Cilt 2 - Bölüm 14: Çapraz Sorgu (2/2)

avatar
506 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 14: Çapraz Sorgu (2/2)


“Anlat bakalım, o gece neler oldu?”

 

Floy sorgulamaya Yurine ile başlamıştı. Yurine kendilerini bir sorgu odasına alacaklarını düşünüyordu ama Yu’yu ofisin dışına çıkarmış ve ayaküstü bir sohbetmiş gibi Yurine’yi sorgulamaya başlamıştı.

 

Tanıştıklarından beri Yu’dan ayrı kaldığı üçüncü seferdi. İlki Yu’nun dolandırıcılık işleri için onu bir parkta bırakıp takım binalarına gidişi, ikincisi ise Yu’nun Marino Swann ile birlikte tekinsiz bir mekâna gidişiydi.

 

Ona alıştığı için yanında olmadığı zaman tuhaf hissediyordu. Yu yokken yalnızdı, kalbi stresle çırpınırken yüreği sıkışıyordu.

 

“Annem, ben ve onun çırağı kanalizasyonu kullanarak bir yeraltı tüneline girdik. Sigma Kulesine doğru ilerliyorduk fakat bir canavar bize saldırdı. Canavardan kaçtık ve bir mağaraya girdik, annem canavarı durdurmak için tavanı üzerine çökertti. Tabii o tavanın üstünde yol olduğunu bilmiyordu, yol çökünce yolun üzerindeki...” Yu’dan hiç ismiyle bahsetmemişti, şimdi de ismiyle bahsetmekten imtina ediyordu. “O… Aşağıya düştü.”

 

“Anlamadım, daha düzgün anlat.” Yurine’nin açıklaması daha fazla soru doğuruyordu. “O derken Yu Valarfin’i mi kastediyorsun?”

 

Yurine başını sallayarak onayladı.

 

“Annen ve çırağı kim?”

 

“Annemin ismi Rie, Mora’dayken maceracıydık. Sonra buraya geldik ve bir çırak aldı.”

 

“Çırağı kim?”

 

Yu ona Büyücülük Akademisinden bahsetmemesini söylemişti ama Sharley’nin ismini söylemeden anlatmanın tek yolu akademiden bahsetmekti. İsmini kullanmak istememesinin nedeni de onu sevmemesiydi.

 

“Büyücülük Akademisi müdürünün yeğeni, onun çırağıydı.” Söyledikten sonra Yu’nun sözüne uymadığı için pişman oldu.

 

“Büyücülük Akademisi?”

 

“Annem Mora’dan buraya Büyücülük Akademisine geldi, ben de onun yanında geldim. Sonra akademide müdür ona yeğenini çırak olarak verdi.”

 

“Neden?”

 

“Akademide statü kazanmak için çırak yetiştirmek gerekiyormuş.”

 

“Onu sormuyorum, neden annen akademiye geldi?”

 

“Daha güçlü olmak için.”

 

Annesi peşinde birisinin olduğunu ve onu yenmek istediğinden bahsetmişti. Bunu direkt olarak Yurine’ye söylememiş, bir başkası ile konuşurken Yurine duymuştu ama onun o kişiyi yenmek için akademiye geldiğini biliyordu.

 

“Başka bir şey yok mu? Neden daha güçlü olmak istiyor?”

 

“Seni ilgilendirmez.” Yu bu cevabı duysa kesinlikle Yurine’ye kızardı ama Yurine annesinin sırlarına dokunmaya çalışan bir yabancıya saygılı davranmayacaktı.

 

“Neden Müdür Bishory, yeğenini yeni gelen ve tanımadığı birine çırak olarak veriyor ki? Önceden tanışıyorlar mıydı?”

 

“Mora’daki Bishory ailesinin aracılığıyla tanıştılar.”

 

Hikâyenin bu kısmında Yurine de vardı. Bishory ailesi, Başak Katedralinin destekçisi olan Vermilia ailesinin altındaki bir haneydi ve Dük Vermilia, Rie’nin onlarla tanışmasında aracı olmuştu.

 

“Bishory ailesini nereden tanıyordunuz?”

 

“Eh anasının şeyi ama,” diye düşündü Yurine. “Bu da seni ilgilendirmez.”

 

“Olaya dönelim öyleyse.” Floy, Yurine’nin cevaplarına açıkça sinirlenmişti. Yurine onun sinirlenmesinden korkmuyordu, o adamın büyücü olmadığı belliydi ve vücudundaki mana da kılıç kullanımında onu öne çıkartacak kadar fazla değildi.

 

Eğer Yurine sabrı taşarsa Floy’u birkaç saniyede parçalayabilecek güçteydi.  Floy bunun farkında olsaydı Yurine’yi sinirlendirmemeye gayret gösterirdi.

 

“Neden Sigma Kulesine gidiyordunuz? Neden kanalizasyon?”

 

“Annem oradan bir şey almak istiyordu ve oraya gizli gitmemiz gerekiyordu. Ne almak istediğini ya da neden gizli gitmemiz gerektiğini bilmiyorum.” Bu kısımda dürüsttü, annesinin oraya ne için gittiğini bilmiyordu.

 

“Hatırlamaya çalış, belki bir şeyler biliyorsundur.

 

“Bilmiyorum,” diye bastırdı Yurine.

 

“Ve size canavar saldırdı, öyle mi?”

 

“Evet.”

 

“Ve annen de mağaranın tavanını çökertti.”

 

“Evet.”

 

“Güçlü bir büyücüymüş öyleyse.”

 

“Elbette,” dedi göğsünü şişirerek, annesiyle gurur duyuyordu.

 

“Çöken yol ve avcı goril cesedi kayıtlarda var ama zeminle yol arası oldukça yüksek, Yu Valarfin o düşüşten nasıl sağ kurtuldu?”

 

“Bilmiyorum.”

 

Yu’nun o düşüşten nasıl sağ kurtulduğu hâlâ muammaydı. Belki de onun o düşüşten sağ kurtulması, tıpkı o anda yolun üzerinde bulunması gibi kaderin bir oyunuydu.

 

“Sonra ne oldu?”

 

“Annemin çırağı yaralanmıştı ve o aptalın gidecek bir yeri olmadığı ve muhtemelen anneme yazmak için bizimle gelmek istedi.”

 

“Neden?”

 

“Gidecek bir yeri olmadığı ve muhtemelen anneme yazmak için.”

 

Söylediklerini tekrar ederek cevapladı. Yu’nun anlattığı hikâye sayesinde gidecek bir yeri olmadığını biliyordu, yani onların grubuna katılması bir tercihten çok zorunluluktu.

 

“O aptal, çırağı taşıdı ve Sigma Kulesinin altına bir delik açarak kuleye girdik. Çırağı da tünele bırakmıştık, ondan sonra onu hiç görmedim, ne olduğunu bilmiyorum. Annemin istediği şeyi alması için üst katlara çıkıyorduk, daha sonra burnumuza yangın kokusu gelmeye başladı ve sonra da yollarımız iki suikastçı tarafından kesildi.”

 

Floy tamamen bir kurgu hikâyesi anlattığını düşünüyor olabilirdi. Anlattığı şeylerin doğru olduğunu bildiği halde Yurine’nin kalbindeki baskı artıyordu.

 

“Suikastçılar neden oradaydı bilmiyorum. Annem onlardan birini öldürdü ve sonra bir diğeri de annemi öldürdü.” Hikâyenin bu kısmını nasıl anlatacağı yol boyunca aklındaydı ve hiç beklemediği şekilde, basitçe kelimeler ağzından dökülmüştü.

 

“Onu tekrar göreceğimi bildiğim için böyle oldu,” diyerek kendini rahatlatmaya çalıştı. Annesinin ölümünü basitçe ifade ettiği için suçluluk hissediyordu.

 

“O aptal ile kulenin içinde kapana kısıldık. Aşağısı da yukarısı da yanıyordu ve gidecek yerimiz yoktu. Kalan suikastçı bizi öldürmek için gelince Yu onu öldürdü ve camdan atlayarak kuleden kaçtık. Sonra da insanlar bizi hana giderken görmüş, hikâye bu kadar.”

 

En başta Yu’nun birini öldürecek kadar güçlü olup olmadığı sorgulanabilirdi. Yurine de onun birini öldürebilmesi karşısında şaşkındı ve bu şaşkınlığı atlatamadan bir başkasını öldürmüştü.

 

Camdan aşağıya atlamaları da Floy’a inandırıcı gelmeyebilirdi. O başka bir soru sormadan önce Yurine elinin etrafında bir hortum şeklini alan rüzgâr dalgasını oluşturdu. Çocuğun saçları kısa süreliğine masanın üzerindeki kâğıtlarla beraber havalandı.

 

“Rüzgâr büyüsü yapabiliyorum, büyümle düşüşü yavaşlattım ve güvenli bir şekilde yere indik.”

 

“Bir büyücüsün tabii...” Büyüyü görmek Floy’un gözünde hikâyeyi daha inandırıcı kılıyordu. Büyü sıradan insanların hâkim olduğu bir konu değildi ve bu bilinmezlik hikâyeleri daha inanılır kılabiliyordu.

 

“Başka bir şey var mı?”

 

“Hayır, hepsi bu kadar,” Yurine hemen hemen bildiği her şeyi anlatmıştı.

 

“İş birliğin için teşekkür ederim.”

 

Floy, Yurine’nin tüm ifadesini yazdıktan sonra sayfanın arasına bir ayraç koyarak defteri kapadı.

 

“Yu Valarfin, onun hakkında ne biliyorsun?”

 

“Tanışalı bir ay bile olmadı, fazla bir şey bilmiyorum.”

 

“Buna rağmen seni kızı olarak almasına izin mi verdin?”

 

“Kimsenin beni aldığı yok, kafana göre şeyler uydurma. O amacıma ulaşmamda bana yardım ediyor. Eğer, eğer...” bu kısımdan bahsetmeyi de istemiyordu. “Beni kızı olarak almasaydı dışarıda böylece dolaşamaz ve amacıma ulaşamazdım.”

 

“Neden sana yardım ediyor, senin amacın ne?”

 

“Bunlar da seni ilgilendirmiyor.”

 

***

 

Yurine çıktıktan sonra sıra Yu’nun sorgulanmasına gelmişti, Yu içeri girdi ve Yurine’nin oturduğu koltuğa oturdu. Ondan önce birisi oturduğu için koltuk sıcaktı.

 

“Nerelisin?”

 

“İlonya.” Kolaylıkla yalan söyledi. İlonya’yı seçmesinin sebebi Sigma Kulesinin yandığı gece İlonya’dan buraya bir geminin geldiğini bilmesiydi.

 

“Neresinden?”

 

“Seussu,” dedi. Bu esnada Floy’un da İlonya’lı çıkmamasını umuyordu.

 

Seussu ismini İkinci Dünya'daki ilk günlerinde Lucia’nın hanında kalan bir tüccardan duymuştu. Sucuğuyla meşhur bir kasabaydı.

 

“Neden oradan buraya geldin?”

 

“Yeni bir hayat kurmak için.”

 

“İlonya’nın da gayet iyi bir ülke olduğunu biliyorum, belki Rolderhelm’den sonra en iyisi. Orada da hayat kuramaz mıydın?”

 

“On dokuz yaşındayım, bu yaştayken her genç gibi evden ayrılma hayalleri kurmam normaldi.”

 

Gençliğinde evini terk edip uzaklara gitmeyi düşünmeyen genç neredeyse yoktur. Yu Valarfin’in de böyle şeyler düşünmüş olması şaşırtıcı değildi.

 

“Oldukça iyi giyinmişsin, iyi de bir handa kalıyorsun. Bunları elde edecek parayı nasıl buldun?”

 

“Sigma Kulesinden kaçtıktan sonra İlonya’dan getirdiğim bir eşyayı sattım.”

 

“Bana Yurine ile nasıl tanıştığınızı anlat.”

 

“Buraya geldiğim gece kalacak bir yer bulmak için yolda yürüyordum. Yürüdüğüm yol birden çöktü ve ben de bir mağaranın içine düştüm. Orada Rie ve Yurine ile tanıştım.”

 

“O düşüşten nasıl sağ kurtuldun?”

 

“Dünya ölmemi istemiyor sanırım.”

 

Düşüşün ardından Rie’nin büyüsü yüzünden ölmüştü ama düştüğünde neden ölmediğini bilmiyordu. Tek açıklaması şanstı.

 

“Sonra?”

 

“Rolderhelm’e yeni geldiğim için ne gidecek bir yerim ne de tanıdığım kimse yoktu. Ben de Rie ile beraber hareket etmeye karar verdim. Rie, Yurine’nin annesi oluyor bu arada.” Yurine’den onun kim olduğunu öğrenmiş olsa da Yu tekrar Floy’a söyledi. “Çünkü gidecek bir yerim yoktu, hiçbir yeri bilmiyordum.”

 

“Sadece bu yüzden mi?”

 

“Rie’nin güzel olduğunu düşünmüştüm, bir de bu var.”

 

Anime izlemiş her kişi en az bir kere güzel bir waifu bulmayı ve onunla macera ve romantik kategorilerini barındıran bir hikâyeye atılmayı hayal ederdi. Yu da onlardan biriydi.

 

“Daha sonra ne oldu?”

 

“Rie ile gizli bir geçitten ilerledik ve Sigma Kulesinin bulunduğu yerin altına geldik. Rie bir delik açtı ve kulenin deposuna girdik. Bu esnada yanımızda Rie’nin baygın yaralı çırağı Sharley vardı, baygın olduğu için onu ben taşıyordum. Onu sonra dönüp almak için tünelin içinde bırakmıştım.”

 

“Sharley’nin kim olduğunu biliyor musun?”

 

Büyücülük Akademisini işe karıştırmak istemiyordu ama bu soruyu cevaplamak için yapması gerekecekti.

 

“Sharley Von Bishory, Salery Von Bishory’nin çırağıymış.” Floy başıyla devam etmesini işaret etti. “Kulenin üst katlarına çıkıyorduk, neden gittiğimizi, orada ne olduğunu bilmiyorum. Sadece Rie’yi takip ediyordum. Merdivenleri çıkarken burnuma yanık kokusu gelmeye başladığında bunu Rie’ye söyledim ama onlar koku almadıklarını söylediler. Ben ısrarcı olduğumdaysa karşımıza iki suikastçı çıktı.”

 

“Kimdi bu suikastçılar?”

 

“Keder ve Neşe isimli, palyaço kostümü giyen kişilerdi.”

 

“Keder ve Neşe?!” Yu başını sallayarak Floy’u onayladı. “Ve sen onlardan birini mi öldürdün?”

 

“Keder’i.”

 

“Onların kim olduğunu biliyor musun sen?”

 

Yu başını iki yana sallayarak bilmediğini söyledi.

 

“Nasıl yaptın bunu?”

 

“Rie, Neşe’yi öldürdüğünde Keder de Rie’yi öldürmüştü. Yurine’yi aldım ve kaçmaya çalıştım ama kaçacak bir yer yoktu, Keder bizi kapana kıstırdı ve öldürmeye çalıştı. O esnada can havliyle taşaklarına vurdum, vurduğum zaman da elindeki tırpanı almayı başardım ve hiç zaman kaybetmeden onu öldürdüm. Dediğim gibi kaçacak bir yer olmadığından kuleden aşağıya atlamamız gerekti. Kaçıncı kattaydık bilmiyorum ama yüksekteydik, Yurine rüzgâr büyüsüyle düşüşümüzü yavaşlattı ve böylece kaçtık.”

 

Sorgulama düşündüğünden daha stressiz geçmişti, tüm soruları seri bir şekilde yanıtladı.

 

“Onların yanında büyü kullanılamadığını biliyorum.”

 

“Bunu fark etmiştik, onlar öldüğündeyse Yurine’nin büyü kullanmasını engelleyen şey her neyse kalktı ve büyüsünü yapabildi.”

 

Onların büyüyü engelleyen özelliği Yu’da olsaydı kullanışlı olabilirdi. Tabii bu özellik isteği dışında çalışıyorsa Yurine’nin büyü yapmasını engelleyeceği için destekten çok köstek olurdu.

 

“Neden o olaydan sonra Yurine’yi evlat edindin, neden onun yanında kalmaya devam ettin?”

 

“Küçük bir çocuğu tek başına bırakamazdım.”

 

“Hepsi bu olmasa gerek.”

 

“Bir hastalığım var, hastalığımın ne olduğunu söylemek istemiyorum.” Aslında iki hastalığının olduğunu söyleyebilirdi. Birisi bir süredir kendisine uğramayan epilepsiydi, Yurine’nin şifa büyüsünün işe yaradığını düşünüyordu. Diğeri de Rie’den aldığı lütuflardı. Yurine eğer şifa büyüsü yapmazsa lütufların canını yakacağını söylemişti. “İyileştirilebilir bir şey değil, en azından bildiğim bir tedavi yok. Yurine bu hastalıklar yüzünden acı çekmemi engelliyor ben de o suikastçıları oraya kimin gönderdiğini bulmasında Yurine’ye yardım ediyorum.”

 

“O katillerin neden orada olduğunu biliyor musun?”

 

“Hayır,” dedi Yurine’nin bu konuda herhangi bir şey söylemediğini umarak.

 

“Şimdiye dek bir şey bulabildiniz mi?”

 

“Hayır. Büyücülük Akademisindekiler bir şey biliyor mu diye oraya gittik ama elimiz boş döndük.”

 

Floy, Yu’nun ifadesini yazmayı bıraktı.  “Başka bir şey yok değil mi?”

 

“Konuyla alakalı olmayan bir şey var.”

 

“Ne o?”

 

Bandajlı adam onu korkutuyordu ve ondan bahsetmesi gerekiyordu. Belki yardım alabilirlerdi.

 

“Dün, muhafızlar haricinde yüzü bandajlarla sarılı bir adamın Yurine’yi aramak için geldiğini duydum. Yurine böyle birisini tanımadığını söylüyor. Doğrusu bu beni tedirgin ediyor. Bununla ilgili herhangi bir şey yapılamaz mı?”

 

Yu’nun aklına alınabilecek bir önlem gelmiyordu. Elde çok az argümanın bulunduğu bir mesele için koruma kararı alınacak değildi ve böyle bir karar alınsa bile illegal eylemleri yüzünden Yu’nun işini zorlaştırırdı.

 

Ama bir umut olaydan bahsetti.

 

“Nereye gelmiş?”

 

“Kaldığımız hana. Öğleden sonra gelmiş.”

 

“Araştıracağız.”

 

Floy, Yu’nun son dediklerini bir başka kâğıda not aldıktan sonra gidebileceklerini söyledi.

-------------------------

17.12.2021 - 20:40






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr