Cilt III - Bölüm 5: En Kutsalın Üzerine

avatar
485 6

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 5: En Kutsalın Üzerine


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 5: EN KUTSALIN ÜZERİNE

Kafasının üstündeki ağaçların yaprakları arasından yağmur damlaları düşüyordu. Başında bir hafiflik vardı, muhtemelen bu hafifliğin sebebi yelesinin artık olmayışıydı.

 

Rhuu’fu’nun vücudu soğuk hava yüzünden titredi. Normalde Roaron halkı tüylerle kaplı olduğu için soğuk havaya karşı bir nebze dayanıklıydı fakat yelesi gibi tüyleri de yanmıştı.

 

Tüylerden ve yeleden arınmış olmak onu tuhaf hissettiriyordu. Gerçekten de tüyleri orada değil mi diye kontrol etmek için elini kolunun üstüne attı ve avucu çıplak deriye temas etti.

 

Rhuu’fu: Cennette miyim?

 

Dünyadaki son hali ile mi cennete girmişti? Bu yüzden mi tüyleri yoktu?

 

Roaron halkı güçlü ve onurlu savaşçıların cennete ulaşacağına inanırdı. Rhuu’fu onurlu bir savaşçıydı ve klanının en güçlüsüydü. Öyleyse ölümüyle birlikte cennete varmış olması gerekiyordu.

 

Fakat cenneti her zaman ılık ve güneşli bir mekan olarak hayal ederdi. Burası soğuktu, yağmurluydu ve öldüğü karanlık ormandan farksızdı.

 

Sırtı çamura bulanmıştı, ayağa kalkmak için ellerini yere koydu fakat elleri de çamurun üstünde kaydı ve Rhuu’fu ayağa kalkmayı başaramayarak kendini yere saldı.

 

???: Zeki bir canlısın demek, seninle konuşabilecek olmak beni rahatlattı.

 

Sesi rahatlamış gibi değildi, sertti ve Rhuu’fu üzerinde otorite kurmak istiyordu. Bu sesin sahibi Rhuu’fu’nun görüş alanının dışından konuşmuştu. Doğrusu Rhuu’fu’nun tek isteği dinlenmekti fakat sesin sahibi görebilmek için kollarını zorlayarak doğruldu.

 

???: Henüz ölmedin, bu yüzden cennete ya da farklı bir yere gidemezsin. Tabi yapacağın seçimlere göre seni oraya gönderebilirim.

 

Kendilerini ve kamp ateşlerini yağmurdan korumak için vagonlarının tentesinin altına sığınmış, Rhuu’fu’nun yabancısı olduğu insan kıyafetleri giymiş, konuşurken kucağındaki beyaz saçlı yarı insan kızının başını okşayan genç insan erkeği tavizsiz mor gözlerle Rhuu’fu’ya bakıyordu.

 

???: Saldırgan bir canlı mısın, yoksa uslu bir canlı mı?

 

Rhuu’fu: İnsan!

 

Rhuu’fu’nun köyüne insanlar saldırmıştı, savaşçı dürtüleri bir anda harekete geçti. Rakibini korkutmak için dişlerini gösterdi ve pençelerini çıkardı.

 

???: Hayatını kurtaranlara karşı takındığın tavır rahatsız edici, eğer arkandaki köpeğe bakarsan küçük beynin uslu durmak yerine saldırmayı seçerse ne olur anlarsın.

 

Rhuu’fu başını çevirdi ve biraz önce kendini kovalayan köpeğe baktı. Köpek kendisinden üç kat daha büyüktü ve ona karşı yaralanmış Rhuu’fu’nun elinden kaçmak dışında bir şey gelmemişti.

 

Ama Rhuu’fu’nun kaçtığı o canavar, üç başı da kesilmiş şekilde yerde yatıyordu.

 

Kendisi ile konuşan gence tekrar baktı. Canavarı öldüren kişi o muydu? Rhuu’fu’ya göre güçsüz bir canlıya benziyordu fakat köyüne saldıranlar da onun gibiydi.

 

İnsanlar tuhaftı. Roaronlardan zayıf gözükseler de onlardan daha hızlı hareket edebiliyorlardı, tuzaklar kuruyorlardı ve Rhuu’fu’nun algılayamadığı büyüler yapıyorlardı.

 

Öyleyse karşısındaki kişiyi hafife almaması gerekliydi. O da diğer insanlar gibi bilinmezdi ve görünüşünün altında Rhuu’fu’ya eşdeğer, belki de daha güçlü bir rakip olabilirdi.

 

Yu: Benim adım Yu Valarfin. Seni iyileştirerek hayatını kurtaran ve yakında Başak Katedralinin başına geçecek olan Küçük Hanım Yurine’nin kahyasıyım.

 

Rhuu’fu’nun açısından bakıldığında bir kahyadan çok kızını dizine yatırmış sıradan bir babaya benziyordu.

 

Rhuu’fu: İsmim Rhuu’fu Ki-Garo. Ben Ki-Garo klanının savaşçılarından… biriydim.

 

Yu: R-h… Rrrhh…uu… Ruhu? Rğu? Nasıl söylüyorsun o ismi? R’den sonra u var mı yok mu anlayamadım? Ya da arada Yumuşak G gibi bir şey mi var?

 

Yu kendi ismini söylemeye çalışırken zorlanıyordu. Zaten genel olarak insanların Roaron isimleri ile arası pekiyi sayılmazdı.

 

Yu: Her neyse, bundan sonra Ruhu’fu’yu atacak ve sana Kigaro diyeceğiz.

 

Rhuu’fu: Bundan sonra mı?

 

Bundan sonra ile ne kastediyordu? Rhuu’fu için ne planlamıştı?

 

Yu: Bize üç şey borçlusun, Kigaro. Birincisi kasıklarının kapanması için üstüne attığım ceket. Artık oraya dediği için yıkansa bile tekrar giyemem. Yani bana bir ceket ya da onu telafi edebilecek bir şey borçlusun.

 

Rhuu’fu kasıklarına baktı, fark etmemişti fakat orada bir ceket vardı. Ceketi tutup kaldıracaktı ki Yu tarafından durduruldu.

 

Yu: Yapma! Küçücük çocuğun yanında dal-daşşak mı gezeceksin?

 

Rhuu’fu neden bunu yaptığını anlamasa da söylediğine itaat etti.

 

Yu: İkincisi, buraya doğru koşarken hayvanlarımdan birinin korkup kaçmasına yol açtın. Bana bir rino borçlusun ya da bir şekilde telafi edeceksin.

 

İnsanların ulaşım için kullandığı vagonlara baktı. Önünde, Rhuu’fu’nun hayatını geçirdiği ormanda hiç görmediği tuhaf yaratıklar vardı.

 

“Hey, ben bunların ne olduğunu bile bilmiyorum.”

 

Yu: Ve üçüncüsü, en önemlisi.

 

Yu’nun sesi şimdiye kadar ki en ciddi seviyesindeydi. Rhuu’fu bunun en büyük borç olacağını anladı.

 

Yu: Senin hayatını kurtardık. Yani bundan sonra bize, hayır Yurine Hazretlerine hayatını borçlusun. Bundan sonra senin hayatın Küçük Hanıma ait ve insanların dünyasında ona hizmet edeceksin. Bu yüzden ismin, insanların telaffuz edebileceği bir isim olan Kigaro olacak.

 

“Bunun anlamı büyük.”

 

Rhuu’fu’nun diğer borçları bir şekilde kapatılabilirdi fakat hayat borcu yalnızca hayat ile ödenebilirdi.

 

“Bu adam roaronları tanıyor mu?”

 

Bir roaron’a hayat borcu olduğunu söylemek kesinlikle ciddi bir meseleydi. Bir roaron’un size hayatını borçlanmasını sağladıktan sonra ona bunu söylerseniz, eğer onurlu bir roaronsa sizi ölümüne kadar takip ederdi.

 

Eğer durum bu şekildeyse Rhuu’fu onurunu korumak için hayatını o küçük kıza adamalı ve gerektiği zaman hayatını vererek borcunu kapatmalıydı.

 

“Doğru söylüyorsa… ben, zaten ölmüş olacaktım… yani… fakat…”

 

Hayatını birine adamak kolay bir iş değildi ve şimdi tanımadığı bir adam, tanımadığı bir çocuğa hayatını adamasını istiyordu. Hayır, sadece o bunu istemiyordu. Roaron töresi bunu emrediyordu ve töre kanundu.

 

Yağmur şiddetini arttırmaya başladığında Rhuu’fu’nun başına düşen damlalar rahatsız ediyordu. Altını kapatan ceket ıslanırken gök gürledi ve adam tekrar konuştu.

 

Yu: Tentenin altına gel.

 

Rhuu’fu yağmurdan kaçınmak için söyleneni yapmalıydı. Ayağa kalktı, üzerindeki ceketi beline bağladı ve tentenin altına girdi. Tente sadece iki metre yükseklikte olduğu için Rhuu’fu ayakta duramazdı. Yere, ateşin yanına oturdu ve alevler vücudunu ısıtırken Yu’nun söyleyeceği sıradaki cümleleri bekledi.

 

Yu: Savaşçılarındandım, dedin. Neden geçmiş zaman kullandın? Klanın seni kovdu mu? Bu yüzden mi kaçıyordun?

 

Rhuu’fu: Klanım… hayır! Biz saldırıya uğradık! İnsanlar tarafından!

 

Rhuu’fu ölümden döndüğü ve kendine geldiği an köle yapıldığı için aklından çıkmıştı. Ama şimdi hatırlıyordu, çocukların kurtulması için kendini yem yapmıştı. Hemen gittikleri yere koşmalı ve çocukları kontrol etmeliydi. Onlar klanın geleceğiydi.

 

Yu: Bağırmayı bırak.

 

Rhuu’fu onu duymazdan geldi ve bağırmaya devam etti.

 

Rhuu’fu: Çocuklar kaçıyorlardı! Onları kontrol etmeliyiz!

 

Yu sinirlenmişti, Rhuu’fu aceleliydi ve ayağa kalkarken başı tenteye çarpmış, tentede bir yırtık açmıştı.

 

Yu: Sadece zararsın! Otur yerine!

 

Sinirlenen Yu da bağırdı, ikisinin de sesini yükseltmesiyle birlikte küçük beyaz saçlı kız uyandı.

 

---

 

Yurine: Yu, ne oluyor? Yu!

 

Başını Yu’nun dizlerinden kaldıran Yurine, Kigaro’yu Yu’nun karşısına dikilmiş bir halde görünce Yu ile canavar adamın arasına geçti. Bu sırada Kigaro çocuklardan bahsetmeye devam ediyordu.

 

Yu: Onu yerine oturt.

 

Yu’dan aldığı komutla birlikte elinin çevresinde dolanmaya başlayan rüzgar dalgasını Kigaro’nun karnına gönderdi. Büyüyü karnına yiyen Kigaro geriye doğru uçtu ve yağmur yüzünden çamura dönüşmüş toprağa düştü.

 

Kigaro’nun kafası yüzünden vagonlarının tentesi kopmuş ve üzerlerine düşmüştü. Yu üzerlerinden tenteyi atarken zar zor biriktirdiği parayla yeni aldığı ikinci el arabası hasar yemiş asgari ücretli gibi hissediyordu.

 

“Ödüm bokuma karıştı amına koyayım!”

 

Yu, Büyücülük Akademisinde dünyadaki türler ile ilgili kitapları okuyarak karşılaşabileceği pek çok tür hakkında bilgi edinmişti. Roaronlar gibi canavar adam halklarının insan dilini konuşabilen, sosyal yapıya ve kanunlara sahip bir tür olduğunu biliyordu.

 

Okuduğu kitaplarda canavar adamlarının çoğunun savaşçı türler olduklarını –insanların yazdığı kitapta genelde barbar diye bahsediliyordu- ve onur, gurur, şeref gibi konulara değer verdiklerini öğrenmişti.

 

Özellikle aslan adamlar ve kurt adamlar borçlarına sadık türler olarak not edilmişti. Bu yüzden Kigaro’yu kendileri için bir köle yapabileceğini düşünmüştü.

 

Bunu yapmak için de sahne arkasında kıçından terlese de sahnede korkusunu gizlemiş, Kigaro’nun köpeği öldüren kendisiymiş gibi düşünmesini sağlamış ve onu temkinli olmaya zorlamış, kendini büyük göstermeyi denemişti.

 

En nihayetinde başarılı olduğunu, Kigaro’yu can borcunu ödemek için kendilerine köle olmaya ikna ettiğini düşünüyordu ki aptal canavar, çocuklardan bahsederek kendini kaybetti.

 

Yurine: Yu, neler oluyor?

 

Yurine ceketinin ucunu tutup aşağıya çekerek Yu’nun dikkatini çekmeye çalıştı. Yu gözünü Kigaro’dan ayırmadan cevap verdi.

 

Yu: Roaron kanununda hayat borcu hayatla ödenir. Onun hayatını kurtardığın için artık hayatı sana ait ama önce onu evcilleştirmemiz gerekiyor gibi gözüküyor.

 

Kigaro çamurun içinde yatmaya devam ederken ikili kopan tente yüzünden yağmurun altında ıslanmaya başladı. Yu vagondan bir şemsiye alırken kamp ateşi şiddetlenmiş yağmurun etkisiyle söndü.

 

Kigaro: Onun gözleri neden kırmızı?

 

“Ah, yine başlıyoruz.”

 

Beyaz saçlar cadılara aitti ve onlardan nefret edilmeliydi. Kırmızı gözler şeytanlara aitti ve onlardan nefret edilmeliydi. Ve birisi hem beyaz saça hem de kırmızı göze sahipse onlardan iki kat fazla nefret edilmeliydi.

 

Rolderhelm ve İlonya’da Yu ve Yurine birkaç kez bu tarzda düşünen insanlar yüzünden sıkıntı yaşamış, olay Yu’nun birkaç kişiyi yumruklamasıyla sonlanmıştı.

 

Yurine: Genetik.

 

Kendisinin Yurine’den bu dünya ile ilgili şeyler öğrendiği gibi kendisi de kendi dünyasından bir şeyler öğretiyordu. Genetik de Yurine’ye öğrettiği şeylerden birisiydi.

 

Bu farklı dünyada değişik saç ve göz renkleri olsa da bunlar da genetik olarak aktarılıyor olmalıydı. Yani birini beyaz saçlı ya da kırmızı gözlü diye suçlamak mantıksızdı.

 

Kigaro: Onların gözleri de kırmızıydı.

 

Yu: Kimlerin?

 

Kigaro: Köyüme saldıran adamların.

 

Yu: Köyün ne zaman saldırıya uğradı? Sen buraya gelmeden önce mi?

 

Kigaro: Evet.

 

Yu: İlk başta köpeğin ormanda dolanan ve ateş üfleyen başıboş bir canavar olduğunu düşünmüştüm ama saldırganların yaratığıymış. Bu orman tehlikeli, gidiyoruz.

 

Gözlerin genetik olarak kırmızı olması dışında, Yu’nun duyduğu söylentilerde ve bir deyimde geçene göre şeytanların gözleri zevke geldikleri zaman kırmızıya dönerdi.

 

Yu hiç şeytan görmemişti ve görmeyi de istemiyordu. Ve bu dünyada, bu ormanda şeytanlar varsa onlarla karşılaşmamak için çaba harcamalılardı.

 

Kigaro: Klanımın çocuklarını bulmalıyım.

 

Yu: Eğer köyüne saldıran kırmızı gözlüler şeytansa ormanda durduğumuz her saniye ölme ihtimalimiz artıyor. Çocuklar ölmüş bile olabilir, onlar için Küçük Hanımı tehlikeye atmayacağım. Ve sen de hayatını elinde tutan Kardinal Hazretlerini tehlikeye atma hakkına sahip değilsin.

 

Yu bu noktada duygusal düşünmek istemiyordu. Eğer Kigaro’nun yerinde olsaydı ve kaybolan çocuklardan biri Yurine olsaydı elbette Yurine’yi aramasına hiçbir güç engel olamazdı.

 

Fakat o Kigaro değildi ve bencillik yapmak gibi bir alışkanlığa sahipti. Kigaro’nun kabilesinin muhtemelen ölmüş çocuklarını aramaya gerek duymuyordu.

 

Yurine: Yu, çocuklar kayıpsa aramalıyız.

 

Yurine kendisi gibi bencillik yapmak yerine başkalarını da düşünerek Yu’ya engel oldu. O değişmiş miydi yoksa her zaman mı böyleydi anlamakta güçlük çekiyordu.

 

Yu: Normal insanları ve roaronları, belki şunun gibi birkaç canavarı pataklayabilirsin. Ama şeytanlardan bahsediyoruz. Onlarla ikimiz de karşılaşmadık, güçlerinin bizim için bir bilinmez olduğu gibi sayıları da bilinmez. Üstelik o çocuklar çoktan ölmüş olabilirler. Küçük Hanımın bir hiç uğruna tehlikeye girmesine izin veremem.

 

Kigaro: Onlar hiç değil, klanımın geleceği!

 

Yu’nun sözleri Kigaro’yu sinirlendirdi ve kükremesini sağladı. Ayağa kalkarak çamura bulanmış iki metrelik vücudunu dikleştirdi. Yu birazcık tırssa da kürksüz, çamura bulanmış bir aslanı bu şekilde görmenin komik bir yanı da vardı.

 

Yu: Ve klanını korumak için klanına saldıranlardan mı kaçıyordun?

 

Kigaro’nun siniri gözlerinden okunabiliyordu. Yurine burada olmasaydı Yu’ya ne olurdu acaba?

 

Yurine: Yu, emrediyorum; o çocukları arayacağız.

 

Yu: Hah?

 

Kendisine emir verilmesini beklemiyordu. Kahya rolünü oynadığı için elbette Yurine’nin insanların arasında böyle konuşması gerekebilirdi fakat ciddi ciddi bir emir almak kendisini düşündüğünden daha fazla rahatsız etti.

 

Yurine: Hizmetçilerimin isteklerini dinlemek benim görevim, o çocukları arayacağız.

 

Yu: Öldüğümüz zaman ne olacağını biliyorsun, değil mi? Buna izin veremem, benim sözümü de engelleyecek bir istek.

 

Eğer ölürlerse zamanı geri sarma amaçlarını yerine getiremezlerdi ve Yu’nun sözü de bozulurdu. Bu elbette ikinci plandaydı ve Yu’nun asıl umursadığı şey kızının canıydı.

 

Yurine: Benim gücümün yanında birkaç düşük yaşam biçiminin gücünün sözü edilemez bile. Karşımıza çıkacak herkesi yok edeceğim.

 

“Nereden bulduk şu canavarı, keşke uyandığında onu buradan yollasaydım.”

 

Yu: Büyülü anlaşma. Kigaro’nun sadakatini büyülü anlaşma ile garantile ve hayatını korumak için öleceğinden emin ol. Şu anda borcundan ziyade kişisel meselelerini düşünüyor. Böyle birinin borcunun garantisi olarak onuruna güvenirsek hata yapmış oluruz.

 

Kigaro: Onurumu aşağılayamazsın!

 

Yu: Borcun yüzünden koruman gereken kişi yerine başkalarını düşünüyorsun. Roaronlar için onurun anlamı, borca sadakatin anlamı bu mu? En azından insanların dünyasında aşağılanabilirsin. Hem anlaşmadan korktuğuna göre onurun ve sadakatin sorgulanabilir olmalı.

 

Kigaro: KORKMUYORUM! BANA NASIL YAPILDIĞINI GÖSTER!

 

Yu, yarı aslanı gaza getirerek anlaşma yapmayı kabul ettirdi. Şimdi, normal şartlar altında bir geçerliliği olmasa da büyülü anlaşma oyununa gelecek ve hayatını tamamen Yurine’ye adayabilecekti.

 

Yu: Buraya gel.

 

Kigaro karşısına geldiğinde Yu sağ elini kaldırdı ve Kigaro’ya doğrulttu. Kigaro ne yapması gerektiğini bilmediği için Yu’yu taklit ederek sağ elini kaldırdı.

 

Yu: Küçük Hanım.

 

Yurine büyülü anlaşma diye bir şeyin olmadığını, yaptıklarının birini kandırmak olduğunu biliyordu. Yine de Yu’nun oyununa eşlik etti ve oluşturduğu beyaz ışık küresini ikisinin ellerinin ortasına getirdi.

 

Yu beyaz küreyi avucuna alarak elini Kigaro’nun eli ile birleştirdi. Bir canavarın çamurlu eline dokunmaktan rahatsız olmuştu.

 

Yu: Bundan sonra hayatını Küçük Hanım’a adayacaksın. Ona hizmet edeceksin, onu koruyacaksın, onun adına savaşacaksın ve gerektiği zaman onun için öleceksin. Hiçbir şart ve koşul altında ona ihanet etmeyeceksin, bu anlaşmayı asla bozmayacaksın, bu anlaşmayı asla unutmayacaksın. Aramızdaki bu anlaşma mezara bir sır olarak girecek.

 

“Anlaşmadan kimseye bahsetmezse anlaşmanın sahte olduğunu da öğrenemez. Ayrıca oldukça ciddi gözüküyor. Ona güvenebilirim, sanırım.”

 

Yu: Bu anlaşma ruhlarımıza kazınacak. Eğer anlaşmaya uymazsan, eğer anlaşmada başarısız olursan ruhun yok olacak, yok olmuş ruhunun gidecek hiçbir yeri olmayacak ve sen de onurunu kaybetmiş savaşçı olarak öleceksin. En kutsalın üzerine yemin et.

 

Kigaro: Ben Ki-Garo klanın savaşçılarından Rhuu’fu Ki-Garo; anlaşmaya uyacağıma klanım, gururum ve onurum üzerine yemin ediyorum.

 -------------------------

Anasını siktiğimin mobile legensinde bugün 4 maç üst üste kaybettim. Böyle oyunun amına koyayım. Bundan önce de full kaybediyordum amk oyununda solo girince sadece oranın düşüyor aq

Bugün onuncu bölümü bitirdim. Şöyle bir dönüp bakıyorum yazdıklarıma, çok kötüler. Yazdığım 10 bölüm içinde hoşuma giden 3 ya da 4 tane bölüm var. Neden kötü oldular? Çünkü beceremedim. Yazdığım 10 bölüm çok daha iyi olabilir, 20 bölüme yayılan güzel bir hikaye oluşturabilirdi ama başaramadım.

Bu cilt kaç bölüm olur bilmiyorum ama ikinci ciltten uzun olmasını planlıyorum. Cilt boyu aynı şekilde yazmaya devam etmemeliyim. Ben bahane öne sürsem de ortaya kalitesiz bir iş çıkmasını değiştiremez bunlar.

Bu yüzden sıradaki bölümlere daha fazla emek harcamak istiyorum. Bu da bölümlerin geliş hızını çok fazla düşürecek. En azından bölüm bekleyecek fazla kişi olmadığından bölümlerin arasına uzun süre koymaktan çekinmiyorum :d


22.05.2021 - 15:26






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr