Cilt II - Bölüm 18: Doğum Günü

avatar
673 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 18: Doğum Günü


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 18: DOĞUM GÜNÜ

Kötü bir şövalye olan Sör Thomas Chember,


Genç bir şövalye olan Sör Bethany Bellon ve onun iki yaveri Meny ve Jack,


Bir çiftçi olan Harold Landa,


Emekli olmuş bir şövalye olan Sör George Fulton ve onun seyisi Herman,


Bir başka sıradan vatandaş Felaio Meldena,


Bir başka şövalye Dame Fiona Cotin,


Bir tüccar olan Uta Meenee ve onun evindeki hizmetçi Juveny ve listedeki bir kaç vatandaş üç gündür araştırdıkları isimlerdi.


“Ve bunlar sadece yarısı.”


Lylphia ve diğerlerinin yolculuk için ayrıldığı gün Thomas Chember cinayetini araştırmış, ertesi gün diğer cinayetleri araştırmaya devam etmiş ve bugün de tüm günlerini cinayetleri araştırarak geçirmişlerdi.


Akşamüstü olduğundaysa bugünkü son planlarına göre gitmeleri gereken son bir ev daha kalmıştı.


Yu: Sör Veir Matan. Bu adam da bir şövalyeymiş. Evinde onunla birlikte üç kişi öldürülmüş.


Gittikleri yer kasabanın dışında kalan bir çiftlik eviydi. Yu’ya Amerikan kovboy filmlerindeki çiftlikleri andırıyordu. Tabi farklı standartlara sahip dünyalar oldukları için buradaki çiftlik birazcık fantastik bir boyuttaydı.


Çiftliğin uzun çitlerinin ardında yüksekliği bir at boyutunda olan devasa komodo ejderleri dolanıyordu.


Koyunlar ve inekler gibi hayvanlarda vardı ama Yu’nun dikkatini en çok bu ejderler çekiyordu. Elbette sebebi karşılaştığı bu yeni türe yabancı oluşuydu.


Burası kasabanın dışında bir ev olduğu için yürüyerek gelemezlerdi. Bu yüzden kendilerini buraya getirmesi için bir faytoncu kiralamışlardı. Faytoncuyu dışarıda bırakıp çiftliğin kapısını araladılar ve içeri girdiler.


Yu: Bu şeyler bize bakıyor. Onların saldırgan olmadıklarına emin misin?


Dillerini dışarı çıkartırken sarı gözleri Yu ve Yurine ile kontak halindeydi. Siyah derileri oldukça sert gözüküyordu.


Yurine: Değilim. Sonuçta bu yaratıkların genel kullanım alanı savaşlar, insanları ısırmak konusunda eğitimli olmalılar.


Yu: Hey, çiftlik hayvanlarına insanları “ısırmamayı” öğretmeleri gerekiyor.


Karşılarındaki devasa yaratıklar tek ısırıkta Yu’nun başını koparabilecek canlılardı. Tedirginlik seviyesi artıyordu.


En başında Yu hayvanlar ile arası iyi olan biri değildi. Kendine hayvansever de demiyordu. Henüz normal hayvanlar ile anlaşamazken dev bir komodo ejderi ile nasıl anlaşırdı hiç mi hiç bilmiyordu.


“Bu hayvanlar ile anlaşamazsın ki.”


Yu: Bize geliyor.


Yu ve Yurine'yi izleyen iki ejder paytak adımlarla onlara doğru yürümeye başladı. Dillerini şaklatıyorlar ve bir ava yaklaşır gibi yaklaşıyorlardı.


Yu: Yurine bir şey yap.


Yurine: Ne yapayım?


Yu: Sen bir kedi değil misin? Belki anlaşabilirsiniz.


Yurine: Hayvanları sevmem ben.


Ve böylece Yurine’nin de tıpkı kendisi gibi hayvanlardan hoşnut olmayan bir insan olduğunu öğrenmiş oldu. Ama bunu böyle tehlikeli bir durumda değil de sıradan bir konuşmada öğrenmeyi tercih ederdi.


Yu: Bunlar korkuyu hissedebiliyor muydu?


Aralarındaki mesafe ejderlerin bir sıçrayışta Yu ve Yurine’nin yanına varabileceği kadar kısalmıştı. Böyle olunca da ikili durmak zorunda kaldı. İkisi de ileriye doğru adım atacak cesaretten yoksundu.


“Ya… hangi aptal... evladı bunları böyle ulu orta yerde bıraktı? Ahıra falan soksalar olmuyor muydu?”


Hayvanlar ile aralarındaki mesafe kısaldığından ağızlarından yayılan kötü koku da burunlarına geliyordu.


Yurine: İnsan.


Yu: Efendim?


Yurine: Bir şey yap.


Yardım isteme sırası Yurine’ye gelmişti. Bir umut Yu’ya baktı. Yapabilecek hiçbir şeyi olmayan Yu ortamı rahatlatmak için dalga geçti.


Yu: Korkudan altına ettin de bezini değiştirmemi mi istiyorsun yoksa?


Yurine: Bunu senden duymak istemiyorum, omzumu nasıl sıktığına bir bak. Dokuzunda bıraktığını söylemiştin ama on dokuzda hala altına ediyorsun.


Yurine Yu’nun alayına misilleme ile cevap verince rahatlamak yerine morali bozuldu. Ejderler bu sırada ikisinin etrafında turlamaya başlamıştı.


???: Melo! Filo! Onları rahat bırakın.


Bir yetişkin ve bir yüce varlık ne yapacaklarını kara kara düşünürken küçük bir çocuğun ince sesi ejderleri Yu ve Yurine’den uzaklaştırmaya yetmişti.


İlerideki evden onlara doğru koşan en fazla on yaşındaki kızıl saçlı bir yarı insan çocuğu kuyruğunu sallayarak yaklaşıyordu.


Kafasının üzerinde yer alan hayvan kulakları vardı ama Yu o kulakların hangi hayvana ait olduğunu anlayamıyordu.


“Burada yarı insan göreceğimi zannetmiyordum.”


Easthelm insanların baskın olduğu ve diğer ırkların sevilmediği bir adaydı. Yurine üzerindeki hoşnutsuz tavırlardan da Yu bu sevilmeme durumunun ne kadar yoğun ve ciddi bir boyutta olduğunu anlayabiliyordu.


???: Sizi rahatsız mı ediyorlardı? Üzgünüm. Eğitimleri tamamlanmadığından diğerlerinin yanına koyamıyoruz, huzursuzluk çıkarıyorlar.


“Onları tek cümlede hizaya getirdin ve bu eğitimleri tamamlanmamış hali… bir dakika!”


Yu: Ne demek tamamlanmamış!? Yani bize saldırabilirlerdi mi diyorsun?


???: Eh… yabancıları tanımıyorlar sonuçta. Ama böyle bir şey gerçekleşmedi, yani sorun yok.


Yu: Sorun yok mu? Yurine korkudan altına kaçırdı burada.


Yurine: HE!? Sanki sen etmedin, sen de korkuyordun işte.


Yu: Korkmak mı? Ben seni deniyordum. Sen gerçekten iki küçük hayvandan korkacağımı mı düşündün? Ne aptal bir çocuksun ama he.


Yu’nun reddi karşısında Yurine sesini kalınlaştırarak konuştu.


Yurine: "YURİNEEE BİR ŞEY YAPPPPPPP!"


Yu: Seni denedim diyorum!


Bu esnada yüzünde alaycı bir ifade ile onları izleyen yarı insan çocuğu kavgalarının arasına girdi.


???: Siz de amma kafa ütülediniz. İkiniz de altınıza etmişsiniz işte, isterseniz bez bağlayın.


Yurine: Seni ilgilendirmiyor, aptal yarı insan!


Yu’nun onunla dalga geçmesine katlanabilirdi ama bir başkasının aynı şeyi yapmasına tahammülü yoktu.


