Cilt 2 - Bölüm 13: Yeni Partinin Kuruluşu (1/2)

avatar
569 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 13: Yeni Partinin Kuruluşu (1/2)


Hana döndüğünde Lucia ile bu konu hakkında konuşmak istiyordu. Lucia, başkentteki iki maceracılar loncasından birinin sahibiydi ve bu konu hakkında bilgi sahibi olması muhtemel kişilerdendi.


Lucia ile burada karşılaşmaları sayesinde aklındaki soruları daha erken sorabilecekti.


“Sony mi dediniz? Büyücülük Akademisi müdürünün oğlu, değil mi?”


“Evet,” diyerek başını salladı. Lucia’nın bahsettiği Sony ile Yu’nun aradığı Sony aynı kişiydi. Onu tanıdığında göre Lucia’nın bilgisi olmalıydı.


“Aylar önce verilmiş bir ilan var, şimdiye dek arayanlar oldu ama hiçbiri bulamadı ve bazıları da hiç geri dönmedi. Görevi almayı deneyen insanların sayısı azalınca da geçen ay ödülü epey bir yükseltildi. Büyücülük Akademisine gitme sebebiniz bu muydu?”


“Hayır, bunun için gitmemiştik ama bir şeyler oldu ve artık Sony’yi bulup Büyücülük Akademisine götürmemiz gerekiyor.”


Oraya gidişlerinin ya da neden Sony’yi götürmeleri gerektiğinin sebebini açıklamayacaktı. Bir başkasını dedektiflik meselelerine karıştırmaya niyetli olmadığı gibi, Yurine’nin yanında Rie hakkında konuşmanın ona iyi hissettireceğini de düşünmüyordu.


“Sony görevi ile ilgili gelişmeler var mı? Hakkında neler biliniyor? Bunun gibi şeyleri öğrenmek istiyorum.”


“Üzgünüm,” dedi Lucia kurabiyesinden minik bir ısırık daha alırken. “Detayları ben de bilmiyorum. Sony görevi ile ilgilenen birkaç kişi var ama gelişmeleri paylaşacaklarını zannetmiyorum. Sonuçta adamı kim bulursa parayı o alacak.”


Yu’nun peşinde olduğu şey, en azından Sony görevi için, para değildi. Fakat şu an Sony’yi arayan kişileri buna inandıramazdı.


“Aslında,” Raul söze girerek dikkatleri üzerine çekti ve Sivina konuşmayı devam ettirdi.


“Biz de o görevi almayı düşünüyorduk.”


“Evet. Satoshi bahsetmiş ve tüm grubun aklına yatmıştı,” dedi Ana.


“Görev için altmış altınlık ödül biçilmiş. Kişi başı on beş altın, bu parayla bir süre tembellik ederek yaşayabiliriz.”


“Sen neden böylesin? Çok paran olsa da tembellik ederek yaşayamazsın.” Satoshi dudaklarını büzüp kendini acındırarak Sivina’ya bakınca Sivina iç çekerek “Belki kısa bir tatil,” diye ekledi.


“Sempatik olmaya mı çalışıyor?” Satoshi’nin üzgün suratı ‘başkası yerine utanma’ duygusunu Yu’ya yaşatıyordu.


“Eğer aynı görevle ilgileniyorsak iş birliği yapabilir miyiz?”


Satoshi bir işe yarar mı bilmiyordu ama o iki kız ve Raul en azından gerektiğinde dövüşebilecek gibi görünüyordu.


Kızılşapel araştırmalarının merkeziydi ve orada da popüler ve tehlikeli bir katil yaşıyordu. Kayıp insanları bulmak bilek gücü yerine beyin gücü gerektirse de güvenlik açısından yanlarında savaşmayı bilen kişilerin bulunması iyi olurdu.


Bunun haricinde yem olarak kullanılabilir ve tehlikeli durumlarda feda edilebilirlerdi. Henüz yeni tanıştığı insanlarla ilgili böyle düşünmenin kötü olduğunu bilse de kendisi ya da Yurine için yapmayacağı bir şey değildi.


“Bu görev için birlikte hareket etmeye ne dersiniz?”


“Beş kişi olduğumuzda-“


“Altı,” diye düzeltti Yu, Raul’u. Yurine'nin de sayılmasını istiyordu.


“Altı kişi olduğumuzda ödül de altıya bölünüyor. Kişi başı on altın bu uğraşa değmez.”


İlk itiraz Raul’dan gelmişti ve bunu çözebilirlerdi. Normalde bu görev için para alacağını düşünmüyordu ve şimdi Sony’nin yakalanmasından ötürü para alırsa mutlu olurdu ama eğer ödül paylaşımı bir grup kurulmasına engel olacaksa para almaktan vazgeçebilirdi.


Her ne kadar para istese de arada sırada Yu bile bunu yapabilecek biriydi. Tabii karşılığında onlardan kendisi ve Yurine yerine canlarını tehlikeye atmalarını bekleyecekti.


“Hmph, sanki bunlarla işbirliği yapmaya meraklıydım. Hem zaten Lylphia var, daha fazla aptalı yanımıza almaya gerek yok.”


İkinci itiraz ise Raul’a tepki olarak beklemediği bir yerden, Yurine’den geldi.


“Ne kadar hızlı bulursak o kadar iyi. Zamanımız kısıtlı ve bize yardım edecek daha fazla kişi olursa onu daha hızlı bulabileceğimizi düşünüyorum. Aynı zamanda savaş gücüm olmadığından yanımızda savaşçıların olması iyi olur.”


Final maçından sonra Rolderhelm’de kalmaya devam edemezlerdi. Hızlı olmalı ve final maçı oynanmadan önce Sony’yi bulup Büyücülük Akademisine götürerek Salery’yi sorgulamalılardı. Kütüphanede de istedikleri araştırmayı yapmaları ve sonraki hamlelerine karar vermeleri gerekiyordu.


Final maçından en geç bir hafta önce Sony bulunmalı, hızlıca problemler çözülmeliydi ve ne kadar çok kişi olursa o kadar hızlı olurlardı.


“Şöyle bir şey yapsak nasıl olur, biz ödüle ortak olmasak?”


“Ödül almayacak mısınız? Niye ki?” Lucie bir süredir sustuğu için yanlarında durduğunu unutmak üzereydi.


“Para ile ilgilenmiyoruz,” dedi dirseğini masaya dayayarak. “Yani ben genel olarak parayla ilgileniyorum tabii ama bu görevin ödülü ile ilgilenmiyorum.”


“Emin misiniz? Belki Lylphia adlı arkadaşınız farklı düşünüyordur?” diye sordu Sivina.


“Görev ona Büyücülük Akademisi tarafından verildi, işi ödül için yapmıyor. Daha çok Yurine ve benim için bir yardımcı rolünde.”


Maron Martin’in Lylphia’yı Yu’nun yanına vermesinin sebebi yardımcı olması içindi. Yu’nun bildiği kadarıyla Lylphia’nın Sony’nin başındaki ödülle ilgili bir hedefi yoktu ve varsa da artık olamayacaktı.


“Fakat siz de çalışacak olmanıza rağmen para istemiyorsunuz, tüm ödülü kendimize alırsak kötü hissedeceğiz.”


“Hiç de bile, gram kötü hissetmem!” Satoshi kendi kollarını göğsünde birleştirerek kibarlık yapmaya çalışan Ana’ya bir ‘kötü çocuk’ izlenimi vermeye çalışıyordu, en azından Yu böyle yorumladı.


“Para istemiyorsunuz, demek ki bu işin sonunda paradan daha önemli bir şey var. Bizi kullanıp bizim kazanacağımızdan daha değerli bir şey kazanacaksınız, neden o şeyi biz kazanmak yerine Sony’yi bularak sana altın tepside sunalım ki?” Raul tanıştıklarından beri ilk kez ciddiydi. “Bu işten sizin kazancınız ne?”


“Raul!” Sivina, Raul’un ileri gittiğini düşünerek tepki gösterdi.


“Ne? Kullanılmak istemiyorum.”


Yu, Raul’un böyle düşünmesine hak veriyordu, o da olsa böyle düşünürdü.


“Çıkarımız bilgi. Kendi meselelerimiz var ve bunun peşindeyiz. Görevimizi sizin görevi alacağınız kişi olan Salery Von Bishory’den değil, Büyücülük Akademisinin müdür yardımcısı Maron Martin’den aldık. Yaptığımız anlaşmaya göre Sony, Büyücülük Akademisine götürülmeli. Sony o akademiden içeriye adımını attığı vakit anlaşmanın bana ait olan tarafını yerine getirmiş olurum ve Maron'dan istediğim bilgileri alırım. Siz de Sony, babasıyla buluştuğu için altmış altınlık ödülünüzü alırsınız ve sonra her birimiz kendi yollarımıza gideriz.”


“Ne bilgisiymiş o?”


“Sana ne?” Raul’a hak vermişti ama ileriye gitmesine de müsaade etmeyecekti. “Öyle ya da böyle iki taraf da bu görevin peşinde olacak gibi gözüküyor. Bunu bir rekabete çevirmek yerine birlik olmayı öneriyorum.”


Soruyu kesin bir şekilde sormanın zamanı gelmişti.


“Teklifimi kabul ediyor musunuz?”


Raul isteksizdi, Satoshi’yse parmaklarını masaya vurup konuştu. “Bu herifi sevdim diyemeyeceğim ama benim geldiğim yerden geldiği için bir şeyler başarabileceğini düşünüyorum.”


“Erkeklerin beni sevmemesine alışkınım,” Yu gülümsedi. “Genelde beni sevenler kızlar olur.”


“Tch...” Raul ve Satoshi aynı anda dilini şaklattı. Yu ikisini de ayar ettiği için keyifliydi.


“Evet? Hâlâ cevabınızı duymadım.”


Sivina ve Ana bir süre kendi aralarında bakıştıktan sonra Yu’nun teklifini kabul etti. Erkekler de kızların peşinden gitmek istedikleri için istemeseler de Yu'nun peşinden sürükleneceklerdi.


***


Yağmurun dinişiyle birlikte masada kalanlar sadece Lucia ve Yu’ydu. Yurine üzerine meyve suyu dökünce kıyafetini temizlemek için tuvalete gitmiş, yeni takım arkadaşları pazara gideceklerini söyleyerek ayrılmış, Lucie ise handan ayrılarak ablasıyla Yu’yu baş başa bırakırken ufak çaplı bir kıskançlık krizi geçirmişti.


“Birbirinize çok çabuk ısınmışsınız.” Masada hâlâ kurabiyeler vardı ve Lucia hâlâ yiyordu. “Hiç yediğinizi görmedim, alsanıza.”


Lucia kurabiyelerin olduğu tepsiyi Yu’nun önüne sürükledi. Yu tadını alamayacağını bilse de bir tanesini alıp ısırdı.


Kurabiyenin içinde, ana malzemenin yanında sert parçacıklar vardı ama Yu tadını alamadığı için kurabiyenin neyli olduğunu söyleyemiyordu.


“Böyle şeyler susattığı için fazla yemek istemiyorum.”


“Ama tadı güzel değil mi? Benim en sevdiğimden.”


“Evet, güzel.”


Basit bir yalan ona zarar vermezdi. Tadını alamadığı için tadına güzel diyemiyordu ve alsa bile genel olarak kurabiye gibi kuru yiyeceklerden hoşlanmadığı için güzel demezdi.


“Yeni takım arkadaşlarım nasıl insanlar?”


“O dördü mü?”


“Yani... Haberim olmadan başkalarıyla takım olmadıysam.”


Bahsetmeye değmeyecek kadar küçük bir mesele olabilirdi ama Yu sorduğu soruya başka bir soruyla karşılık verilmesine, arada sırada kendisi de aynı şeyi yapmasına rağmen hep gıcık kapmıştı.


“Sivina grubu bir araya getiren kişiydi, kendisi Elhavenli bir şövalyedir. Bilmem bilir misiniz ama El adası şövalyeleriyle meşhurdur.” El adası, üzerinde Elhaven ve birkaç küçük ülkenin bulunduğu, Güney Denizinde yer alan bir adaydı. “Ellerine kılıç alıp savaşan kızların sayısı fazla değil ve şövalye olmayı başaranların sayısı da herhalde çok azdır, onu savaşırken hiç görmedim ama şövalye olabildiyse güçlü biri olduğunu düşünüyorum.”


“Kızlar savaşmaları gerekince genelde büyücülüğe mi yöneliyor?”


“Büyü herkesin yapabileceği bir şey değil. Rolderhelm’de ya da diğer ülkelerin soyluları arasında yaygın şekilde görülebilir ama dünya genelinde büyü nadir karşılaşılan bir...” cümleyi nasıl devam ettireceğini düşünmek için duraksadı, bu sırada işaret parmağını alt dudağına götürüp çekici bir poz vermişti. “Yetenek mi desem, kavram mı desem... Öyle bir şey ama evet, kız maceracılar genel olarak kılıçtan çok büyü kullanır.”


Yu’nun aklı hâlâ Lucia’nın az önce verdiği pozdaydı. Uzun süre elf hentailerine bakmıştı ve şimdi bir elf ile baş başayken aklından türlü düşünceler geçiyordu. 


“Ana da Sivina’nın en yakın arkadaşı, fazla konuşmaz ama nazik bir kızdır. Rüzgâr büyüsü yapabiliyor.”


“Tıpkı Yurine gibi.”


Lucia başını sallayarak onayladı. Eğer Ana, Yurine’den daha iyi bir büyücüyse Yurine’nin ondan bir şeyler öğrenmesini isteyebilirdi, eğer Yurine’nin Ana’yı ya da bir başkasını kendisini sevdiğinden daha fazla sevmesinden korkmasaydı.


“Ana da İlonya’lıydı yanlış hatırlamıyorsam. Sivina ile tanışmadan önce bir başka grupla maceracılık yapıyordu ama gruplarından bir kişi ölünce grubu dağılmıştı. Sonra Sivina ile tanıştılar ve beraber görevlere çıkmaya başladılar. Birkaç ay sonra da Satoshi ve Raul çıkageldi.”


“O ikisi gruptaki kızları paylaşamıyor gibiler.”


“Haha, evet sahiden öyle,” Lucia hafifçe gülerken elini tekrar dudaklarına götürdü. “O ikisi loncaya kayıt olurken ben de buradaydım. Nasıl tanıştılar bilmiyorum ama beraber kayıt olmuşlardı, o zaman da sürekli kavga ediyorlardı. Kayıt olur olmaz Sivina ve Ana ile karşılaştılar ve onlarla bir parti kurdular.”


“Satoshi ve Raul tam olarak ne işe yarıyor peki? Yani Raul’un bıçakları vardı ama Satoshi bir büyücü falan mı?” Belki görev esnasında planlar yaparak grubu yönetiyor olabilirdi ama ona bakınca böyle bir kapasiteyi de onda göremiyordu.


“Raul bir izci, ormanlarda ya da zindanlarda iz sürüyor.”


“Burada zindanlar mı var?”


Zindan fikrinin mmorpg oyunlarına ya da animelere ait olduğunu zannediyordu, gerçek bir paralel dünyada bir zindanla karşılaşmayı beklememişti.


“Yani, Rolderhelm’deki tüm zindanlar temizlendi ama Easthelm’de arada sırada yeni tüneller keşfediliyor. İzcilerin çoğu oralarda görev yapar.”


“Dövüş yeteneği nasıl peki?”


Sivina bir şövalye olduğuna göre dövüş yeteneği Yu’nun çok ötesinde olmalıydı. Ana hem bir büyücüydü hem de belinde bir kılıç taşıyordu, o da savaşma konusunda iş görebilirdi.


Raul da dövüşebilirse hem Sony’nin izini sürmekte yardımcı olabilir hem de tehlike anında iş yapabilirdi.


“Bilmem, loncaya gelenlerin dövüş yeteneklerini test etmiyorum.”


“Son olarak Satoshi? Onun ne yaptığını gerçekten merak ediyorum.”


“O da şifa büyüsüne sahip. Yüksek seviyeli bir büyücü değil diye hatırlıyorum ama şifa büyüsü onu özel kılıyor.”


Yu’nun bir çekirdeği yoktu dolayısıyla büyü yapamıyordu. Çekirdeğinin olmayış sebebi de bu dünyada reenkarne olmaması ya da çağırılmamasıydı. Yu sadece kendi dünyasından buraya geçiş yapmış ve ancak bir ruh elde edebilmişti.


“O ruh da şimdi kapkara olmalı.”


Satoshi büyü yapabiliyorsa bir çekirdeği var demekti ve bu da Yu’dan farklı bir şekilde İkinci Dünya’ya geldiğini gösteriyordu. Satoshi ya reenkarne olmuş ya da çağrılmıştı.


“Eğer benim gibi bu dünyaya geldiyse çekirdeğini sonradan alması gerekirdi. Ona sorup öğrenmeliyim, yoksa bu merak dinmeyecek.”


Yu, Satoshi’nin reenkarne olması ya da çağrılması ihtimalini daha yüksek bulsa da kendisi gibi biriyse ve sonradan çekirdek elde ettiyse nasıl yaptığını öğrenmeliydi, böylece büyü kullanabilirdi.


“Onların iyi insanlar olduğunu düşünüyorum, endişe etmenize gerek yok.” Lucia, Yu’ya biraz yaklaştı.


“İyi insanlar olduklarını nereden biliyorsunuz?”


“Bir süre sonra insanların yüzüne bakarak bir şeyler söyleyebilir hale geliyorsunuz.”


Yani Lucia’nın yaşıyla ilgiliydi. Bu konu tekrar açıldığında Yu’nun canı tekrar sıkıldı. Elfler kadar uzun yaşayamayacağını, kısa bir ömür yaşadıktan sonra ölüp unutulacağını bilmek canını yakıyordu ve böyle şeyleri hiçbir zaman düşünmek istemiyordu.


“Bununla ilgili sormak istediğiniz başka bir şey yoksa sizinle konuşmam gereken bir konu var,” diyerek Yu’ya iyice yaklaştı. Neredeyse omuzları birbirine değecekti.


“Çok güzel kokuyor...”


Bir sapık olarak görülmek istemiyordu ama Lucia’yı koklayabilirdi. O, Yu'nun aklındaki elf kelimesinin birebir karşılığıydı. Güzeldi, nazikti, güzel kokuyordu ve zengin bir kadındı. Yu onun gibi biriyle evlenip rahat bir hayat yaşamak isterdi.


Ama şimdi Lucia’nın sarı saçlarını koklamanın ya da yeşil gözlerine yahut güzel göğüslerine bakmanın zamanı değildi. Yu’nun yanına yaklaşırken ciddileşmiş ve sesini kısmıştı, önemli bir şeyin gelmek üzere olduğu anlaşılıyordu.


Yu ciddiyetini toparladı ve “Ne konuşmanız gerek?” diye sordu.

-------------------------

14.12.2021 - 20:34






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47018 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr