleri vardı ama Yurine’nin durumu o evlerde kalan çocuklardan farklıydı. Bu yüzden birisi suçlanırsa bu Yu’nun kendisi olurdu.
Yurine: Bence… inandırıcı değil.
Yu: Bir şey mi dedin?
Yurine kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı. Yu duyamadı.
Yurine: Kuleye giriyoruz ama neden oraya gittiğimizi bilen tek kişi şu an burada değil. Ayrıca o kulede iki palyaço bize saldırıyor. Sence inandırıcı bir hikaye mi?
Yu: Pek değil.
Ama anlatabilecekleri tek hikaye buydu. Bir şeyler uydurabilirlerdi ama dürüst olmamak daha çok şüphe çekerdi. Ayrıca ikisinin de bildiği bir hikaye yerine kurgu bir hikayeyi kullanırlarsa sorgulanırken birbirleri ile çelişen ifadeler verebilirlerdi.
Yu: Eğer benim nereden geldiğim sorulursa İloya’dan geldiğimi söyle.
Yurine: Neden?
Yu: “O aptal insan başka dünyadan geliyormuş,” gibi bir şey söylersen inanmazlar, şüphe çekeriz. İloya’dan geldiğini söyledi, bu kadarını biliyorum dersin. Ayrıca sakın unutma, sorulmadığı sürece Mora’dayken dini/siyasi bir kimliğiniz olduğundan bahsetmeyeceksin.
Yurine: Anladım.
Yu: Hayret, bugün pek bir itaatkarsın.
Yurine: Kapa çeneni.
Yurine hemen cevabı yapıştırdı ve karakola gidene kadar başka bir şey konuşmadılar.
***
Yu: Merhaba.
???: Kimsiniz?
Yu: Yu Valarfin, dün birkaç şehir muhafızı beni aramış. Kaldığım hanın sahibi bugün karakola gidip kendimi göstermem gerektiğini söyledi.
“Bir dakika,” dedi ve birkaç dakikalığına bulunduğu masanın başından ayrıldı. Geri geldiğinde “Buradan,” diyerek onları bir ofise götürdü.
Ofisin kapısını çaldı ve içeri girdiğinde mavi bir üniforma giymiş, göğsünde altın rengi bir kalkan üzerine üç yıldız işlenmiş bir adam onları karşıladı.
Floy: Başkomiser Floy Erier.
Elini Yu’ya uzattı.
Yu: Yu Valarfin.
Floy: Küçük hanımın ismi de Yurine miydi?
Yurine yeni ismini kabullenememiş olacak ki cevap vermedi.
Yu: Üzgünüm, yabancılara karşı biraz utangaçtır.
Floy: Benim küçük oğlan da öyle, ağzını açıp iki laf alamazsın.
“Geçelim bunları bana ne senin oğlundan.”
Floy Erier kırklarına yakın bir görünüşe sahipti. Saçları beyazlamaya başlamıştı ve gözlerinden arada sırada uykusuz kaldığı belli oluyordu.
“Buyurun,” diyerek onları masasının önündeki koltuklara oturmaya davet etti.
Floy: Üç yaşında bir çocuğa göre biraz büyük gösteriyor.
Sıkıntılı bir konudan giriş yapmıştı. Kılıç Perisi dışında hangi ırklar sonsuza dek aynı görünüşte kalıyordu ki? Büyülü bir çocuk bahanesinin bu sefer işe yarayacağını düşünmüyordu.
Ama aklına kendisini idare edecek bir bahane geldi.
Yu: Rolderhelm’de evlilik yaşı on altı olduğundan ve ben on dokuz yaşında olduğumdan gerçek yaşını kaydedersek evlat edinemeyeceğimi düşünmüştüm. Eğer dokuz deseydik ben çocuğu on yaşında yapmış olmalıydım ki bu da saçma olurdu. Bu yüzden üç yaş olarak kayıt yaptırdık.
Aslında bu kendi dünyalarında olmayacak bir şeydi. Dokuz yaşındaki bir çocuğu üç yaşındaymış gibi kaydetmenize izin vermezlerdi ama tam da nüfus kayıt sisteminin yeni başladığı ana ve biraz sorumsuz bir memura denk geldikleri için bir şekilde “büyülü bir kız” diyerek başarmışlardı.
Muhtemelen nüfus memuru Yurine’nin gerçekten de üç yaşında olduğuna inanmamış ama o da Yurine’nin yetimhanede yapamayacağını düşünmüş olmalı ki ses çıkarmamıştı.
Floy: Neden Yurine’yi evlat edinmeniz gerekiyordu?
Yu: Eğer böyle yapmasaydım yetimhaneye verilecekti. Orada kolay bir hayat yaşamayacağı ortadaydı.
Floy: Bence böyle bir şeyin yapılamaması gerekiyor ama yasa yeni çıktığından bir boşluğa denk getirmişsiniz.
Yu’nun diyecek sözü yoktu. Adam haklıydı.
Floy: Yurine bu durum hakkında ne düşünüyor peki? Yu Valarfin’i babası olarak kabul ediyor mu?
Yurine’nin cevabı her zaman hazırdı.
Yurine: Hayır.
“Keşke buraya gelmeden önce evet demesini tembihleseydim.”
Floy: Hayır?
Yurine’nin kelimesini tekrarlayarak ona baktı. Yu’nun onu zorla alıkoyduğunu mu düşünüyordu?
Yurine: Ama böylesi iyi, sorun yok.
Floy: Demek öyle.
Floy’un daha sonra Yurine ile Yu hakkında bir konuşma yapacağına bu şekilde emin oldu.
Yu: Ben de kendimi bir babadan çok ağabey gibi görüyorum zaten.
Floy Yu’nun sözüne karşılık vermedi ve asıl konuya giriş yaptı.
Floy: Sigma Kulesi hakkında bir şeyler biliyor musunuz? Sizi son birkaç gündür bu yüzden arıyorduk.
Yu: Birkaç günlüğüne Rolderhelm’den ayrılmıştık. Sanırım bu yüzden bize ulaşamadınız.
Floy: Sigma Kulesi. Yangının yaşandığı günün sabahı insanlar sizi berbat bir halde görmüşler. Üzerinizde rapor edilen kan izinin yanı sıra yangından çıktığınız için üzerinizde is varmış.
“Evet, bunu belirtmene gerek yoktu.”
Floy: Orada ne olduğunu merak ediyorum. Bu yüzden kısa süreliğine sizi birbirinizden ayırıp sorgulamamız gerekecek. Sorun yoktur umarım?
Yu: Hayır, sorun yok.
***
Floy: Anlat bakalım, o gece neler oldu.
Sorgulamaya Yurine ile başlamıştı. Yurine kendilerini bir sorgu odasına alacaklarını düşünüyordu ama Yu’yu ofisin dışına çıkarmış ve ofisin içinde Yurine’yi sorgulamaya başlamıştı.
Bu tanıştıklarından beridir Yu’dan ayrı kaldığı ikinci seferdi. İlki Yu’nun dolandırıcılık işleri için onu bir parkta bırakıp takım binalarına girişiydi.
Ona alıştığı için şu an kendini tuhaf hissediyordu. Üzerinde bir baskı vardı.
Yurine: Annem, ben ve Sharley kanalizasyondaydık. Sigma Kulesinde doğru ilerliyorduk fakat bir canavar bize saldırdı ve annem onu durdurmak için tavanı üzerine çökertti. Tabi o tavanın üstünde yol olduğunu bilmiyordu. Yol çökünce de Yu aşağıya düştü.
Floy: Anlamadım? Düzgün anlat.
Yurine’nin açıklaması sadece daha fazla soru doğurmuştu.
Floy: Annen ve Sharley kim?
