Cilt 2 - Bölüm 14: Çapraz Sorgu (1/2)

avatar
499 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 14: Çapraz Sorgu (1/2)


Onlar Kızılşapel’de mektupların dağıtılacağı konumları belirlerken Rolderhelm’de şehir muhafızları kaldıkları hana gelmiş ve Lucia ile konuşarak Yu ile Yurine’yi sormuştu.

 

Yu şehir muhafızlarının Sigma Kulesini araştırdığını ve bu sebeple kendilerini aradığını düşünüyordu. Sigma Kulesinden çıkanlar sadece Yu ile Yurine’ydi ve o gece orada neler olduğunu sadece o ikisi anlatabilirdi.

 

Suçlu bulunma korkusu yüzünden şehir muhafızlarından kaçabilirdi ama bunu yapmak kendisinden daha fazla şüphelenilmesini sağlardı. Lucia’nın da tavsiyesi üzerine Yurine ile birlikte karakola gidecek ve ifade verecekti. Bu yüzden loncadan ayrıldıktan sonra ilk yaptıkları karakolun yolunu tutmak oldu.

 

Yolda giderken Yu’nun aklında karakolda yaşanacaklardan çok dün gelen diğer ziyaretçi vardı. Yüzü bandajlarla örtülmüş ve Yurine’yi soran tuhaf adam, Yu’yu korkutuyordu.

 

Yurine ile o adam hakkında konuşmadan önce bir şey fark etti.

 

Yurine’nin yüzü bir buçuk saat önce çoğu zaman takındığı o durgun şekildeydi, Yu onu kızdırdığında sinirlenip bağırsa da neredeyse günün tamamında sabitti. Şimdiyse o ifadeden eser kalmamıştı, Yurine bir çocuğun olması gerektiği gibi mutlu görünüyordu.

 

“Hıhıhı, bu mutluluğunun sebebini tahmin edebiliyorum. Sonunda benim yanımda olmanın ne kadar harika bir şey olduğunun farkına vardın, değil mi?”

 

“Saçmalamayı kes, seninle alakası yok.”

 

“Hiç mi yok?”

 

Yurine yanağını kaşıdı “Belki birazcık vardır.”

 

O bunu fark etmese de Yu bunda payı olduğu için kendisiyle gurur duyuyordu. Eğer bunu daha önce yapsaydı kendisiyle daha fazla gurur duyabilirdi.

 

“Maceracılar loncasına kaydolduğumuz için mi?”

 

Para kazanmak için bir yöntem aradıklarında konu maceracılığa gelmiş ama Yurine'nin istemesine rağmen Yu reddetmişti. Reddetmesinin sebebi maceracılığın tehlikeli olması ve Yu’nun tehlikeye atılmak istememesiydi. Kararı Yurine’yi üzse de verdiği karar aynı zamanda Yurine içindi.

 

Sonunda işlerin tamamen olmasa da birazcık dahi istediği şekilde gitmesi Yurine’yi mutlu etmiş olmalıydı.

 

“İlk doğduğumda annem Mora’daki maceracılar loncasına üyeydi,” Yurine yürürken beklenmedik şekilde geçmişten bahsetmeye başladı. “Annem gibi ben de üye olmak istedim ama izin vermedi.”

 

Yu yürüdüğü sırada Yurine’nin kendisine biraz daha yaklaştığını hissetti. Yurine konuşmaya devam etti.

 

“Daha sonra maceracılık yapmayı bıraktı ama hep katılmak istemiştim.”

 

“Eski bir hevesti demek.” Yu kendisinin de içinde kalan eski hevesleri var mı merak etti. Çocukken akülü araba almak olabilirdi. “Özür dilerim. Eğer bu yüzden istediğini bilseydim kayıt yaptırırdım. Ben maceracı olduğumuzda sürekli canavar peşinde koşup, canımızı tehlikeye atacağımızı düşünüyordum. Karşı çıkma sebebim buydu.”

 

Animelerde maceracılık daima böyleydi, Yu bunun aksini düşünemediği için hayatlarını riske atmamak adına maceracılığa karşıydı.

 

Ama Lucia tüm maceracıların canavarlar ile savaşmak zorunda olmadığını söyleyip, ucuz konaklama ve beslenme imkânından bahsettiğinde maceracılık mesleği kendisine cazip görünmeye başladı.

 

“Bir insan bile gelişme kaydedebiliyormuş demek ki. Aferin, hatanı anlamalı ve özür dilemelisin. Bundan sonra yüce bir varlık olduğumu aklına iyice kazı ve beni tatmin etmek için çaba göster.”

 

“Utangaç bir tavırla teşekkür ederim deseydin daha güzel olurdu. Şöyle yanakların kızara kızara, tatlı mı tatlı bir tavırla deseydin mesela.”

 

“Hmph.”

 

Yurine yanaklarını şişirirken kollarını karnının üzerinde birleştirdi ve kafasını çevirerek konuyu kapattığını bildiren tatlı bir tavır takındı. İstediği şekilde olmasa da Yu tatlı bir tepki almıştı.

 

“Sana sormak istediğim bir şey var.”

 

“Soru sormana müsaade ediyorum.”

 

“Yüzü bandajlarla sarılı bir adam tanıyor musun?”

 

Yurine’nin vereceği cevap yüksek ihtimalle hayır olacaktı.  Yüzü bandajlarla sarılı ifadesi, özellikle o bandajlar kişilerin son görüşmesinden sonra ortaya çıktıysa birini tanımak için yeterli gelmezdi.

 

“Lucia söyledi, dün böyle biri gelip seni sormuş. Neko adını kullandığı için önceden tanıdığın biri olabilir diye düşündüm.”

 

“Böyle tuhaf insanlarla arkadaş olmazdım.”

 

“Ben de öyle düşünmüştüm, gerçi tanımak için arkadaş olmana gerek yok.”

 

Yurine’nin karakterini ve yapacağı tercihleri anlamak zor değildi. Özellikle bir çocuk olduğu için nelerden hoşlanıp hoşlanmayacağını kavramak basitti ve çocuklar tuhaf görünüşlü insanlardan hoşlanmazlardı.

 

“Neden öyle birisi beni arıyor ki?”

 

“Tedirgin mi oldu? Hayır.” Yurine tedirgin olmamıştı, o kendine güveniyordu ve savaşmaktan geri kalmazdı. Hissettiği şey tedirginlikten ziyade rahatsızlıktı.

 

“Endişelenmene gerek yok, kızımı birilerine verecek değilim. Şey, belki de endişe etmen gereken şey bu olabilir.”

 

“Ben ne senin kızın, ne de alınıp verilecek bir mal değilim.”

 

“Wow, bu kırıcıydı.”

 

Öylesine söylediği bir söze alınıp Yu’nun kalbine tekrar bir bıçak saplamıştı. Kalbinin kırıldığı kaçıncı seferdi bu, artık saymıyordu.

 

“Tahminimi ona söylemeli miyim?”

 

Yu gelen kişinin Sharley olduğunu düşünmüş ve kendince bununla ilgili bir ipucu da elde etmişti. Yurine’ye tahmininden bahsetmek istiyordu ama Yurine’nin demin söyledikleri yüzünden çekindi.

 

“Eğer Sharley yaşıyorsa beni bırakıp onun yanına gider mi?”

 

Yalnız kalmaktan korkuyordu. Terk edilmek istemiyordu.

 

“Onun, dün gelen kişinin Sharley olabileceğini düşündüm,” Yurine’nin tepkisini dikkatle takip ederek söze girdi. Çocuk başını kaldırıp Yu’ya gözlerini dikti. “Lucia gelen kişinin mavi gözlü olduğunu söyledi. Büyücülük Akademisindeki akrabaları da aynı göz rengine sahipti, belki Sharley de mavi gözlüyse...”

 

“Öyleydi,” Yurine başını yere indirdi.

 

İkisi de başka bir şey söylemedi. Yu, Sharley hakkında konuşmaktan çekiniyordu ve Yurine sessizleşmişti.

 

“Karakolda,” diye söze girerek konuyu değiştirdi. Karakolda sorgulanmadan önce neler anlatacaklarını planlamalılardı. “Eğer şaşırtıcı bir şey olmazsa bizi hemen içeri tıkacaklarını zannetmiyorum, muhtemelen sadece sorgulayacaklar. Umarım.”

 

İçeriye bir anda dalan, tanımadıkları fakat otorite sahibi bir adam tarafından zindana atılmadıkları sürece işlerin kötü gitmemesi gerekiyordu, aleyhlerine bir kanıt yoktu.

 

Hapse girmek dışında işlerini aksatacak bir başka ceza daha vardı, o da şehir dışında çıkma cezasıydı. Eğer bu olursa görevlerini yerine getiremezlerdi. Her şekilde, hiçbir ceza almadan oradan çıkmaları gerekiyordu ve bunun için ifadelerini iyi hazırlamalılardı.

 

“İfadelerimizin çelişip çelişmediğine bakmak için bize çapraz sorgu yapabilirler. Söyleyeceğimiz şeyleri önceden hazırlamalıyız.”

 

“Anlıyorum.”

 

“Zeki çocuk.”

 

Yurine’nin zekâ seviyesinin üç yaşındaki birinden daha yüksek olması işleri kolaylaştırıyordu. Gerçekten de üç yaşındaki bir çocukla aynı olsaydı görevleri normalde olacağından daha zor olurdu.

 

“Ben dürüst olalım ve olayları olduğu gibi anlatalım diyorum ama sen kendinden peri olarak bahsetme, yarı insan olarak bahset. Sorarlarsa da annenin seni yarattığını değil evlat edindiğini söylersin.”

 

“Neden ki?”

 

“Bilmelerini istemiyorum.”

 

Yu’nun, Yurine’nin kimliğini keşfeden birinin onu çalmak isteyeceği ile ilgili küçük bir paranoyası vardı. Bu yüzden peri olduğunun saklanmasını istiyordu.

 

“Her şeyi olduğu gibi, ne biliyorsak anlatalım ama Rie’nin bir cadı olduğundan, politik konumu ve akademi ile arasındaki bağlardan bahsetmeli miyiz, emin değilim.”

 

Büyücülük Akademisi ile bağları olduğunu söylerlerse Maron Martin’in onlara karşı olan tavrı değişir miydi? Akademinin bir suçlamaya maruz kalması olasıydı ve müdür yardımcısı sinirlenirse ya da Sharley onlar onu sorgulamadan devlet eliyle tutuklanırsa ne yaparlardı?

 

Akademi dışında bir cadı olması ya da Başak Kardinali olarak Mora’lı bir politik figür oluşu da sorun yaratabilirdi ve bu sorun Yu ile Yurine’nin davasından öte uluslararası bir sorun olurdu.

 

“Ya da eğer ısrarcı olurlarsa bunları da anlatırsın ama sormazlarsa söyleme. Annenin kim olduğu sorulduğunda maceracı olduğunu, Sigma Kulesine neden gittiğinizi senin de bilmediğini söyle.”

 

Sadece iki ay, eğer iki ay daha dayanırlarsa daha sonra Rolderhelm’de olmayacaklar ve bir suçlu olarak anılsalar bile bunun önemi kalmayacaktı.

 

“Ayrıca bir çocuk olduğun için hapse gireceğini düşünmüyorum ama senin aksine ben idama kadar gidebilirim. Lütfen benimle alakalı tuhaf şeyler söyleme.”

 

İkinci Dünya'da çocuk ıslah evleri var mı bilmiyordu ama olsa bile Yurine’nin durumu o evlerde kalan çocuklardan farklıydı, Yurine bir yetişkinin yanında kendi isteği dışında olaylara dâhil edilmişti. Biri suçlu bulunursa o kişi Yu olacaktı.

 

“Bence inandırıcı değil.”

 

“Bir şey mi dedin?”

 

Yurine mırıldandığı için Yu ne söylediğini duyamadı.

 

“Kuleye gidiyoruz ama neden oraya gittiğimizi bilen tek kişi şu an burada değil, ayrıca o kulede iki palyaço bize saldırıyor. Sence inandırıcı bir hikâye mi?” Yurine doğru bir noktaya parmak bastı.

 

“Sayılmaz ama anlatabileceğimiz tek hikâye bu.”

 

Bir şeyler uydurabilirlerdi ama bu sağlıklı olmazdı. İkisinin de bildiği bir hikâye yerine uydurma bir hikâye anlatırlarsa sorgulandıkları sırada farklı şeyler söyleyebilirler ve bu da dikkat çekerdi.

 

“Bilmediğin şeylere daima bilmiyorum de, suikastçıların Rie için geldiğini söyleme ve benim nereden geldiğimi sorarlarsa da İlonya dersin.”

 

“Neden?”

 

“O aptal insan başka dünyadan geliyormuş,” Yurine’nin söyleyeceği şey tam olarak bu olurdu. “Eğer böyle dersen hem inanmazlar hem de şüphe çekeriz. İlonya’dan geldiğini söyledi, başka bir şey bilmiyorum dersin. Rie meselesine de çok fazla kişiyi karıştırmak istemiyorum.”

 

“Anladım.”

 

“Hayret, bugün pek bir itaatkârsın.”

 

“Kapa çeneni,” bir salise bile geçmeden Yurine cevabı yapıştırdı.

 

***

 

“Merhaba,” diyerek karakoldan içeri girdi.

 

“Kimsiniz?”

 

“Yu Valarfin, dün birkaç şehir muhafızı beni aramış. Şehirde olmadığım için bugün haberim oldu, kaldığım hanın sahibi karakola gidip kendimi göstermem gerektiğini söyledi.”

 

“Bir dakika,” dedi girişteki masanın başında oturan memur. Otuz saniyeliğine bulunduğu masadan kalkıp bir odaya girdi ve geri geldiğinde “Buradan,” diyerek onları az önce girdiği odaya götürdü.

 

Burası bir ofisti ve kapının üzerinde Floy Erier yazıyordu. İçeride kendilerini karşılayan adam mavi bir üniforma giymişti ve göğsünde üç yıldızlı bir kalkan broşu vardı.

 

Ofisin içindeki adam yanlarına geldi ve “Başkomiser Floy Erier,” diyerek elini uzattı.

 

“Yu Valarfin.”

 

Floy, Yu’nun hiç sevmediği bir şey yapmış, el sıkıştıkları sırada Yu’nun elini gereğinden fazla sıkıp kendine doğru çekmişti. Ona karşılık verebilirdi ama başkomiser olması işi bozuyordu.

 

“Küçük hanımın ismi de Yurine miydi?”

 

Yurine ya onunla konuşmak istemediğinden ya da ismini kabullenmediğinden cevap vermedi.

 

“Evet, kendisi yabancılara karşı biraz utangaçtır.”

 

“Benim küçük oğlan da öyle, ağzını açıp iki kelime alamazsın.”

 

“Bana ne senin oğlundan.”

 

Floy Erier kırklarında bir adamdı. Sarı saçları beyazlamaya başlamıştı ve altları kırışmış gözlerinden arada sırada uykusuz kaldığı belli oluyordu.

 

“Buyurun,” diyerek onları masasının önündeki koltuklara oturmaya davet etti, o da kendi koltuğuna oturdu.

 

“Üç yaşında bir çocuğa göre biraz büyük gösteriyor.”

 

Sıkıntılı bir konudan giriş yapmıştı. Kılıç perileri dışında hangi ırklar sonsuza dek aynı görünüşte kalıyordu ki? Sihirli çocuk bahanesinin bu sefer işe yarayacağını düşünmüyordu.

 

Yine de durumu kurtaracak bir bahanesi vardı.

 

“Yetimhaneye gitmesini istemiyordum bu yüzden onu evlat edinmeye karar verdim ama Rolderhelm’de evlilik yaşı on beş olduğundan ve ben de on dokuz yaşımda olduğumdan nüfusa gerçek yaşını kaydedersek onu evlat edinemeyeceğimi düşünmüştüm. Eğer dokuz deseydik ben çocuğu on yaşında yapmış olmalıydım ki bu da saçma olurdu, bu yüzden üç olarak kayıt yaptırdık.”

 

Böyle bir şeyi Birinci Dünyada yapamazdı. On yaşındaki bir çocuk üç yaşındaymış gibi kaydettirilemezdi ama burada nüfus sistemi yeni başlamıştı ve şans eseri biraz sorumsuz bir memura denk gelmişlerdi. Bu yüzden büyülü bir kız diyerek Yurine’yi üç yaşındaymış gibi göstermeyi başarmışlardı ki kendisi zaten üç yaşındaydı.

 

“Çocuk yardımı on dört yaşına kadar sürüyor, şimdi siz normalden daha uzun süre yardım alacaksınız. Bunun devleti dolandırmak olduğunu düşünmüyor musunuz?”

 

“Bilmiyorum.” Bu noktadan vurulacakları aklına gelmezdi. Yurine’nin sahiden üç yaşında olduğunu bildiği için suç olacağını hiç düşünmedi.

 

“Neden Yurine’yi evlat edinmeniz gerekiyordu?”

 

“Söylediğim gibi, yapmasaydım yetimhaneye verilecekti. Orada kolay bir hayat yaşamayacağı ortadaydı.”

 

“Bence böyle bir şeyin yapılamaması gerekiyor ve suç sayılmalı ama sistem yeni çıktığından bir boşluğa denk getirmişsiniz.”

 

Yu’nun diyecek sözü yoktu, adam haklıydı.

 

“Yurine bu durum hakkında ne düşünüyor? Yu Valarfin’i babası olarak kabul ediyor mu?”

 

“Hayır,” Yurine soğuk bir şekilde cevapladı.

 

“Hayır?” Floy, Yurine’yi tekrarladı.

 

Yu’nun onu zorla alıkoyduğunu mu düşünüyordu? Yu buraya gelmeden önce bu soruya evet demesini tembihlemiş olmayı diledi.

 

“Ama böylesi iyi, sorun yok.”

 

“Demek öyle.”

 

Floy daha sonra Yurine ile bu konuyu konuşacaktı, Yu’nun bunu anlaması zor değildi.

 

“Sizi son birkaç gündür arıyorduk.”

 

“Birkaç günlüğüne şehir dışında çıkmıştık, bu yüzden bizi bulamamışsınız.”

 

“Sigma Kulesi. Yangının yaşandığı gün insanlar sizi berbat bir halde görmüşler. Üzerinizdeki is izleri yangından çıktığınızı belli ediyormuş ve bunun dışında üzerinizde kan izlerinin bulunduğu da rapor edilmiş. Orada neler olduğunu merak ediyorum.” Floy not almak için çekmecesinden bir defter çıkardı. “Sizi dışarı alabilir miyim, Bay Valarfin. Önce Yurine ile konuşacağım. Sorun yoktur umarım?”

 

“Hayır, yok.”

 

Burada da Yurine’den ayrılmamayı tercih ederdi ama bu sorun var diye yanıtlayabileceği bir soru değildi.

-------------------------

17.12.2021 - 20:40






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr