CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 27: TEKRAR GEMİDE
Karakoldan ayrıldıktan sonra mahkeme hakkında bilgi edinmek için Başkomiser Floy’un önerisiyle adliyeye gitmişlerdi. Adliyedeki işlemleri uzun sürmemişti, mahkemenin ayın on beşinde yapılacağını öğrendikten sonra Yu’dan bir kağıda mahkemeye katılacağını yazarak imzalamasını istemişlerdi.
Yurine: Neden yazmıyorsun?
Yu: Efendim?
Yu yazarken kısa bir süreliğine ne yaptığını ve nerede olduğunu unutmuştu. Yazmaya devam etmesi için Yurine’nin ona ne yaptıklarını anlatması gerekmişti.
“Dalgın olduğum için olmalı.”
Basit bir unutkanlık meselesini kafasına takmak istemiyordu. Son zamanlarda üzerinde biriken yoğun bir yük hissediyor ve stresten kurtulmak için sıklıkla kafasında kurduğu hayal dünyasına dalıyordu. Dalgınlığın sebebi de bu olmalıydı.
Yu: Sence de mahkeme tarihi çok geç değil mi? Ülkede taş çatlasın bir milyon kişi yaşıyor, önümüzdeki on beş günde bu nüfustan en fazla kaçının mahkemesi olabilir ki? Cidden mahkemeyi iki hafta sonraya ertelemeleri olacak iş değil.
Yurine: Önümüzdeki günlerde zafer bayramları falan var, belki o zamanlar tatil yapıyorlardır.
Yu: Rolderhelm’in kuruluşu için olan şeyi mi diyorsun? Turnuva finalinin oynanacağı gün değil miydi o?
Yurine: Rolderhelm’in kuruluşu ani gerçekleşen bir olay. Rolderhelm’in bağımsızlığını ilan etmesinden hemen önce kazanılan birkaç muharebe var.
Yu yine de anlayamıyordu, zafer bayramları en fazla kaç gün sürebilirdi ki? Yu mahkeme için bu kadar geç bir tarih belirlenmesinin nedeninin tembellik olduğuna inanıyordu.
Yu: En azından şehirden çıkma yasağını kaldırmamız iyi oldu. Yasaktan kurtulamasaydık mahkemeye kadar uzayacaktı, o zamana dek ağaç olur elma verirdik.
Yurine: Hiçbir şey yapmadan biraz daha vakit geçirseydim kök salardım.
Limandaydılar, gemilerinin kalkmasına henüz yarım saat varken gemiye bindiler. Gemi ile Redshapel’e gittikleri ilk seferlerinde paralarını harcamak istemedikleri için güvertede yolculuk etmişlerdi. Sonraki seferdeyse daha konforlu bir yolculuk için diğerleri ile paralarını birleştirmişler ve bir kamara ayarlamışlardı.
Şimdiyse Yu’nun takımlardan aldığı para sayesinde kamara tutmak gibi harcamalar sorun olmaktan çıkmıştı. Tuttukları kamara için çok rahat denemezdi ama en azından birazcık yumuşak bir koltuğa oturabiliyor olmaktan mutluydu.
Tabi ki eğer bir yerlere gitmeleri gereken her seferde konfor ararlarsa Yu’nun takımlardan aldığı para çabucak erirdi. Çünkü ilk maçlardan aldığı kazanç kendilerine lüks bir hayat yaşatacak kadar fazla değildi.
Yu: Tekrar aynı gemiye denk gelmiş olmamız enteresan, değil mi?
Yurine ile Büyücülük Akademisine gitmek için başkentten ayrıldıkları ilk seferde de bu gemiye binmişlerdi.
Rolderhelm’in büyük bir limanı vardı. Farklı ülkelere yolculuk eden ticaret gemilerinin dışında yurttaşların ülke içerisinde dolaşabilmesi için cüzi fiyatlar karşılığında ülkeyi oluşturan dört ada arasında her gün yolcu gemileri hareket ediyordu.