???: Aptal yarı insan mı? Haha, hiç güleceğim yoktu. Sen sanki çok farklısın. Ben en azından kedi değilim.


Yurine: Yeter bu kadar, kes sesini. Vaktimi senin gibi çocuklarla harcayamam, bizi babana falan götür.


???: Bunu istesem de yapamam işte. Benim bebek olduğum zamanlardan beri bir yerlerde süt arıyor.


Yu: Bu güldürmedi.


İsmini bilmedikleri çocuk kendi durumunun üstesinden gelmiş ve bu konuda alay etmiş olsa da içerisinde bunun eksikliğini çekiyor olabilirdi. 


Yu: Bu çiftliğin şu anki sahibi kim? Onunla konuşmak istediğimiz bir konu var.


???: Bu çiftliğin sahibi Verti Matan’dır. Onunla ne konuşacaksınız?


Yurine: Bu seni ilgilendirmiyor. Bizi ona götür.


Yurine’nin kaba tavrının karşısında çocuk sadece omuz silkti.


Yu: İki yıl önce burada işlenmiş cinayetleri araştırıyoruz. Bu yüzden Bay Matan ile konuşmamız gerekiyor. Bizi ona götürür müsün?


???: İşte bu ağabey gibi kibar olursan istediklerini alabilirsin küçük hanım. Size eve kadar eşlik edeceğim.


Yurine sadece bir “hmph” sesi ile kafasını çevirirken çocuk topuğunun üstünde arkasına dönerek “Beni takip edin,” dedi.


Güneş batarken dünyayı turuncu ve kırmızının tonlarına boyuyordu. Günbatımı pek çok kişinin hoşuna gitse de Yu’nun sevdiği bir manzara değildi. Bu manzara ona melankolik hisler yaşatıyor ve sevmediği geceyi arkasında getiriyordu.


Çiftlik evinin kapısının önüne geldiklerinde onları bir başka yarı insan karşıladı. Kollarını göğsünün altında birleştirmiş kırmızı saçlı bir kadındı. Kulakları yanlarındaki çocuğun kulakları ile aynı şekildeydi.


???: Megail, onları besledin mi?


Megail: Henüz değil. İleride bu genç hanım ve ağabey ile karşılaştım. Ağabey Bay Matan ile konuşmak istiyormuş.


Hizmetçi zarif bir tavırla Yu’ya döndü.


???: Hoş geldiniz.


Eteğini tutarak başını eğdi ve selam verdi.


“Bu abla geçen gün karşılaştığımız Ortetite’den daha kibar bir hizmetçi gibi duruyor.”


Yumy: Ben Matan evinin hizmetçilerinden Yumy’yim. Efendim ile ne konuşmak istiyordunuz?


Yu: İki yıl önce burada işlenen cinayetleri.


Megail’in aksine Yumy geliş sebeplerine şaşırmıştı ama şaşkınlığın kendisini oyalamasına izin vermedi.


Yumy: Anladım. Efendim biraz sonra burada olacak, sizi içeride bekletelim.


Yumy eşliğinde salona geçtiler.


Yumy: İçecek ya da atıştırmalık ister misiniz? Bu evde pişen çay gerçekten güzeldir.


Yu: Hayır, teşekkürler.


Yu çay ve kahve ile birlikte genel olarak sıcak içecekleri sevmiyordu. Sıcak şeyleri içmeye alışık olmadığından içmeyi denediğinde ısıya dayanamıyordu.


Ama sıcaklığının dışında kahveyi sevmemesinin başka nedenleri de vardı. Dünyada pek çok kahve tiryakisi olsa ve hatta devasa bir kahve sektörü dahi olsa da Yu kahvenin tadından iğreniyordu ve kahvenin kokusu bile midesini bulandırıyordu.


Ayrıca Yu “ayıp olmasın” diye kendisine ikram edilen çay ve kahveyi içecek bir tip değildi. Yani Yumy getirse bile içmeyecekti.


Hatta kendisine çay ısmarlamakta ısrarcı olan bir arkadaşı ile bu yüzden kavga ettiği dahi olmuştu.


Yu defalarca kez sevmiyorum demesine rağmen bir bardak çay satın almış ve zorla Yu’nun eline sıkıştırmıştı. Sonra da Yu onu içmek yerine bir başkasına vermiş ve böylece aralarında bir tartışma başlamıştı.


“Sevmiyorum demiştim, istemiyorum demiştim. Sırf ikram diye sevmediğim bir şeyi içmek zorunda değilim.”


Yumy: Küçük Hanım bir şeyler ister mi peki?


Yurine: Hayır.


Yurine’nin reddinin ardından hizmetçi kendi işlerini halletmek için ortadan kayboldu. Kısa bir süre sonra da Megail ile birlikte mavi saçları olan genç bir adam içeri girdi.


???: Siz Megail’in bahsettiği misafirlersiniz sanırım. Hoş geldiniz.


Yu: Bay Matan olmalısınız.


Tavırlarından ve iyi giyiminden böyle bir çıkarımda bulunmuştu.


Yu: Benim ismim Yu Valarfin. Yanımdaki de benim kızım, Yurine Valarfin.


Verti: Benim ismim de Verti Matan, bu çiftliğin beyiyim.


“Memnun oldum,” diyerek elini Yu’ya uzattı.


Verti: Hmm… bu yaşta bir kızınız olmasına rağmen çok genç gözüküyorsunuz.


Yurine yaşı hakkında bir şey söylememişti ama sekiz ya da dokuz yaşlarında olduğu tahmin edilebilirdi. Bu yüzden yirmi yaşındaymış gibi gözüken Yu onlara genç izlenimi veriyordu.


Yu: Kendime dikkat ediyorum.


Uzatılan eli kavrayarak hafifçe sıktı.


Verti: Dışarıda bekleyen arabacı ile karşılaştım. İsterseniz o da sizinle birlikte akşam yemeğine katılabilir.


Yu: Teklifiniz için teşekkürler fakat işimizi halledip hemen gitmek istiyoruz. Akşam için başka planlarımız var.


Akşam için olan planlarını Yurine’ye söylememişti. Ama Yurine onu bozmadan sessizce konuşulanları dinlemeye devam etti.


Verti: Peki herhangi bir içecek ister misiniz? Konuşurken iyi gider.


Yu: Teşekkür ederim, herhangi bir şey istemiyoruz.


“Bu ne ikram sevdasıdır ya. Neyse en azından kibar insanlar.”


Verti: Öyleyse Megail, bana çay getirir misin?


Megail: Hemen beyim.


Küçük çocuk koşturarak odadan ayrıldı. Verti ellerini çırparak söze girdi.


Verti: Duyduğuma göre amcama olanlar hakkında konuşmaya gelmişsiniz.


Yu: Diğer iki hizmetçiye olanları da merak ediyoruz.


Buraya sadece tek bir cinayeti araştırmak için gelmemişlerdi. Vair Matan’ın öldürüldüğü gece çiftlikteki bir hizmetçi ve bir uşak da Vair Matan ile beraber öldürülmüştü.


Yu: Amcanız kimdi? Nasıl biriydi?


Verti: Amcam bir şövalyeydi. Elli beş yaşına geldiğinde emekli edildi ve kendisine bu çiftlik verildi. Ne yazık ki bu çiftlikte fazla zaman geçiremedi. Buradaki üçüncü yılında o olay yaşandı.


Rolderhelm’de orduya katılanların motivasyonlarından birisi de güzel emeklilik planlarıydı. Orduda uzun zaman geçirenler emekli olduklarında kendilerine bir arsa ve iyi bir miktar para alabiliyorlardı.


Emekli olan bu şövalyeler ya da askerler, emekliliklerinde toprak işleyerek vakit öldürmek için şehri terk edip köylerine yerleşiyor ve kalan vakitlerini kendi topraklarında geçiriyorlardı.


Özellikle şövalyelik zor ve uzun mesai gerektiren bir iş olduğundan pek çok şövalyenin evlenmeye ya da çocuk yapmaya fırsatı olmazdı. Bu yüzden Verti’nin durumunda olduğu gibi şövalyenin akrabalarının kalan toprakları sahiplenmesi sık rastlanan bir durumdu.


Verti: Onun hakkında olumsuz bir şey söyleyebilir miyim bilmiyorum. Hayatını dürüst bir adam olarak geçirmişti, böyle ölmeyi hak etmiyordu.


Yu: Peki hizmetçiler?


Verti: Onları pek tanımadım. Muhtemelen bu dünyada hayatta kalmaya çalışan diğer insanlardan farksızlardı.


Yu: Bayan Yumy onlar hakkında bir şeyler söyleyebilir mi?


Bu sırada Megail efendisinin çayını getirdi.


Verti: Teşekkürler Megail.


Verti çocuğun uzattığı çayı aldı ve bir yudum içti.


Verti: Bana anneni çağırır mısın?


Verti’nin isteği üzerine Megail mutfağa gidip annesine seslendi. Yumy de efendisinin yanına geldi.


Yumy: Buyurun?


Verti: Bay Valarfin’in sana soracağı birkaç şey olacak, yanıtlar mısın?


Yumy: Tabi ki.


Eteğinin kenarlarını tuttu ve başını eğerek Yu’ya döndü.


Yumy: Ne öğrenmek istiyorsunuz?


Yu: Bana öldürülen hizmetçileri anlatmanı istiyorum. Onlar nasıl insanlardı?


Yumy: Onlar benim arkadaşımdı. Haklarında sizin ilgileneceğiniz bir şey bildiğimi zannetmiyorum. Hayata tutunup geçinmeye çalışan sıradan insanlardı.


Yu: Ölüm tarihlerine yakın bir zamanda herhangi biri tuhaf davranışlar sergiledi mi?


Bu soruyu hem Yumy’ye hem de Verti’ye sormuştu. İkisi de hayır diye yanıtladı.


Yu işe yaramayacağına inandığı birkaç ufak bilgi edindikten sonra bu kadarının yeterliği olduğuna karar verdi.


Yu: Sanırım öğrenebileceğimiz başka bir şey yok. Yardımınız için teşekkürler.


***


Faytonun yolcu bölümünde kasabaya doğru hareket ediyorlardı. Güneş batmıştı ve yol tamamen bomboştu.


Yu: Onlar gerçekten kibar insanlardı, değil mi?


Yurine: Diğerlerine benzemiyorlardı.


Matan Çiftliğinden önce gittikleri yerlerde karşılaştıkları insanlar oldukça hoşnutsuz tavırlar sergilemişti. Özellikle bu tavırların büyük bölümü Yurine’ye karşıydı.


Yurine: Dünkü ve sabahki araştırmalarımızdan daha kısa sürdü. Öğrenmek istediğin şeyleri öğrendin mi?


Yu: “İşte bu! Şimdi onu yakaladım!” diyeceğim bilgileri öğrendim diyemem. Açıkçası, Thomas Chember cinayetinden sonraki tüm cinayetlerde kurbanlar sıradan denilebilecek insanlar. Evet, kimisi şövalye ve kimisi zengin ama anlatılanlara göre hepsi de kendi halinde insanlardı.


Gezdikleri hiçbir evde tatmin edici ipuçları bulmayı başaramamışlardı.


Yu: Belki de ipucu aramaya gerek yoktur, zaten yeteri kadar ipucumuz vardır.


Yurine: Ne demek istiyorsun?


Yu: Katilin seçtiği…


İçinde kötü bir his vardı.


“Yurine?”


Yanında tanımadığı bir çocuk oturuyordu. Beyaz saçları ve kedi kulakları olan bu çocuk gerçek olamazdı.


Şuanda hiçbir şey gerçek olamazdı, Yu’nun gerçeklik algısı tamamen yok olmuştu. Neredeydi? Ne yapıyordu? Tanımadığı bir yerde hareket halinde olduğunu hissediyordu.


Yurine: Ne oluyor?


Yu’nun vücudu titremeye başladı.


Kafasının içi tamamen boştu, zaman diye bir şey kalmamıştı. Nerede olduğunu bilmiyor, kulağında rahatsız edici bir çınlama duyuyordu.


Kedi kulaklı çocuk onu tutup dizlerine yatırırken gözleri kıpırdamıyordu bile.


---


Yu cümlesini bitirememişti ki birden sessizleşti ve Yurine’ye bakmaya başladı. Birkaç saniyelik duraksamanın ardından elleri titrerken yüzü kasıldı, Yurine’nin bakarken üzülmesine sebep olacak bir hal aldı.


Dişleri birbirine kenetlenirken aradaki boşluklardan dışarıya çıkan salya Yu’nun çenesinden aşağıya akıyordu.


Yurine: Ne oluyor?


Aslında bunu sormasına gerek yoktu, ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Daha önce üç kez karşılaştığı krizlerden dördüncüsü ile karşılaşıyordu.


???: Bir sorun mu var? Beyim!?


Şoför koltuğunda oturan faytoncu Yurine’nin telaşlı sesi üzerine kafasını çevirdi ve nöbetin ortasındaki Yu’nun yüzünü gördü.


Müdahale etmek için faytonu yolun kenarına çekmek üzereydi ki Yurine onu bunu yapmaktan alıkoydu.


Yurine: Devam et.


Yu’yu yan yatırıp başını dizlerine yerleştirirken salya Yurine’nin elbisesine de bulaşıyordu. Ama o buna aldırış etmedi.


???: Ne oluyor?


Az önce Yurine’nin sorduğu soruyu faytoncu tekrarladı. İlk kez böyle bir durum ile karşılaştığını söylemeye gerek yoktu.


Yurine: Sen yürü.


Küçük ellerini Yu’nun başının üzerine getirdi ve mana o ellerden ışık formunda çıkarak Yu’nun başının içerisine yöneldi.


Faytoncu kasabaya yetişebilmek için aracı daha da hızlandırdı. İlerlerken de arada sırada arkasını dönüp olanları kontrol ediyordu.


Yu titremeyi ve kasılmayı bırakıp uyuyana dek Yurine’nin şifa büyüsü beynine hücum etmeye devam etti.


***


“Başım, çatlıyor…”


Boğazında bir asit tadıyla uyandı. Midesinde boşluk hissediyordu ve sanki bu boşluğun içerisinde midesini yakan bir şey vardı. Açlık hissinin yanı sıra kusma hissi de geliyordu.


Başta kusmamak için bu hissi görmezden gelmeyi denedi ama kusma hissi kısa sürede görmezden gelemeyeceği bir seviyeye ulaşınca kafasını yataktan dışarı çıkartıp öğürdü.


İlk başta yalnızca balgam geldi, birkaç saniye sonraysa kahverengi kusmuk ağzında acı bir tat bırakarak yere döküldü.


Kusarken yaşaran gözleri yüzünden etraf bulanıktı. Görüşünü netleştirmek için elleri ile gözyaşlarını silmeyi denedi fakat başaramadı. Kolunu yüzüne kadar götüremiyordu.


Olanları hatırlamayı denerken gözlerini kapattı ve gözlerindeki ıslaklığın göz kapaklarından taşmasına müsaade etti.


“Yurine.”


Yu: Yurine?


Yurine: Buradayım.


Arabadaydı, bunu hatırlıyordu. Şimdi iyice bir düşünce kriz anını da hatırladığını fark etti. Yurine onu dizlerinin üzerine almıştı. Ama bu hatıralar yıllar öncesine aitmiş gibi geliyordu.


Yu: Her seferinde daha da kötüleşiyor.


Yurine de bunun farkında olmalıydı. Yu’nun geçirdiği nöbetler her defasında daha da şiddetleniyordu.


Yu: İlaç bitmek üzere, sonrasında ne olacak bilmiyorum.


İlacın amacı krizi atlatmasını sağlamak değildi. İlacın amacı kriz geçirmemesini sağlamaktı.


Yurine kriz anında ona yardımcı olsa ve hızlıca atlatmasını sağlasa bile –ki bu sefer pek başaralı sayılmazdı- Yu kriz yaşamaya devam edecekti.


Yurine’nin bu seferi endişe vericiydi. Normalde Yu hızlıca kendine gelir ve hayatına kaldığı yerden devam ederdi ama bu sefer bayılmış ve kendine geldiğinde yatağında uyanmıştı.


Dünyadayken ilaçlar sayesinde uzun bir süre krizlerden kurtulmuştu ama buraya gelişi ve Sigma Kulesindeki kıvılcımın alevlenmesinden sonra krizler şiddetli bir şekilde geliyor ve ilacı düzenli olarak kullanmaya devam etse bile durmuyordu.


Yu: Bu ilaç kullandığım halim. İlaç bitince…


Vücudundaki stres seviyesi hızla artarken yüzünün aldığı şeklin Yurine tarafından fark edilmesini istemediğinden kafasını yastığa gömdü.


“Neden bir başkasına değil de bana?”


Haline kaçıncı kez isyan ettiğini hatırlamıyordu. Yedi yaşından beri yakasını bırakmayan bu hastalıktan kurtulmayı sadece hayal edebilmişti.


“Sanki dünyada ayrı kaldığımız ayların intikamını alıyormuş gibi.”


Yu: Ne yapıyorsun?


Yurine: Bana müteşekkir olmalısın. Bu her zaman yapacağım bir şey değil, sadece bugünlük yapıyorum. Bunu bir borç olarak görebilirsin. Daha sonra bana iyi hizmet ederek borcunu öde.


Yu’nun kustuğu yeri temizliyordu.


Yu: Bunu benim kıyafetlerimle yapmak zorunda değildin.


Yurine: Teşekkür etmek için doğru kelimeler bunlar değil.


Yu’nun kıyafetlerinden birini yere atmıştı ve ayağını kullanarak o kıyafet ile pisliği temizliyordu.


Yu: Teşekkürler.


Yurine Yu’nun samimi bir şekilde dile getirdiği teşekkürü kızarmış yanaklarla karşıladı.


Yurine: Nereye gidiyorsun?


Enerjisini toplayıp kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilecek seviyeye geldiğinde ayağa kalktı.


Yu: Ağzımı yıkayacağım, ayrıca biraz temiz hava almak istiyorum.


Ağzında hala kusmuk tadı vardı ve bundan kurtulmak istiyordu. Önce pencereyi açtı ve sonra da bir masanın üzerindeki kovanın içine ağzını çalkaladığı suyu boşalttı.


Bu kova tıraş olmak, yüz yıkamak ve diş fırçalamaktan arta kalan suyun boşaltılması için oradaydı. Kova belirli bir düzeye gelince içindeki suyu loncanın arka bahçesinin bir köşesine döküyorlardı.


Ağzındaki iğrenç tat gittikten sonra pencereyi açtı ve soğuk havanın ciğerlerine dolmasına izin verdi.


Yu: Beni buraya kim getirdi?


Yurine: Faytoncuya seni taşımasını söyledim.


Yu: Umarım bunu kibar bir şekilde söylemişsindir.


Alaycı bir tonla konuştu. Yurine’nin kibarca rica edecek bir çocuk olmadığını biliyordu.


Yu: Üzgünüm. Bugün böyle bir şey olmasını istemezdim.


Bugün için ahım şahım bir hazırlık yapmamış olsa da günü berbat etmiş olduğu için kendini kötü hissediyordu.


Yu: Ben…


Konuya nasıl gireceğini bilemiyordu. Aslında oldukça basit bir şeydi ama yine de anlamlandıramadığı bir zorluğu vardı.


Yu: Hediye seçme konusunda iyi olduğumu düşünmüyorum.


Yurine: Ne demek istiyorsun?


Yu’nun konuşmasının nereye gittiğini merak ediyordu.


Yu: Genelde hediye vermem gerekirse bunun kullanışlı bir şey olmasını isterim, çünkü çoğu hediye hiç kullanılmamak üzere bir köşeye atılır. Ama kullanışlı hediyeler de çok pahalı o yüzden ablalarıma hediye olarak bir hizmet vermeyi tercih ediyordum. Hizmetten kastım yemek, eğlence merkezi vesaire. Çünkü hiç kullanılmayacak bir şeye kıyasla bunlar anlıkta olsa tatmin yaratıyor ve güzel anılar olarak zihinde kalıyor.


Yu’nun hediyeler konusundaki genel fikri bu şekildeydi. Ama…


Yu: Bu dünyada eğlence merkezi gibi şeyler yok ve ben de senin ne gibi şeylerden hoşlanacağını kestiremedim. O yüzden klasik bir şey seçtim.


Pencerenin önünden ayrıldı ve odanın içindeki dolabı açtı. Dolaptan küçük, kahverengi bir oyuncak ayı çıkardı.


Yu: Bu da bir çocuğa vermek için fazla klasik bir hediye olabilir ve ne işine yarayacak bilmiyorum. Ama yanımda olduğun sürece hiç oyuncağın olduğunu görmedim, yani bu belki hoşuna gidebilir.


Hediyeyi Yurine’ye uzattı. Yurine biraz çekimser bir şekilde de olsa ellerinin arasına oyuncağı aldı.


Yu: Söylemek isterim ki paraya kıydım, en kalitelisi neyse ondan aldım. Daha doğrusu Lylphia’ya söyledim ve ona aldırdım.


Yurine: Geçen gün konuştuğunuz diğer iş buydu yani.


Yu: Evet, buydu.


Yu sürekli Yurine ile olduğundan tek başına hediye seçmeye gidemezdi. Eğer hediye almak için gitmek isterse Yurine'nin de onunla gelmesi gerekirdi ve sürpriz bozulurdu.


Yu: Yurine.


Bugün berbat bir tecrübe daha yaşamış olsa da yaşadığı tecrübenin günü bozmasını istemiyordu. Bu yüzden yüzüne yerleştirebildiği en güzel gülümsemeyi yerleştirdi.


Yu: Doğum günün kutlu olsun.


Utanan Yurine’nin yanakları pembeleşti. Hediyeyi göğsüne yaklaştırırken gözlerini Yu’nun gözlerinden kaçırdı.


Yurine: Nereden biliyordun ki?


Yu: Nereden mi biliyordum? Seninle aynı anda kimlik kartı çıkardığımızı unuttun galiba. Üstelik senin kimliğini de ben taşıyorum, elbette doğum gününü bileceğim.


Yurine’nin doğum günü Yu’nun doğum günden üç hafta sonra, yirmi Eylül tarihindeydi. Bu da onu Yu gibi bir başak yapıyordu.


Yurine: Teşekkürler.


Utangaç, ürkek ama tatlı bir teşekkür, Yu’nun içini ısıtmaya yetmişti.

-------------------------

Bölümleri yükledikten sonra ilk 25-30 dakika içinde bölümü tekrar okuyup hata varsa düzenliyorum. Çünkü ne kadar kontrol edersem edeyim arada sırada gözden kaçan hatalar olabiliyor. Eğer bölümü ilk yarım saatte okuyanlardansanız yazım hataları ile karşılaşma ihtimaliniz yüksek, bunun için özür dilerim.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Ben bölümü yazarken keyif almıştım.

Eğer bölümlerde aksiyon arıyorsanız hikaye bir süre daha aksiyona girmeden devam edecek. Cilt II genel olarak yavaş ilerleyen ve dövüş sahnelerinin olmadığı bir cilt.

Bölümü sevdiyseniz ya da bölümde hoşunuza gitmeyen yerler varsa eleştiri ve önerilerinizi ya da bölüm veya seri hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim.

Okuduğunuz için teşekkürler.


09.03.2021 - 17:07







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr