CİLT III: ÇAN SESLERİ
BÖLÜM 19: HAMAM
Yurine: Yu, saçlarımı da sen tara.
Odalarını seçerken Yurine’ye nerede kalmak istediği sorulmamıştı bile, ona Başak Katedralindeki en büyük ve konforlu olan yatak odası verilmişti. Yurine’ye verilen oda bir zamanlar annesinin kaldığı odaydı.
Yu ise kendine çalışma odası olarak da kullanabileceği bir oda seçmişti ve odası katedraldeki herkese, özellikle Yurine’ye bir sorun halinde hızla yetişebileceği bir konumdaydı.
Tabi Yurine onun kendi odasında yatmasına izin verecek gibi durmuyordu. Yolculuklarını geçirdikleri vagonda yalnızca tek kişinin yatabileceği koltuklar olduğundan o süre boyunca Yurine yalnız yatmış ve Yu da artık yalnız uyumaya alışmıştı.
Fakat Yurine’nin az önceki davranışlarından anladığı kadarıyla Yu’dan tekrar kendi yanında yatmasını isteyecekti.
Eşyalarını yerleştirmişler, biraz laflamışlar ve güneş batmaya yaklaştığında akşam yemeğinden önce banyo yaparak rahatlamak istemişlerdi.
Sürekli yolda olduklarından dolayı rahatça banyo yapmaya fırsatları olmamıştı ve Libra Şehrinde durduklarında da roaronları dışarıda bekletmek istemediklerinden sadece günü birlik bir mola vererek orada da düzgün bir banyo yapamamışlardı.
Kendi dünyasındaki banyo keyfi altındı, Rolderhelm’de insanların konforu için çalışıyorlardı ve orada bu deneyime gümüş verirdi ama yoldayken iki deneyimden de uzak kalmıştı.
Yolda bulundukları süreçte suyu istedikleri şekilde harcama lüksüne sahip olmadıkları için ısıtılan bir kova suyla tüm vücutlarını yıkamaları gerekiyordu. Hatta kimi zaman bu bir kovayı paylaştıkları da oluyordu.
Gerçekten yorucu bir yolculuğun ardından tekrar banyo yapabilecek olmak, tekrar suyun içine girebilecek olmak Yu’yu heyecanlandırmış ve burada bir hamam olduğunu öğrendiğinde nasıl bir şey olduğunu denemek istemişti ki Yurine kendisini yıkamasını isteyerek Yu’yu engellemişti.
Daha önce de Yurine’yi yıkadığı olmuştu ve Yurine arada sırada ondan böyle şeyler istiyordu. Yu onu kırmak istemiyordu ama bir kova sudan ibaret banyo imkanının ardından düzgünce yıkanma fırsatı bulduğundan dolayı mümkün olduğunca hızlı şekilde hamama girmek istiyordu.
Ona bunu Sivina ve Ana’dan istemesini söylediğinde Yurine sanki kendisine hakaret edilmiş gibi bunu reddetti ve ısrarla onun yapmasını istedi. Yu onu kırmayarak isteğini gerçekleştirdi, şimdi de saçlarının taranmasını istiyordu.
Yu: Ateşin karşısına geç.
Yurine şöminenin karşısındaki koltuğa otururken Yu eline bir tarak aldı ve arkasına geçip beyaz saçlarını taramaya başladı.
Sivina: Bu küçük hanım kahyasını çok seviyor.
Yu: Sevilmeyecek bir insan değilim.
Bir anda odaya giren Sivina şömineye yaklaştı, Yurine’nin saçlarını taramayı önerdi. Yu az sonra biteceğini söyleyerek gerek olmadığını belirtti. Buraya kadar yapmıştı, sonuna geldiğinde bırakmak istemiyordu.
Sivina: Yolculuğun ardından banyo yapmak gibisi yok, yüzünüzden rahatlığınız anlaşılabiliyor.
Yurine: Evet.
Yurine rahatlamıştı ve şöminenin önünde keyfine keyif katıyordu.
Yu: Bitti.
Tarağı bırakıp saçlarını son bir kez kontrol ettikten sonra Yurine’yi Sivina’nın yanında bırakarak hamam için hazırlanmaya gitti.
---
“Sonunda. Gerçi bir yanım değişiklik arama git normal banyonu yap diyor ama daha önce hiç hamam görmemiştim, nasıl bir yer merak ediyorum.”
Mermer döşeli odaya girdiğinde karşılaştığı şey hayal kırıklığıydı. Burada yine kova ve maşrapayla suyu başına dökmesi gerekiyordu. Yu kaplıca tarzı bir yer beklerken burasının daha önceki banyo tarzına pek bir farklılık katmayacağını düşündü.
“Hatırladım ya, ben içinde havuzumsu şey olacağını düşünmüştüm ama ona kaplıca deniyordu. Öf, keşke daha önce hatırlasaydım bunu, şimdi suyu küvete doldurmakla uğraşacağım.”
Yu: Of be, bilsem hiç gelmezdim buraya. Vücudumu suya sokmak istiyorum ben.
Karşılaştığı hayal kırıklığına son bir kez baktıktan sonra hamamdan ayrılmak üzere kapıya döndü.
Kigaro: Burası böyle bir yermiş demek.
Dimen: İnsan evleri çok değişik.
Kigaro ve Dimen, Yu arkasını döner dönmez kapıda belirdi. Tobias da çekimser bir şekilde peşlerinden geliyordu.
“Ben siz banyo yapmışsınızdır diye düşündüm ya, hardiben denk mi geldik? Ben Yurine’yi yıkarken ne bok yiyordunuz? Burayı derhal terk etmeliyim, gay mekanı burası, ibne mekanı. Koskoca ben erkeklerle aynı yerde yıkanamam, burayı terk ediyorum, derhal.”
Yu’nun asla yıkamayacağı tabuları ve karşı gelmek istemediği prensipleri vardı. Başka erkeklerle aynı yerde yıkanıyor olmayı kabul edemezdi, sırf bunun için Rolderhelm’deyken daha fazla para ödeyerek küvetli bir oda tutmuştu.
Kigaro: Nereye gidiyorsun? Daha saçın bile ıslanmamış.
Yu: Burası hoşuma gitmedi.
Onların yanından geçip çıkmak üzereydi ki Kigaro omzundan yakalayarak gitmesine engel oldu.
“Ebeni sikeyim beni mi sikecekler!?”
Yu’nun beyni Kigaro’nun kendisini tutmasıyla birlikte çalışmayı durdurdu. Kigaro neden onu yakalamıştı? Götünden olmak istemiyordu.
Kigaro: Tobias da geldi hem.
Yu: Haa... öyle mi? Bak bunu dediğin iyi oldu, Tobias ile birlikte hamama gelmek en büyük fantezimdi zaten.
Tobias ile zaten bir arkadaşlıkları olduğunu söyleyemezdi, neden onu Yu’yu burada tutmak için bir neden olarak göstermiş olabilirdi ki?
Yu: Ya Kigaro ne diyorsun ya?
Dimen: Erkek erkeğe vakit geçireceğiz, savaşçıların kaynaşması için olması gerekir.
Roaron kültürü hakkında yeni şeyler öğrenirken bu bilginin ne işine yarayacağını sorguluyordu.
Yu: Bir roaron olmadığıma göre savaşçı kültürü ile ilgilenmem gerekmiyor. Hem çocuğu da zorla getirmişsiniz buraya, bırakın gitsin.
Tobias’ın bu iki yarı aslanın zoruyla buraya geldiğini anlamak için özel bir yetenek gerekmiyordu. O da Yu gibi banyo konusunda utangaç hissediyor olmalıydı.
Kigaro: Yoo, biz öyle şeyler yapmayız. Onunla kaynaşmak için davet ettiğimizde evet demeye utandığını fark ettik, biz de özgüveni artsın diye yanımızda getirdik. Anlayışlı olmak gerekiyor.
Yu: Anlayışlı olmak bu anlama gelmiyor.
Ama roaronlar daha baskındı, anlayışlı bir şekilde onları alıp mermerlere oturttular ve kovalara musluklardan sıcak su doldurmaya başladılar.
Daha sonra da iki aslan suları birbirlerinin başından aşağıya döktüler, Dimen’in kırmızı yelesi ve Kigaro’nun kısa siyah yelesi ıslanıp yüzlerini kapattığında komikmiş gibi güldüler.
“Bari işe iyi yönünden bakalım, en azından Japon yerleri gibi çıplak girmiyoruz buraya, peştamallar var üzerimizde. Gidip roaron siki görmeye katlanamazdım.”
Tobias: Bay Valarfin, acaba omzunuz?..
“Hmm? Unutmuşum...”
Tobias’ın gözü buraya geldiğinden beri Yu’nun siyah lanetle kaplı omzundaydı.
Yu: Doğuştan gelen bir şey, sorun yok.
Tobias’a bir açıklama vermek istemeyen Yu konuyu hızlıca kestirip attı.
Dimen: Siz de birbirinizi temizleyin.
Yu: Gerek yok.
Bir başka erkeği yıkamayacaktı ve bir başka erkek tarafından yıkanmayı kabul edemezdi. Zaten burada durarak bile koyduğu tabularına karşı geliyordu, daha ileri gidemezdi.
Kovaya doldurduğu sıcak suyu aldı ve başından aşağıya döktü.
“Sıcak, buraya gelen aklımı sikeyim.”
Üzerine biraz daha su dökerek her yerini ıslattıktan sonra kendini keselemeye başladı. Zaten burada durarak ruhunu kirletiyordu, buradan vücudu temiz bir şekilde çıkıp zararı azaltmalıydı.
Kigaro: O katedrale gittiğimizde bir tane insan vardı, kulakları sivriydi. Onun kulakları neden sivriydi?
“Siz o kadar mı izole oldunuz?”
Farklı bir dünyadan gelmesine rağmen bu dünyada kendinden çok daha uzun süredir bulunan roaronlardan daha fazla şey biliyordu.
Yu: O bir elfti, daha doğrusu yarı elf. Sanırım yarı elflerin kulakları daha kısa oluyor, Lucia ve Lucie’nin kulakları ona kıyasla uzundu.
Kigaro: Onlar kim?
Yu: Sizinle karşılaşmadan önce tanıştığımız birileri.
Sabunu eline alıp kokladığında Lucia’nın hanındakilerden daha güzel koktuğunu fark etti.
Dimen: Elflerin kulakları neden uzun olur ki?
Yu: Tanrı öyle yaratmış.
Dört yaşındaki bir çocuk gibi soru sormaları onları iki metrelik bebekler gibi görmesini sağlıyordu. Roaronlar girdikleri bu yeni dünya hakkında son derece meraklı ve heyecanlıydı.
Tobias: Ben küçükken annem eğer yaramazlık yaparsam tanrıların kulaklarımı çekeceğini ve elfler gibi olacağımı söylüyordu.
Dünya hakkında böyle ufak batıl inançları keşfetmek Yu’nun hoşuna gidiyordu. Küçük olsa da bu dünyayı biraz daha gerçekçi kılan detaylardı.
Yu: Erkeklere elf kulağı yakışmıyor ama kızlarda güzel duruyor. Belki de ben erkek olduğum için böyle düşünüyorumdur.
Lisedeyken elf hentailerine taktığı zamanlar olmuştu, elf kulaklarının kendine has bir çekiciliği bulunuyordu.
Kigaro: Yani o kızın kulaklarını çekici mi buluyorsun? O elf kızla üreyebilirsin o zaman, çocukların da ona benzer.
Yu: Bu işler böyle yürümüyor!
Onu güzel bulsa da gidip “Hey, üreyelim mi?” diyemezdi. Yani böyle demese bile bunu amaçlasaydı karizması sayesinde başarabileceğine dair inancı sonsuzdu ama bunu istemiyordu.
Hem roaronların habersiz olduğu biyoloji baskın genlerden bahsederdi ve Yu hangi kulak tipinin baskın olduğunu bilmiyordu.
Yu: Güzel buldunuz diye gidip birisiyle üreyemezsiniz, insan dünyasındayken bu fikirleri bir kenara atın ve insanlara ayak uydurmaya çalışın.
Bunu söyledikten sonra oluşan kısa sessizlikte düşünmek için bir an buldu ve aslında insanlara ayak uydurmalarının yararına olmayacağını anlayarak kendini düzeltti.
İnsanlar yalancıydı, egoistti, haindi, güvenilmezdi, çıkarcıydı ve agresif varlıklardı. Yu da bir insan olarak bu özelliklere sahip olduğunun farkındaydı.
Yu: Ya da insanlara ayak uydurmayın, sadece bana ayak uydursanız yeter.
Dimen: Valarfin haklı, ben de uyum sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten kadınları varken başkası ile olması onların hoşuna gitmeyebilir.
“Siz haremci bir kabile misiniz? Kütüphanedeyken böyle bir şey okumamıştım.”
Yu: Kadınlar derken hangi kadınları kastediyorsun?
Dimen: Gümüş saçlı ve yeşil saçlı olan kızlar. Onlara güzel demiştin.
Yu: Hayır, Dimen, onlar benim kadınlarım değiller. Sadece astlarıma karşı kibar olmaya çalışıyordum, insanlar arada sırada böyle şeyler söyler.
Kigaro: Hey, burada erkek erkeğe takılıyoruz. Böyle şeyler için utanmana gerek yok, söyleyebilirsin.
Yu: Utanıyor değilim, onlar benim değil, onlarla üremek istemiyorum ve onlara karşı romantik duygular beslemiyorum.
Pekala, üremek istememe kısmının bir yalan olma ihtimali çok yüksekti. Eğer imkanı olsaydı ikisiyle de birlikte olmak ister ve yapabilse Rolderhelm’deyken onlarla bir harem kurmayı reddetmezdi.
Ama görevlerini tamamlayıp Büyücülük Akademisine gittikten sonra bunu yapmayı daha fazla istemedi. Hala onları çekici bulsa da şu anda onlardan biriyle ya da ikisiyle olmak gibi bir fikri yoktu, hatta arada sırada isekai macerasının ona bir waifu vermemesine sitem etse de muhtemelen güzel bir kadın karşısına çıkıp ona aşkını ilan ettiğinde onu kabul etmezdi.
Tabi Sivina ve Ana onla üremek istediğini söylese durup bir düşünürdü ama cevabı büyük olasılıkla hayır olurdu.
Bunun sebebi zamanı geri almayı başaracağına inanmasıydı.
Bu dünyayı çoktan gözden çıkarmıştı. Eğer gözden çıkardığı, artık önemsemediği bu dünyada bir hayat kurarsa, birini severse, birinin sevgisini elde ederse, bir ilişkiye başlarsa, belki evlenip çocuk yaparsa zamanı geri alma konusundaki kararlılığına ne olurdu?
Bu dünyada elde ettiği karısını da mı zamanı geri alırken yanında götürecekti? Peki ya çocuğu olursa, onları zamanda geri götürmesi mümkün olmazdı çünkü Yu zamanı geri aldığında şu anki bilincinin geçmişteki vücuduna gireceğine inanıyordu ve gelecekte doğan çocukların bilinci böyle bir senaryoda yok olurdu.
Ya da bunların hepsini yaşayabilir ve mutlu bir hayat kurardı ve yine de Yurine’ye verdiği sözleri tutarak zamanı geri alırdı. Yeni dünyaya geldiğinde içi rahat edecek miydi? Bir başka dünyada karısı olan kişiyi yeni dünyada kendisinden uzakta görseydi duyguları nasıl bir yara alırdı?
Üstelik zamanı geri aldığında ve Rie’yi kurtardığında ne olacağını da düşünmüyor değildi. Tanıştığında ona karşı hissettiği şey basit bir hoşlanmaydı ama belki ikinci tanışmalarında durum farklı olurdu.
Bu dünyayı severse, sevdiği dünyadan kopmakta zorlanacaktı. Burada bağlanıp gerçekten sevebileceği ve yeni dünyaya götürebileceği tek kişi kızıydı. Başka herhangi bir bağlılık Yu’ya zayıflık olarak dönecek ve amaçlarına zarar verecekti.
Bir kadını sevemezdi, bir dostu sevemezdi, özellikle sevgisine karşılık verilirse Yu Valarfin dünyaya bağlanırdı ve zamanı geri alma konusundaki kararlılığı sarsılırdı.
Böyle bir şey olmasına izin veremezdi, şu anki benliği ile gelecekteki benliğine karşı önlemler alması gerekiyordu ve bu önlem de prensip sahibi olmaktı. Yu amacına ulaşana dek romantik bir hikayeye sahip olamazdı.
Ama sahip olduğu bir istisna da vardı: Eğer Nekoverine’ye ulaşıp zamanı geri sarmak istediği gibi birkaç yılda halledilecek bir iş değil de onlarca yıl alacak bir işe dönüşürse stratejik bir evlilik yapabilir ya da cazibesini kullanarak işine yarayacak bağlar elde etmeyi deneyebilirdi.
Bunun da tehlikelerinin ve bağlanma riski taşıdığının farkındaydı. Öyleyse yapması gereken şey daha sert olmak ve kararlılığının sağlamdan daha sağlam olmasını sağlamaktı.
Kigaro: Kiminle üreyeceksin o zaman? Çocuğunun anneye ihtiyacı var ve baba olarak anne bulmak senin görevin.
Yu: Bilmiyorum Kigaro, bu dünyada üremek istediğim birisi yok. Neden benim kiminle üreyeceğime bu kadar önem veriyorsunuz ki?
Kigaro: Erkek muhabbeti işte, savaş ve kadın.
Yu: Bunlar roaron muhabbeti.
Peki Yu nasıl muhabbet ederdi? Bir muhabbet başlatmak isteseydi hangi konulardan konuşacaktı? Geçmişte arkadaşlarıyla nasıl muhabbet ettiğini artık unutmuştu, insanlarla ne konuşabilirdi?
Genelde biriyle konuştuğu zaman yaptığı şey karşısındakini dinlermiş gibi yaparak konuşma sırasını beklemek ve başından geçen bir olayı anlatmak olurdu. Bunun dışında da rapor alırdı ve başkalarına yapmaları gerekeni söylerdi.
“Harbiden, arkadaşlar ne konuşur?”
Dimen: Ne olmuş roaron muhabbeti buysa? Erkek erkeğe başka ne konuşabiliriz ki? Konuşmak istediğin bir şey varsa söyle.
Yu: Bilmiyorum.
Yu sustu ve şampuanı alıp saçlarını yıkarken roaronlar bu sefer de Tobias’ın üreyeceği kişi hakkında konuşup ona insanlar arasında uygulanması mümkün olmayan roaron tipi flört tavsiyeleri vermeye başladılar.
-------------------------
Aynı bölümü ikinci kez yüklüyorum. Bunun sebebi birisinin önceki bölüme bot atmış olması.
Gece baktığımda serinin toplam tıklanması 9600 civarıydı sabah bir baktım 10000 okunma olmuş. Anlayamadım başta uykuluyum zaten "lan bir gecede 400 okunma mı aldı seri" diye düşündüm sonradan aklıma geldi bot atılmış olabileceği.
Girdim baktım bölümlere ilk bölümler normal gözüküyor, sonraki bölümler de normal indim en alta son bölümde, yani cilt üçün on dokuzuncu bölümünde, yani bu bölümde 400+ okunma var.
Aşırı rahatsız oldum bu durumdan, bölüm 17, 47 okunma - bölüm 18, 47 okunma - bölüm 19, 400 okunma şeklinde duruyordu. Üstelik serinin 10.000 tıklanmaya ulaşmasını beklerken bir anda bu sayıya bot ile ulaşmış olmak kendimi kötü hissettirdi (tamam ben de yorum var mı diye bakınırken, bölümlerdeki hataları ararken baya okunma kastım da böyle de olmaz yani...)
Yönetime yazdım fakat bir cevap alamayınca bölümü silip geri yüklemeye karar verdim, işte bu sebeple bu yazıyı okuyorsunuz :d
Bir daha bot atmayın seriye.
Hayır bir de bot atıyorsunuz da bari fark edilmeyecek şekilde bot atar insan, ne bileyim ilk bölüme +50 sonraki bölüme +45 şeklinde falan en azından o zaman birileri bakınca anlamaz ne olduğunu. Gidip hayvan gibi son bölüme 400 bot atmak nedir aq?
Bence birisi bot atmayı yeni öğrendi yapabiliyor mu diye merak edip benim seride denedi, onun ben amk. O kişi hayatının geri kalanında erken bot atma sorunu çeksin, tekrar bot atmayın.
14.07.2021 - 16:16 / Tekrar Yüklendi: 16.07.2021 - 15:00
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..