Redshapel’e götürmeleri gereken fazla eşyaları yoktu. Sırt çantalarında sadece kıyafetler ve para ve Yu’nun günlüğü yer alıyordu. Neredeyse hiç yükleri olmadığı için hızlı hareket ediyorlardı.
Kamaralarına geçtiler ve çantalarını çıkartıp oturdular.
Yu: En son bu gemideyken Mora hakkında konuşuyorduk. İstersen daha fazla şey anlatabilirsin.
Yurine: Ne anlatmamı istiyorsun?
En son Zodya Dini ve kardinaller hakkında konuşmuşlardı. Yurine ona Azer’in cennetten kovuluşunu ve kardinallerin lütuf sahibi oluşunu anlatmıştı.
Yu: Yeni kraldan bahsetmiştin ama onun hakkında konuşmamıştık.
“Öyleyse,” dedikten sonra Yu’ya ders anlattığı sıralarda girdiği öğretmen moduna girdi.
Yurine: Söyledim mi hatırlamıyorum ama Mora Krallığı teokratik bir devlettir. Krallığı yöneten taraf her zaman Zodya Dini olmuştur. Ülkenin başında gözüken Kral sadece bir temsilcidir ve Long Kabilesi üyelerinden seçilir.
“Ortaçağ Avrupasında kabile sistemi var mıydı?”
Ona göre haritanın ortasında yer alan kısımlar Ortaçağ Avrupa’sının fantastik bir versiyonuydu. Kabile sisteminin haritanın doğusunda yer alan çöl ülkeleri ya da çölün kuzeyindeki göçebe toplumlar arasında olduğunu düşünmüştü.
“Gerçi Cermenlerde vardır belki, hatırlamıyorum.”
Yurine: Yeni kral da geleneğe uygun olarak Long kabilesinden seçildi. Kabilenin Zao kolundan gelen Yu Zao Long’un görevi kendisinden önceki krallar ile aynıydı. Ara sıra halkın arasına karışarak sorunlarını dinlermiş gibi yapacak, ne kadar dindar biri olduğundan bahsedecek ve bazen de onlara erzak yardımı yapacaktı.
Yu: Benim adaşımmış.
Yu’nun ilgisini çeken kısım kralın görevlerinden ziyade aynı ismi taşıyor oluşlarıydı.
“Bakarsın bir gün ben de kral olurum, bana yakışır he… Şöyle bir taç olsa kafamda, sırtımda pelerin, sonra da kıçımı yayıp otursam tahta… harika olurdu yemin ediyorum. Bir de harem falan, öhöm, neyse.”
Yurine: Bunlar için tüm ülkeyi gezmesine de gerek yoktu, sadece başkentte durması yeterliydi. Ülkenin iç ve dış siyaseti din tarafından yönetilirdi ve eğer kralın söylemesi gereken bir şey olursa ne söyleyeceği din tarafından tembihlenirdi.
Yurine: Anlayacağın tek yapması gereken dinin ona verdiği basit görevleri yerine getirmek, ardından ondan önceki krallar gibi kıçını yayıp keyfine bakmaktı.
Yu: Tabi bazılarına rahat batıyor, o lavuk da kesin aksiyon aramıştır.
Eğer Yu, Yu Zao’nun yerinde olsaydı yaşadığı hayat harbi hayat gibi hayat olurdu. Sözde kral olsa da yapması gereken neredeyse hiçbir şey yoktu. Tüm gün keyfine bakar, hayatındaki en büyük aksiyon şehirde yürüyüşe çıkmak olurdu.
“Böyle hayatlar bize denk gelmez işte, adaletini… dünya…”
Yurine: Yeni kral bu düzene karşı çıktı. Zodya Dininin yönetimi altında halk fakirleşirken din zenginleşiyordu. Kral kilisenin değil kendisinin yönettiği bir ülke istiyordu.
Yu: Bu Yu Zao gerçekten ülkesi için mi bunu istiyor yoksa iktidar hevesi için bunları bir bahane olarak mı gösteriyor?
Yu’nun gözünde hiçbir siyasi isim halk için çalışmazdı. O, her şeyin temelinde tatmin arzusu yattığına ve bu siyasilerinde sadece kendilerini tatmin etmek için iktidarı ele geçirmeye çalıştıklarına inanırdı.
Yu Zao da dinin çıkarcı yönetimini bahane edip kendini tatmin etmek için hareket ediyor olabilirdi. Böyle olunca da savaşın sonunda ülkeyi yöneten değil ülkeyi sömüren kişi değişmiş olacaktı.
“Tabi Yu Zao kazanırsa.”
Mora’nın iç savaşta olduğunu ve Kraliyetçiler ile Dinciler olarak ikiye ayrıldığını biliyordu, Yu Zao’nun Kraliyet tarafını yönettiğiniyse şimdi öğrenmişti.
Yurine: Bunun kader olduğuna inanıyor.
Yu: Kader?
“Kendini buna inandırdıysa sıkıntı var, böyle insanlar ile tartışılmaz.”
Yurine: Din tarafındaki söylentilere göre yeni kralın yanında olan bir cadı var ve bu cadı tarafından beyni yıkanmış. Cadı onu Yüce Ejderha’nın Oğlu olduğuna inandırmış.
Yu: Yüce Ejderha annesi mi oluyor yoksa babası mı?
“Ejderha dediğin yaratık hayvan gibi bir şey değil miydi? Babası ejderhaysa anasına yazık olur.”
Yurine: Niye oldukça nahoş bir şey söylemişsin gibi hissediyorum?
Yu: Rie de bir kardinaldi, doğal olarak sizin de düşmanınız oluyor yani?
Yurine: Annem onun haklılık payı olduğunu söylemişti. O da dinin kötü yönettiğine ve kendi ceplerini doldurmak için çalıştığına inanıyordu.
Yu: Ama annen Zodya Dininin bir parçası değil miydi?
“Zodya Dinini düzeltmek için mi bir parçası oldu?”
Rie onda dindar bir kadın izlenimi yaratmamıştı. Gerçekten böyle saçma bir idealin peşindeyken mi ölmüştü? Yu böyle bir sebep uğruna ölmek istemezdi.
Yurine: Zodya Dinine katılması ve Başak Kilisesini tekrar kurması tamamen kendi iyiliği uğrunaydı, böyle söylemişti.
Yu: Bu daha kabul edilebilir bir sebep.
“Kendi çıkarlarının peşinde koşan insanlara saygı duyuyorum, benim çıkarlarımla çelişmediği sürece.”
Yu: Rie hangi amaç uğruna dine katıldı peki?
Yurine: Bilmiyorum.
Yu: Ne demek bilmiyorsun?
Yurine: Bilmiyorum işte, bana söylemedi.
Yu tekrar hatırladı. Kendisi arkadaşlık edebileceği fazla kişi olmadığından Yurine ile daha yakındı ve gerek görevleri gerek günlük hayatları ile ilgili pek çok konuyu aralarında konuşuyorlardı.
Fakat Rie onu tamamen çocuğu olarak görüyor ve bu yüzden de bir çocuğun bilmemesi gerektiğini düşündüğü şeyleri ona söylemiyor olmalıydı.
Yurine: Ama öldürmek istediği bir şey olduğunu hatırlıyorum.
“Öldürmek.”
Yu’yu hoşnutsuz eden bir kelimeydi. Sigma’da yaşadıkları ve Redshapel de gördüklerinden sonra ölüm kelimesi hala ürpermesine sebep oluyordu.
“İntikam meselesi mi?”
Yu: Bir “şey” diyorsun. İnsan değil yani?
Yurine: Bilmiyorum.
Yu: Sistem, düzen, çark, inanç, krallık ya da bir kişi, şey kelimesi pek çok farklı anlama gelebilir.
Rie’nin öldürmek istediği şeyi bulmaları gerekiyor muydu? Davayı çözmek için bulmaları gereken bir şey miydi?
“Belki öldürmek istediği şey de onu öldürmek istemiştir.”
Yu bahsedilen şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordu.
Yurine, Rie’nin kralı haklı bulduğunu söylemişti. Belki de Rie’nin bu düşüncesi diğer kardinallerin hoşuna gitmemiş ve aralarındaki düzenin bozulmaması için onun öldürülmesini kararlaştırmışlardı.
Ya da ölümünün arkasındaki kişi kral da olabilirdi. Yu Zao tüm dini yok etmeyi amaçlıyorsa buna kiliseler arasında en güçsüzü olan Başak Kilisesinden başlayabilirdi.
Bir başka muhtemel sebep Rie’nin öldürmek istediği “şey” ile alakalı olabilirdi. Eğer bu şey bir kişiyse o da Rie’yi öldürmek istemiş olabilirdi.
Olay intikam meselesi olduğunda zaten iki taraftan biri ölmeden meseleyi çözmek kolay olmayacağından bu da mantıklı bir nedendi.
“Belki de benim ürettiğim fikirlerden tamamen farklı bir sebebi vardır. Eğer cinayet sikimsonik bir nedenden ötürü işlendiyse cidden deliririm.”
Olay aşk cinayeti tarzında bir şeyse Yu başına gelen her şeyin sebebinin saçmalık olduğunu söyleyecek ve sinirden deliye dönecekti.
Buna katlanamazdı, en azından olayların altında mantıklı bir sebep yatmasını arzuluyordu.
“Gerçi böyle düşünüyorum da, olayların altında mantıklı bir sebep olsa ne olacak ki?”
Zamanı geri almak mümkün olamazdı, o zaman Yurine ondan annesinin intikamının alınmasını mı isteyecekti?
“Sorun sadece dövüş gücü değil, bahsettiğimiz kişiler kolayca bulaşamayacağımız kişiler. Hadi diyelim Rie’yi öldüren kral ya da din olsun. Kraldan ya da kardinallerden nasıl intikam alacağız? Onları öldürmeyi bırak yanlarına bile yaklaşamayız.
Cinayeti Rie’nin öldürmeyi amaçladığı şey planladıysa da o şeyi nasıl bulacağız ki? En yakını bile bilmiyorsa amacını kime söylemiş olabilir? Hem hadi diyelim bulduk, o da güçlü biri olmalı. Bir canavar ve iki suikastçı tutan birisi öyle alelade biri olamaz.”
Eğer mektuplardan hatırı sayılır miktarda para kazanırlarsa bir süre içerisinde paralarını katlamayı deneyebilirlerdi. O zaman, en azından bir şeyler yapabilecek güce kavuşurlardı ama yine de bir kralın yanından bile geçemezlerdi.
Güç elde etmek için para her zaman yeterli değildi, sadakat ve otoriteye ihtiyaçları vardı.
Yu: Rie’yi öldüren kişiyi bulduğumuzda ne yapmayı planlıyorsun?
Belki cevabı Yurine’den alabilirdi, her ne kadar Yurine’nin vereceği cevabı adı gibi biliyor olsa da sormak istedi.
Yurine: Elbette öldüreceğiz! Başka ne olacağını düşündün? Annemin intikamını alacağım.
“O zaman onu niye geri getirmeye çalışıyorsun ki?”
Durum iç açıcı gözükmüyordu. Redshapel meselesini halletseler bile Mora’ya gittiklerinde daha fazla sorunla boğuşmaları gerekecekti.
Redshapel’deki başarısızlığın ölüm getirebileceği gibi Mora’daki başarısızlık da ölüm getirebilirdi.
Yu, Yurine’nin en kısa sürede geçmiş meseleler hakkında uğraşmaktan vazgeçmesini ve geleceğe yönelmesini umuyordu.
-------------------------
31.03.2021 - 23:51
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..