Cilt III - Bölüm 8: Yanan Köydeki Peri

avatar
771 10

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 8: Yanan Köydeki Peri


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 8: YANAN KÖYDEKİ PERİ

Yurine: Yu! Yu! Lütfen! Yu! Lüften!

 

Vagonlarının bir nedenden ötürü aniden durmasıyla birlikte Yurine ve Yu oturdukları şoför koltuğundan fırlamış ve yere düşmüşlerdi. Şimdi ikisi rinoların ayaklarının arasındaydılar. Rinolar korkmuşlardı ve bu sebeple tepiniyorlardı, Yurine ise bu esnada kendisi ile Yu’yu ezilmekten korumaya çalışıyordu.

 

Yurine: Yu! Lütfen Yu!

 

Yu bir kriz mi yaşıyordu yoksa ağzından gelen köpüklerin sebebi ona saplanan kılıcın yaydığı zehir/lanet miydi Yurine anlayamıyordu. Köpükler siyahtı ve Yu’nun durumu ne titremekti ne de kasılmaktı, alışık olmadığı şekilde Yu bir heykel gibi donakalmıştı. Kılıcın ona saplandığı ilk vakitlerde inleyip acı çektiğini belli etse de şimdi sadece boş bir şekilde ileriye bakıyordu.

 

Yurine büyülü bir varlık olduğundan dolayı ondaki yaşamı hissedebilse de bu yaşam hissi gittikçe azalmaktaydı, Yu’nun ruhu her an vücudunu terk edecek gibi gözüküyordu.

 

Yurine: Yu! Ölme! Ölme! Yu! Tek kalacağım! Yu!

 

Şifa büyüsü uyguluyordu fakat büyü ne Yu’nun yarasına etki edip kapanmasını sağlıyor ne de Yu’nun zihnine etki edip kendine gelmesini sağlıyordu. Büyüdeki başarısızlık Sigma Kulesinde olduğu gibi değildi, mana Yurine’nin vücudundan dışarı çıkıyordu ama Yu’nun vücuduna geldiğinde iyileştirmek yerine uğursuz lanet tarafından zehirleniyor ve zehirlenen mana hiçbir işe yaramayarak havaya karışıp yok oluyordu.

 

“Neden böyle oluyor?”

 

Sıcak ve tuzlu gözyaşları yanaklarından aşağıya süzülürken Yurine Yu’nun omzunu açarak yaraya baktı. Kan koyu kırmızı renkte değildi ve siyaha dönüşerek akıyordu. Yaranın etrafı kararıp kabuk tutmaya başlarken siyahlaşmış damarlar Yu’nun omzundan vücudunun geri kalanına yayılıyordu.

 

Yurine: Yu!

 

Şifa büyüsü işe yaramadığında kendine gelmesi için Yu’nun yüzünü tokatlamaya başladı fakat bu denemesinde de onu kendine getirmeyi başaramamıştı. Yu’yu sarsıyor, vuruyor, çekiştiriyor, bağırıyor ve onu kendine getirmek için aklına gelen her yöntemi deniyordu ama hepsinin sonucu başarısızlıktı.

 

Yurine: Yu, söz veriyorum bir daha sen ne dersen onu yapacağım. Yu, eğer tehlikeli dersen gitmeyeceğiz. Yu, özür dilerim, bir daha ne dersen yapacağım, Yu… hadi kalk.

 

Tıpkı annesini kaybettiği gibi Yu’yu da kaybetmek istemiyordu. Annesi gitmişti ve şimdi Yu da giderse tamamen yalnız kalacaktı. Eğer onlara ulaşmayı başarırsa elbette Sivina ile Ana kendisine sahip çıkar ve belki de amacına ulaşmasında yardımcı olurlardı ama Yurine’nin istediği kişi Yu’ydu. Yu dışındakilerin yanında olmasına bile gerek yoktu, Yu’nun yanında olması yeterdi.

 

“Yaraya dokunmam gerekir mi?”

 

Belki de başarısız olmasının sebebi büyüyü uzaktan uygulamayı denemesiydi. Eğer şifa büyüsünü arada hiçbir boşluk olmadan, yaraya temas ederek uygularsa işe yarayabilirdi.

 

Yu’nun yarasına baktı, iğrenç gözüküyordu ve bu yara bir başkasında olsaydı Yurine ona dokunmak ister miydi emin değildi. Ama o Yu’nun yarasıydı ve iğrenç olsa da dokunacaktı ve dokundu.

 

Yurine: Yanıyor!

 

Omzundaki lanet ateş gibi yanıyordu. Ucu ısıtılmış bir sopa gibi değildi, Yu’nun yarası ısı kaynağının, ateşin kendisiydi. Yayılan ısı öyle sıcaktı ki Yurine’nin gözlerinin daha fazla yaşarmasına ve acıdan ağlamasına sebep oldu.

 

Yurine: Hepea – Hepea – Hep-hep – Hepa’e Xi Rhea – Xi Rhaea- Hepa’e Xi Rhaea – Noxu Tavhee – Si Luel’la… Neydi?

 

Yurine akademiden aldığı ışık ve şifa büyüleri kitabında okuduğu ve daha önce kullandığı şifa büyüsünü yapmayı deniyordu fakat stres sebebiyle doğru kelimeleri hatırlamakta zorlanıyordu.

 

Yurine: Hepa’e Xi Rhaea – Noxu Tevhea – Si Luel’la…

 

Kelimeleri doğru telaffuz ettiğinde ışıktan oluşmuş kelebekler avucundan çıkmaya başlıyordu fakat sıradaki kelimeyi yanlış telaffuz ettiğinde ışıktan oluşan kelebekler hızla sönerek kayboluyordu. Yurine kelebeklerin kaybolduğunu gördüğünde daha da strese giriyor ve bu sefer doğru söylediği kelimeleri de yanlış söylemeye başlıyordu.

 

Yurine: Hep’e Xi Rhea – Nox-

 

Tekrar ve tekrar söylemesine rağmen bir türlü doğru kelimeleri sıraya dizemiyordu. Artık tüm kelimeler, büyünün her bir kelimesi Yurine’nin aklında allak bullak olmuş, birbirine girmişti.

 

Vagona girebilir ve kitabı alarak oradan okumayı deneyebilirdi fakat Yu’nun yanından bir saniye olsun ayrılmak istemiyor ve ayrıldığında durumu sanki daha da kötüye gidecekmiş gibi hissettiğinden kalbi bulunduğu yerden tek bir adım dahi kıpırdamasına izin vermiyordu.

 

Yurine: Yu, eğer uyanırsan annemle evlenmene izin veririm. Hadi, bak izin vereceğimi söyledim, sadece uyanman yeter. Yu, hadi uyan Yu, bekliyorum Yu…

 

Hareketleri onu uyandırmaya yetmeyince umutsuz bir şekilde kelimeleri kullanmayı denedi fakat kelimelerin ona ulaşıp ulaşmadığı da aslında uyuyup uyumadığı kadar belirsizdi. Gözleri açıktı ve düz bir doğrultuya bakmaya devam ediyordu. Belki de bilinci de gözleri gibi açıktı ve her şeyi duyabiliyor ve hissedebiliyordu.

 

Hangisinin daha kötü olduğu belirsizdi, eğer bilinci açıksa ve her şeyi hissedebiliyorsa omzundaki lanetin yakışını da saniyesi saniyesine yaşıyor olmalıydı. Yurine yalnızca o yaraya dokunduğunda bile sıcağa dayanamayarak ağlamıştı, eğer Yu hissedebiliyorsa kim bilir nasıl bir acı çekiyordu.

 

Yurine: Hepa’e… Xi Rhaea… N-Noxu Tevae… Si Luel’la…

 

Derin nefesler almaya başlamış, vücudunu ve zihnini toparlamayı denemiş ve sonunda doğru kelimeleri söylemeyi başarmıştı.

 

Canını yaksa da büyünün etkili olmasını garanti altına almak için elini Yu’nun yarasının üstüne koydu. Acı ve hüzün ile ağlayarak kelimeleri tekrar etti.

 

Parmaklarının arasından çıkıp özgürce kanat çırpmaya başlayan kelebekler Yu’nun yarası üzerinde uçarken ışıktan oluşan küçük tomurcukları Yu’nun yarasının üzerine döküyorlardı.

 

Yu’nun sol eline kadar uzanan siyah damarlar şifa büyüsünün etkisi ile renk değiştirip hafifçe elinden yukarı doğru çekilmeye başladı. Boynunun üstünde de siyah damarlar vardı ve onlar da büyünün etkisine maruz kalıyordu.

 

Kanama da azalmaktaydı ama ısıda herhangi bir değişim gözükmüyordu, Yurine’nin eli yanmaya ve acı vermeye devam ediyordu.

 

Yurine: Yu-

 

Yu’nun adını sayıklamaya devam edecekti ki bir anda yoğunluğunu arttıran karanlık varlığı fark ederek durdu.

 

???: Devam et, Yu… Yu… Yu…

 

Stres ve Yu’yu kaybetme korkusu nedeniyle eli kolu birbirine karışmış Yurine şimdiye kadar vagonun aniden durmasına ve düşmelerine neden olan şeyi fark edememişti fakat o şey şimdi yoğunluğunu arttırmış ve konuşarak kendini açığa çıkartmıştı.

 

Alaycı, küçümseyici, aşağılık, rahatsız edici, tiksindirici, sinirlendirici bir ses Yurine’nin sesini taklit etti ve dalga geçmek amacıyla birkaç defa daha gülerek Yu’nun adını andı.

 

Yurine dikkatini nereye vermesi gerektiği konusunda karar vermekte zorlanıyordu. Önce Yu’yu iyileştirmek için büyüye devam mı etmeliydi? Yoksa muhtemelen kendilerini öldürme niyetinde olan ve orada bulunduğu her salisede sinirlerini geren şeytanı mı yok etmeliydi?

 

“Annem olsa ne yapardı? Biliyorum sanırım, Yu’nun iyileştirilemeyeceğini anladığında şeytana saldırırdı. Zaten şeytanlardan nefret eder.”

 

Gerçekten annesi böyle mi yapardı? Yurine onu taklit etmek ve onun yapacağı şeyi bularak onu yapmak istiyordu ama annesinin böyle bir durumda ne yapacağından tam olarak emin olamıyordu.

 

Yu’nun iyileştirilemeyeceğini düşünürse Rie ondan umudu kesip ölüme mi terk ederdi? Eğer annesi yaşıyor olsaydı ve onunla birlikte bu noktaya gelselerdi Yu ile birlikte birkaç aylık bir ilişki geliştirmiş olacaklardı. Bu ilişkiyi yok sayıp onu ölüme terk eder miydi?

 

Fakat Sharley’yi ölüme terk etmişti. Karşılarına avcı goril çıktığı zaman Rie, Yurine ile birlikte kaçmak yerine Sharley’yi de kurtarmayı denemişti ama muhtemelen bunu denemesinin sebebi bir yol görmesiydi.

 

Sigma Kulesindeki yangın sırasında Sharley’yi kurtarmak için herhangi bir yol kalmayınca ve onu kurtarmak imkansız bir hal alınca onu alevlerin içinde yanarak ölmeye terk etmekte hiçbir sorun görmemişti.

 

Fakat Sharley ile Yu bir değildi, Yurine Yu ile geçirdiği kısa bir süreden sonra bile onu Sharley’den daha çok seviyordu ve onu Sharley’ye tercih etmişti. Rie de Yurine gibi Yu ile Sharley’yi bir tutmaz ve zor durumdaki kişi Yu ise farklı bir karar verirdi, yani Yurine böyle olacağını umuyordu.

 

Yine de onun bu durumda ne yapacağından hala emin olamıyordu. Annesi pek çok defa Yurine’yi şaşırtır ve beklenmedik kararlar verirdi. Şimdi o burada olsaydı Yu’yu alıp kaçmayı mı denerdi? Yurine Yu’yu belirli bir mesafeye kadar sürükleyebilirdi fakat onu omzuna alıp koşamazdı.

 

Zaten Yurine’nin bu noktada Yu ile birlikte kaçamayacağı gibi annesinin de kaçabilmesi mümkün olmazdı. Hemen dibinde bir şeytan vardı ve köy de şeytanlarla doluydu. Kaçma seçeneği ortadan kalkınca geriye burada durmak ve Yu’yu iyileştirmeyi deneme seçeneği ile şifa büyüsünü keserek şeytana saldırma seçeneği kalıyordu.

 

Bu iki seçenek arasında ilki de uygulamaya pek müsait gözükmüyordu. Yurine bunu denediği sırada şeytanın nezaket gösterip Yu’yu iyileştirmesini bekleyecek hali yoktu.

 

Şu anda Yu’nun durumu stabil gözüküyordu. Eğer Yurine şifa büyüsünü keserse durumunun kötüleşme ve sonunda ölme ihtimali vardı. Kararını verdi, annesi ne yapmayı seçecek olursa olsun Yurine ondan vazgeçmek istemiyordu. Yu onun için ikinci bir anneydi ve annesine verdiği değerin aynısını ona da veriyordu.

 

Hatta Yurine, annesine kıyasla Yu’ya daha yakındı. Yu ona ebeveynliğin yanı sıra arkadaşlık ediyordu ve bu onunla annesi ile konuştuğu zamanlardan daha rahat ve daha fazla şey konuşabilmesini sağlıyor, böyle olması da Yu’nun değerini arttırıp Yurine’ye daha yakın yapıyordu.

 

Ne yapmalıydı? Şifa büyüsüne devam ederse manasını bitirecek ve Yu’nun durumunu stabil tutmak dışında bir şey yapmış olmayacaktı.

 

“Kısa süreliğine yanından ayrılsam bir şey olur mu? Hayır, bunu yapamam.”

 

Bunu düşünmek bile Yurine’nin kendisini suçlu hissetmesini sağladı, Yu’nun yanından ayrılmak istemiyordu. Ondan ayrı kalmak korkutucuydu.

 

“Kendimi zorlarsam, başarabilir miyim?”

 

Yu ile birlikte rüzgar büyüsü üzerine çalışmalar yapmışlardı. Bunu denemek Yurine’yi yoracak ve muhtemelen tekrar tüm manasını harcayarak bayılmasını sağlayacaktı fakat aklına gelen başka yöntem yoktu ve Sharley ile savaştığı gün sahip olmadığı büyü kitaplarına şu anda sahipti. Bu kitaplar sayesinde manasını daha verimli kullanabiliyordu.

 

Şeytan: Babacığının adını sayıklamaya devam etmeyecek misin?

 

Aşağılık varlığın kışkırtmaları gözden gelemeyeceği şekilde canını sıkıyordu. Yurine elini Yu’nun yarasından çekti ve avuç içinin ısı yüzünden kızardığını gördü.

 

Gözyaşları yanaklarından akmış, dudaklarının arasından ağzına girmiş ya da çenesinden aşağıya düşmüştü. Yurine onları da elinin tersi ile sildi ve yaptığı rüzgar büyüsü Yu’nun etrafını sarmaya başladı.

 

Rüzgar Yu’nun çevresinde toplandı, yoğunlaştı ve dönmeye başladı. Yurine elini yukarıya kaldırdı ve Yurine’nin elinin hareketi ile birlikte rüzgar Yu’nun altına girerek onu yukarıya kaldırdı.

 

Yurine nesneleri havaya kaldırmayı başarınca Yu heyecanlanmış ve “Oha lan tıpkı force gibi, Jedi Yurine” demişti. Bu yöntemle Yurine kendini bile kaldırabilir ve uçabilirdi. Tabi bunun için heyecanlanmaması ve konsantre olması gerekiyordu ve Yu’nun endişelerinden ötürü kendi üzerinde deneyememişti.

 

Hatta Yurnie’nin bu beceriyi üzerinde denediği ilk canlı Yu’ydu ve her an düşecek diye ödü kopuyordu. Ayrıca hem Yu’yu havada tutmaya hem de uzaktan şifa büyüsü uygulamaya devam etmeye odaklanmak zordu.

 

Bir de şimdi karşısındaki şeytan ile ilgilenmesi gerekecekti. En azından şeytanın Yurine hazırlıklarını tamamlayana kadar hareket etmeye niyeti yok gibi gözüküyordu.

 

Bu onurlu bir savaşçı olmasından kaynaklı değildi tabi, sadece onun hastalıklı kişiliği Yurine’nin umutsuz hazırlıklarını izlemekten zevk alıyordu.

 

Şeytan: İşin zor gözüküyor, bu şekilde savaşabilecek misin?

 

Onu öldürmek istemesinin yanı sıra haklı olduğunu reddedemezdi, Yurine’nin işi son derece zordu. Hem hareket ederken Yu’yu taşımaya odaklanmalı, hem şifa büyüsünü sürdürmeli ve Yu’nun durumunun kötüye gitmediğinden emin olmalı hem de üstüne rakibi ile savaşmalıydı.

 

Aynı anda üç farklı iş yapmak zorunda olan Yurine bir de bunların üstüne savaş konusunda deneyimsizdi. Buraya gelmeden önce İlonya’da yüze yakın kişiyi zorlanmadan yenmiş olabilirdi fakat onların neredeyse hepsi normal insanlardı ve biraz eğitimle Yu’nun bile birebirde onlar karşısında şansı olurdu.

 

Yurine’nin ilk ciddi tek başına savaş deneyimi Rolderhelm’de Sharley’ye karşı olduğu zaman yaşanmıştı. Sharley gibi dövüşmesini bilen bir rakibe karşı olduğu sırada deneyimsizliğini açık şekilde fark etmişti.

 

Dövüşmek konusunda deneyimsiz olmasının sebebi Yurine’nin annesinin ondan bir başına savaşmasını hiç talep etmemiş olmasıydı. Annesinin ondan istediği bir mücadele esnasında sadece arkada durması ve rüzgar ve ışık büyüleri ile kendisine destek olmasıydı.

 

Bir de gerektiği zaman şifa büyüsü yapması vardı ki şifa büyüsü oldukça nadir karşılaşılan bir büyü türüydü.

 

Hal böyle olunca Yurine hiç savaşmak zorunda kalmamış, annesinin dövüşlerini hayranlıkla seyretmiş fakat nasıl dövüşüleceğini öğrenmemişti. Sharley ile yaşadığı mücadelede daha deneyimli bir Yurine olsaydı belki onu yenebilirdi.

 

Şimdiki rakibinin de kendisine kıyasla daha deneyimli olduğu şüphe götürmezdi. Eğer şeytanlar buraya gelmek isterlerse rakibi sayı üstünlüğünü de elde edecekti. Yurine tamamen dezavantajlı, berbat bir durumun içerisindeydi.

 

Şeytan: Senin ne kadar güzel gözlerin var öyle, kırmızı. Bizler kırmızıya bayılırız, zevkin rengidir.

 

Yurine onun sözlerini duymazdan gelmeyi denedi.

 

Yurine: Aşağılık varlık, yok ol. Rhae!

 

Yurine’nin elinden iki katman halinde çıkan, kalkan şeklinde ilerleyen rüzgar duvarı şeytana çarptı ve şeytan Yurine’nin çabasına gülerken geri uçtu.

 

Yurine: Küçük kız babacığını korumak için mi denedi bunu? Ne kadar tatlısın, çabana hayran kaldım.

 

Şeytanın gözleri kırmızıydı, bu renk gözlerinin esas rengi miydi yoksa zevk aldığı için mi bu haldeydi belirsizdi fakat eğlendiği her açıdan ortadaydı.

 

Şeytan: Şöyle bir şey deneyelim mi?

 

Gözlerini Yurine’den hiç ayırmadı ve muhtemelen üzerinde Yu’nun kanı bulunan kılıcı havaya kaldırdı.

 

Yurine onun ne yapmak üzere olduğunu anlamaya çalışıyordu, kılıcını kaldırması ne anlama geliyordu? Yurine henüz anlamadan kılıçtan yukarıya doğru alev topları fırladı ve birkaç metre yükseldikten sonra Yu’nun üzerine doğru inişe geçti.

 

Yurine: Yu!

 

Yu’nun vücudunu alev toplarından korumak için onun üstünde rüzgardan bir tabaka oluşturdu. Ateş topları Yu’nun üzerine gelemeden rüzgara karışıp yok olunca Yurine rahat bir nefes aldı.

 

Annesini koruyamamış olabilirdi ve bu bir nebze Yu’nun suçuydu fakat dezavantajlı durumuna rağmen Yu’yu koruyacaktı, Yurine’nin yüreği sevdiği bir insanı daha kaybetmeye dayanamazdı.

 

Rahatlaması uzun sürmedi, şeytan onun yüzünün aldığı hali görünce kahkahalar eşliğinde ateş toplarını tekrar Yu’nun üstüne gönderdi.

 

Yurine tekrar telaşa kapıldı, tekrar rüzgar tabakası ile Yu’nun üstünü sardı ve alev topları yine onun vücuduna ulaşmayı başaramayarak rüzgara karışıp yok oldu.

 

Yurine: Böyle mi oynayacaksın? Bana değil ona mı saldıracaksın?

 

Şeytanlar onursuz, aşağılık yaratıklardı fakat Yurine bu kadar da olacağını hiç düşünmemişti. Şeytanların insan duygularından zevk alan varlıklar olduğunun farkındaydı ama bunu da yaparlar mıydı? Sırf Yurine’nin yüzünün aldığı hali ve telaşını görebilmek için hedef olarak Yu’yu seçiyordu.

 

Yurine onunla birebir mücadeleye gireceğini zannederken şeytan onunla basbayağı oyun oynuyor ve basitçe yüreğine korku salıyordu.

 

“Dikkatli olmalıyım, eğer dikkatli olmazsam bana saldırdığında tekrar Yu’yu hedef aldığını zannedip savunmasız kalabilirim.”

 

Böyle durumlarda Emily’nin en azından olgun bir kız oluşuna şükrediyordu. Onun düşünceleri sayesinde kendi düşünceleri de olgunlaşabiliyordu. Tabi bu arada sırada olan bir şeydi ve Yurine daha baskındı, bu yüzden genel olarak çocuksu hareketler sergiliyordu ama iş ciddiye bindiğinde onun duygularını kullanmak zorunda olduğunu biliyordu. Çocuksu bir şekilde kazanamazdı.

 

“Hep böyle duramam.”

 

Şeytan saldırılarına devam ediyor, Yurine’nin aynı anda hem onu taşımaya hem korumaya hem de iyileştirmeye çalışmasından ötürü akıttığı soğuk terlerini zevkle izliyordu.

 

Yurine bu şekilde devam edemezdi, yalnızca savunma yaparak ve şifa büyüsü uygulayarak manasını bitirirse korunmasız kalacak ve Yu ile birlikte ölecekti. Eğer savunma seçeneğinin sonunda ölüm varsa en azından saldırı seçeneğini değerlendirmeli ve ölecekse de yaşama şansını deneyerek ölmeliydi.

 

Yurine: Aral’c!

 

Işık büyüsünü istediği takdirde büyülü kelimenin yardımı olmadan da oluşturabilirdi fakat kelimenin yardımı olmadan oluşturacağı ışık büyüsü düşük seviyeli olurdu. “Aral’c” büyüsü yüksek seviyeli ve saldırı için de kullanılabilecek ışık büyülerinin başlangıcıydı ve bu sayede rakibine zarar verebilirdi. Yurine kendini geliştirdiğinde bu büyüyü kelimenin yardımı olmadan da kullanabilecekti.

 

Yurine avucunu açıp elinden parlak ve yakıcı ışığı yayarken Yu’nun güvenliğinden emin olmak için bir gözünü sürekli onda tutuyordu.

 

Böyle yaptığı için de memnundu, şeytan ışık büyüsü ile yanıp çığlık atmadan hemen önce tekrar ateş toplarını Yu’nun üzerine göndermişti, aynı anda Yurine’nin de üzerine gelen ateş topları vardı. Yurine hem Yu’yu havada tutmuş, hem şifa büyüsünü sürdürmüş, hem Yu’yu savunmuş, hem kendini savunmuş, hem de şeytana saldırmıştı.

 

Beş farklı işi aynı anda yapmak vücudunu zorlasa da temkinli davranması ve kendini sınırlarını aşmak pahasına zorlaması sayesinde şu anki durumu başarıyla atlatmıştı.

 

Avucundan yayılan ve şeytana doğru düz bir şekilde ilerleyen, şeytanın tüm vücudunu içine alan ışık azalıp yavaşça yok olduğunda şeytan hala ayaktaydı fakat artık hiç de zevk alıyor gibi gözükmüyordu. Zevk almanın aksine, kırmızı gözleri sarıya dönmüştü ve kaşlarını çatmıştı. Yurine onu öfkelendirmeyi başarmıştı ve bundan hiç de pişmanlık duymuyordu.

 

Hala ayakta olsa da rakibi iyi durumda değildi. Yurine bunu sadece bir fikir olarak düşünmüş, şeytanların karanlık varlıklar olduğunu bilerek düz mantık yapmış ve ışık büyüsünün onu öldüreceğini varsaymıştı.

 

Yurine’nin varsayımı tamamen tutup onu öldürmeyi başaramamıştı fakat ona zarar vermişti ve artık ışık büyüsünün onun zayıf noktası olduğunu biliyordu.

 

Şeytanın üstünde yanık isleri oluşmuştu, acı çektiği belli oluyordu ve teninin üzerinden duman yükseliyordu.

 

Şeytan: Fahişe tohumu.

 

Yurine: Annem hakkında ne dedin sen?

 

Herkesin bir kırmızı çizgisi vardı ve bu çizginin aşılmasına kesinlikle tahammül edilemezdi, bu kesinlikle affedilemezdi.

 

Rakibi kendisiyken sırf eğlenmek için onursuzca Yu’ya saldırması onu sinirlendirmişti fakat bunun sebebi aşağılık bir varlık olmasıydı ve onun böyle onursuzca hareket etmesi normaldi.

 

Ama Yurine’nin asla ve hiçbir şart ve koşul altında affedemeyeceği, kırmızı çizgisinin ardındaki noktada bir şey vardı; annesine laf söylenmesi.

 

Aşağılık ve onursuz varlıkların kötü konuşmaları normaldi, bu onlardan beklenen şeydi ama Yurine “o zaten ciddiye almaya değmeyecek aşağılık bir varlık” diyerek durumu sindiremezdi. Karşısındaki bir kral dahi olsa sakin kalamazdı.

 

Ne kadar dezavantajlı bir durumda olduğu fark etmezdi, ölmek üzere dahi olsa bu çizgi aşıldığında durmazdı. Yurine Yu gibi kendine hakim olup geride durabilecek bir karakter yapısına sahip değildi ve şu anda Emily’nin duygularını kullanarak bile kendini bastıramıyordu. Yurine şeytanı ezmeden durmayacaktı, tabi ki de bu esnada Yu’nun korunma ihtiyacını unutmuyordu.

 

Öfkeli şeytan bu sefer kılıcını savaş pozisyonuna getirdi, omuzlarının üzerinde oluşan alevlerin yarısı Yurine’yi hedef alırken diğer yarısı Yu’yu hedef almıştı. Şeytan tüm sinirini tek bir darbede çıkartmak için Yurine’nin üzerine koşuyordu.

 

Yurine: Vixa, Rhae, Minue’e!

 

Az önceki endişeli ve telaşlı Yurine gitmiş, hızlıca büyüsünü yapan ve son derece öfkeli bir Yurine gelmişti.

 

Söylediği her kelime eşliğinde Yurine ve Yu’nun çevresini saran bir rüzgar katmanı oluştu ve etrafa yayıldılar.

 

“Vixa” kelimesiyle oluşan ilk katman alev toplarını bertaraf etti.

 

“Rhae” kelimesi ile oluşan ikinci katman kılıcı ile üzerine doğru koşan şeytana çarptı ve onu havaya fırlattı.

 

“Minue’e” kelimesi ile oluşan üçüncü katman en güçlü olanıydı, Yurine’nin ışık büyüsünden sonra dövüşü fark eden ve onu hedefleyen şeytanlar da dahil çevresindeki her şeye çarptı ve parçalayarak metrelerce geriye uçurdu.

 

“Yu’ya arabanın aldığı hali gösterdiğimde sinirlenmez umarım.”

 

Çimenler sökülmüş, toprak havalanmış, üzerlerine doğru gelen arak kristalleri parçalanarak yok olmuş, ateş topları rüzgarın içinde kaybolmuş ve Yu ile Yurine’nin etrafında büyük bir boşluk oluşmuştu.

 

Ağaçlar parçalanarak düşmüştü, kayalar bile yerlerinden sökülmüştü ve ne yazık ki roaron halkının evleri de hasar almıştı. Vagona bağlı rinolar da şeytanlar gibi uçmuştu ve muhtemelen vücutlarında kırıklar vardı, acılı sesleri de duyuluyordu. Ama Yurine hala onlardan hayat enerjisi seziyordu, Yu’yu iyileştirdikten sonra şifa büyüsü ile onları tekrar hareket edebilir hale getirebilirdi.

 

Vagonlar tamir edilebilirdi ve rinolar iyileştirilebilirdi, köy zaten yanıp neredeyse yok olduğu için kalan birkaç evin zarar görüp yıkılması da sorun değildi. Zaten önceliği vermesi gereken asıl konu bu değildi, Yu’nun durumunu kontrol etti ve hala stabil olduğunu gördükten sonra şeytanlara odaklandı.

 

Rüzgar büyüsü onların canını yakmış olsa da öldürmek için yeterli gelmemişti ve etrafta birkaç roaron ve rino olduğu için etrafa delicesine rüzgar bıçakları saçarak şeytanlarla birlikte masumları da öldürmek istemiyordu.

 

Yurine: Gözlerinizi kapatsanız iyi olur.

 

Şeytanların hiçbiri artık zevk almıyordu, Yurine’ye karşı öfke besliyor ve onu acılı bir şekilde öldürmek istiyorlardı. Bu noktada Yurine hepsini öldürmesi gerektiğinin farkındaydı. Bir şeytanın kini hafife alınmamalıydı ve canlı kalırlarsa daha sonra intikam için peşlerinden gelerek belaya yol açabilirlerdi.

 

Yurine: Güneşin ışığı, ayın ışığı ve yıldızların ışığı, her birini yaratan titanlardan talep ediyorum, Kureha’nın lütufunu istiyorum; ışığın yakıcı parlaklığı düşmanlarımı kül etsin, Alar’c Minue’e!

 

Yurine seviyeyi iyice yükseltmişti, şeytanlar büyüyü engellemek için harekete geçtiğinde rüzgar kalkanı oluşturarak onları engellemiş ve şimdi final büyüsünü kullanarak ömrü boyunca yaptığı en parlak ışık büyüsünü oluşturmayı başarmıştı.

 

Gecenin ortasında aniden güneş doğmuş gibiydi, hatta bundan da daha parlaktı. Işık Yurine’nin avucundan değil de Yu ve kendisinin çevresinden düz bir şekilde, dışa doğru yayıldığı için şanslıydı çünkü ışık doğal bir şekilde her yöne doğru yayılsaydı gözleri açık kaldığı için Yu kör olabilirdi.

 

Işık kaybolduğunda şeytanların pek çoğu çığlık çığlığa koşturuyordu, her birinin üzerinde dumanlar tüterken kimisi zifte dönüşerek erimekteydi. Yurine kalanları da avlayıp yok etmeliydi, Yu’yu yanından ayırmadan hayatta kalan şeytanların üzerine yürüdü.

-------------------------

Bu cildin adını değiştirmeye karar verdim. Yaptığım birkaç değişiklik daha var ama onları sonra söyleyeceğim. Okuduğunuz için teşekkürler.


05.06.2021 - 01:50






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr