Cilt 2 - Bölüm 22: İki Kılıç Perisi

avatar
501 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 22: İki Kılıç Perisi


Birbirine zıt renklere boyanmış iki tatlı kız Rolderhelm şehrinin kaldırımlarında sessizce yürüyordu.

 

Diğerine kıyasla daha kısa olan kızın başının üstünde iki kedi kulağı vardı. Onun saçları tüm tonlardan ayrılmış saf beyazdı. Beyaz kıyafeti süslüydü, fırfırlı bir eteğe sahipti ve biraz ağır gözüküyordu. Kıyafetinin arkasında açılmış bir delikten çıkan kedi kuyruğu sallanıyordu ve sağ elinde tuttuğu kahverengi bir oyuncak ayısı vardı.

 

Ona kıyasla daha uzun olan kızın ise dizlerinin arkasına kadar gelen düz siyah saçları vardı. Kızın her adımıyla siyah saçları yavaşça dans eder gibi hareket ediyordu. Saçları ile aynı tona sahip büyük, yuvarlak siyah gözlere sahipti ve tek parça siyah bir elbise giyiyordu. Onun kulakları, yanında yürüyen Yurine’nin kulaklarından farklı olarak başının üstünde değil, olması gereken yerde fakat sivri şekildeydi.

 

“Bizim türümüzün kulakları normalde sivri olur, ilk kez kedi kulaklı bir kılıç perisi ile karşılaşıyorum. Tabi bu kulaklar sana çok yakışmış, inanılmaz tatlısın.”

 

Yurine’nin Yu’dan ayrı kaldığı dördüncü seferdi. Yanında tanımadığı biriyle yürümekten hoşlanmıyordu ve bu yüzden konuşmaya çekiniyordu.

 

Aslında Yu da ilk karşılaştıklarında tanımadığı birisiydi ve annesini çalmaya çalışacağını düşünerek ondan hoşlanmamıştı ama beraber yaşamak zorunda kaldıklarından ona çabuk alışmıştı.

 

Ayrıca Yu ona çabuk alışmasını sağlayacak kadar yakışıklıydı ama bunu onun karşısında kabul etmeye utandığı bir şeydi.

 

Nerissa’nın kılıç perisi kulaklarından bahsetmesinin ardından boşta duran elini kulağına götürdü. Eğer normal bir kılıç perisi olsaydı kulakları tıpkı Nerissa’nın kulağı gibi olurdu.

 

Fakat Yurine sıradan bir kılıç perisi değildi, annesi tarafından oluşturulduğu için kulakları diğer kılıç perilerinkine benzemiyordu.

 

“Normal olarak. Ben özel bir varlığım sonuçta.”

 

Yurine annesinden bazı hikayeler duymuştu. Duyduğu hikayelerden bazılarında insanlar tarafından çok fazla değer verilen eşyalar kılıç perilerine dönüşüyordu.

 

Fakat büyücülük akademisindeki bilgilere göre kılıç perileri birikmiş mananın evrim geçirmesi ile oluşurdu. Her şekilde, Yurine iki koşula da uymuyordu.

 

O, annesi tarafından yaratılmıştı ve annesi de mükemmel bir varlıktı. Mükemmel bir varlık tarafından yaratıldığına göre o, diğer canlılara göre daha özeldi.

 

“Çok tatlısın.” Nerissa, Yurine’nin kibirli kelimelerine kıkırdayarak karşılık verdi.

 

Yurine farkında olmadan Yu’nun ona verdiği oyuncağa sarılmaya başlamıştı. Nerissa haklıydı, bu haliyle çok tatlı gözüküyordu.

 

“Niye bana sanki ablammış gibi bakıyorsun? Hmph.”

 

Yu da Yurine’ye bu şekilde bakıyordu. Hafif bir gülümseme, hafifçe kısılmış gözler ve nazik bir bakış. Yurine ona alışmıştı ama şimdi bir başkasının kendisine böyle bakmasıyla içinde oluşan duyguları tarif edemiyordu.

 

Rahatsızlık değildi, huzursuz da değildi ama böyle olmamasını tercih ederdi. Fakat birden bu bakışlar kesilirse de dileğine pişman olurdu.

 

“Hmm…” Nerissa parmağını yanağına götürürken düşündü. “Belki bir abla olmaya alıştığım için çoğu kişiye istemeden de olsa böyle bakıyorumdur. Senin anlaşmalın ile olan ağabey kardeş ilişkisi Gal ile benim aramda abla kardeş ilişkisi olarak yaşanıyor.”

 

“Whaaa! Sanki ona abi dermişim de…”

 

Yu ile benzeyen tek bir yönleri bile olduğunu kabul etmezdi. Ona ağabeyi olarak seslenmek de istemiyordu. Kendisinden büyük bir kardeşe ihtiyacı yoktu.

 

“Baba kızı mı tercih edersin?”

 

“BU DAHA KÖTÜ!”

 

Ağabey denmesine zor da olsa katlanabilirdi ama baba katlanabileceği bir kelime değildi. En başında bu durum sanki Yu, Rie ile birlikteymiş gibi hissetmesine sebep oluyordu. Yu’nun resmi babası olarak kaydedilmesi bile rahatsız ediciydi.

 

“ASLA!”

 

Gözünün önüne Rie’nin, Yu’ya yaptığı o şey gelince haykırarak başını salladı ve görüntüyü hafızasından silmeyi denedi.

 

“O herif kendini ne sanıyor? Güneş batmadan dönecekmişim… Bak, bak, bak! Lafa bak! İstediğim zaman dönerim, ona haddini bildirmek gerek!”

 

Yu ile sanki sıkı fıkıymış gibi konuşulması utanmasına sebep olmuştu. Nerissa’nın kafasındaki bu algıyı yıkmak için Yu hakkında şikayet etmeye başladı.

 

“Bir de bana tuhaf şeyler söyleyip duruyor. Kalbi sevgi doluymuş, hmph! Kendini sevdirmek için nasıl da umutsuzca çabalıyor, üçkağıtçı herif…”

 

Duraksadı ve üçkağıtçı kelimesini kullandığı için suçluluk hissetmeye başladı. Yu’yu bir başkasına ele vermek istemiyordu, bir şeyler anlamış mı diye Nerissa’ya baktı ama Nerissa gülümseyerek izlemeye devam ediyordu. Onun gülümsediğini görünce kendini toparlayıp şikayetlerine devam etti.

 

“O sapık benim yanımda yatabilmek için tek yataklı odalar tutuyor. Geçen gün yataklarımız ayrı olmasına rağmen uyandığımda bir bakmışım yanıma gelmiş. Tatlılığımdan yararlanmaya çalışan adi.”

 

Aslında yatarken yanında birinin olması hoşuna gidiyordu ve ilk başlarda rahatsız olsa da sonraları Yu’nun yüzünü beğendiğinden onunla yatmayı seviyordu.

 

Fakat bu da kabul etmeye utandığı şeylerdendi ve Yu’nun ya da bir başkasının yüzüne söyleyemezdi.

 

“Böyle kelimeler kullanırsan bir şeylerin yanlış anlaşılmasına yol açıp Bay Valarfin’in başını belaya sokabilirsin.”

 

Oldukça uzun bir yol boyunca yürümüş ve parka varmışlardı. Bu parkta çocukların oynaması için alanlar olsa da asıl yapılış amacı çocuklar için değil, bir tanrıçayı anmak içindi. Anılan tanrıça, kırk yıl önce dünyayı kurtarmak için Rolderhelm’e inen Doğa Tanrıçası Rheia’ydı. Parkın adına da Rheia Bahçeleri deniyordu ki gerçekten hayran olunası bir yapıydı.

 

Altı parçaya ayrılmış parkın içinde su yolları akıyordu ve o su yollarının üzerindeki çiçeklerle süslenmiş köprülerden geçerek yürüyorlardı.

 

Sonbahar geldiği için ağaçların yaprakları sararmaya başlamıştı fakat bazıları hala yeşilliğini koruyordu. Sonbahara karşı direnen çiçekler de hafif esen rüzgârla sallanmaktaydı.

 

“En güzel çiçeğin bile solduğu bu dünyada, onların çabaları anlamsız,” demişti Emily’nin anılarındaki birisi. Yurine o kişinin haklılığına katlanamıyordu.

 

“Solmak, haksızlık.”

 

Eğer geri alınacaksa hayat neden veriliyordu? Annesinin var oluşunun hiçbir anlamı yok muydu? Eğer bir gün bitecekse tüm gülüşler, tüm neşeler, tüm sevgi boşuna mıydı?

 

Yurine bunları düşünmekten nefret ediyordu ama istemese bile hatıraların arasında hatırlamak istemediği insanların sözleri dönüyor, nahoş düşünceleri Yurine’nin beyninin içinde haykırıyorlardı.

 

“Onu sevmiyor musun?”

 

Yurine, Nerissa’ya baktı. Bir anda böyle bir soru gelmesini beklemiyordu. Önce biraz afalladı, sonra gözüne kestirdiği bir salıncağa yöneldi. Salıncağın üzerine dökülmüş yaprakları eliyle temizledi ve oturduktan sonra soruyu cevapladı.

 

“Sadece karşılıklı çıkar ilişkisi, o kadar.”

 

Arkadaşız demeye gururu izin vermiyordu, sevmiyorum da diyemezdi. Yu’nun yüzüne karşı belki, yalan da olsa sevmediğini söyleyebilirdi ama onun arkasından böyle bir şey söylerse Nerissa’nın onu ciddi sanmasından korkuyordu.

 

“Onu sevmiyorsan neden seni isimlendirmesine müsaade ettin ki?”

 

Bir kılıç perisi izin vermediği sürece isimlendirilemezdi. Lucia onu Valarfin soy adıyla tanıttığı için Nerissa, Yurine’nin isimlendirilmeyi kabul ettiğini düşünüyordu.

 

Yurine isimlendirilmemişti. Ne annesi ona bir isim vermeyi başarabilmişti ne de Yu’dan bir isim almıştı. İsimsiz olduğu ortaya çıkarsa bazı insanlar onu ele geçirmeye ve bir ismi kabul etmesi için zorlamaya çalışabilirdi, yani ismi olmadığını söyleyemezdi.

 

Ama Yu’nun onu isimlendirdiğini iddia etmek de istemiyordu. Bu yüzden soruyu cevaplamadı.

 

“Seni isimlendirmesine müsaade ederek ne yaptığının farkındasın değil mi? Ondan nefret ederek bir ömür yaşayamazsın.”

 

Bir kılıç perisi isimlendirildiğinde bu onun ilk ve son isim töreni olurdu. İsmi geri alınamaz, değiştirilemez, ömrünün sonuna dek aynı isimle yaşamak zorunda kalırdı.

 

“Nefret etmiyorum…” dedi Yurine ama cümlenin devamını getiremedi. “Ne yapıyorsun?”

 

“En son Gal’i salıncakta sallamıştım, on yaşındaydı sanırım. Artık böyle şeyler yapması pek mümkün değil. Galiba böyle bir anı tekrar yaşamak için hala olmayı beklemem gerekecek.”

 

Nerissa salıncağın arkasına geçmiş Yurine’yi sallıyordu. Yurine bir eli ile salıncağın zincirinden tutarken diğer eli ile oyuncak ayısını karnına bastırmıştı.

 

“Gal’in babasını hiç sevmezdim, sahiden hiç ama hiç sevmezdim. Sevdiğim kişi Gal’in babasına âşık olunca yaşadığım kalp kırıklığı hayal edilemez.”

 

Nerissa kendi hikayesini sesinde melankolik bir tını ile anlatmaya başladı. Yurine ondan bunu yapmasını istememişti ama hikayesini merak ettiği için bölmek yerine dinlemeye devam etti.

 

“Ve o kişi, o adamdan hamile kalınca da ondan nefret etmeye başladım. Doğrusu, onun ölmesini istiyordum. Eh… O zamanlar genç bir periydim sonuçta. Kıskançlık yüzünden dilememem gereken bir dilek diledim.”

 

Sesindeki suçluluk, Yurine’nin kollarını ürpertti ve göğsüne işledi. Nerissa onu sallayarak konuşmasına devam etti.

 

“Maalesef dünya benim bencil dileğimi kabul etti ve o adam, Fırtına’nın Çocukları tarafından öldürüldü. Kısa süre sonra Gal’in annesi de doğumda öldüğünde kucağımda Gal ile baş başa kaldım.”

 

Yıllar öncesine ait bir hikayeyi anlatırken aklında o kişi canlanıyor muydu? O kişinin yüzünün her bir detayı hala aklında mıydı? Yoksa şu anda o kişinin yüzünü hatırlamak için mi çabalıyordu?

 

“Ben de annemin yüzünü hatırlayacak mıyım?”

 

Unutmak istemiyordu, annesinin bir hatıraya dönüşmesini istemiyordu. Tekrar onunla olmak, tekrar onun elini tutmak istiyordu.

 

“O, nefret ettiğim adamın tohumuydu ve en kıymet verdiğim insanın ölümünün sorumlusuydu. Yaşadığım karmaşık hisleri bugün bile dile getirmekte zorlanıyorum.”

 

Nerissa, Yurine’yi sallamayı bıraktı ve onun yanındaki salıncağa oturdu. Yurine sallanmaya devam etmek için ayaklarını bir ileri bir geri götürüyordu.

 

“Onu tek başına bırakamazdım, yaydığı güç nedeniyle bazı şeytanları ve Fırtına’nın Çocuklarını üstüne çekebilirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum, kucağımda bir bebekle baş başaydım ve bir şeyler yapmazsam uzun yaşayamayacaktı. O anda bir şey fark ettim; onun beni isimlendirmesini sağlayabilirdim, buna uygundu. Oldukça nadir bir durum değil mi?”

 

Yurine kendisi de bir kılıç perisi olmasına rağmen Nerissa’nın bahsettiği şeyin ne olduğunu anlayamamıştı. Bilmediği bir konudan bahsediyordu, konuşmadı ve dinlemeye devam etti.

 

“Yasaklı bir büyüyü kullanmam gerekse de bebeğin düşmanları üzerine çekmesini engellemem ve yanında durmam gerekiyordu, biraz da zorunluluktu. Başka seçeneğim olmadığı için büyüyü uyguladım.”

 

Bulutlar güneşin önünden sırayla ilerlerken hem salıncağın ivmesi hem de esen hafif rüzgar ile birlikte aynı hizada sallanan iki perinin saçları dalganıyordu.

 

“Anlaşma yalnızca ömrün sonuna geldiğinde sonlanır. Bunu biliyordun, değil mi? Bilmiyor olman mümkün değil. Böyle bir ömür nefretle geçirelemez, bu yüzden Gal ile benim aramdaki bağ da onun büyümesiyle sevgi bağına dönüştü. Sonuçta tüm ömrümü nefret ve hasret ile geçiremezdim.”

 

Nerissa’nın hikayesi sona erdiğinde Yurine ayaklarını yere sürterek salıncağı durdurdu. Eğer Yu burada olsaydı ayakkabılarının altını eriteceğini söyleyerek ona kızardı.

 

“Bence, Bay Valarfin’e biraz şans vermelisin. İnsan duygularını anladığımı düşünüyorum, o çocuk sana değer veriyor.”

 

“Bunu hiç arzulamadım.”

 

“Bizim için anlaşmalar önemlidir, bu anlaşmayı mutlu bir hayata çevirmek yapabileceğin en iyi şey olur. Hem beraberken o kadar da mutsuz gözükmüyordun.”

 

“Ben onunla bir anlaşma yapmadım. Mutlu hayatımı annemle yaşamak istiyordum.”

 

Yurine isteğine ulaşana kadar mutlu bir hayat elde edemezdi. Annesi olmadan o mutlu hayatı yaşamak istemiyordu.

 

“Sen büyüdükçe senin duyguların da yerine oturacaktır. Bu arada kaç yaşındasın?”

 

“Geçen gün üç oldum.”

 

“Hmm… Henüz yeni oluşmuşken isimlendirilmişsin demek. Şanslı sayılırsın, ben oluştuktan sonra bir isim alana dek on beş yıl geçmesi gerekti.”

 

Annesi, Yurine’ye bir isim vermeyi başaramamıştı. Sigma Kulesindeki o güne dek sürekli deniyorlardı ama tüm denemeler başarasızlıkla sonuçlanıyordu.

 

Bu yüzden isimler hakkında konuşmak da, başka birinin onu isimlendirdiğini varsaymak da Yurine’yi sadece üzüyordu.

 

“Biraz da orada oynayalım.”

 

Tahterevalliden kalkan iki çocuk salıncaklara doğru gelirken Yurine eli ile tahterevalliyi işaret etti. Nerissa kabul ederek sallanan salıncaktan atladı ve tahterevalliye geçtiler.

 

Nerissa, Yurine’den biraz daha ağırdı ama ayakları ile yeri hafifçe itmeleri hala birbirlerini kolaylıkla kaldırıp indirmelerine yetiyordu. Böylece tek tarafın sürekli yukarıda diğer tarafınsa aşağıda kalması engellenebiliyordu.

 

“Sen nasıl maceracalara çıkıyorsun?” kısa bir sessizliğin ardından Yurine sordu.

 

“Küçük Gal’im ile gurur duyuyorum. O güçlü bir çocuk, bu yüzden büyük ve eğlenceli görevlerin çoğunu alıyoruz.”

 

“Haa… O insansa konuşmaktan başka bir şey yapamıyor. Geçen hafta kaldığımız evin yanındaki ormandan yardım çığlıkları geliyordu ama kıçını bile kaldırmadı.”

 

Yurine önce konuşmayı sürdürmek için bir şeyler aradı ama herhangi birşey bulamayınca tekrar Yu’yu suçlamaya karar verdi. Ayrıca birinin ona sen haklısın demesini istiyordu.

 

“Peka~la… Bu Kulağa o kadar da harika bir hikayeymiş gibi gelmiyor ama Bay Valarfin haksız diyemeyeceğim.”

 

“Ne demek haksız diyemeyeceksin!”

 

“Oyyy!”

 

Yurine bağırırken kendini sertçe havaya doğru itti. Yurine kendini itince tahterevallide Nerissa’nın oturduğu taraf hızlıca alçaldı ve yere çarptığında Nerissa’nın kalçası, oturduğu yerden ayrıldı.

 

Nerissa eli ile acıyan kalçasını ovuştururken Yurine tahterevalliden inip hemen yanına koştu.

 

“Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim! Yanlışlıkla oldu!"

 

Şifa büsüyle acıyı hissetmesini önleyebilirdi. Acı hissini geçirmek için elini Nerissa’nın kalçasına koydu ve ışık büyüsü uygulamaya başladı ama Nerissa hemen elini tutup büyüyü engelledi.

 

“Tamam, tamam. Sorun yok, gerçekten.” Nerissa gülümseyerek yerine geri oturdu. “Çok heyecanlı bir kızsın anlaşılan.”

 

Yurine utançtan kızarmıştı ve Nerissa’nın yüzüne bakamıyordu.

 

“Ama büyüyü öyle her yerde kullanma, özellikle ışık büyüsü ile çok fazla dikkat çekersin.”

 

“Anladım, özür dilerim.”

 

“Öyleyse bu sefer dengede durmaya çalışalım.”

 

Yurine kendi yerine geçti ve ikisinin tarafının da yere değmemesi için bir denge oyunu başladı. Nerissa ağırlığını hafifçe öne verirken Yurine de arkasına veriyordu.

 

“Başarıyoruz,” dedi Yurine. Böyle küçük bir oyuna ciddiyetle odaklanması hem komik hem de tatlı gözüküyordu.

 

Arada sırada dengeleri bozuluyor ve bir taraf yere yaklaşıyordu. Bu olduğunda yere yaklaşan taraf hemen öne eğiliyor ve yukarı çıkan taraf da ağırlığını arkasına veriyordu.

 

“Nasıl maceralara çıktığınızı hala anlatmadın,” dedi Yurine. Aralarında tam bir denge tutturmayı başarmışlardı, ikisi de eşit konumda duruyordu.

 

“Büyük maceralar genelde uluslararası oluyor, bu yüzden sıklıkla çevre ülkelere gideriz. Fırtına Krallığında bir vampiri avlamıştık mesela, sonra bir ejderha avlamak için İlonya’ya gitmiştik.

 

“Şimdilik böyle şeyleri ancak hayal edebilirim herhalde.”

 

Rie güçlü bir büyücüydü ve kılıç da kullanabiliyordu. Boyutuna bağlı olarak tek başına ejderha avlamak onun için bile fazla olabilirdi ama birkaç kişilik bir grup ile onlar da ejderha avına çıkabilirlerdi.

 

Hatta, Rie vampirler ile de savaşabilirdi. Şimdi hatırlıyordu da Emily isimli o küçük kız, Mora’dayken Rie’yi bir kurt adam ile dövüşürken görmüştü ve Rie kolayca rakibini yenmişti.

 

Daha sonra annesi ile birlikteyken bir şeytanla savaşmışlardı. Rie’nin gözlerini ilk ve son kez o zaman o kadar öfkeli ve nefret dolu görmüştü. Şeytanı öldürürken bir an olsun tereddüt etmemişti.

 

“Başka birisi ile Mora’da olduğumuz zaman bir şeytan ile savaşmıştık.” Annesinden başka biri olarak bahsettiği için kendini suçlu hissediyordu.

 

“Başka birisi ile mi? Hep Bay Valarfin ile olduğunu zannetmiştim.”

 

“Yok artık. Onunla karşılaşmamız sadece şanstı.”

 

Buna gerçekten şans denebilir miydi? Anlattığı hikayeye göre Yu farklı bir dünyadan buraya gelmişti. Henüz ilk saatlerindeydi ki yürüdüğü yol çökmüş, aşağıya düşmüş ve Rie tarafından öldürülmüştü.

 

Bu inanılmaz hikayenin sonunda şanssız kelimesi kulağa Yu için yaratılmış gibi geliyordu.

 

Fakat sonundan sonra da devam etmişti, annesinin yüceliği sayesinde devam edebilmişti. Yu’nun hikayesine devam etmesinin Rie’nin ölümü anlamına gelmesiyse kaderin korkunç bir oyunuydu.

 

“Benim gibi yüce bir varlıkla karşılaştığı için şanslıydı,” diye mırıldandı.

 

“Bir şey mi dedin?”

 

“Önemli bir şey değil, kendi kendime mırıldadım sadece.”

 

Hala annesinin ölümü yüzünden Yu’ya kızgındı. Onu suçluyor ve o olmasa annesinin yaşayacağını düşünüyordu.

 

Ama Yu ile geçirdiği sürenin ardından ondan nefret ettiğini söyleyemiyordu. Hatta birkaç defa Yu’ya karşı ‘katil’ gibi ağır ithamlarda bulunsa da şimdi böyle şeyler diyebileceğinden de şüpheliydi.

 

Tuhaf bir şekilde, böyle zamanlarda ona karşı kızgınlığını dile getiremediği için kendine kızıyordu.

 

“Hmph, o aptal…” Yurine yine mırıldandı ve o anda bir şey fark etti. Nerissa’nın anlattığı hikayedeki Galahad ve Yu birbirlerine benziyordu.

 

Galahad doğduğunda Nerissa’nın sevdiği kadın, Yu yeniden doğduğunda Yurine’nin sevdiği kadın ölmüştü. Benzer başlayan hikayelerdi.

 

“DUR BİR DAKİKA! SONLARI DA MI BENZER OLACAK?! BEN DE ONU MU SEVECEĞİM!”

 

Yurine kendini tekrar yukarı ittiğinde ortadaki denge kayboldu ve tahterevalli Nerissa’nın oturduğu tarafa çöktü.

 

Neyse ki Nerissa bu sefer hazırlıklıydı. Oturduğu kısım yere değmeden önce ayaklarını yere koydu ve bu sayede tahterevalli yere değdiğinde havada kalmayı başardı.

 

“Bunun ikinci kez geleceğini biliyordum, gerçekten de yerinde duramayan bir kızsın.”

 

Nerissa kibarca gülümseyerek Yurine’ye baktı. Yurine ise aynı şeyin ikinci kez yaşanıyor olmasından dolayı daha fazla utanmıştı.

 

“Artık gidelim mi? Biz dönene kadar Bay Valarfin’in sana verdiği süre dolabilir yoksa. Eğer gecikirsen o ge~rçekten çok endişelenecektir… Hmm? Niye gülümsedin?”

 

“Wha! Gülümsemedim bir kere!”

 

“Endişeleneceğini söylediğimde gülümsedin, kendi gözlerimle gördüm.”

 

“Sen yanlış görmüşsündür. Ben niye o herif beni düşünecek diye mutlu olayım?!”

 

“Kendi ağzınla diyorsun işte, seni düşünmesi seni mutlu ediyor.”

 

“Of! Yeter!”

 

Yurine oyuncak ayısına daha sıkı sarılıp kızarmış yüzünün görülmemesi için adımlarını hızlandırdı ve Nerissa’nın önüne geçti.

 

“Yurine!”

 

Yurine hızla yürürken aniden önüne çıkan bir adama çarptı. Kalçasının üzerine düştüğünde Nerissa hemen koştu ve çarptığı adam ile arasına geçerek Yurine’yi yerden kaldırdı.

 

“Sonunda buldum seni.”

-------------------------

8.1.2022 - 23:28






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr