“Bakın! Bakın!”
Yu iki genç kızın etrafında hoplayıp zıplarken elinde tuttuğu resim defterini gösteriyordu.
“Bir kaçış planı yaptım, hem de tek başıma yaptım! Haritayı kendim çizdim!”
Onlardan övgü beklerken resim defterine çizilmiş haritayı göstermeye devam etti. Yetimhanenin kuru boyayla kabaca çizilmiş bir haritasıydı ve üzerinde kırmızı renkle çizilen kaçış rotası yer alıyordu.
Başı dönmeye başladığında etraflarında koşmayı bıraktı ve önlerinde durarak resim defterini uzattı. Heyecandan yerinde zıplamaya devam ediyordu.
“Eğer gece bu haritayı izlersek başarıyla buradan kaçabiliriz, bana güvenin!”
Onların güvenine sahip olmak küçük yüreğini mutluluk ile doldurup taşıracaktı.
“Çok tatlısın,” dedi kızlar. İkisi de ara sıra yaptıkları gibi aynı anda konuşmuşlardı.
Yu onların senkronize bir şekilde konuşabiliyor olmasına hayrandı. O da onlarla senkronize şekilde konuşabilmek isterdi.
Ryu, Yu’nun sağ yanağını, Myu’da sol yanağını tutup sıktı. Ellerini çektiklerinde Yu’nun yanakları kızarmıştı.
“Gece hazır olun o zaman.”
Utanarak yanaklarını ovuşturdu. Yanaklarının sıkılması biraz canını acıtsa da bunu yapanlar ablalarıydı, o yüzden sorun değildi.
“Ne yazık ki bunu yapamayız.”
“Neden? Ben her şeyi düşündüm, çok iyi olacak. Her şey çok iyi olacak! Hem artık Maya anne de beni dövemeyecek.”
“Yu, burada kalmamız gerekiyor…” dedi Ryu, Yu’nun başını okşayarak. Ona gülümsüyordu. “Üzgünüm.”
Mükemmel planının reddedilmesi, özellikle bunun ablaları tarafından yapılması küçük kalbini yaralamıştı.
Ağladı.
---
Rüyadan uyandığı için üzgündü. Aynı rüyayı tekrar görmek, tekrar onların yanındaymış gibi hissedebilmek için gözlerini kapadı ve uyumaya çalıştı.
Fakat denemesi başarısızlıkla sonuçlandı, baş ağrısı yüzünden onların yüzlerini bile hayal etmekte zorlanıyordu.
“Başım… Of…”
Eliyle sanki ağrıyı geçirebilecekmiş gibi başını tuttu. En son ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.
“Sahi, en son ne oldu?”
Yurine’den ayrıldığını ve hana geldiğini hatırlıyordu. Daha sonra da o işi yapmak için hazırlanmıştı ama sonrasını hatırlayamıyordu. Hatırladığı kısımlarsa geçen yıl yaşanmış gibiydi.
“Yerdeydim ben…”
Ağzında onu rahatsız eden bir şeyler vardı, bir koku. Kokuyu burnuyla alamıyordu ama ağzının içinde olduğunu hissediyordu. Ağzını yıkamak için yataktan kalkacağı sırada karnında bir ağırlık hissetti.
Başını hafifçe kaldırıp karnına baktı. Ağırlığın yapan başın sahibi aynı zamanda Yu’nun neden yerde değil de yatakta olduğunun cevabıydı.
Yu’nun başı ağrıdan çatlamak üzere olsa da Yurine’nin uyumak için seçtiği yerin kucağı olduğunu görünce gülümsemeden edemedi.
Bu, Yurine’nin kendi isteğiyle Yu’ya bu kadar yakın olduğu ilk seferdi. İlişkilerinin kısa bir sürenin sonunda bu noktaya kadar ilerlemiş olması onu heyecanlandırıyordu.
“Tabii bu noktaya ulaşmak için bayılmak zorunda kalmasaydım daha iyi olabilirdi.”
Yurine’nin kucağında uyuduğunu görmek yataktan kalkmak konusunda tereddüde düşmesine sebep oldu.
Fakat Yurine uyandığında onu ağız kokusuyla karşılamak istemezdi, ağzını yıkaması gerekiyordu.
“Birazcık kaçılsam şöyle… Şuradan…”
Yurine’yi uyandırmadan yataktan çıkmayı deniyordu ama bu pek mümkün değildi.
Yurine hafifçe mırladı, sonra yavaşça gözlerini açtı ve başını kaldırıp Yu’ya baktı.
“Uyandırdım galiba…” Yu hafifçe gülümseyerek hatasını gizlemeye çalıştı.
Yurine kendini doğrultmak için elini Yu’nun karnına koydu ama bir saniye bile geçmeden gerçek bir kedi havaya gibi sıçradı ve iki ayağa üzerine düştüğünde kuyruğunu dikleştirerek parmağını Yu’ya doğrulttu.
“SEN NE YAPTIĞINI ZANNEDİYORSUN!”
“Benim yanıma gelip yatan kişi-”
“SENİ APTAL! APTAL! MADEM BAYILACAKSIN NİYE BENİ YANINDAN GÖNDERİYORSUN!”
Yurine’nin ilk tepkisinin ardından düşündüğü şey ona yattıkları pozisyon sebebiyle sinirleneceği olmuştu. Sinirlenme kısmını doğru tahmin etse de sinirlenme nedeni Yu’nun hiç beklemediği bir şeydi.
Yu’nun ağzı şaşkınlıktan açık kaldı, ne diyeceğini bilemiyordu. Konuşmak için birkaç denemede bulunsa da boğazından hiçbir ses çıkmadı. Yurine’nin kendisi için endişeleneceği aklının ucundan geçmemişti.
“Ben…”
Yurine’nin tepkisi onu öylesine şaşırtmıştı ki özür dilemeye çalıştığında özür dilemek için kullanması gereken kelimeleri bile bir an için hatırlayamadı.
“Ben üzgünüm, özür dilerim.”
“Üzgün olmalısın!”
“Özür dilerim, bu sefer harbiden mortingen oldum.”
Yu’nun özrünün ardından Yurine ellerini beline yerleştirdi ve kuyruğunu sallayarak yataktan atladı.
İlk kez Yurine’den ayrıyken bir nöbet geçiriyordu, az önce gülümseyen yüzü asıldı.
“Bu diğer nöbetlerden farklıydı.”
İçinde bir yerde bunu hissediyordu. Bugün geçirdiği nöbet diğer nöbetler gibi değildi. Sadece bugünkü nöbet de değil, Kızılşapel’deyken geçirdiği nöbette de farklı olan bir şey vardı.
Tam olarak neyin farklı olduğunu söyleyemiyor ama öyle olduğunu hissedebiliyordu.
O nöbette Yurine, Yu’nun hemen yanı başında olsa da ilk seferlerde yaptığı gibi krizi anında atlatmasını sağlayamamıştı.
Bugün geçirdiği nöbette Yurine yanında olsa krizi atlatmasını sağlayabilir miydi merak ediyordu.
“O acınası ifade de ne öyle?”
Yu’nun endişeler yüzünden asılmış suratını gördüğünde tekrar üzerinden atladığı yatağa oturdu. Yu’nun baş ucundaydı.
Yurine’nin kendisi için endişelenmesinden memnundu ama hastalığı ile ilgili düşüncelerini söyleyerek daha fazla endişelendirmek istemiyordu. Bu yüzden sahip olduğu bir başka sorunu dile getirdi.
“Başım çatlayacak sanki.”
Baş ağrısı da görmezden gelinebilecek kadar küçük bir sorun değildi. Eğer bir süre daha devam ederse Yu buna dayanamazdı.
“Senin şifa büyün ağrıyı geçirir mi?”
Eğer alacağı cevap hayır olursa yapılacaklar listesine eklenecek ilk şey ağrı kesici bulmak olacaktı.
“Ağrıyı hissetmeni engelleyebilirim ama ağrıya sebep olan şey bir yara değilse orada kalmaya devam edecek.”
Yurine’nin epilepsi tedavisi de aynı şekildeydi. Kriz esnasında Yu’nun krizi atlatmasını ve sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi devam etmesini sağlıyordu ama krize neden olan sorun hala oradaydı.
“Kısaca bu büyülü bir ağrı kesici, mantıkları aynı.”
Ama bu ağrı kesici son seferde pek etkili olmamıştı. Kızılşapel’deki kriz esnasında Yurine, Yu’yu anında iyileştirmeyi başaramamıştı ve Yu kendine geldiğinde başka bir yerdeydi.
“Lütfen.”
Başında hissettiği ağrı dayanabileceği seviyeyi aşmak üzereydi. Eğer bir süre daha devam ederse Yu baş ağrısı yüzünden Yurine’nin önünde ağlamaya başlayacaktı ve bunun olmasını istemiyordu.
Yurine elleri ile Yu’nun başını tuttu. Önceki seferlerde büyüyü uygularken Yu'ya elleriyle temas etmiyordu.
“Acaba artık beni kendine daha yakın gördüğü için mi yoksa büyünün daha etkili olması için mi? Umarım ilkidir.”
Büyüsü başarısız olacak olsa bile ilkinin doğru çıkmasını tercih ederdi.
Kedi kulaklı kılıç perisinin parmaklarının arasından sızan beyaz ışık Yu’nun gözlerini alırken başındaki ağrı yavaşça azaldı ve en sonunda tamamen yok oldu.
Yu artık derin bir nefes alabilirdi, zihninin dingin su gibi olduğunu hissediyordu.
“Teşekkürler, sen olmasan ne yapardım ben?”
“Hiçbir şey. Bunun farkında ol ve yanında olmamdan minnet duy.”
Yu’nun saf minnettarlıkla sarf ettiği sözleri Yurine alçakgönüllülükten uzak şekilde cevaplamıştı. Onun tavrı Yu’nun yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
“Memnunum, iyi ki yanımdasın.”
Yurine’nin yanakları hafifçe pembeleşti, bu esnada dudaklarının ucununda yine hafifçe yukarı kalktığını gördü.
Yu daha fazla dayanamayacaktı. Yurine’nin pembeleşen yanakları tatlılık seviyesini Yu’nun karşı koyma eşiğinin üstüne çıkarıyordu. Arkasına yaslandı ve kelimelerini hazırladı.
“Demek benim için endişelendin.”
“Wha!?” Yurine az önce yaptığı gibi yataktan sıçradı, Yu’ya dönüp kuyruğunu dikleştirdi. “Endişelenmiş falan değilim!”
Yurine’nin yüzü anında kıpkırmızı kesildi. Yu, Yurine’nin tavrına kıkırdayarak karşılık verdi.
“İkimiz de biliyoruz ki bunun olması kaçınılmazdı. Eninde sonunda insanın kalbini eriten bu zarif gözlerimden etkilenecektin. Herhangi bir kızın karşı koyması imkansız.”
“SENİN İÇİN ENDİŞELENMİŞ DEĞİLİM DEDİM! SAÇMALAMAYI KES!”
“Anlıyorum… Yani endişelendiğini reddediyorsun ama etkilendiğini reddetmiyorsun, öyle mi?”
“ÖYLE DEĞİL! NE DEDİĞİNİ ZANNEDİYORSUN! OF! OF! İKİ DAKİKADA GÖTÜN KALKTI HEMEN!”
“Eminim öyle değildir.”
“ÖYLE DEĞİL!”
“Evet, ben de öyle dedim zaten.”
“BENİ DELİRTİYORSUN!”
“Çok romantiksin, demek sevginin boyutu-”
“YETER! ÇIK YATAKTAN ARTIK!”
Yurine, Yu’nun alayına daha fazla dayanamadı, sözünü bitirmesini bile beklemeden onu itti ve zorla yataktan çıkardı. O esnada kaygan bir şeye basmasıyla birlikte Yu’nun yüzü ekşidi.
“İğrenç…” diyerek yere baktı. “Buraya mı kusmuşum?”
Kahverengi kusmuk çorabına bulaşmıştı. En azından halıya değil de tahta zemine kustuğu için kendini şanslı sayacaktı. Çünkü geçen sürenin ardından kusmuğu halıdan çıkaramayabilirdi.
“Her seferinde senin kusmuğunu temizleyecek değilim. Burayı derhal temizliyorsun.”
Kendisine karşı emrivaki konuşulmasından hoşlanmıyor olsa da bu durumda Yurine’ye karşı çıkma hakkı yoktu. Pisliğini temizlemek için harekete geçti.
Odanın perdesini çekmekse aklına mum ışığından faydalanarak kusmuğunu temizledikten sonra gelmişti. Odada mum yansa da içeriye yıldızların ve dışarıdaki fenerlerin ışığının girmesi için perdeyi açtı ve oda biraz daha aydınlandı.
“Bu saatte yemek verirler mi acaba?”
Akşam yemeğini Yurine ile birlikte yemeyi planladığından yememişti. Beraber yaşadıkları süre boyunca tüm öğünlerini birlikte yedikleri için kısa süreliğine de ayrı kalsalar oluşturdukları düzeni bozup tek başına yemek istemiyordu.
Ama bayıldığı için normalde yemek yedikleri saat geçmişti. Handa bu saatte kendilerine akşam yemeği verirler miydi bilmiyordu. Eğer vaktin geçtiği söylenirse yemek için ekstra ücret ödemeleri gerekecekti.
Yemek yemekten zevk alamıyorlardı ama karınları gurulduyordu ve hala besin tüketmeye ihtiyaçları vardı.
“Gidip ne var diye bir bakalım.” Ağzını iyice yıkayıp temizledikten sonra kapıya yöneldi fakat Yurine onu takip etmiyordu. “Sorun ne? Aç değil misin?”
Yurine kollarını birleştirmiş, yanaklarını şişirmiş, topuğunu yere vurarak Yu’ya bakıyordu. Yu yanlış bir şey yapmış olmalıydı.
“Bir açıklama bekliyorum,” dedi Yurine.
Yu nerde yanlış yapıp Yurine’yi kızdırdığını anlamak için tüm günü başından sonuna dek aklından bir film şeridi gibi geçirdi.
“Ne yaptım ki?”
Tüm günü aklından geçirmesine rağmen bir cevap bulamamıştı. Bugün onu kızdıracak ne yapmış olabilirdi ki?
Bayıldığı için az önce Yurine sinirlenmişti ama bunun için özür dilemişti, yanında olduğu için sevindiğini de söylemişti. Yoksa ondan izin almadan adına küçük bir gezi ayarladığı için miydi?
“Seni, Nerissa ile gezmeye göndermemden mi bahsediyorsun?”
Yurine hiçbir şey söylemeden Yu’ya bakmaya devam etti, topuğunu daha hızlı bir şekilde yere vuruyordu. Öyleyse sorun kesinlikle başka bir şey olmalıydı.
Cevabı Yu’nun yüzüne vurmak için şimdiye kadar aklından çıkmış olan ve masada durduğunu fark etmediği şeyi eline alarak Yu’ya gösterdi.
“Bu şey ne?”
“Hassikt...”
Yu’nun bayılmadan önce o iş için kullanmayı planladığı manken dergisi Yurine’nin ellerinin arasındaydı.
“Nasıl bir açıklama yapabilirim?”
Yu ilk defa utanç yüzünden böylesine kızarıyordu. Yüzü kulaklarına kadar kıpkırmızıydı. Bu derginin bir başkasının eline geçmesini kaldırabilirdi ama küçük kızının eline geçmesini nasıl kaldıracaktı?
Bu olayı başarılı bir şekilde geçiştiremezse Yurine’nin gözündeki tüm itibarı yok olabilir ve onun gözünde gerçek bir sapığa dönüşürdü.
Ne yapacağını bilemiyordu, utancı yoğun bir şekilde hissederken sinirleri bozuluyordu ve bu yüzden yüzünde fark etmediği bir gülümseme oluşmuştu.
“Niye pişkin pişkin sırıtıyorsun?”
“Ben mi sırıtıyorum?”
Gülümsediğini ancak Yurine dediğinde fark edebilmişti. Fark ettiğinde gülüşüne engel olmaya çalıştı ama o gülüşünü yok etmeyi denedikçe daha fazla gülüyordu. Sinirleri tamamen bozulmuştu.
“Ee? Ne diyorsun?”
“O şey de ne öyle?”
Verecek herhangi bir cevabı yoktu. Dergideki resimler biraz daha az müstehcen olsaydı belki bir bahane üretebilirdi ama o resimler bahanesi bulunabilecek şeyler değildi.
“Ben de bunu soruyorum.”
“Kafanı çalıştır, Yu. Karşındaki yalnızca küçük bir çocuk. Sense yetişkin, zeki, karizmatik, havalı bir adamsın. Onu kandırmak çok zor olmamalı,” diye kendini motive etmeyi denese de Yurine’yi kandırmak için bir şey bulamıyordu.
“Nereden buldun ki onu? Ver bir bakayım neymiş.” Dergiyi almak için Yurine’ye uzandı ama kız kaçılarak Yu’dan uzaklaştı. “Versene şunu.”
Bu sefer yaptığı hamle daha hızlıydı ama Yurine’nin mana ile güçlendirdiği vücudunun hızına kıyasla yavaş kalıyordu.
“Ver şunu ya!” dedi yalvarırcasına.
Dergiyi ondan almak için koşuyordu fakat Yurine’nin hızına yetişmesi mümkün değildi. Yurine, Yu’dan çok daha çevik ve hızlıydı ve Yu ne yaparsa yapsın ondan kurtuluyordu.
“Niye bunu istiyorsun? Seni iğrenç sapık! Bununla ne yapacaksın?”
“Tehlikeli olma ihtimali olduğu için almaya çalışıyorum.” Yu aklına gelen ilk şeyi söyledi. “Belki tuzak falandır, biri bize komplo kuruyordur. Evet, evet böyle olmalı. Bizi kıskanıyorlar.”
Yurine, Yu’nun sözlerine hiç önem vermedi.
“Neden bu kitabın her sayfasında kadın resimleri var!?”
Sayfaları çevirerek derginin içindeki resimleri izliyordu. Yurine, Yu’ya değil de dergiye bakarken onun elinden dergiyi almayı denese de Yurine başını bile kaldırmadan Yu’yu atlatıyordu.
“Niye vermiyorsun ya? Senin işine yarayacak bir şey değil. Nereden buldun ki sen onu?”
Saçma sapan bir soruydu, duruma yardımcı olmuyordu.
“Senin ne işine yarayacak peki?”
“S-Seni ilgilendirmiyor.”
Yurine’ye dergi ile ne yapacağını söylemesi mümkün değildi ve onu tatmin edecek bir cevap da veremiyordu.
“Hıı… Seni sapık herif! Hem böyle bir şeyi nereden buldun ki sen? Üzerindeki resimler çok gerçekçi… Yoksa! Yok artık!” Yurine korkunç bir gerçeği fark etmişçesine gözlerini kocaman açıp Yu’ya baktı. “Pislik! Kâfir!”
“Kâfir mi?”
Pisliği kabul edebilirdi ve Yurine şimdiye kadar Yu’yu aşağılamak için bir sürü kelime kullanmıştı ama kâfiri ilk kez duyuyordu. Bundan nasıl bir anlam çıkarmalıydı?
“Hastalıklı zevklerin için bu masum kadınları bu lanetli kitabın içine mi hapsettin? Sen nasıl bir canavarsın!?”
“Böyle bir şey yapmadım! Sanki böyle bir şey yapabilecek kadar güçlüyüm de!”
Eğer Yu insanları kitapların içine hapsedecek kadar güçlü olsaydı paralel dünya macerası bu kadar zor ve acı verici olmazdı.
“O zaman bu resimler neden bu kadar gerçekçi!? Tanrılar, ben kiminle anlaşma yaptım böyle!”
“Sana dedim, ben başka bir dünyadan geliyorum!”
“Bunun ne alakası var? O dünyada kadınları kitapların içine mi sokuyorsunuz!?”
“Tabii ki hayır!”
Yurine’yi yakalamak için üstüne zıpladı. Yurine bu hamleden de kolayca kurtuldu ve bu seferki başarısız denemenin ardından Yu duvara çarptı.
Yu acıyan bölgelerini tutarken Yurine yatağın üzerine sıçradı.
“Buraya kadar! Bu kadınlar senin hastalıklı zevklerin yüzünden daha fazla acı çekmeyecek!”
“Onlar acı çekmiyorlar! O dergiye çıkmaları karşılığında para aldılar! Eminim aldıkları paradan memnundurlar!”
Yurine hiç oralı değildi, Yu’nun açıklamasını umursamadan devam etti.
“Şimdi bu kadınların ruhlarını özgür bırakacağım!”
“Özgür bırakmak?” Yu, Yurine’nin yapmak üzere olduğu şeyi anladığında hemen üzerine koştu. “Dur! Hayır!”
Yurine, Yu’nun üstüne koştuğunu görünce zıpladı, Yu’nun başının üstüne basarak onu itti ve yatağın üzerine düşürdü. Yu düşerken Yurine düzgünce yere inmişti.
“Hayır…”
Yu kendini toparlayarak arkasını döndü ama artık çok geçti.
Yurine dergiyi bir çırpıda ortadan ikiye ayırdı.
“Hayır!”
Yu dizlerinin üzerine çökerken Yurine dergiyi parçalamaya devam ediyordu.
“Hayır! Hayır! Hayır… Neden?”
Yere düşen parçaları alıp birleştirmeyi denese de nafileydi. Küçük parçalar parmaklarının arasından kayıp düşüyordu ve dergi sonsuza dek yok olmuştu.
“Benim nesiller boyu aktarılacak olan hazinem… Nasıl kıydın ona?”
Yurine işini bitirdiğinde derginin tüm parçaları yerdeydi.
-------------------------
11.1.2022 - 22.41
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..