Floy: Annem Rie, Sharley’de onun yardımcısı. Mora’dan gelen maceracılardık.
Yu’nun tembihlediği şekilde siyasi kimliklerinden bahsetmedi. Maceracı olma kısmında da yalan söylemiyordu.
Floy: Neden Sigma Kulesine gidiyordunuz? Neden kanalizasyon?
Yurine: Annem oradan bir şey alacaktı. Daha fazlasını bilmiyorum, bana söylemediler.
Bu kısımda da yüzde yüz dürüsttü. Neden oraya gittikleri Yurine’ye söylenmemişti.
Floy: Hatırlamaya çalış, belki bir şeyler biliyorsundur.
Yurine: Bilmiyorum.
Ciddi bir ifade ile bilmediğini tekrar etti.
Floy: Ve size canavar saldırdı öyle mi?
Yurine: Evet.
Floy: Annen de tavanı canavarın üzerine yıktı.
Yurine tekrar evet diyerek soruyu cevapladı.
Floy: Çöken yol ve avcı goril cesedi kayıtlarda var. Ama zemin ile tavan arası oldukça yüksek, Yu Valarfin o düşüşten nasıl sağ kurtuldu?
Yurine: Bilmiyorum.
Tekrar net bir cevap verdi.
Floy: Sonra ne oldu?
Yurine: Sharley yaralanmıştı ve Yu gidecek bir yeri olmadığı için ve muhtemelen anneme yazmak için bizimle gelip Sharley’i taşımaya gönüllü oldu.
Floy: Neden?
Yurine: Yu gidecek bir yeri olmadığı için ve muhtemelen anneme yazmak için bizimle gelip Sharley’i taşımaya gönüllü oldu.
Söylediklerini tekrar ederek cevapladı. Yurine de neden onun kendileri ile geldiğini tamamen anlayamıyordu.
Yurine: Sonra Sigma Kulesine girdik, annem oradan bir şey almak istiyordu. Bu yüzden yaralı Sharley’yi kulenin içindeki depoda sakladık ve üst katlara çıkmaya başladık.
Söylediği annesini bir hırsız gibi gösteriyordu. Yurine’nin içini bir suçluluk duygusu kapladı.
Yurine: İlerledikçe burnumuza yangın kokusu gelmeye başladı ve sonra da yollarımız iki suikastçı tarafından kesildi.
Floy, Yurine’nin tamamen kurgu bir hikaye anlattığını düşünüyor olabilirdi. Bu düşünce Yurine’nin üzerindeki stresin seviyesini arttırıyordu.
Yurine: Annem birini öldürdü ama diğeri tarafından da annem öldürüldü ve biz de Yu ile kulenin içinde kapana kısıldık, çünkü aşağısı da yanıyordu ve gidecek yerimiz yoktu. Yu kalan suikastçıyı öldürmeyi başarınca biz de camdan aşağıya atladık ve kuleden kaçtık. Bu kadar.
En başta Yu’nun birini öldürecek kadar güçlü olup olmadığı sorgulanabilirdi. Onun sağlıklı bir vücudu vardı ve yumruğu da insanın canını yakabilir gibi gözüküyordu ama yüzünde bir savaşçının ifadesi yer almıyordu.
Ayrıca camdan aşağıya atlamaları da Floy’un inanmayacağı bir şey olabilirdi. Floy bir başka soru daha sormadan önce Yurine elinin etrafında hortum şeklini alan bir rüzgar dalgası oluşturdu. Kızın saçları kısa süreliğine masanın üzerindeki kağıtlar ile beraber havalandı.
Yurine: Rüzgar büyüsü yapabiliyorum, bu sayede düşüşü yavaşlattım ve düzgün bir şekilde yere indik.
Floy gördüğü büyü karşısında şaşırmıştı. Yurine’nin büyülü güçleri olmasını beklemiyordu. Büyü, Floy’un hakim olduğu bir konu değildi ve algılayamadığı bir mesele işin içine girince Yurine’nin hikayesi biraz daha inandırıcı bir hal almıştı.
Floy: Bunu anlattırdığım için özür dilerim.
Yurine "poker face" yapma konusunda uzman değildi. Genellikle aynı ifadeyi taşıdığından öyle olduğunu düşünebilirdiniz ama bir çocuktu ve duyguları yüzüne kolaylıkla yansıyordu.
Annesinin ölümünü anlatırken de yüzünün halinden bunu anlatmanın zor olduğu anlaşılıyordu.
Floy: Yu Valarfin, onun hakkında ne biliyorsun?
Yurine: Tanışalı iki hafta oluyor, fazla bir şey bilmiyorum.
Floy: Buna rağmen seni kızı olarak almasına izin mi verdin?
Yurine: Kimsenin beni aldığı yok, kafana göre şeyler uydurma. Yu hasta ve bana yardım etmesi karşılığında onu iyileştiriyorum. Eğer, eğer…
Bu kısmı söylemekte zorlanıyordu. Asla kabullenmeyeceği bir şeydi.
Yurine: Kızı olarak beni kaydetmeseydi dışarıda dolaşamazdım ve amacıma ulaşamazdım.
Floy: Amacın mı? Senin amacın ne?
Yurine: Annemi öldüren suikastçıları kimin tuttuğunu bulmak.
Floy: Ve Yu Valarfin bu konuda sana yardım ediyor, öyle mi?
Yurine: Evet.
***
Yurine dışarı çıktıktan sonra sıra Yu’nun sorgulamasına geldi.
Floy: Nerelisin?
Yu: Sanırım İloya, buraya oradan geldim.
Kolaylıkla yalan söyledi. İloya’yı seçmesini nedeni Sigma Kulesinin yandığı gün İloya’dan bir geminin buraya geldiğini ve İloya’nın doğusunda Te’an adında bir köy olduğunu bilmesiydi.
Elbette bunu profesyonel bir şekilde yalan söyleyebilmek için araştırmamıştı. İlk günlerinde Lucia’nın hanında kalan bir tüccar konuşurken duymuştu.
Yalan söylerken Yu’yu tedirgin eden tek şey Floy’un İloya’lı çıkma ihtimaliydi. Ama sakin bir yüz ifadesi takınmayı başarmıştı ve inandırıcı olduğunu düşünüyordu.
Floy: Neden oradan buraya geldin?
Yu: Yeni bir hayat kurmak için.
Floya: İloya’nın
da yaşanabilir bir ülke olduğunu zannediyordum, orada da hayat kuramaz mıydın?
Yu: On dokuz
yaşındayım, bu yaştayken evden ayrılma hayalleri kurmuş olmam normal.
Gençliğinde pek çok insan kendi ülkesini terk etmeyi düşünmüştür. Yu Valarfin’in de böyle bir şey düşünmüş olması enteresan değildi.
Floya: Oldukça iyi giyinmişsin, güzel de bir handa kalıyorsun. Parayı nereden buldun?
Yu: Geldiğim günün ertesi sabahı getirdiğim bir eşyayı sattım.
Floya: Hangi güne denk geliyor bu?
Yu: Sigma’nın yandığı gün.
“Ha… oradan bir şey çaldığımı mı düşünecek.”
Floya: Anlıyorum. Yurine ile nasıl tanıştığınızı anlat.
Yu’nun düşündüğünün aksine bu konu üzerinde fazla durmadan yeni bir konuya geçiş yaptı.
Yu: Gece yolda yürüyordum ve yol birden çöktü. Yere düştüğüm zaman Rie ve Yurine ile tanıştım.
Floya: O düşüşten nasıl sağ kurtuldun?
Yu: Ben de bilmiyorum.
Düşüşün hemen ardından ölmüştü ama düşüş anında nasıl ölmediğini bilmiyordu. Tek açıklaması şanstı.
Floya: Sonra?
Yu: Rolderhelm’e yeni geldiğim için gidecek bir yerim ve tanıdığım kimse yoktu. Ben de Rie ile beraber hareket etmeye karar verdim. Zaten başka şansım da yoktu çünkü geri gitmek istesem o tehlikeli yerde yolumu bulamazdım.
Floya: Sadece bu yüzden mi?
Yu: Evet.
Başka nasıl bir sebep aradığını bilemiyordu. O noktayı görmüş olmalıydı, orada gidecek bir yeriniz yoktu.
Floya: Daha sonra ne oldu?
Yu: Rie ile gizli geçitten ilerledik ve Sigma Kulesinin altından çıktık. Yanımızda yaralı Sharley vardı, onu da ben taşıyordum. Sharley'yi kulede saklayıp üst katlara çıkıyorduk ki hem yukarıda hem de aşağıda yangın başlatıldı ve kapana kısıldık. Ardından kendilerine Keder ve Neşe diyen iki suikastçı geldi ve bize saldırdı. Rie Neşe’yi öldürdü ama Keder Rie’yi öldürünce Yurine ve ben kaçmak zorunda kaldık. Keder bizi yakaladı ve can havliyle elindeki silahı alıp onu öldürmeyi başardım. Sonra da kuleden atladık ve Yurine büyüsü sayesinde düşüşümüzü yavaşlattı ve biz de kaçtık.
Tüm hikayeyi tek seferde anlatmıştı. Yurine’nin de aynılarını anlatmış olmasını umuyordu.
Floya: Neden Yurine ile kalmaya devam ettin?
Yu: Küçük bir çocuğu tek başına bırakamazdım.
Floya: Yurine başka bir şeyden daha bahsetti.
Yu: Hastalığımı iyileştirebiliyor, bu da var. Karşılığında da annesinin cinayetini çözmesinde yardımcı oluyorum.
Floya: Cinayet. Bir rastlandı değil yani.
Yu: Rie ve katiller birbirlerini tanıyordu, en azından Yurine ve ben böyle düşündük. Ayrıca Yurine’nin dediğine göre o gece Rie’nin orada olacağını bilen çok fazla kişi yokmuş, işte böyle.
Floya: Şimdiye kadar bir şey bulabildiniz mi?
Yu bir süreliğine sessiz kaldı. Büyücülük Akademisi ile Rie’nin bağlarını söyleseydi ne olurdu?
Yu: Üzgünüm, bu Yurine ve benim meselemiz.
Floya: Bunun bir cinayet olduğunu söylüyorsanız bu iş benim de meselem oluyor.
Yu: Lütfen bizi zorlamayın, rica ediyorum.
Floya ona uzun bir bakış attı.
Floya: Daha sonra tekrar konuşabiliriz.
Yu: Anladım. Bu arada söylemek istediğim bir şey var.
Bandajlı adam hikayesi onu tedirgin ediyordu ve bahsetmek istedi. Floya onu dinliyordu.
Yu: Dün, muhafızlar gelmeden önce Lucia’dan yüzü bandajlarla sarılı bir adamın Yurine’yi aramak için geldiğini duydum. Yurine böyle birini tanımadığını söylüyor. Doğrusu, biraz korkuyorum. Bunun için bir şey yapılamaz mı?
Yu’nun aklına alınabilecek bir önlem gelmiyordu. Elde çok az argümanın bulunduğu bir mesele için koruma kararı alınacak değildi ve böyle bir karar alınsa bile illegal eylemleri yüzünden Yu’nun işini zorlaştırırdı.
Floya: Tetikte olacağız.
Floya onu geçiştirdi ve Yu ile Yurine karakoldan ayrılıp hanlarına döndüler.
-------------------------
Yu'nun olayı tek seferde anlattığı sahne güzel olmadı, bunun için özür diliyorum.
Okuduğunuz için teşekkürler, lütfen eleştirmekten çekinmeyin.
04.03.2021 - 10:30
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..