CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 21: İKİ KILIÇ PERİSİ
Şehrin kaldırımlarında yan yana yürüyen iki kız birbirine zıt renklere sahipti.
Diğerine kıyasla daha kısa olan kızın başının tepesinde iki kedi kulağı vardı. Saçları beyazın tüm tonlardan arınmış haliydi, kıyafeti de süslüydü ve saçları gibi beyaz renkteydi. Kız yürürken arkasında hareket eden bir kedi kuyruğuna sahipti.
Diğerine kıyasla biraz daha uzun olan siyah saçlı kız ise tek parça sade siyah bir elbise giyiyordu. Beline kadar uzanan saçları düzdü. Büyük siyah gözleri ve beyaz bir teni vardı. Yanında yürüyen Yurine ile aralarındaki bir diğer fark kulaklarıydı. Nerissa’nın kulakları elf kulağına benzer şekilde sivriydi.
Nerissa: Bizim türümüzün kulakları genelde sivri olur, ilk kez kedi kulaklı bir Kılıç Perisi ile karşılaşıyorum. Ama bu kulaklar sana çok yakışmış.
Yurine üçüncü kez Yu’dan ayrı kalmıştı. Yanında tanımadığı biri ile hareket etmek onu rahatsız ediyordu ve bu yüzden konuşmaya çekiniyordu.
Gerçi Yu da ilk karşılaşmalarında tanımadığı biriydi. Ama beraber yaşamak zorunda olduklarından ona çabuk alışmıştı.
Nerissa’nın kulaklarından bahsetmesinden sonra boşta duran elini kulağına götürdü. Eğer normal bir Kılıç Perisi olsaydı kulakları tıpkı Nerissa’nın kulağı gibi olurdu. Ama Yurine tasarlanmış bir Kılıç Perisi olduğundan kulakları annesinin uygun gördüğü şekilde oluşturulmuştu.
Yurine: Normal olarak. Ben özel bir varlığım sonuçta.
Diğer Kılıç Perilerinin aksine bir eşyanın ya da birikmiş mananın evrim geçirmesi ile oluşmamıştı. Annesini mükemmel bir varlık olarak gördüğünden kendini rastgele oluşmuş sıradan bir canlı yerine mükemmel bir varlık tarafından yaratılmış mükemmel bir canlı olarak görüyordu. Bu yüzden de kendi türünden varlıklarla yan yana olsa dahi Yurine’nin üstünlük sendromunda bir azalma görünmüyordu.
Nerissa Yurine’nin kibirli kelimelerine kıkırdayarak karşılık verdi.
Nerissa: Çok tatlısın.
Fark etmeksizin Yu’nun ona verdiği oyuncağa sarılmaya başladı. Gerçekten de bu haliyle çok tatlı gözüküyordu.
Yurine: Niye bana sanki ablammış gibi bakıyorsun, hmph.
Arada sırada Yu da Yurine’ye bu şekilde bakardı. Yurine Yu’nun bakışına alışmıştı ama şimdi bir başkasının kendisine böyle bakması onu rahatsız etti.
Nerissa: Bir abla olmaya alıştığım için çoğu kişiye istemeden de olsa böyle bakıyorum. Senin partnerin ile aranda olan ağabey-kardeş ilişkisi Gal ile benim aramda abla-kardeş ilişkisi olarak yaşanıyor.
Yurine: Whaaa… sanki ona abi dermişim de…
Ona göre Yu ile benzer tek bir yönleri dahi yoktu. Üstelik ona ağabey dediği zaman sanki o da Rie’nin çocuğuymuş gibi düşünmesine engel olamıyordu ve ikinci bir kardeş fikrini kabul etmek istemiyordu.
Nerissa: Babayı mı tercih edersin?
Yurine: BU DAHA KÖTÜ!
Ağabey denmesine zor da olsa belki katlanabilirdi ama baba katlanabileceği bir kelime değildi. En başında bu Yu sanki Rie ile birlikteymiş gibi hissetmesine sebep oluyordu. Yu’nun resmi babası olarak kaydedilmesi bile rahatsız ediciydi.
Yurine: ASLA!
Gözünün önüne Rie ve Yu aynı karede gelince haykırarak başını salladı ve görüntüyü hafızasından silmeyi denedi.
Yurine: O herif kendini ne sanıyor? Bir saat içinde dönecekmişim… lafa bak! İstediğim zaman dönerim. Onun haddini bilmesi gerek.
Yu ile sanki yakın arkadaşlarmış gibi konuşulması canını sıkmıştı. Nerissa’nın kafasındaki bu algıyı yıkmak için Yu hakkında şikayet etmeye başladı.
Yurine: Bir de bana tuhaf şeyler söyleyip duruyor, kalbi sevgi doluymuş, hmph! Kendini sevdirmek için nasıl da umutsuzca çabalıyor ama… üç kağıtçı herif.
Bir anlığına duraksadı ve üç kağıtçı kelimesini kullandığı için suçluluk hissetti. Yu’yu ele vermek istemiyordu, bir şeyler anlayıp anlamadığını anlamak için Nerissa’ya baktı ama Nerissa bir şey anlamış gibi gözükmüyordu, Yurine de hemen toparlayıp devam etti.
Yurine: O sapık benim yanımda yatabilmek için tek yataklı odalar tutuyor. Geçen gün yataklarımız ayrı olmasına rağmen uyandığımda bir bakmışım yanıma gelmiş, tatlılığımdan yararlanmaya çalışan adi.
Aslında yatarken yanında birinin olması o kadarda kötü hissettirmiyordu. Ama bu kişi Yu olduğu için iyi hissettiğini söylemeye gururu izin vermiyordu.
Nerissa: Bunun gibi kelimeler kullanırsan bir şeylerin yanlış anlaşılmasına yol açıp Bay Valarfin’in başını belaya sokabilirsin.
Oldukça uzun bir yol boyunca yürümüş ve parka varmışlardı. Bu parkta çocukların oynaması için alanlar olsa da asıl yapılış amacı çocuklar için değil bir tanrıçayı anmak içindi. Kırk yıl önce dünyayı kurtarmak için Rolderhelm’e inen Doğa Tanrıçası Rheia adına inşa edilmiş bir alandı. Alanın adına Rheia Bahçeleri deniyordu.
Şehrin zenginlerinin yaşadığı Yüksektepe’ye yakın olduğundan buradaki insanlar da genelde üst sınıftan oluyordu. Tabi Yurine bu üst sınıfın arasında beyaz saçları ve kedi kulakları dışında fazla sırıtmıyordu.
Nerissa: Onu sevmiyor musun?
Nerissa’nın böyle bir soru sormasını beklemiyordu. Soru karşısında afalladı ve parktaki salıncaklardan birine oturana dek cevapsız bıraktı.
Yurine: Biz sadece ortağız, o kadar.
Arkadaşız demeye gururu izin vermiyordu. Ama sevmediğini söylemeyi de istemiyordu. Yu’nun yüzüne karşı belki böyle bir şeyi söyleyebilirdi ama bunu Yu’nun arkasından söylediğinde sanki sözleri gerçekmiş gibi anlaşılacak zannediyordu.
Nerissa: Onu sevmiyorsan niye seni isimlendirmesine müsaade ettin ki?
Bir Kılıç Perisi izin vermediği sürece isimlendirilemezdi. Bu yüzden Nerissa Yurine’nin isimlendirilmeyi kabul ettiğini düşünüyordu.
Yurine: …
Yurine isimlendirilmemişti. Ne annesi tarafından ne de Yu tarafından bir isim almamıştı. İsimsiz olduğu ortaya çıkarsa bazı insanlar onu ele geçirmeye ve bir ismi kabul etmesi için zorlamaya çalışabilirdi. Fakat Yu’nun onu isimlendirdiğini söylemek de istemiyordu, bu yüzden soruyu cevaplamadı.
Nerissa: Seni isimlendirmesine müsaade ederek ne yaptığının farkındasın değil mi? Ondan nefret ederek bir ömür yaşayamazsın.
Bir kez isimlendirilmiş bir Kılıç Perisi bir daha isimlendirilemez ve ömür boyu aynı isimle yaşamak zorunda kalırdı.
Yurine: Nefret etmiyorum…
Nerissa salıncağın üzerindeki Yurine’yi sallama başladı.
Yurine: Ne yapıyorsun?
Nerissa: En son Gal’i salıncakta salladığımda on yaşındaydı sanırım. Artık böyle şeyler yapması pek mümkün değil. Galiba böyle bir anı tekrar yaşamak için hala olmayı beklemem gerekecek.
Bir eli ile salıncağın zincirine tutunurken diğer eli ile oyuncak ayısının düşmesini engellemek için karnına bastırıyordu.
Nerissa: Gal’in babasını sevmezdim, hem de hiç sevmezdim. Sevdiğim kişi Gal’in babasına aşık olunca yaşadığım kalp kırıklığını hayal edemezsin.
Nerissa kendi hikayesini sesinde melankolik bir tını ile anlatmaya başladı.
Nerissa: Ve o kişi o adamdan hamile kalınca da ondan nefret etmeye başladım. Doğrusu, onun ölmesini istiyordum. Eh… o zamanlar genç bir periydim sonuçta, kıskançlık hissi dilenmemesi gereken bir dilek dilememe neden oldu.
Sesindeki suçluluk duygusu Yurine’nin içine işliyor gibiydi. Yurine’yi sallarken konuşmasına devam etti.
Nerissa: Ne yazık ki tanrılar dualarımı kabul etti ve o adam öldü. Kısa süre sonra doğum sırasında benim sevdiğim kişi de öldü ve ben de kucağımda Gal ile baş başa kaldım.
Yıllar öncesine ait bir hikayeyi anlatırken aklında o kişi canlanıyor muydu acaba? O kişinin yüzünü hala hatırlıyor muydu? Yoksa şu anda o kişinin yüzünü hatırlamak için mi çabalıyordu?
“Ben de annemin yüzünü hatırlayacak mıyım?”
Nerissa: O nefret ettiğim adamın tohumuydu, en kıymet verdiğim insanın ölümünden sorumlu olmuştu. Yaşadığım karmaşık hisleri bugün bile dile getirmekte zorlanıyorum.
Yurine’yi sallamayı bıraktı ve kendisi de bir salıncağa oturdu. Yurine sallanmak için ayaklarını bir ileriye bir geriye götürmeye başladı.
Nerissa: Onu tek başına bırakamazdım, ayrıca yaydığı güç nedeni ile kolayca bazı şeytanları kendine çekebilirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama sonra bir şey fark ettim. Onun beni isimlendirmesini sağlayabilirdim, buna uygundu. Oldukça nadir bir durum değil mi?
Yurine bir Kılıç Perisi olmasına rağmen Nerissa’nın bahsettiği şeyin ne olduğunu anlamamıştı. Fakat konuşmadı ve dinlemeye devam etti.
Nerissa: Yasaklı bir büyüyü kullanmam gerekse de bebeğin şeytanları çekmesini engellemem ve yanında durmam gerekiyordu, yaşaması için başka seçenek yoktu. Bu yüzden yaptım.
Bulutlar güneşin önünden sırayla geçerken salıncağın ivmesi ve esen hafif rüzgarla birlikte saçları dalgalanıyordu. İkisi de aynı hizada sallanmaktaydı.
Nerissa: Anlaşmanın bozulması demek ömrün sonunun geldiği anlamına geldiğinden tüm hayatımızı beraber yaşamak zorundayız. Bu zorunlu bağlılık kısa sürede sevgi bağına dönüştü, sonuçta tüm ömrümü nefret ve hasret ile geçiremezdim.
Nerissa’nın hikayesi bittiğinde Yurine ayaklarını yere sürterek salıncağı durdurdu. Eğer Yu burada olsaydı “O ayakkabılara o kadar para verdik, ne yapıyorsun sen!?” diye kızardı.
Nerissa: Bence Bay Valarfin’e biraz şans vermelisin. İnsan duygularını anladığımı düşünüyorum, o çocuk sana değer veriyor.
“Bunu hiç arzulamadım.”
Nerissa: Bizim için anlaşmalar önemlidir, bu anlaşmayı mutlu bir hayata çevirmeyi denemelisin. Gerçi beraberken o kadar da mutsuz gözükmüyordunuz.
“Ben onunla bir anlaşma yapmadım. Mutlu hayatımı annemle yaşamak istiyordum.”
Yurine isteğine ulaşana kadar mutlu bir hayat elde edemezdi. Annesi olmadan o hayatı elde etmeyi istemiyordu.
Nerissa: Sen büyüdükçe tıpkı bana olduğu gibi senin de duyguların yerine oturacak. Bu arada kaç yaşındasın?
Yurine: Geçen gün üç oldum.
Nerissa: Henüz yeni oluşmuşken isimlendirilmişsin demek. Ben oluştuktan sonra bir isim alana dek on beş yıl geçmesi gerekti.
Yurine’nin sahip olduğu sorun nedeni ile isimlendirilmesi mümkün değildi. Annesi Rie ne kadar denerse denesin Yurine’yi isimlendirmeyi başaramamıştı. Bu yüzden isimler hakkında konuşmak da, başka birinin onu isimlendirdiğini varsaymakta Yurine’yi yalnızca rahatsız ediyordu.
Yurine: Biraz orada duralım.
Tahterevalliden kalkan iki çocuk salıncaklara doğru gelirken Yurine eli ile tahterevalliyi işaret etti. Nerissa kabul ederek salıncaktan atladı ve tahterevalliye geçtiler.
İkisinin de ağırlıkları birbirine yakındı. Bu yüzden ayakları ile yeri hafifçe itmeleri birbirlerini kolaylıkla kaldırıp indirmeleri için yeterliydi. Böylece tek tarafın sürekli yukarıda diğer tarafınsa aşağıda olduğu bir oyun olmayacaktı.
Yurine: Sen nasıl maceralara çıkıyorsun?
Kısa bir sessizliğin ardından Yurine sohbet başlatmak için Nerissa’nın maceralarını sordu.
Nerissa: Ben Küçük Gal’im ile gurur duyuyorum. Galahad oldukça güçlü bir çocuk, bu yüzden büyük görevlerin pek çoğunu alıyoruz.
Yurine: Haa… O insan konuşmaktan başka bir şey yapmıyor. Geçen hafta kaldığımız evin yanındaki ormandan yardım çığlıkları geliyordu ama kıçını bile kaldırmadı.
Önce söyleyecek eğlenceli bir şeyler aramış ardından herhangi bir şey bulamayınca Yu’yu suçlamak için Urta’dayken yaşadıkları o geceyi anlatmıştı.
Nerissa: Pekaaala… bu kulağa o kadar da harika bir hikayeymiş gibi gelmiyor. Ama Bay Valarfin haksız diyemeyeceğim.
Yurine: Ne demek haksız diyemeyeceksin!
Nerissa: Oyyy!
Yurine bağırmak için aniden ayağa kalktığında tahterevallinin Nerissa’nın oturduğu kısmı hızlıca alçaldı ve yere çarptığında Nerissa birkaç santim havaya fırladı.
Nerissa eli ile acıyan kalçasını okşarken Yurine de hemen yanına koştu.
Yurine: Özür dilerim, özür dilerim, yanlışlıkla oldu, özür dilerim.
Acı hissini geçirmek için Nerissa’nın kalçasına doğru ışık büyüsü kullanmaya başladı. Ama Nerissa hemen elini tutup büyüyü engelledi.
Nerissa: Tamam, tamam. Sorun yok, gerçekten.
Gülümseyerek tahterevalliye geri oturdu.
Nerissa: Bu beklenmedik oldu, çok heyecanlı bir kızsın anlaşılan.
Yurine utançtan kızarmıştı ve Nerissa’nın yüzüne bakamıyordu.
Nerissa: Ama büyüyü öyle her yerde kullanma. Özellikle ışık büyüsü ile çok fazla dikkat çekersin.
Yurine: Anladım, özür dilerim.
Nerissa: Hadi dengede durmaya çalışalım.
Yurine kendi yerine geri geçti ve ikisinin tarafının da yere değmemesi için bir denge oyunu başladı. Nerissa ağırlığını öne verirken Yurine de ağırlığı arkasına veriyordu.
Yurine: Başarıyoruz.
Arada sırada dengeleri bozuluyor ve bir taraf yere yaklaşıyordu. Bu olduğunda yere yaklaşan taraf kendini hemen öne veriyor ve yukarı çıkan taraf kendini geriye çekiyordu.
Yurine: Ee… nasıl maceralar olduğunu anlatmadın.
Nerissa: Büyük maceraların çoğu uluslararası, sıklıkla çevre ülkelere gideriz. Fırtına Krallığındaki bir vampiri avlamıştık mesela. Daha sonra ejderha avlamak için İlonya’ya gitmiştik.
Yurine: Şimdilik böyle şeyleri anca hayal edebilirim herhalde.
Rie güçlü bir büyücüydü. Hatta zorunda kalırsa kılıç da kullanabilirdi. Tek başına ejderha avlamak Rie için bile fazla olsa da birkaç kişilik bir grup ile bir ejderha avına çıkabilirlerdi.
Hatta Rie vampirler ile de savaşabilirdi. Şimdi hatırlıyordu da Mora’dayken bir kurt adam ile dövüşmüşlerdi ve Rie onu kolayca yenmişti.
Bu olay Neko’nun annesini dövüşürken gördüğü ilk seferdi. Yurine, Emily isimli küçük kızın da bu olaydan önce annesini dövüşürken gördüğünü hatırlıyordu.
Yurine: Başka birisi ile Mora’da olduğumuz zaman bir kurt adam ile karşılaşmıştık.
Nerissa: Başka birisi ile mi? Doğduğundan beri hep Bay Valarfin ile olduğunu zannetmiştim.
Yurine: Yok artık. Onunla karşılaşmamız sadece şanstı.
Buna gerçekten şans denebilir miydi? Yu’nun hikayesine göre farklı bir dünyadan buraya gelmişti. Hiçbir şey bilmezken yolda tek başına yürüyordu ve birden yürüdüğü yol yıkıldı. Sonra da aşağıya düştü ve öldü.
Bu inanılmaz hikayenin sonunda şanssız kelimesi kulağa Yu için yaratılmış gibi geliyordu.
Fakat sonundan sonra da devamı vardı. Annesinin yüceliği sayesinde devam etmişti. Ama ne yazık ki Yu’nun devam edebilmesi annesinin sonunun gelmesi anlamına geliyordu.
Yurine: Benim gibi yüce bir varlıkla karşılaştığı için şanslıydı.
Nerissa: Bir şey mi dedin?
Yurine: Önemli bir şey değil, kendi kendime mırıldandım sadece.
Hala annesinin ölümü yüzünden Yu’ya kızgındı. Onu suçluyor ve o olmasa annesinin yaşayacağını düşünüyordu.
Ama Yu ile geçirdiği kısa sürenin ardından net bir şekilde nefret ediyorum diyemiyordu. Hatta bu kızgınlığını ve suçlamasını dile getiremiyordu bile.
Tuhaf bir şekilde, böyle zamanlarda da ona karşı kızgınlığını dile getiremediği için kendine kızıyordu.
O anda bir şey fark etti, Nerissa’nın anlattığı hikayedeki Galahad ile Yu birbirlerine benziyordu.
Galahad doğduğunda Nerissa’nın sevdiği kadın ölmüştü. Yu da yeniden doğduğunda Yurine’nin sevdiği kadın öldü. Benzer başlayan hikayeler, diye düşündü.
Yurine: DUR BİR DAKİKA! BENZER Mİ BİTECEKLER!? BEN DE ONU MU SEVECEĞİM!?
Yurine tahterevallinin üzerinde tekrar ayağa kalkınca ortadaki denge yok oldu ve tahterevalli hızla Nerissa’nın tarafına düştü.
Neyse ki Nerissa bu sefer hazırlıklıydı. Tahterevalli yere değmeden önce ayaklarını yere koydu ve bu sayede Nerissa’nın az önce oturduğu kısım yere değse bile kalçası havada kaldı.
Nerissa: Bunun ikinci kez geleceğini biliyordum, gerçekten yerinde duramayan bir kızsın.
Nerissa kibarca gülümseyerek Yurine’ye baktı. Yurine ise aynı şeyin ikinci kez yaşanıyor olmasından ötürü kızardı ve usulca yerine oturdu.
Nerissa: Artık gidelim mi? Dönene kadar Bay Valarfin’in sana verdiği süre dolacak yoksa. Eğer vaktinde yanında olmazsan geeerçekten çok endişelenecektir… Ha? Niye gülümsedin.
Yurine: Wha! Gülümsemedim bir kere!
Nerissa: Endişelenecektir dediğimde gülümsedin, gördüm.
Yurine: Sen yanlış görmüşsündür, ben niye o herif beni düşecek diye mutlu olayım?
Nerissa: Kendi ağzınla dedin işte. Seni düşünmesi seni mutlu mu etti?
Yurine: Off, yeter!
Yu’nun oyuncağına daha sıkı sarılıp kızarmış yüzünün görülmemesi için adımlarını hızlandırdı ve Nerissa’nın önüne geçti.
Nerissa: Yurine!
Yurine: Ay!
Yurine hızla yürürken aniden önüne çıkan bir adam ile çarpıştı. Kalçasının üzerine düştüğünde Nerissa hemen yanına koştu ve adam ile Yurine’nin arasına geçerek Yurine’yi yerden kaldırdı.
???: Sonunda buldum seni.
-------------------------
Serime inceleme yollayan Kalushka0 ve EndDead365'e teşekkür ediyorum, incelemelerinizi görmek motive etti.
17.03.2021 - 18:36
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..