Sonbahar mevsiminin sonuna geldiklerinden ötürü yağmur
şimdiye kadarki en şiddetli hâlini almıştı. Bulutlar altlarında kalan ormanda
oluşan yangını söndürmek istercesine damlalarını aşağıya bırakıyordu.
Yağmurun ve ateşin birleşiminden oluşan buhar yukarı doğru yükselirken Kigaro süratle koşuyor, bir an önce hedefine ulaşmayı deniyordu. O kadar odaklanmıştı ki artık peşi sıra gelen vagonun arkasında olmadığından bile bihaberdi. Tek gayesi bir an önce klanının çocuklarına ulaşmak ve onların güvenliğini sağlamaktı.
Hem daha önce bu köye uğradığından hem de roaronların mimari yetenekleri zayıf olduğu için çoğu köyün benzer olmasından kaynaklı çocukların tutulduğu sığınağın nerede olduğunu biliyordu. Her köyde sığınak merkezin yakınlarında olurdu.
“İlk kez çıplak bir kedi görüyorum diyeceğim ama teknik olarak tüm kediler çıplak olur, değil mi?”
Elindeki siyah, lanetli kılıcı parmağının ucunda dengede tutmaya çalışan bir şeytan, Kigaro’nun karşısında belirdi. Diğer şeytanlar gibi o da Kigaro’nun tepesini attıran özellikler taşıyordu; rahatsız edici bir gülümseme, kırmızı gözler ve kendinden emin bir tavır.
“Senin halkın için kuyruğunu kıstırıp kaçmak onursuzca değil miydi? Neden kaçıyorsun? Tabii çıplak kediler için farklı kurallarınız varsa buna saygı duymam gerekecek... Sanırım...”
Kigaro onursuz rakibinin kendisini sinirlendirmesine izin vermek istemiyordu. Bir savaşçı sakin kalmalı ve sinirlerine hâkim olmalıydı çünkü öfke insanların önünü görmesini engellerdi.
Tıpkı kendi köyündeki savaşta unuttuğu gibi sıklıkla bu kuralı unuturdu ama şimdi hatırlıyordu, öyleyse bu kurala uymalıydı. Sakin kalkmalı ve rakibinin psikolojik üstünlüğü elde etmesine izin vermemeliydi. Şeytan sinirlerini hoplatsa da derin bir nefes aldı, sakinliğini korumayı deniyordu.
Rakibi tekinsiz, tehlikeli, hilekâr, kötücül bir yaratıktı. Onun elinde bir silahı ve muhtemelen büyüleri vardı. Kigaro ise savaşmak için dişleri ve pençelerinden fazlasına sahip değildi.
“Bir aslan için bunlar yeterli.”
“Bana cevap ver, neden halkıma saldırıyorsunuz? Amacınız ne?”
“Miyav? Konuşan bir kedi mi bu-nyan? Hıhaha...”
“Bana cevap ver!”
Sinirlenmek istemiyordu ama Kigaro genel olarak sakin bir roaron olmadığından bunu başarması zordu. Onur ve şerefe önem veren ve savaşçının gururundan vazgeçmeyen bir roaron olsa da savaşçının sakinliği konusunda başarısızdı.
Şeytan bunu kolayca fark etmiş ve Kigaro’yu sinirlendirmeyi başarmış, ardından çocuk gibi gülerek kırmızı gözleriyle Kigaro’yu çıldırtan bir bakış atmıştı.
“BANA CEVAP VER DEDİM!”
Rakibe doğru kükredi. Aralarındaki mesafeye rağmen Kigaro’nun korkunç kükremesi şeytanın siyah saçlarının dalgalanmasına sebep oldu. Şeytan hissettiği nefesten rahatsız olarak yüzünü ekşitti.
“Nedenini mi merak ediyorsun-nyan? Hıhıhı...” Bir çocuk gibi kıkırdadı. “Çünkü çok eğlenceli.”
Sakin kalmayı başaramadı ve aldığı cevapla göz bebekleri ufaldı, yüzü tüylerinden arındığı için öfkeden suratının kızardığı görülebiliyordu. Hemen orada işini bitirmek için şeytana sıçradı.
“Miyav...”
Kigaro’nun rakibi kendi etrafında bir tur döndü ve bir matadorun boğadan kurtulduğu gibi Kigaro’nun pençesinden kurtuldu. Kigaro o kadar hızlı atlamıştı ki hamlesi boşa gittiğinde kendini durduramadı ve bir ağaca çarparak ağacı kendisiyle birlikte yere devirdi.
“Çok eğlenceli, yaşadığımı hissediyorum. Söylesene, seninle empati yapmayı deneyeceğim, nasıl hisset-”
Kigaro ayağa kalktı, devrilmiş ağacı yerden aldı ve daha konuşmasının bitmesini beklemeden şeytana doğru savurdu. Rakibi hamleden kaçamadı ve ağacın kendisine çarpmasıyla birlikte yanan çalıların arasına uçtu, çalılara girince yuvarlandı ve pelerini alev yüzünden tutuştu.
“Harbiden miyav... Ben sana ne kötülük ettim ki henüz cümlemi bitirmeden-nyan bana saldırdın? İki yetişkin insan gibi konuşamayacak mıyız? Yoksa insan kelimelerinden-nyan anlamayan ilkel bir yaratık olduğun için sadece miyavlamalı mıyım?”
“Ananı miyavlatayım,” dedi Kigaro.
Şeytan tutuşmuş pelerinini üzerinden atarken Kigaro elinde tutmaya devam ettiği ağacı şeytanın üzerine fırlattı.
Şeytan üstüne gelen ağacın üzerine zıpladı, havada uçan ağacın üzerinde koştu ve Kigaro’ya atladı. Siyah kılıcının ucu Kigaro’nun gözünü hedeflemişti.
Kigaro kılıçtan kurtuldu ve şeytanın kolunu tutarak onu yere vurdu. Bu seferki şeytan kendi köyünde savaştığına kıyasla daha çok konuşsa da daha güçsüzdü.
“Piç!”
Elinde hissettiği yanma hissiyle birlikte avuç içinin siyahlaştığını gördü. Şeytana dokunduğu sırada bir şeyler olmuş olmalıydı.
“Bazı şeytanlar böyledir işte.”
Yere serilmiş şeytan ayağını Kigaro’nun ayak bileğine doğru savurdu. Beklediğinden daha sert bir darbe ile karşılaşan Kigaro yere düşerken şeytan ayağa kalktı ve kılıcını kalbine saplamak için indirdi.
Kigaro yerde yuvarlanarak ilk darbeden kurtuldu ama şimdi yüz üstü yatıyordu. Tekrar dönerek rakibinden uzaklaşmak istese de kılıç beline saplandı.
Kendisine saplanan kılıcın yarattığı acıyla kükredi. Beli yanıyordu. Kılıcın delmesinden ötürü oluşan acıdan daha farklıydı, alev gibiydi, lanetti. Tıpkı kuduz olmuş bir hayvan gibi ağzından köpükler gelmeye başladı ama köpüklerin rengi siyahtı.
“Senin gibi ilkel canlılar ile oynamak, acı çekip çaresizce çırpındığınızı görmek çok zevkli.”
“Şerefsiz!”
“Evet, evet. Benimle kirli konuşmalarına bayılıyorum.”
Bir savaşçı olarak mücadeleyi bırakmaması gerekiyordu. Ellerini yere koydu, parmakları toprağa geçerken tüm gücünü ayağa kalkmak için kullandı.
“Hâlâ pes etmediğini görmek... Hâlâ savaştığını görmek... Ne için savaşıyorsun ki? Küçük pisi pisi gururu için mi savaşıyor? Yoksa pisi pisinin korumak istedikleri mi var? Miyav, bence çoktan ölmüşlerdir.”
Şeytan ayağa kalkmaya çalışan Kigaro’nun sırtına derin bir kesik attı. Kigaro tekrar yere düştüğünde acıyla kükredi. Sırtındaki kesik yanarken gözleri yaşardı. Ne kadar güçlü olursa olsun gözlerinin yaşarmasını engelleyememek gururunu ince bir dalmış gibi kırmıştı.
“Küçük pisi pisi ağlıyor mu? Yavrum, istersen-nyan gözyaşlarını silebilir ya da daha iyisi gözlerini alabilirim. Böyle olursa bir daha ağlaman-nyan gerekmez.”
Onun güçsüz olduğunu düşünüyordu, işler nasıl bu noktaya ulaşmıştı? Yenik düşmüştü ve gururu aşağılanıyordu. Ki-Gar’o klanının en güçlü savaşçısı dışarıdan gelen yabancı bir işgalci karşısında hiçbir şey yapamıyordu. Bir roaron savaşçısı bu kadar güçsüz müydü?
Erkek bir roaron doğumundan itibaren bir savaşçı olmak için eğitilirdi. Açlıkla, susuzlukla, soğukla, canavarlarla sınanırdı. Gerçek bir savaşçı olmak için tüm zorluklara göğüs germeyi öğrenirdi ve Kigaro hiç kaybetmemiş bir savaşçıydı. Kaybetmek istemeyen bir savaşçıydı.
“Kaybetmemeliyim.”
Savaşı kaybetse bile gururunu kaybetmek istemiyordu ama şeytan sırtına çıkmış zıplarken şu anda gururdan bahsetmeye hakkı var mıydı?
Ondan yelesinden ya da klanından daha fazlası alınmıştı. Bir roaron olarak sahip olduğu onuru alınmıştı. Kigaro aşağılanmış ve aslandan yavru kediye dönüştürülmüştü. Öfkeleniyordu, çıldırıyordu, çocuksu bir şekilde bunu reddediyordu.
“Ha?”
Kigaro’nun tekrar ayağa kalkmayı denediğini görünce daha sert zıplamaya başladı. Zıpladığı esnada kılıcını sırtına saplayıp duruyordu.
Ona acı vermek istediği için ölümcül olmayan noktalara saplasa da çektiği acı beynini zonklatıyordu. Vücudu tekrar alevlerin içerisindeymiş gibi yanıyordu.
Kigaro pes etmedi, kılıç kafa derisine hafif bir kesik atıp yakarken kalan gücünü kullanarak gövdesini yukarı kaldırdı. Şeytanın dengesini kaybedip yere düşmesini umuyordu ama o sadece hafifçe sıçrayarak Kigaro’nun üstünden kalktı.
Kigaro omuzlarını dikleştirmekte zorlanıyordu. Aldığı ağır nefesler yüzünden göğsü belirgin bir şekilde şişip inerken şeytan sırıttı ve kılıcını Kigaro’ya doğrulttu.
“Miyav, miyav?”
Kigaro pençelerini çıkardı ve şeytana doğru koştu.
Şeytan tekrar ondan kurtuldu ve kılıcı ile bacağında bir kesik açtı, kesik yakıyordu. Kigaro kükredi ve elinin tersiyle şeytanın yüzüne bir tokat attı.
“Seni evime götürüp evcileştireceğim, orada çok eğlenceli şeyler olacak.”
Elini, Kigaro’nun vurduğu yanakta gezdirirken mazoşist bir şekilde gülümsüyordu.
Bu sefer ilk hamleyi şeytan yaptı ve kılıcını Kigaro’nun bacağına sapladı, Kigaro yine kükredi.
Şu anda zaman onun için yavaşlamıştı, kendi köyündeki şeytanı yendiği gibi bunu da yenebilir miydi? Aynı numara tekrar işe yarar mıydı? Ya da bu sefer sağ kurtulur muydu?
Denemekten başka seçeneği yoktu, şeytanın elini tuttu. Kılıcını onun bacağından çıkaramayan şeytan, Kigaro’ya yakalandığı için uzaklaşamadı da. Kigaro daha önce yaptığı gibi tekrar çenesini kocaman açtı ve şeytanın yüzüne saldırdı.
Rakibi ne gülecek ne de konuşacak vakti bulamadı, yüzü parçalandı ve vücudu siyah zifte dönüştü.
Kigaro kılıcı bacağından çıkarıp atarken kükredi ve zaferini ilan ettikten sonra eriyen rakibini arkasında bırakarak koşmaya başladı. Vücudu yaralarla doluydu ama durup dinlenecek vakti yoktu.
-------------------------
03.02.2022 – 20:53
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..