Cilt 2 - Bölüm 5: Ticaret (2/2)

avatar
594 9

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 5: Ticaret (2/2)


Palyaço kılığına girerken Yurine ona bu şekilde kimseyi ikna edemeyeceğini söylemişti. Yu hırslanmış ve yapabileceğini iddia etmiş, isterse Yurine’ye bunun için iddiaya girmeyi teklif etmişti.

 

Yurine kazanacağından emin şekilde iddiayı kabul etmişti ama iddiayı kazanan kişi Yu’ydu.

 

“Bir dilek hakkım var, ne dilesem acaba?”

 

“Sapık! Ne dileyeceksin?”

 

“Böyle konuşarak kalbimi kırıyorsun. Sadece bana daha iyi davranmanı dileyeceğim, hepsi bu.”

 

Yurine ile konuşurken devasa bir komodo ejderinin çektiği at arabası yanından geçtiğinde korkudan ödü patlayacaktı.

 

“Bu ne lan?” Kaldırımın bitişik olduğu binaya yaslanmış, yanlarından geçen komodo ejderinin arkasından fal taşı gibi açılmış gözleriyle bakakalmıştı.

 

Yurine küçümseyici şekilde güldü, “Ha, korkak.”

 

“Tabii korkarım! Şu yaratığı görmedin mi?”

 

Yu onu bir komodo ejderi olarak adlandırsa da komodo ejderi, hayvanın en çok benzediği şeydi.

 

Yaratığın yüksekliği neredeyse Yu’ya eşitti, gövdesi komodo ejderlerininki gibi yere yakın değil, yaratığın uzun bacakları nedeniyle yerden yüksekteydi. Kuyruğu da gövdesi kadar uzundu ve uzun dişlerini göstererek ilerlerken önüne çıkacak ilk insana saldıracakmış gibi gözüküyordu.

 

“Etrafta ondan korkan tek kişi sensin, korkak.”

 

Yu çevresine bakındı, insanlar yanlarından geçen komodo ejderine dikkat bile etmeden yürümeye devam ediyordu.

 

“İlk kez gördüğüm için böyle oldu, diğerleri alışmış.” Tek korkanın kendisi olduğunu görünce savunmaya geçti.

 

Yu sırtını, dayadığı duvardan çekti ve devasa komodo ejderi ileriki yoldan sağa dönüp gözden kaybolurken Yurine ile birlikte yürümeye devam etti.

 

“Onun adı neydi?”

 

“Komodor.” Yurine, Yu’nun soluna geçmiş, kaldırımın köşesinde dengede durmaya çalışarak yürüyordu. İnsanlarınkinden farklı doğası sayesinde onun için kolaydı.

 

Yine de Yu at arabalarının geçtiği yola düşmesinden korkarak onu tutup sağına geçirdi.

 

“Ne kadar da orijinal bir isim.”

 

Kaldıkları hana on dakika uzaklıkta Marino’nun şirketi vardı. Şirkete vardıklarında Yu geçen sefer yaptığı gibi kapıyı itti ve kapı açıldı.

 

Kapının üstündeki zil çalarken hemen girişte volta atan Marino onları karşıladı.

 

“Hoş geldiniz,” dedi Marino, koşar adımla Yu’nun yanına gelirken.

 

“Hoş bulduk.” Marino’nun elini sıktı. “Eğer yapacak bir şeyiniz yoksa yola çıkalım. Tefeci nerede?”

 

“Gövde mahallesinin güney doğusunda, Otuzone Barı diye bir yere gitmemiz gerek.”

 

“Zaten gövde mahallesindeydik, keşke buraya gelmek yerine orada buluşsaydık.”

 

Gövde mahallesi, şehrin en büyük bölgesiydi ve mahallenin kuzeyinde arena bulunuyordu. Mahallenin güneyi doğusu için şehrin en fakir bölgesi denilebilirdi.

 

“Yürümemiz gerekmiyor,” dedi Marino. Eli ile şirketin arka duvarını işaret etti. “Binanın arkasında atlar ve faytonlar var. Onlarla gidebiliriz. Ama…”

 

Marino, Yurine’ye baktı. Yurine “Ama ne? Neye bakıyorsun aptal insan?” dedi.

 

“Orası çocuklara uygun değil.”

 

***

 

Şehirde on mahalle vardı ve gövde mahallesi ile liman bölgesi şehrin içinden geçen bir sur ile diğer mahallelerden ayrılıyordu.

 

Lonca mahallesinin batısındaki kapıdan çıkarak gövde mahallesine girdiler ve Marino’nun sürdüğü fayton, sokak lambaları ile aydınlatılan yolda yavaşça ilerledi.

 

“Görüşeceğimiz tefecinin adı Pepe Don, onun ismini duyduğunuzda böyle gülemezsiniz!”

 

Yu adamın soy ismini duyunca gülüşünü tutamadı. Marino ise tefeciden öylesine korkuyordu ki Yu’nun yaptığını birileri görmüş mü diye etrafına baktı.

 

“Bay Don’a karşı saygılı olacağım, söz.”

 

“Bunu söylerken hâlâ gülüyorsunuz! Bakın, o dalga geçebileceğiniz birisi değil.”

 

“Tamam, merak etmeyin, gülmeden durabilirim.”

 

Başka insanları kahkahalara boğacak bir şey görse bile eğer gülmek istemezse gülmemek gibi bir yeteneği vardı.

 

Zaten gülüyor olsa da içten içe endişeliydi. Yurine’ye ondan ayrı kalmak istemediğini söylemişti ama onu Lucie’ye emanet etmesi gerekmişti.

 

Şu anda gülerek yaptığı tek şey endişesini saklamaktı.

 

“Tefeciyi ikna etmek için bir şeyler düşündünüz mü?”

 

“Hayır, siz?”

 

“Siz düşünürsünüz diye düşündüm…”

 

Marino her şeyi Yu’dan bekleyecekse Yu için zorlu bir süreç yaşanacaktı.

 

“Rehin olarak evini sunmayı dene, karını ve çocuklarını bir süre hana bırakırsın.”

 

“Ben… Onlara yapacağımız işi açıklamadım.” Marino faytonu bir ara sokağa soktu. “Nasıl açıklayacağımı, bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum.”

 

Marino’yu anlayabiliyordu. Ailesine böyle bir meseleyi anlatması kolay değildi ve onları üzerdi.

 

“Basit, ‘Bay Valarfin işle ilgili konuşmama izin vermiyor’ diyeceksin. Eğer üstüne gelirlerse işi yapmak için öne bu şartı sürdüğümü, birilerine söylersen işin iptal olacağını söylersin.”

 

Fayton ara sokaklardan geçip arka sokaklara girdi. Gece olduğunda şehrin ana sokakları boşalırdı ama burası gün yeni başlamış gibi doluydu.

 

Bölgenin aydınlatmaları da farklıydı; yeşil, kırmızı ve mavi fenerler sokağa ucuz pavyon havası katıyordu.

 

“Orada,” dedi Marino. Eli ile Otuzone Barı’nı işaret etti.

 

Faytonunu barın önüne getirdikten sonra Yu aşağıya indi, pahalı kıyafetleri ile göze batıyordu.

 

Marino, faytondan inerken yanına gelen genç ve zayıf bir çocuğa üç gümüş para verdi. Bunu yapmaya alışmış olmalıydı ki aralarında hiçbir diyalog geçmedi, çocuk önce parayı sonra faytonu alıp gitti.

 

“İlk defa insan görmüş gibi bakıyorlar.”

 

Özellikle sokaktaki hayat kadınları adeta gözleri ile Yu’yu soyuyordu. Bu bir yandan egosunu okşarken ederken bir yandan da iğrendiriyordu.

 

“Onlara bakmamalısınız,” dedi Marino, Otuzone Barı’nın kapısından içeriye girerken.

 

Kapıdaki güvenlikler insan değildi. İki metre boyunda ve iki ayaklarının üzerine kalkmış kaplanlardı. Kaplanlar, Marino’yu tanıyıp geçmesine izin verdi.

 

“O da benimle birlikte.” Marino, Yu’nun içeri girmesi için kefil oldu.

 

İçeriye girmeden önce yarı hayvan korumalar Yu’nun üstünü aradı, onların ellerinin vücudunda gezinmesi Yu’yu tiksindiriyordu.

 

İçeriye girdiğinde karşılaştığı ilk şey duman oldu. Tütün ve uyuşturucu yüzünden dumanlıydı, burnunu yakan ağır koku yüzünden Yu elini ağzına ve burnuna siper etti.

 

Marino da Yu gibi elini burnuna siper etmişti. Onu takip ederken Yu omzunda bir kadının dokunuşunu hissetti, kadın Yu’nun yüzüne piposunun dumanını üflediğinde gözleri yandı.

 

“Yüzünü saklama,” dedi kadın. Yu yanan gözlerini silmek için elini gözlerine götürdü, elini çektiğindeyse kadının nefesini hissediyordu.

 

Kızıl saçlı kadının ağzından yayılan tütün kokusu Yu’nun alnını gerdi, daha önce onun kadar itici bir kadına bu kadar yaklaşmamıştı.

 

“Eğlenmek ister misin?” Kadın, iyice Yu’ya sokuldu ve kulağına fısıldadı.

 

Yu ait olmadığı bir yerdeydi, kadını yavaşça itti ve Marino’ya yetişerek onu takip etti.

 

Yu ömründe hiç olmadığı kadar kadınları üzerine çekiyordu. Attığı her adımda duvarlara yaslanmış kadınlar ona dokunmaya ve bir gece için baştan çıkarmaya çalışıyordu.

 

Bunun sebebinin yakışıklı yüzünden ziyade pahalı kıyafetleri olduğunu biliyordu. Rolderhelm’de kıyafetler statünün göstergesiydi.

 

Otuzone barında şarkı söyleyen bir kadın vardı fakat bar o kadar kalabalık ve duman o kadar yoğundu ki Yu şarkıyı söyleyeni göremiyordu.

 

Adım başı bir insana denk geliyordu. Böyle bir yere Yurine’yi getirmediği için memnun oldu, herhangi birinin ona temas etmesini istemezdi.

 

Marino’yu izledi ve insanların toplandığı alanı geçip, daha fazla korumanın bulunduğu bir VIP alanına girdiler. Burada onları daha fazla koruma karşıladı.

 

“Marino, borcunu ödemeye mi geldin?” dedi koruma. Barın girişindeki korumaların aksine bir insandı. Yu’dan biraz uzun ve yaşlıydı.

 

“Bay Pepe’den biraz daha mühlet isteyecektim.”

 

“Altı aydır sana mühlet veriyor zaten.”

 

“Bu son, gerçekten.”

 

Korumanın yüzüne bakamayan Marino, başını yere eğdi.

 

Yu’u gören koruma “O kim?” diye sordu. “Sana kefil olması için birini mi kandırdın?”

 

“Kandırmadım… O, Bay Valarfin. Bay Valarfin bir iş adamıdır, bana eşlik etmeyi kabul etti.”

 

Koruma önce Marino’ya sonra Yu’ya baktıktan sonra tısladı. Arkasını döndü ve bir başka korumaya Yu’nun anlamadığı bir dilde birkaç kelime etti.

 

Onları tam on dakika boyunca ayakta beklettiler. Rolderhelm kültüründe saygın olmayan misafirleri bekletmek gibi bir adet vardı.

 

“Bay Pepe sizi bekliyor.” Koruma, Marino ve Yu’nun girmesine izin verdi.

 

Yu kapıdan içeri girip Pepe Don ile karşılaşmadan önce koruma onun omzunu tuttu. “İster şu zenci olsun, ister başka birisi; kimsenin borcuna kefil olmak gibi bir aptallık yapma, anlıyor musun?”

 

“Yapmayacağım.”

 

Koruma omzunu Yu’nun elinden çekerken Yu, VIP bölümüne girdi.

 

Burası barın kalanına göre daha az dumanlı ve biraz daha aydınlıktı. Hâlâ etrafta uyuşturucu madde kullananlar vardı ve tütün dumanının kokusu Yu’yu rahatsız ediyordu.

 

Fakat az önceki gibi boğucu değildi, bu da özel bir alan olmasından ötürü sadece belirli kişilerin içebiliyor oluşundandı.

 

Tilki kulakları olan iki sarışın dansöz kadın alanın ortasında sadece cinsel bölgelerini kapayan erotik kıyafetlerle dans ediyordu.

 

Yu bakmak istese de dansözlere bakmak yerine Marino’nun baktığı kişiye, Pepe Don’a baktı.

 

“Paramı hâlâ getirmemişsin.” Pepe Don’un içmekten deforme olmuş sesi hırıltılıydı.

 

Tefecinin ortası kelleşmiş saman sarısı saçları vardı. Yüzü tamamen köseydi ve kaşları da yoktu.

 

Obez bir adamdı ve üzerinde sadece bir eşarp vardı. Adamın sarkık memeleri iğrençti, ondan daha iğrenç olanı ise meme ucunun bile sarkık oluşuydu.

 

Pepe Don, siyah bir koltuğa uzanmıştı ve misafirleri için oturur pozisyona geçme zahmetine girmiyordu. Koyu mavi gözleri ile Marino’nun arkasında duran Yu’yu süzdü.

 

“Rolderhelm dışarıdan güzel gözükse de, içerisinde böyle pislikler varmış demek.”

 

“Ekim sonuna kadar mühlet rica ediyorum, bu sefer yemin ederim ki borcumu-” Marino cümlesini bitirmeden, Pepe Don’un yanında bekleyen maskeli bir adam önüne geçti ve karnına yumruğunu geçirdi.

 

Yu tepki göstermemeye çalıştı, Marino iki büklüm olup yere düşerken sadece izledi.

 

“Daha ne kadar mühlet istiyorsun pislik!” Pepe içki bardağını koltuğun köşesine vurup parçaladı. Zaten zayıf düşmüş sesini, öfkesine kapılıp zorladığında öksürük krizine girdi.

 

“Yemin ederim, öd-” Tekrar konuşmaya çalışan Marino yine sözünü bitiremedi; az önce onu yumruklayan maskeli adam bu sefer başını ayağıyla ezdi.

 

Tüm bunlar olurken dansözler hiçbir şey yaşanmamış gibi dans etmeye devam ediyordu.

 

“Nasıl ödeyeceksin?” Pepe Don konuşurken ağzından tükürükler çıkıyordu.

 

“Müsaade ederseniz onun yerine ben konuşayım.” Yu bir adım öne çıktı.

 

“Valarfin olan sen misin?”

 

“Evet, ismim Yu Valarfin. Bay Swann ile birkaç gün önce karşılaştık ve onunla iş yapmaya karar verdim fakat borcunu ödeyemediği için onu öldürürseniz bunu yapamam.”

 

Pepe Don’un bakışları Yu’yu iğrendiriyordu. Katlanmak dışında bir şey yapamadığı için hislerini gizledi.

 

“Ne işiymiş bu?” diye sordu Pepe.

 

“Bir aracılık işi, detayları vermeyeceğim.” Buraya gelirken en çok çekindiği şey Pepe’nin işe karışma ihtimaliydi. “Bay Swann’a ekim sonuna dek mühlet vermenizi rica etmek için onunla birlikte buraya geldim.”

 

“Ona kefil mi olacaksın? Senin kefilliğini neden kabul edeyim ki?”

 

“Kefil olmak için değil, rica etmek için geldim.”

 

“Benimle dalga geçme!” Pepe Don bağırdığında ağzından tekrar tükürükler saçıldı.

 

“Sizden mühlet almak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? Bay Swann mühlet için evini rehin bırakmaya hazır.” Yu sakinliğini koruyarak konuştu.

 

“Onun evini zaten alacağım. Sadece evini değil canını da alacağım!” Pepe başı ile işaret ettiğinde maskeli adam Marino’yu boynundan tutup yukarı kaldırdı. Onun boynunu kırmak üzereydi.

 

Marino’nun ölmek üzere olduğunu görünce Yu şimdiye dek koruduğu sakinliğini kaybedip sesini yükseltti.

 

“Yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? Belki bir iş? Bir görev?”

 

“BENİMLE KONUŞURKEN SESİNİ YÜKSELTME ÇOCUK!”

 

Pepe’nin odada bulunan iki adamı Yu’nun üstüne geldi, Yu geriye doğru iki adım attığında başka bir adama çarptı. Pepe’nin adamlarıyla karşı karşıya gelince sesini tekrar alçalttı.

 

“Onu şimdi öldürüp mallarına el koymak isteseniz bile bankaya borcu olduğu için onlar da bunu isteyecektir ve sonuç olarak banka ile karşı karşıya geleceksiniz. Bunu yapmak yerine iki ay daha mühlet verin ve paranızı alın, paranız onun canından ve mallarından daha değerlidir.”

 

Pepe Don bir süre düşündü, sonra başını salladı. Yu onun hayır diyeceğini zannederken konuştu. “Öyle olsun.”

 

Pepe Don, Yu’nun sözlerini mantıklı bulmuştu.

 

“Teşek-” Marino konuşmaya çalıştığında maskeli adam boğazını sıktı.

 

“Sen konuşma,” dedi Pepe Don. Daha sonra Yu’ya döndü, “Ama sana bir görev vereceğim. Eğer başarırsan istediğiniz mühleti alırsınız. Başaramazsan, Marino’nun her şeyini alacağım.”

 

Görev. Buraya gelmeden önce Yu’nun aklına gelen tek plan bir görev istemekti.

 

Yu “Ne görevi?” diye sordu.

 

“Sabah olana kadar benim oğlumu bulacak ve onu öldüreceksin. Marino burada kalıp bekleyecek.”

 

“Oğlunu mu? Ben, ben birisini öldüremem.”

 

Yu, Keder’i öldürmüştü ama bu nefsi müdafaaydı. Şimdi kendi çıkarları için birisini öldürülmesi isteniyordu, bunu yapamazdı.

 

Ama eğer yapmazsa Marino ölecekti ve o ölürse de planı suya düşerdi.

 

“İstersen öldürmeyip onu bana getirebilirsin, fark etmez fakat sabah olduğunda seni, onun canlısı ya da ölüsüyle burada görmezsem bu adam ölecek.”

 

“Neden oğlunu öldürmek istiyorsun? Anlayamıyorum?” Yu birinin infazını istemesini anlayabilirdi, sonuçta illegal işlerin içerisindeki bir adamdı ama neden kendi oğlunun ölmesini istiyordu?

 

“Seni ilgilendirmez. Yapacak mısın, yapmayacak mısın?”

 

Daha önce birini öldürmüş olması, başkasını da öldürecek gücü olduğu anlamına gelmiyordu. Birini öldürmeyi denerken onun da kendisini öldürebileceği varsayılmalıydı.

 

Ölüm korkusunun yanında bunu yapacak kararlılığa da sahip olduğundan emin değildi.

 

“Bunu sadece kendim için yapmıyorum aslında. Bu, Yurine’nin isteği için de lazım. Yani asıl bu görevi reddetmek bencilce olurdu, değil mi? Eğer kendi vicdanım için reddedersem bencillik olur.”

 

Hızlı karar vermesi gerekiyordu, kendini ikna etmek için bir bahaneler üretmeliydi.

 

“Marino da ölecek, eğer o ölürse küçük çocukları zarar görür…”

 

Marino’yu ya da ailesini umursamıyordu ama görevi kabul etmek için kendini kandırmak zorundaydı.

 

“Eğer Marino ölürse ben de ölürüm.” Tek başına bu, teklifi kabul etmesi için yeterliydi.

 

Yumruğunu sıktı, teklifi kabul edecekti.

 

“Oğlunu nasıl bulacağım?”

 

Pepe Don, yanındaki yarı çıplak hizmetçiye eli ile bir işaret yaptı. Hizmetçi koşarak gitti ve otuz saniye geçmeden elinde bir kolye ile geri döndü.

 

Yu, hizmetçiden kolyeyi aldı. İçine resim konulan kolyelerdendi.

 

Kolyeyi açtığında içerisinde bir kadın resmi vardı. Uzun saman sarısı saçları olan, beyaz tenli ve koyu mavi gözlü, alımlı ve güzel bir kadındı.

 

“Bu-” neden kendisine bir kadın resmi getirildiğini anlamadı.

 

“Benim oğlum. Şehirden kaçmaya çalışıyor, şu anda liman yakınlarında oyalanıp sabahı bekliyordur. Sabah olunca bir gemi ile kaçacak, o kaçmadan önce onu yakala, öldür ya da bana getir.”

-------------------------

23.11.2021 - 19:38






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr