Dün gece yaşanan korkunç olaydan sonra süren gergin ortam, sabah vakti Satoshi’nin cesedinin Kızılşapel mezarlığına gömülmesinin ardından da devam etti.
Herkes çökmüştü, herkes sinirliydi. Tek bir damla bile bardağın taşması için yeterli olacağından grup birbiriyle konuşmaktan çekiniyordu.
Sivina sakinliğini korumaya çalışsa da Yu onun dudaklarının nasıl titrediği görmüştü, güçlü durmakta zorlanıyordu.
Ana, Yu’ya göre en fazla çöken kişiydi. Ana ile Satoshi arasında bir şey var mı bilmiyordu ama ağlamaktan gözleri kızarmıştı ve tek kelime edemiyordu.
Raul tuhaftı. Yu kendisi de korkuyu bolca hissettiğinden korkan bir insanın nasıl göründüğünü anlayabiliyordu ve Raul’un korktuğunu söyleyebilirdi. Aynı zamanda Raul suçluluk hissediyordu.
“Cinayetle bir bağlantısı olabilir mi?” Yu, o ikisinin aynı kızlardan hoşlandığını söyleyebilirdi. “Rakibini ortadan kaldırmak için mi böyle bir işe girişti? Hayır, bilemiyorum… Belki de o odayı alan kişi kendisi olsaydı, kendisinin öleceğini ve Satoshi’nin yaşayacağını düşünüyordur. Suçluluğun sebebi bu olabilir.”
Satoshi ve Raul, kızların odasının karşısındaki odayı almak için kavga etmişti. Kızların odasının karşısındaki odada kalma hakkını kazanansa Satoshi’ydi. Eğer kaybetseydi ölen kişi Raul olabilirdi.
“Tabi bu cinayetin özel olarak Satoshi’yi hedef almadığını varsaydığımızda ortaya çıkan sonuç.”
Lylphia’ya baktığında onun da suratının asık olduğunu görüyordu. Fakat o diğerleri kadar çökmemişti, birkaç güne tekrar gülmeye başlayacak gibiydi.
Görünüşe göre Yurine, cinayetten en az etkilenen kişiydi. Yüz ifadesi her zamankiyle aynıydı, belki gerçek duygularını o ifadesiz yüzün altında saklıyordu.
“Onun yaralanmasını istemiyorum…”
Satoshi’nin ölümü şüphesiz Yu’yu da sarsmıştı ama bunun, Yurine’yi üzmesini istemiyordu. Ona kanat germeliydi.
“Nasıl oldu bu?”
Olaydan yalnızca birkaç saat önce Satoshi ile görüşmüşlerdi. Rahatsız edici şekilde abartılı tepkiler vermeye devam ediyor, Yu’yu utandırıyor ve Yu onun yüzüne yumruk atmak istiyordu.
O zaman Satoshi hayattaydı, şimdiyse toprağın altında yatıyordu.
Göğsündeki çukur tekrar ateşlendi, içine bir şeyler çekiyor ve çektiği şeyleri yakıyordu. Pişmanlık ve keder tekrar vücudunu tırmalamaya başlarken farklı seçimler yapsaydı daha iyi bir sonuç elde edebilir miydi diye düşünüyordu.
Satoshi’yi tanıdığını iddia edecek kadar çok vakit geçirmemiş olsalar da canının yanmasına engel olamıyordu. O da kötü bir hayat yaşayan, bu dünyada umut bulmuş birisiydi.
“Cinayeti işleyen kişi Kızılşapel Katili mi?” Dün geceden beri süregelen sessizliği Yurine bozdu.
Yu, Satoshi’nin arkadaşları için durumun zor olduğunu bilse de oturup yas tutmaya devam edemezlerdi. Hayat akmaya devam ediyordu ve bir şeyler yapmalılardı.
“Daha önce Kızılşapel Katiline atfedilen cinayetler ile aynı tarzda işlenmiş, işkence ile. Ayrıca Aletin’in ağabeyi de aynı şekilde öldürülmüştü, yani neredeyse emin gibiyiz.”
Cinayeti katilin üzerine atmak isteyen başkası da bu suçu işleyebilirdi. Satoshi kimi, bu şekilde ölmesini sağlayacak kadar sinirlendirmiş olabilirdi?
Yu iki ihtimal veriyordu, birincisi Kızılşapel Katiliydi ve yüksek olasılıkla cinayeti o işlemişti.
İkincisi Raul’du ve kızlar için Satoshi’yi öldürmüştü. Bunu bir olasılık olarak düşünse de iki kız için bu kadar ileri gidebilecek gibi görünmüyordu.
“Kaba olmak istemiyorum ama böyle bir durumda Satoshi’yi rakip olarak görmüyordur bile. Kızılşapel Katili olmalı… Ama katil o olmasa bile, eğer Satoshi’nin katili bizi hedeflemiyorsa onunla uğraşmak zorunda değiliz. Satoshi’nin intikamını almak gibi bir amacım yok, katil kim olursa olsun bizim bulmamız gereken kişi William Berry, Kızılşapel Katili.”
Yurine’nin dileği uğruna Sony’yi arıyorlardı ve Sony’yi bulmak için Kızılşapel Katilini arayacaklardı.
Satoshi’nin cinayetini çözmeye çalışmak hedeflerinin dışındaydı.
“Peki onlar ne yapacak?”
Sivina, Ana ve Raul’a baktı. Eğer pes edip çekilirlerse Sony’yi bulma görevi zorlaşacaktı. Yu onları görevde tutmak ve onlardan yararlanmak istiyordu.
“Sizin için zor olduğunu biliyorum, eğer çekilmek isterseniz-”
“Onu yakalayacağım.”
Onları yoklamak istedi. Normalde sözünün kesilmesinden nefret ederdi ama Sivina’nın kararlı cevabını hafif bir tebessümle karşıladı. Sonra diğerleri fark etmeden gülüşünü sildi.
“Güzel.”
Eğer Sivina bu kadar kararlıysa Ana da onu takip ederdi ama Raul’un ne yapacağını kestiremiyordu, o ikisini takip eder miydi?
“Sen ne yapacaksın?” Raul’a sordu.
“Tabi ki de Sivina’yı takip edeceğim.” Raul’un cevabı beklemediği kadar, en az Sivina’nınki kadar kararlıydı.
“Öyleyse kaybedecek vaktimiz yok. Derhal katilin önceki cinayetlei-”
“Bay Valarfin.”
“Hah?”
Lylphia’nın sözünü keseceğini tahmin etmemişti.
“Lütfen bana çekileceğini söyleme.”
Lylphia’nın görevden çekilebileceğini hiç hesaba katmamıştı. Görev ona Büyücülük Akademisi tarafından verildiği için ne olursa olsun Yu’nun yanında durmalıydı.
Neyseki Yu’nun endişeleri boşa çıktı, Lylphia kendisi için konuşmuyordu.
“Onlara toparlanmaları için zaman vermeniz gerek.”
Lylphia haklı olabilirdi ama Yu’nun onlara toparlanmaları için verebileceği zamanı yoktu.
Zamana karşı yarışıyorlardı, final maçından önce tüm işleri bitirmelilerdi. Eğer üçlü zamana ihtiyaç duyduklarını söylerse Yu grupları ayırmak ve tek başına devam etmek zorunda kalırdı.
“Hem neden sen bize ne yapacağımızı söylüyorsun?” Raul ile Yu’nun gözleri birbirine kenetlendi. “Ne yapacağımıza grupça karar veririz.”
Yu ametist rengi keskin gözlerini Raul’unkilerden ayırmadan bakmaya devam etti. Yanakları sertti, dudakları bıçak gibi düz. Raul birkaç saniye sonra gözlerini kaçırdı.
“B-bence sorun yok,” dedi Ana.
“Sivina?” Yu yüzünü Sivina’ya döndü.
“Devam edebiliriz.”
Sivina’nın onayını aldıktan sonra Raul’a fikrini sormadan devam etti. Lylphia ya da Yurine’ye de sormamıştı çünkü onların geri çekilmeyeceklerini biliyordu.
“İşlenmiş tüm cinayetlerin listesini istiyorum, Lylphia bununla ilgilen. Raul, Alatin’in evine git ve ailesi hakkında bilgi topla. Babası ve abisi kimmiş iyice öğrenelim. Sivina, Ana, siz de Alatin’in ailesinden önce yaşanan olay hakkında bilgi toplayın. Şu kasaba dışındaki köşk olayından bahsediyorum. Kurbanların kim olduğunu, mesleklerini, hobilerini, cinayetten önce neler yaptığını bilmek istiyorum.” Katilin algoritmasını çözmek istiyordu. Kurbanları rastgele insanlar mıydı yoksa aralarında ortak noktalar var mıydı öğrenecekti. “Lylphia tam listeyi getirdiğinde diğer kurbanları araştıracağız. Hemen şimdi işe başlıyoruz.”
Görev dağılımını yaptıktan sonra herkes kendisine verilen görevi yerine getirmeye gitti ve Yurine ile baş başa kaldılar.
“Ben ne yapmalıyım?”
“Bir düşünelim,” dedi Yurine’nin yüzünü incelerken. “Şu kayıtsız ifadeden kurtul, hala tatlısın ama gülümseyebilirsen daha tatlı olursun. Ha, bir de yanımdan ayrılma. Bunları yaparsan beni motive edersin.”
“Sana ciddi bir soru sordum!”
“Benim cevabım da ciddiydi, Yurine.”
Yurine arkasını dönerek Yu’nun ciddiyetini karşıladı.
“O piçin oğlunu bulmak için katili yakalamak şart mı?”
“William Berry, yani Kızılşapel Katili ile Sony’nin karşılaştığına dair herhangi bir kanıtımız yok. Onun bahsettiği kişi tamamen farklı bir Sony de olabilir.” Çoğu zaman olduğu gibi şimdi de sadece ihtimaller dahilinde konuşabiliyorlardı. “Ama Sony’nin Kızılşapel’den uzağa gidemeyeceği söylendi ve elimizde bir ipucu var, yani böyle yapacağız.”
“Eğer bulamazsak-”
“Eğer bulamazsak…” Yurine’nin annesini getirme işi zorlaşacaktı. Söylemek istediği buydu ama söyleyemedi. Zaten Yurine hemen anlamıştı. “Zamanı geri almanın bir yolu varsa-”
“Var,” bu sefer Yurine, Yu’nun sözünü kesti.
“Belki Büyücülük Akademisinde bir şeyler bulabiliriz, onun dışında ne yapabiliriz bilmiyorum.”
Düşünceleri karmakarışıktı. İnanmak istiyor ama inanamıyor, inanırmış gibi yapıyor, başardıklarını hayal ediyor, bunun neden imkansız olacağını söylüyor ve sonra tekrar inanmak istiyordu.
“Öyleyse onu bulmalıyız.”
“Evet,” dedi Yu. Şimdilik kararlılıklarını sağlamlaştırmaya ve küçük görevlerine odaklanacaklardı.
“Ne yapacağız?”
“Kasabanın dışındaki ormanı iyi bilen birilerini arayacağız.”
***
“Bu ses ne?”
Gecenin ilerleyen saatleriydi ve Yu hala uyumamış, Lylphia’nın getirdiği raporu inceliyordu.
Verdiği görevler yerine getirilimişti. Lylphia, William Berry’nin sorumlusu olarak görüldüğü tüm cinayetlerin listesini getirmiş; Raul, Alatin’in ailesi hakkında detaylı bir araştırma yapmış ve Sivina ile Ana da köşk cinayeti ile ilgili bilgi toplamıştı.
Yu tüm bunlar arasında bağlantı yakalamaya çalışıyordu ama…
“Bu ne ya?”
Sesin kaynağını bulmak için önce etrafına baktı, fakat bu ses dışarıdan gelemezdi. Çünkü elektronik bir aletin çıkardığı sinyal sesine benziyordu ve Yu’nun etrafında böyle bir alet bulunmuyordu.
“Kulağım çınlıyor.”
Serçe parmağını kulağına soktu ve tırnağına pislik gelecek mi diye baktı, tırnağına bir pislik gelmediği gibi derine sokmayı denediği için kendi canını yakmıştı.
“Derinlerde mi pislik var?” Daha önce böyle bir problemle karşılaşmamıştı, ne yaparsa çınlama dinerdi?
Ayağa kalktı ve odanın içinde birkaç adım dolaştı, sonra sandalyesine geri oturup masadaki kağıtlara bakmaya başladı.
“Alatin’in ağabeyi…” Satoshi gibi onun da iç organları çıkartılmıştı, aralarındaki fark onun duvara çivilenmesiydi. “Yeni şövalye ilan edilmiş. Babası da şövalyeymiş.”
Satoshi sayılmazsa Alatin’in ağabeyi ve babası katilin son kurbanlarıydı. Ondan önce de ilk defa Lylphia’dan duyduğu köşk cinayeti vardı.
“Ama odaklanamıyorum.”
Tekrar ayağa kalktı ve serçe parmağını sol kulağına soktu. Çınlama her iki kulağında vardı ama sol kulağındaki daha güçlüydü.
Tırnağı ile kulağının içiyle oynadı ama yaptığı tek şey yine kendi canını yakmak olmuştu. Parmağını çıkardı ve kulaklarını kapamayı denedi, bu çınlamayı daha güçlü bir şekilde duymasına yaradı.
“Siktir git ama ya!”
Bu işin parmağıyla olmayacağını anladığında tekrar yerine oturdu ve kağıtlara baktı.
Kulağının içinden gelen sinyal sesi benzeri çınlama odaklanmasını zorlaştırsa da kendini yazıları okumaya zorladı.
“Savaş kahramanıymış demek.”
Kızılşapel Katilinin girdiği köşkün sahibi olan adam Sör Richard Henry otuz yıl önce Fırtına Krallığı ve Rolderhelm arasındaki çatışmalarda ön saflarda mücadele vermiş ünlü bir kahramandı.
Edward’ın ailesi olan Henry, tüm savaşların bitmesiyle birlikte ticarete yönelmiş olmasına rağmen içerisinde pek çok güçlü savaşçıya sahipti.
Ama o aileden yalnızca tek bir kişi, köşkün sahibi olan Richard Henry öldürülmüştü. O gün ölen diğer iki kişi ise sıradan vatandaşlardı.
Bildiği cinayetler arasında yaşlı bir adam, iki hizmetçi, üç şövalye ve bir şifacı vardı. Bunlar arasında nasıl bir bağ kurmalıydı?
“Algoritma… Algoritma… Nasıl olabilir?” Sağlıklı bir çıkarım yapmak için daha fazla bilgiye ihtiyacı vardı. “Yarına kaldı.”
Zaten aniden ortaya çıkan çınlama, daha fazla çalışmasına izin vermeyecekti.
“Yarın çok işimiz var,” Yu ofladı. Diğer kurbanların ailesi ile görüşecek ve kurbanlar hakkında bilgi edineceklerdi. Kurbanlar hakkında ne kadar çok şey bilir ve ne kadar ortak nokta bulabilirse katilin izlediği algoritmayı çözme şansı o kadar artardı.
“İşlerin bu noktaya gelebileceğini kim düşünürdü ki?”
Aklı hala Satoshi’deydi, onun öleceğini hiç düşünmemişti. Ona kötü davrandığı için vicdan azabı çekiyordu.
Onu tanımıyordu ama şimdi burada olsa ona daha iyi davranmak isterdi. Tekrar oflayıp ellerini yüzüne götürdü, Yu Valarfin bir pislikti.
“Satoshi de benim gibi düşünmüş olmalı ama bu dünya çok acımasız.”
İkinci Dünyaya ilk geldiğinde ve Rie ile tanıştığında güzel bir macera yaşayacaklarını düşünmüştü. Hikayesi mükemmel gidecekti, Rie ile romantik bir macera yaşayacak, komik olayların içinde yer alacak ve bir noktada mutlu sona ulaşacaktı. Bu çoğu insanın ilk düşündüğü şey olurdu.
Ama artık Rie yoktu ve Yu, tanışalı bir ay bile olmadığı bir kızla baş başaydı. O kızın neredeyse hiç tanımadığı annesini geri getirmek için dedektifçilik oynuyordu.
Yatakta uyumakta olan Yurine’ye baktı.
“Ben…”
Gülümsedi. Onun huzur içinde uyuduğunu görmek dertlerin göğsünü sıkan pençesini biraz olsun yumuşatmış ve kalbindeki yükün hafiflemesini sağlamıştı.
Masadaki muma üfledi ve yanan ateşi söndürdü. Sonra da Yurine’nin yanına uzanarak yorganı üzerine çekti.
-------------------------
19.12.2021 - 23.27
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..