Cilt III - Bölüm 17: Bekleyen Dostlar

avatar
458 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 17: Bekleyen Dostlar


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 17: BEKLEYEN DOSTLAR

Yine bekleyişle geçecek olan bir günün sabahıydı.

 

Yu Valarfin, İlonya’da yapacak işleri olduğunu söylemiş ve kendilerinin önden gidip yeni Başak Kardinali olacak olan Neko’nun gelişini haber vermelerini isteyerek onları Andromedia’ya göndermişti.

 

Dördü ayrılmadan önce planlarını anlatırken Yu, onların varışından birkaç hafta sonra Andromedia’ya geleceklerini söylemişti ama işler planlandığı gibi ilerlememişti.

 

Onlar buraya varmış ve kendilerine verilen görevi yaparak kötü ve iyi haberleri vermişti ama üzerinden haftalar, hatta aylar geçtikten sonra bile Valarfinler hala gelmemişti.

 

Sivina da, Ana da endişeliydi. Burada Neko’yu bekleyen diğer insanlara da onun kısa süre içerisinde şehre geleceğini söylediklerinden dolayı onların da endişelenmelerini sağlamışlardı.

 

Sivina düşünmeden edemiyordu, ya onların başlarına kötü bir iş geldiyse? O zaman ne yaparlardı? Bunları düşünmek istemiyor ama sorular bir türlü aklından çıkmıyordu.

 

Onların iyi olması için dua etmek dışında yapabilecekleri hiçbir şey yoktu ve böyle olması Sivina’nın canının daha çok sıkılmasına sebep oluyordu. Sivina işleri tanrılara emanet etmeye alışmış biri değildi.

 

İkisi aylardır Valarfinleri bekliyor ve her gün orman yolundan çıkıp geldiklerini gömrek için kapının önünde duruyorlardı.

 

Hizmetçi: Dinlenmeniz içi size çay hazırladım.

 

Bu katedralde dört kişi çalışıyordu. Yaşlı bir kahya, orta yaşlı bir hizmetçi ve iki genç hizmetçi. Hizmetçilerden birisi yanlarına gelmişti.

 

Sivina: Teşekkürler.

 

Ana ile gün doğumundan beri kılıç antrenmanı yapıyorlardı. Beklerken antrenman yapmak ve kitap okumak dışında yapabilecekleri başka işleri yoktu.

 

Sivina bir şövalyeydi ve Yu, Ana’ya da şövalyelik teklif etmişti ama Ana buna layık olmadığını söyleyerek hizmetçi olmayı istemişti. Yu da fazla tartışmadan isteğini kabul etmişti.

 

Ana hizmetçi olarak buradaki işlere yardımcı olmayı önerse de katedralin hizmetçileri ikisinin misafir olduğunu söyleyerek onu tekrar ve tekrar reddetti.

 

Sivina: Yeteneklerin gelişiyor, Ana.

 

Çaylarını içip biraz dinlenmek için katedralin içine girerken Sivina öğrencisinin gelişimi hakkındaki düşüncelerini dile getirmeye başladı.

 

Sivina: Rolderhelm’dekinden tamamen farklı bir seviyedesin. Yakında kılıcı basit rakiplere karşı kullanabileceğini düşünüyorum.

 

Ana’nın kılıç kullanması hakkında kendisine huzursuzluk veren fikirleri vardı. Kılıç demek yakın dövüş demekti ve bunu büyüden daha tehlikeli gördüğü için Ana’nın yara alması konusunda endişeleniyordu, daha önce böyle deneyimleri olmuştu. Onun güzel vücudunda bir yara izi olmasını istemezdi.

 

Ana: Dokuz ayda “basit” seviyesine ulaşabildiğim için mutluyum.

 

Aslında basit seviyesinin üstündeydi ama endişelerinden ötürü onun sadece basit rakiplerle dövüşmesine müsaade edebilirdi.

 

Sivina yorumlarına devam ederken katedralin içine girdiler ve daha fazla ilerleyemeden diğer genç hizmetçinin sesini işittiler.

 

Hizmetçi: GELİYORLAR! KÜÇÜK HANIM GELİYOR!

 

---

 

Andromeda Katedralinde geçirdikleri kısa sürenin ardından yapacakları bir işleri kalmamış ve oradan ayrılarak şehrin pek göz önünde bulunmayan bir köşesine doğru harekete geçmişlerdi.

 

Gittikleri bu yer şehirdeki diğer kiliselerin konumuna kıyasla ücra bir köşedeydi. Şehirde biraz turlayan bir yabancı herhangi bir Kova ya da Terazi Kilisesi ile karşılaşabilirdi ama Yu ve Yurine’nin gittiği yeri yol tarifi olmadan bulması mümkün olmazdı.

 

Rie tarafından tekrar kurulan mezhep hem yeni hem de küçük olduğu için ona Andromeda şehrinde yer alan önemsiz bir bina verilmişti.

 

Küçük ve önemsiz Başak mezhebi için verilen küçük ve önemsiz bölgeye doğru ilerliyorlardı.

 

Yurine: Orası güzel bir yer, Yu. Etrafı ağaçlarla çevrili ve oyun oynayabilmek için bahçesi de var.

 

Yu: Oyun oynamak... ben bunu nasıl düşünemedim! Çocukların oyun oynaması gerekiyor, değil mi? Ben neden seni oyun oynarken görmüyorum?

 

Yurine: Ne diyorsun! Ben oyunlarla vakit harcayacak biri değilim. Hem daha önce kızmabiraderi oynamıştık, kartopu da oynadık.

 

Yu: Seksek ya da saklambaç gibi şeylerden bahsediyorum ama bunları oynamak için arkadaşlara ihtiyacın var değil mi? Özür dilerim, şimdiye dek arkadaşların olması için çabalayamadım.

 

O hiçbir arkadaşı olmayan yalnız bir çocuktu. Yurine’nin durumu Yu’ya kendisini anımsatırken içinde acıma dürtüsü birikti.

 

Yurine: Sadece sen yeterlisin.

 

Araçları ara sokaklardan geçerek ilerledi ve binalardan çok ağaçların bulunduğu yerlere doğru yol aldı. Ara sokaklarda karı temizlemekle uğraşan kimse olmadığı için hareket etmesi zordu, hızları düşüyordu ve orman yoluna çıktıklarında yolun da bozuk olmasından kaynaklı hızları iyice düşmüştü.

 

“Gerçekten de Başak Katedrali için önemsiz bir yer verilmiş, resmen hakaret gibi.”

 

Yu: Sence o ikisi bizim geldiğimizi duyduklarında kapıda beklemeye başlamışlar mıdır?

 

Mahkumları yanlarında Andromeda Katedraline götürmek gereksiz olduğundan Dimen ve Tobias’ı esirlerle beraber Başak Katedraline yollamışlardı.

 

Sivina ve Ana’nın on yedi mahkumla birlikte yanlarına gelen pembe kafalı bir adam ve bir aslan adamı gördüklerinde verdikleri tepkiyi merak ediyordu.

 

Ama en çok merak ettiği onlar Yu ve Yurine’nin geldiğini söylediğinde verdikleri tepkiydi. Yu’nun aklında kapının önünde volta atarak bekleyen heyecanlı iki güzel kız canlanıyordu.

 

Yurine: Öyle yapmalılar. Benim gibi yüce ve değerli bir varlık geliyor, beni en iyi şekilde karşılamalı ve ihtiyaçlarımı giderip el üstünde tutmak için en iyi şekilde çabalamaları gerekli. Bunun aksi saygısızlıktır ve bunu kabul edemem.

 

Yu: Bu küçük hanım çok kibirli.

 

Yurine: Yu, bugün yanağımdan ne istiyorsun sen? Üf!

 

Yu kibirli kılıç perisinin yanağını tutup kendine doğru çekerken Kigaro onları izliyordu.

 

Yurine yine Yu’nun yanında, şoför bölmesinde yolculuk etmek istemişti. Araçları ara sokaklardan çıkıp daha geniş bir yola girince de Kigaro bindiği hayvanı yanlarına sürmüş ve üç kişi yan yana hareket etmeye başlamıştı.

 

Kigaro: Senin daha mütevazı olman gerekmez mi? Kendini beğenmiş komutanlar insanların sevgisini toplamakta başarısızdır.

 

Yurine: Ben kibirli ya da kendini beğenmiş değilim, sadece doğruları söylüyorum. Söylediğim her şey gerçek! Benim kim olduğumu düşünüyorsun? Asaletimi kör olmayan herkes ilk bakışta anlayabilir.

 

Kigaro: Siz kendini beğenmişliğin ete kemiğe bürünmüş halisiniz.

 

Yurine: Sessiz ol!

 

Kigaro uzun süredir söylemek isteyip söyleyemediği bir şeyi söylemişti. Daha önce onun böyle eleştiriler yaptığını görmeyen Yu için bunları duyması şaşırtıcıydı.

 

“Acaba bunları hadsizlik olarak mı, yoksa yakınlık olarak mı algılamalıyım?”

 

Etrafta birkaç ev ve dükkan bulunsa da genel olarak ağaçlarla kaplı bir bölgeydi ve geceleri burada yürümekten tedirgin olurdu.

 

Yu şehir duvarlarının içinde böyle ağaçlık bir alan görmeyi beklemiyordu, burası resmen bir ormandı ve ilerledikçe aslında ağaçlar çiçek açmış olsaydı çok güzel görüneceğini düşünmeye başladı.

 

Yurine: Yu, geldik!

 

Bir binanın tepesi gözüktüğünde Yurine yerinde sıçradı ve onun ani hareketi karşısında aklı çıkan Yu düşmemesi için onu tutmak zorunda kaldı.

 

Yurine: Hadi Yu, daha hızlı sür!

 

Yu: En hızlı bu kadar oluyor.

 

Yağan kar onları örtse de hala yerdeki tekerlek izleri fark ediliyordu, böylece kendilerinden önce yolladıkları Tobias ve Dimen’in geldiği anlaşılıyordu. Kendi araçları da aynı izlerin üzerinden geçerken Yu hayvanların aracı biraz daha hızlı çekmesini sağlamayı deniyordu.

 

Yurine: Yu! Yu! Hahaha! Bizi bekliyorlar!

 

Katedralin bahçesinde bekleyenleri görünce Yurine neşelenmiş ve gülmeye başlamıştı.

 

Katedralin bahçesinde bekleyen römorkun üzerinde mahkumlar bulunuyordu. İki metrelik yarı aslan Dimen römorkun önünde beklerken kendilerinin geldiğini görmüş ve arkasını dönerek birilerine seslenmişti.

 

Dimen’ın arkasından önce Tobias çıktı, birkaç saniye sonraysa iki güzel kız koşarak ikisinin de önüne geçti.

 

Yu: Gerçekten de kapının önünde beklemişler.

 

Yurine: Olması gerektiği gibi.

 

Hala mesafe uzaktı ve kalın kıyafetlerin içindeydiler ama yine de ellerini kaldırıp kendilerine doğru seslerini duyurmaya çalışan kızları yeşil ve gümüş saçlarından tanıması mümkündü.

 

Yu: Gelişim onları heyecanlandırmış olmalı, uzun süredir benim gibi bir yakışıklıyı görmüyorlardı.

 

Yurine: Ha!

 

Yurine cezalandırmak için Yu’nun kulağını tutup aşağıya çekerken onun bu kıskanç hali gülmesine sebep oldu.

 

Yu: Babacığını kimselere yar etmek istemiyorsun galiba.

 

Yurine: Senin yine götün kalktı Yu!

 

Araçlarının katedrale girmesi için Tobias koşarak kapıyı açtı ve henüz içeriye yeni girmişlerdi ki Sivina ve Ana tarafından yolları kesildi.

 

Sivina & Ana: Hoş geldiniz!

 

Kıkırdamalarına engel olamayan iki kız da son derece neşeliydi. İkisinin gözündeki mutluluğu görmek Yu’nun göğsünde hoş bir sıcaklık oluşturdu. Seviliyor ve özleniyordu.

 

Aracı daha ileriye götürmeden durdurdu ve aşağıya indi, ardından Yurine’yi kucağına alarak aşağıya indirdi.

 

Yu: Bakıyorum ikiniz de ayrıldığımız zamanki kadar güzelsiniz. Merhaba.

 

Aylar süren ayrılığın ardından kendilerinin sadakatle beklenmiş olduğunu görmek tatmin edici bir mutluluk yaratıyordu ve onları yanına aldığı için memnun olmuştu.

 

İkisi de soğuktan korunmak için kalın ve siyah kışlık kıyafetler giymişti ama bu yanaklarının soğuk yüzünden pembeleşmesine engel olmamıştı.

 

Sivina’nın gümüş saçları arkadan bağlı olduğu için Yu bir değişim fark etmiyordu ama Ana’nın saçları uzamıştı. Eskiden omuzlarına kadar gelen düz yeşil saçları artık hafifçe sırtına iniyordu.

 

Ana: Bay Valarfin, karşılaşır karşılaşmaz hemen bize yürüyor musunuz?

 

Yu ciddi olarak güzel olduklarını düşündüğü için böyle söylese de Ana onun şaka yaptığını düşünerek güldü ve yüzünü Yurine’ye döndü.

 

Yurine: Bu sapığın size yürümesine aldırmamalısınız, size aldırmamanızı emrediyorum.

 

Yu’nun bacağını cimciklerken kıskançlığını tamamen belli etmekten çekinmiyordu. Yurine’nin kendisini kızlardan koruma çabaları Yu’yu eğlendiriyordu.

 

Sivina: Hanımım...

 

Yurine: Hya! Ne yapıyorsunuz! Bırakın! Bırakın diyorum! Bırakmanızı buyuruyorum! Yu yardım et!

 

Sivina ve Ana, Yurine’yi kucaklarına almış yanaklarını öpüyorlardı.

 

Böyle bir karşılamayı beklemeyen Yu, Yurine yanaklarını ikisinin dudaklarından korumaya çalışırken ağzı açık bir şekilde izliyordu.

 

“Bazen sadece küçük bir çocuk olmak istersin.”

 

Yurine: Yu! Kurtarsana beni!

 

Yu: Üzgünüm ama gözlerimin önündeki manzara çok hoş, bir süre daha izlemek istiyorum.

 

Kılını kıpırdatmadan yüzünde bir gülümseme ile Yurine’nin onlardan kurtulmaya çalışmasını izliyordu.

 

Ana: Hanımımın tatlı suratından bu kadar uzak kaldıktan sonra kendini biraz sevdirip özlem gidermemize izin vermeli. Bay Valarfin de aynısını düşünüyor olmalı.

 

İkili, Yurine’yi serbest bıraktığında Yurine hemen Yu’nun arkasına koştu ve öpücüklerle süslenmiş yanaklarını silmeye başladı.

 

Yurine: Yu, sana yardım etmeni söylemiştim.

 

Yu: Üzgünüm, arada sırada emirlere itaatsizlik edebiliyorum.

 

Yu, Yurine’yi Sivina ve Ana’nın elinden kurtarmamasına rağmen Yurine yine de onun yanına gelip elini kavramıştı.

 

Bu esnada Sivina ve Ana kenara çekildi ve arkalarında çok uzun bir süredir gelişlerini beklemiş olan başkaları belirdi.

 

Elinde baston tutan yaşlı bir kahya, orta yaşlarda bir kadın ve iki genç kız Başak Katedralinin maiyeti olarak kendilerini selamlıyordu.

 

“Yaşlı kahya klişesi, asla şaşmaz.”

 

Kahya: Küçük Hanım, hoş geldiniz.

 

Yurine: Hoş buldum, Bart.

 

Gözleri sanki başkalarını arıyor gibiydi. Etrafta olan birileri var mı diye göz gezdirdi fakat Yu’nun gördüğünden fazlasını görmedi.

 

Yurine: Bu kadar mısınız?

 

“Eskiden daha fazla kişi mi vardı? Dört kişi burayı çekip çevirmek için yeterli gözüküyor.”

 

Burası Andromeda Katedrali ya da Rolderhelm’deki Kraliyet sarayı kadar büyük bir yer değildi. Dört hizmetçi Başak Katedralinin işlerini halletmek için yeterli gözüküyordu.

 

En azından Rie yerinde olsaydı burası için işe alacağı çalışan sayısı en fazla dört ya da beş olurdu, daha fazla kişiye boşa maaş ödemenin gereksiz olacağını düşünürdü.

 

Bart: Bağışlayın, yalnızca biz kaldık. Diğer çalışanlar sizden uzun süre haber alamayınca buradaki genç hanımlar gelmeden önce katedrali terk etti.

 

Yurine: Anladım.

 

Bart: Biz hizmetinizdeyiz.

 

Yaşlı kahya başını eğdi ve diğer üç hizmetçi de onu taklit ederek Yurine’yi selamladı.

 

Yu: Güzel bir gün, Yurine. Arkadaşlarımızla buluştuk ve mutluyuz. Böyle bir günde gidenler için üzülmene gerek yok, hadi gülümse.

 

Yurine: Yu, ben üzgün değilim. Onların sadakatsizlikleri canımı sıktı, o kadar.

 

Yu hizmetçilerin katedrali terk etmeleri hakkında yorum yapmak istemiyordu. Bir yıllık bir yokluk kısa sayılmazdı ve o insanların da kendi hayatları vardı.

 

Sivina: Daha fazla soğukta beklemek yerine içeri geçelim, daha sizi soru yağmuruna tutacağız!

 

Ana: Ve bizi bu kadar endişelendirdiği için Bay Valarfin’i azarlamayı ihmal etmeyeceğiz.

 

Yu: Azarlanmayı hak etmiş olabilirim, öyle olsun. Yine de fazla üstüme gelmeyin çünkü sağlam sebeplerim vardı.

 

Hiç hesapta yokken bir savaşın içine girmiş ve iki kişi planladıkları yolculuğa iki yüz kişi olarak devam etmişlerdi. İki kızın sebeplerini duyduğunda kendisine hak vereceklerine inanıyordu.

 

Yu: Size gelince, Link ile birlikte olanlar hangilerinizdi?

 

Yu hatırladıklarını saydı, mahkumlardan on iki tanesi Link ile birlikteydi.

 

Onları salıp salmamak konusunda şüpheleri vardı, gidip sağda solda Başak Kardinali tarafından yakalandıklarını anlatmalarını istemese de Link’in hikayesi doğru çıktığına göre onlar eşkıya değildi ve mahkum olarak kalmalarına gerek yoktu.

 

“Bize saldırmış olmaları ve Yurine’nin hayatını tehlikeye atmaları aslında mahkum olarak kalmaları için yeterli bir sebep fakat Andromeda Katedrali ile aramızda sorun çıkmasını istemiyorum.”

 

Yu: Link ile konuştuk ama, neyse, neyse... Bugün içinde Link gelip sizi alacak, kalanlarınız da köle olarak satılacak.

 

“Beyim lütfen!”

 

Beş mahkum bir ağızdan Yu’ya yalvarmaya başladığında Dimen’a onları susturmasını söyledi. Eğer kendisi ya da Yurine onların eline düşseydi kibar bir muamele ile karşılaşacağına inanmıyordu, yani onlara karşı kibar olmaya gerek görmüyordu.

 

Sivina ve Ana, köle ticareti yapmasıyla alakalı ne düşünüyordu merak etse de mahkumları öylece bırakmak istemiyordu ve suçlu oldukları için böyle bir hüküm verirken vicdanı rahattı.

 

Bart: Katedralin alt katında mahkumları yerleştirebileceğiniz bir mahzen var. Size eşlik edebilirim.

 

Yu: Dimen, onunla birlikte mahkumları mahzene koyup geri gel.

 

Dimen mahkumları araçtan indirip sıraya dizerken Yu ve Yurine katedralin içine doğru ilerledi. Hizmetçiler yanlarından geçerken Yurine’yi selamlamaya devam ediyordu.

-------------------------

07.07.2021 - 17:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44376 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr