Cilt 3 - Bölüm 6: Yanan Köy

avatar
429 5

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 6: Yanan Köy


Kigaro ile yaptıkları anlaşmanın ardından Yu istemese bile Yurine’nin isteği üzerine kaybolan yarı aslan çocuklarını aramaya çıkmıştı.

 

Ormanda onlara rehberlik eden Kigaro, çocukların gitmiş olabileceği diğer aslan köylerinden birine doğru kendilerini yönlendiriyordu.

 

“Bana hayvan borçlu olduğumu söylemiştin ama bunun borcumu ödemek için doğru yöntem olduğundan emin değilim!” Rinoların önünde, vagona bağlı hâlde koşan Kigaro bağırarak konuştu.

 

“İstersen arkamızdan yürüyerek gelebilirsin. Tabii böyle yaparsan oraya daha yavaş varırız.”

 

Böyle olmasını istemediğinden söylemiyordu, böyle olmasını isterdi. Şu anda gittikleri yerde bir mücadele yaşanıyor olabilirdi ve hızlı hareket ederlerse oraya mücadele henüz sonlanmadan, düşman hâlâ bölgede yer alıyorken varırlardı.

 

Tabii yavaş hareket ederlerse oraya vardıklarında düşmanlar çoktan işlerini bitirmiş ve gitmiş olabilirdi, bu da oları tehlikenin içine girmekten ve şeytanlarla yüzleşmekten kurtarırdı.

 

Bu oraya geç giderlerse yarı aslan çocuklarının cansız vücutlarını bulabilecekleri anlamına geliyordu ama Yu kendi kızını birkaç canavar çocuktan daha fazla umursuyordu ve ölümleri onun vicdanını rahatsız edecek olsa da kendi kızının tehlikeye girmesindense onların ölmelerini isterdi.

 

“Bu beni kötü biri yapıyorsa eğer, kötü biri olacağım.”

 

Böyle düşünmek için Yu olmaya da gerek yoktu, herkesin kendi değerlerindense başkalarının değerlerini hiçe sayacağı barizdi.

 

“Ayrıca o hâldeyken seni vagonun içine alacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Çamura bulanmışken içeriye giremezsin... Hem... Böyle olunca vücudundaki pislikler de yağmur tarafından temizleniyor.”

 

Vagonlarının şoför bölümü korumalı olduğundan Yu ve Yurine ıslanmadan ilerliyorlardı ama Kigaro yağmur yüzünden tamamen sırılsıklamdı. Hatta altına bağladığı cekette kuru olan tek bir nokta bile yoktu.

 

“Şimdi bir düşündüm de seni normal hâlinle de vagona alamazdım. Boyun yüzünden oraya sığmazsın herhalde, zaten içerisi dolu. Hem sen otuz yaşında olduğunu söylemedin mi? Gençleri el üstünde tutmalısın.”

 

“Benim köyümde yaşlılar el üstünde tutulur.”

 

“Burada yalnızca ben el üstünde tutulmalıyım!” Yurine, Yu’nun beline biraz fazla sıkı bir şekilde sarıldı. “Yu, beni el üstünde tutmalısın.”

 

“Emredersiniz, küçük hanım.”

 

Yu ona vagonu çekmesini önerdiğinde bunu onunla dalga geçmek için yapmış ama Kigaro onu ciddiye alarak teklifi kabul etmişti ve ölümden dönmüş hâline rağmen hareket hızı müthişti.

 

Yu ilk başta onun rinolar tarafından ezileceğini düşünüyordu ama Kigaro beklentilerini aşarak rinolar kadar hızlı koşmaya başlamış, hatta istese rinoları bile geçebileceğini hissettirmişti.

 

“Tamamen bizim emirlerimize uyan bir köleye dönüşürse oldukça işe yarar olacağına eminim. En azından birimizin ölmesi gereken bir senaryo yaşandığında bizim yerimize ölecek kişi Kigaro olabilir.”

 

Her ne kadar bencil bir düşünce olsa da Yu’nun gerçek hisleri bu şekildeydi.

 

Onu sahte büyülü anlaşma ile bağlayarak köle yapmak istemesinin sebebi de buydu. Eğer şartlar istenmeyen bir duruma gelirse Kigaro, Yurine ya da Yu’yu korumak için canını feda edebilecek birisine benziyordu.

 

Bu fikri yalnızca Kigaro’nun görünüşüne ve konuşma tarzına bakarak oluşturmamıştı. Roaron kültürü de onu bunu yapmaya zorluyordu.

 

Yine de Yu sadece bunu ummak ya da roaron kültürüne güvenmekle kalmamış, gerektiği zaman hayatını yaşamaları için feda etsin diye hayat borcu olduğunu üstüne basa basa belirtmişti.

 

“Gerçi hayat borcunun Yurine’ye karşı olduğunu düşünüyor olmalı, beni korur mu?”

 

Onun ya da bir başkasının ölümüne üzülebilir ve sürekli vicdan azabı çekebilirdi ama ne kendisi ölmek istiyordu ne de Yurine’nin ölümünde yaşayacağı keder ve çekeceği azabın yanına Kigaro, Ana ya da Sivina’nın ölümünde yaşayacağı hisler yaklaşabilirdi.

 

Zaten o iki kızı da en başta bu yüzden yanında istemişti. Yu onları yanlarına almayı ilk teklif ettiğinde Yurine, Yu’nun bunu Ana’nın kalçasından hoşlanan bir sapık olduğu için istediğini iddia etse de gerçek elbette bu şekilde değildi.

 

Güvenilir insanlar bulmak her zaman zordu ve Sivina ve Ana ile kısa da olsa bir geçmişleri vardı. Güçlerinin yanında Yu onların sadakatine de inanmıştı. Yu’ya göre en azından Sivina, gerektiğinde ölerek kullanışlı bir piyon olabilirdi.

 

Birisinin ölümüne karar vermeye hakkı var mıydı? Hayır, Yu Valarfin böyle bir hakka sahip değildi ve tüm düşünceleri kibir ve bencillik günahları ile sarılıydı. Hâlâ daha Rolderhelm’de öldürdükleri aklındaydı ama buna rağmen bugün birilerini ölüme atmakta sorun görmeyecek bir hâldeydi.

 

“Çünkü yapmak zorundayım. Yaptıklarım ya da yapacaklarım herkesin benden nefret etmesini sağlayacak olsa bile böyle yapmak zorundayım. Bu bir seçim değil, yalnızca yürüyebileceğim tek mantıklı yol.”

 

Eğer başka bir yolu varsa yolculuklarında onlara eşlik edenlerin iyilik ve mutluluğunu ister, hatta sadece istemekle kalmaz onlar için çabalardı bile.

 

Ama bunu bu dünyada yapmasının bir anlamı yoktu. Bu dünya onun gözünde çoktan bitmişti ve Yu, önündeki birkaç sene içinde zamanı geri almak zorundaydı. Daha fazla süresi yoktu, oyalanamaz, insanları mutlu etmek için vakit harcayamazdı.

 

“Bunu... İstemiyorum...”

 

Tabii hâlâ bir insandı ve duygusal tarafını öylece söküp atamıyordu. Rasyonel yanı ona yapması gerekeni söylese de duygusal yanı hâlâ nasıl insan hayatından kolayca vazgeçebileceğini sorguluyordu.

 

“Mesele benim ne istediğim değil, ne yapmak zorunda olduğum. Bunu aklıma kazımalıyım.”

 

Önünde koşturan Kigaro’ya baktı, sonra da yüzünü beline sarılmış Yurine’ye döndü. Kırmızı gözleri doğrudan ileriye bakıyor, kulaklarını arada sırada oynatarak bir ses yakalamayı deniyordu.

 

“Önemleri kıyaslandığında ona verdiğim söz, diğer herkesin hayatından daha kıymetli. Bu sözü tutmak için günah işlemekten kaçınmamalıyım. Bu bitmiş dünyada planımız dışında önemi olan hiçbir şey yok. Sözümü tutmak için, yıktıklarımı tekrardan inşa etmek için.”

 

Duygusal düşünmek başarısızlık ihtimalini arttıracaktı.

 

Burası farklı dünyadan gelen liselilerin muhteşem güçler kazanarak kendilerine harem ve komedinin harmanlandığı bir hikâye yazdıkları dünyalardan değildi. Neşe’nin şişleri Yu’nun vücuduna girdiği an böyle olmadığını bizzat deneyimlemişti.

 

Bu dünya ne Yu’ya ne de Satoshi’ye uygundu. Hatta okuduğu o anıdan anladığı kadarıyla Natalia olmasa Denise için de dünya korkunç bir yer olacaktı.

 

Eğer çekinirse, tereddüt ederse, tek bir anlığına duraksarsa bu dünya ona merhamet göstermeyecekti. Amaçlarına ulaşmak için başkalarını feda etmesi gerekirse ya bunu yapacaktı ya da kendisi, daha da kötüsü Yurine ölecek ve Yu her şeyi mahvettiğiyle kalacaktı.

 

“Ölüm... Daha iyi bir dünya için ölmek zorundalar. Bunun karşılığında kuracağım yeni dünyada onlar için daha iyi bir hayat kurabilir, gerekirse kendimi de feda edebilirim.”

 

Ama bu dünyada bunu yapmayacaktı. Bu dünyada başkaları için kendini tehlikeye atmanın hiçbir anlamı yoktu.

 

“İnsan yaşar çünkü yaşamın onları tatmin edeceğini umar.”

 

Bir zamanlar Ryu ona böyle söylemişti.

 

Tatmin, bu dünyadaki her şeyin temelinde tatmin yatıyordu. Yu’nun inandığı felsefe de tatmindi.

 

İnsanlar tatmin olmak için yaşar, elde edecekleri kazançla kendilerini tatmin etmek için çalışırdı.

 

Hiçbir insan karşılıksız sevmezdi. Hepsi verdikleri sevgi karşılığında sevgi talep eder, sevdikleri tarafından sevilmek onları tatmin ederdi.

 

Bir eşin diğerine sadık kalması da tamamen tatmin içindi. Eğer biri, diğerine sadık kalırsa diğeri de ona sadık kalırdı ve bu sadakat tatmin ediciydi.

 

İnsanların kanunlara uyma sebebi kanunsuzluğun tatmin edici değil, gelecekte elde edilecek tatminlerin önünü kapayacak olmasındandı.

 

Fedakârlık, kahramanlık, çalışkanlık, doğum, ölüm... Her şeyin altında yatan şey kendini tatmin arzusuydu.

 

Yu kendini uzun ve mutlu bir hayatla tatmin etmek istese de bunu yapamayacaktı. Öyleyse kendini tatmin edebilmek için pek çok insanın yaptığını yapmalıydı.

 

Yu bir ideale tutunuyordu.

 

Bu ideali gerçekleştirmek onu tatmin edecekti ve bu ideali gerçekleştirip tatmine ulaşmak için başkalarını feda etmesi gerekiyorsa bunu yapması gerekiyordu.

 

“Tüm bunlar bir rüya olsa bile uyanmaktan korkuyor oluşumun sebebi de bu. Sonumun karanlık olduğu bir dünya bile rüyanın dışındaki dünyadan daha tatmin edici.”

 

Yu’nun daldığı düşünceler Yurine’nin konuşmasıyla sonlandı. “Yu, ileride bir şeyler olduğunu hissediyorum.”

 

Yu’nun beline sarılmaya devam eden Yurine’nin başındaki kedi kulakları titredi ve kız karşısına doğru, sanki önündeki ağaçların arkasını görmeyi denermiş gibi bakmaya başladı.

 

“Merak ediyorum da acaba hissettiği şeyi kulaklarıyla mı hissetti yoksa çekirdeği sayesinde büyülü bir hissediş mi gerçekleşti? Kulakları ile hissetmesi duyması anlamına mı geliyor? Yoksa büyülü bir şekilde hissetti ama refleks olarak kulaklarını mı oynattı?”

 

Yurine’nin kedi kulakları sayesinde ne kadar uzağı duyabileceğini merak ediyordu.

 

“Ben de hissediyorum, yaklaştığımız köyde bir şeyler oluyor.”

 

Kigaro’nun hisleri de Yurine’yi onayladığında Yu çocukları arama teklifini kabul ettiği için şimdiden pişman oldu. Şu anda oraya gitmemek konusunda daha ısrarcı bir tavır takınmadığı için kendini suçluyor ve gerisin geri dönerek ormandan çıkmak istiyordu.

 

Fakat ileride, ağaçların ardında parlayan alevleri gördüğünde Yurine ve Kigaro’yu geri dönüp, tehlikeden uzaklaşma ikna etmek imkânsız bir hâl almıştı. Kigaro daha da hızlanmış, rinolar ona yetişmekte zorlanır gibi olmuştu.

 

“Bu kılıca ihtiyacın olmadığına emin misin?”

 

“Benim ellerim için fazla küçük, onu istesem bile kullanamam. Hem dediğin gibi, senin olsun. Bana verdiğin kıyafet yerine sayarsın.”

 

“Peki.”

 

Kılıçlar kıyafetlerden daha pahalıydı ve yaptığı değişimden kârlı çıkmıştı. Aldığı kılıcın nasıl kullanıldığını bilmiyordu ama ona sahip olmaktan memnundu çünkü havalı gözüküyordu.

 

Tabii asıl sahibine nerede olduğunu gösteren ya da kullanıcısına zarar veren sihirli bir kılıçsa sorunları olacaktı ama şu anda bunu düşünecek vakte sahip değildi.

 

“Çok kötü... Durum çok kötü...”

 

Alevlerin içindeki köyün tek sorunu yangın değildi, orada farklı şeyler yaşanıyordu. Orada bir savaş yaşanıyordu!

 

Aslan görünümüne sahip roaron halkı ve Yu’nun beklemediği şekilde insana benzeyen fakat aslen şeytan olduklarını kolayca hissettiren canavarlar arasında bir savaştı bu ve roaron halkının savaştaki durumu hiç iyi gözükmüyordu.

 

Yerde hiçbir şeytan cesedi gözükmezken erkek, kadın ya da çocuk roaron cesetleri köyü kaplamıştı. Kükreme ve kahkaha sesleri, çığlıklar, hıçkırıklar... Hepsinin desibeli çok yüksekti ve henüz köye girmeden kulakları tırmalıyordu.

 

“ÇOCUKLAR!”

 

Kigaro’ya göre çocukların kaçtığı köy burasıydı.

 

Kigaro’nun köyüne en yakın olan köydü ve bu köyün yolu çocuklar tarafından biliniyordu.

 

Ama sadece Kigaro’nun köyünde değil, burada da savaş olduğuna göre çocuklar sadece başka bir cehennemin içine koşmuştu.

 

Köye girip dümdüz bir şekilde hareket ederlerken bir anda önlerinde beliren şeytan, vagonları tarafından ezildi. Vagonun altında kalan şeytanın yol açtığı sarsıntı yüzünden Yu ve Yurine’nin kalçaları bir anlığına oturdukları yerden havalandı ve içeriden yere düşen eşyaların sesi geldi.

 

Yu yaşanan olayı bile fark edememişti.

 

“Burası cehennem.”

 

Gözleri fal taşı gibiydi, ağzı açık kalmıştı. Sigma Kulesi’nde yaşananlardan sonra böyle manzaralara karşı dirençli olacağını düşünürdü ama bu köyde yaşananlar Sigma Kulesi’nde yaşananlardan bile daha korkunçtu.

 

Bunaltıcı alevlerin yanı sıra ortamın aurası Yu’nun bile görebildiği kadar karanlıktı ve insanın ruhunu zehirliyordu. Çığlıklar kanını dondururken çocuksu kıkırdama ve kötücül kahkahalar ürpertici değil, delirticiydi.

 

Burada yaşanan şey bir savaş değildi, sadece bazı canavarlar buldukları kurbanlara işkence ediyordu.

 

Birkaç ay önceki Yu Valarfin burada kendini düşünür ve arkasına bakmadan kaçmanın bir yolunu arardı ama şu anki Yu Valarfin kendini hızlıca toparladı, Yurine’yi kontrol etti ve rinolara daha da hızlanmaları için komut verdi.

 

Köyün merkezine vardıklarında Kigaro tuttuğu kayışları bıraktı ve önlerinde bir şeytanla savaşan yarı aslana yardım edebilmek için süratle ileri atıldı.

 

İki roaronun ortasında kalan şeytan alaycı bir şekilde tebessüm etti, eğleniyor gibi gözüküyordu.

 

“Yürü git!”

 

Roaronlar birbirleriyle eş zamanlı bir saldırı başlatmaya hazırlanırken Yurine, rüzgâr büyüsünü kullanarak şeytana saldırdı.

 

Oluşan hortum dönerek ilerledi ve şeytana çarparak onu alevlerin arasına doğru fırlattı. Bu sahne komik gözükse de ortam gülmelerine izin vermiyordu, iki yarı aslan şaşkın bakışlarını Yurine’ye doğrulttu.

 

“Onun gözleri!”

 

“Onu boş ver! Çocuklar nerede! Buraya geldiler mi?!”

 

Kigaro karşısındaki roaronu omuzlarından yakalayıp sarstı. Roaron, Kigaro’nun sorusuna gözlerini kaçırarak karşılık verdi.

 

“Sığınaktalar.”

 

Kigaro tuttuğu roaronu bıraktı ve elini kaldırarak bağırdı. “Bu taraftan!”

 

Ardından elini kaldırarak onlara kendisini takip etmelerini işaret etti. Yu imkânsız olsa da etrafındaki cehennemi görmezden gelerek rinoları dehledi ve böyle bir durumda bile hayvanlar sadık bir şekilde ona itaat edip hareket etti.

 

Alevler her yerdeydi. Ağaçlar, evler, zemin... Her yer yanıyordu. Yere düşen roaron cesetleri bile alevler içindeydi ve vagon ilerledikçe zeminde biriken kan birikintilerine batıp çıkıyordu.

 

Alevlerin arasından geçmek için Yurine’nin büyüsüne ihtiyaçları vardı. Rüzgârlar alevleri yararken Kigaro bir anda önlerinde beliren iki buçuk metrelik biçimsiz yaratığın üzerine sıçradı, boynunu ısırdı ve yaratıktan kopardığı parçayla birlikte yaratık siyah zifte dönüşerek eridi.

 

“Hasiktir!”

 

Yu, Kigaro’nun ani manevralarını takip ederken önünde devrilmiş bir kütük gördü. Üzerinden geçmek vagonu devirebileceğinden ani bir manevra yapması gerekti ve bu esnada vagonun içinde daha fazla eşya yere düştü.

 

Vagonları az kalsın devriliyordu ama şans eseri vagonu düze çıkarmayı başarmıştı. Bunun bedeliyse Kigaro’yu kaybetmekti.

 

“Ne oluyor!”

 

Vagonlarının üzerinden gelen sesle birisinin vagonun çatısına düştüğünü fark ettiler. Yu başını kaldırdı ama tahta plaka yüzünden hiçbir şey gözükmüyordu. Eğer Yurine tüm gücü ile Yu’yu çekmeseydi üzerlerindeki plakayı delen siyah kılıç Yu’nun başına saplanacaktı.

 

Yurine’nin refleksi sayesinde Yu ölümden bir süreliğine kurtulmuş ama şimdi de kılıç sol omzuna girmişti ve Yu’nun omzu sanki ateşe vermişler gibi yanıyordu.

 

“Siktir! Ahh!”

 

Kemikleri parçalanmıştı, kılıç omzundan çıkarken et dağılıyordu ve Yu’nun omzundan anormal biçimde, sanki hortumdan fışkırırcasına kan fışkırıyordu. Yu’nun zihni acıyla doldu ve sağ elini sol omzuna götürmek için kullandığında rinoları kontrol ettiği kayış serbest kaldı.

 

“Geber!”

 

Vagonun tepesinden kahkaha sesi geliyordu. Yurine tahta plaka yüzünden tepesini göremiyordu ama orada olan kişinin ölmesi gerektiği açıktı. Bu yüzden elini yukarı doğru kaldırdı ve hedefini bulacağını umarak bir rüzgâr bıçağı gönderdi.

 

Büyü plakayı parçalayıp orada olması gereken şeytana doğru ilerledi ama karşılaşacak bir hedef bulamayarak gökyüzüne doğru yükselip kayboldu.

 

“Yu! Yu!”

 

Yu’nun ağzından kanla karışık siyah köpükler çıkmaya başlarken Yurine şifa büyüsü yapıyordu. Kılıç perisi bir anda gözyaşları içinde kalmıştı.

 

“Yu! Yu! Özür dilerim! Sen haklıydın! Yu! Bir daha seni dinleyeceğim! Yu! Lütfen! Yu!”

 

Yu, Yurine’nin dediklerini duymuyordu bile.

----------------------

02.02.2022 - 20:22 / Dün epik novelde seriyi yayınlamaya başlamamın yıl dönümüymüş...






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr