Cilt 3 - Bölüm 8: Yanan Köydeki Peri (2/2)

avatar
464 5

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 8: Yanan Köydeki Peri (2/2)


Onu öldürmek istemesinin yanında haklı olduğunu da reddedemiyordu, Yurine’nin işi onun da söylediği gibi zordu. Hareket ederken Yu’yu taşımaya odaklanmalı, şifa büyüsünü sürdürmeli ve Yu’nun durumunun kötüye gitmediğinden emin olarak rakibi ile savaşmalıydı.

 

İlk kez aynı anda bu kadar fazla iş yapacaktı, üstüne savaş konusunda da deneyimsizdi. Buraya gelmeden önce İlonya’da yüz kadar kişiyi kolayca öldürmüş olsa da onların neredeyse hepsi normal insanlardı ve biraz eğitimle Yu’nun bile birebirde onlar karşısında şansı olurdu.

 

Yurine’nin ilk ciddi tek başına savaş deneyimi Rolderhelm’de Sharley’ye karşı olduğu zamandı. Sharley gibi dövüşmesini bilen bir rakibe karşı olduğu sırada deneyimsizliğini açık şekilde fark etmişti.

 

Dövüşmek konusunda deneyimsiz olmasının sebebiyse Rie’nin hiçbir zaman ondan savaşmasını talep etmemiş olmasıydı. Annesi bir mücadele esnasında sadece arkada durmasını ve gerekirse rüzgâr büyüsüyle destek olmasını istiyordu.

 

Bir de gerektiği zaman şifa büyüsü yapmalıydı ki şifa büyüsü oldukça nadir karşılaşılan bir büyü türüydü.

 

Hâl böyle olunca Yurine hiç ‘gerçekten’ savaşmak zorunda kalmamış, annesinin dövüşlerini hayranlıkla izlemiş ama bu esnada nasıl dövüşüleceğini öğrenememişti. Belki geçmişte Sharley ile yaşadığı mücadelede daha deneyimli bir Yurine olsaydı onu yenebilirdi.

 

Şimdiki rakibinin de kendisine kıyasla daha deneyimli olduğu şüphe götürmezdi, belki Sharley’den bile daha güçlüydü. Eğer diğer şeytanlar buraya gelmek ve dövüşe müdahale etmek isterlerse rakibi sayı üstünlüğünü de elde edecekti. Nereden bakarsa baksın Yurine dezavantajlı, berbat bir durumun içerisindeydi.

 

“Senin ne kadar güzel gözlerin var öyle, kırmızı. Bizler kırmızıya bayılırız, zevkin rengidir.”

 

Yurine gözlerinin güzel olduğunun farkındaydı. Zaten aksi mümkün değildi bu yüzden şeytanın iltifatını yok saydı.

 

“Aşağılık varlık, yok ol.” Sol eli ile havadaki Yu’yu tutarken sağ elini kaldırdı ve haykırdı. “Rhae!”

 

Aslında büyü yapmak için herhangi bir kelime söylemek zorunda değildi ama kelimeyi söylemek, büyüyü zihninde canlandırmasına ve böylece uygulamasına yardımcı oluyordu.

 

Sihirli kelimenin dudaklarından dökülmesiyle birlikte Yurine’nin elinden iki katman olarak çıkan, kalkan şeklinde ilerleyen rüzgâr duvarı şeytana çarptı ve şeytan, Yurine’nin çabasına gülerken geri uçtu.

 

“Küçük kız babacığını korumak için mi denedi bunu? Ne kadar tatlısın, çabana hayran kaldım.”

 

Şeytanın gözleri kırmızıydı. Bu renk gözlerinin esas rengi miydi yoksa zevk aldığı için mi bu renge bürünmüştü belirsizdi ama eğlendiği apaçık ortadaydı.

 

“Şöyle bir şey deneyelim mi?”

 

Gözlerini, Yurine’nin gözlerinden hiç ayırmadı ve muhtemelen üzerinde Yu’nun kanı bulan kılıcı havaya kaldırdı.

 

Yurine onun ne yapmak üzere olduğunu anlamaya çalışıyordu, kılıcını kaldırması ne anlama geliyordu? Yurine henüz anlamadan kılıçtan yukarıya doğru alev topları fırladı ve birkaç metre yükseldikten sonra Yu’nun üzerine doğru inişe geçti.

 

“Yu!”

 

Yu’nun vücudunu alev toplarından korumak için onun üstünde rüzgârdan bir tabaka oluşturdu. Ateş topları Yu’nun üstüne düşemeden rüzgâra karışıp yok olunca Yurine rahat bir nefes aldı.

 

Belki annesini koruyamamış olabilirdi ve bunun suçlusu bir nebze de Yu’ydu ama bu sefer farklıydı, bu sefer ne olursa olsun Yu’yu koruyacaktı. Yurine’nin yüreği sevdiği bir insanı daha kaybetmeye dayanamazdı.

 

Ne yazık ki rahatlaması uzun sürmedi. Şeytan onun yüzünün aldığı hâli görünce kahkahalar eşliğinde ateş toplarını tekrar Yu’nun üstüne gönderdi.

 

Yurine tekrar telaşa kapıldı, tekrar rüzgâr tabakası ile Yu’nun üstünü sardı ve alev topları yine onun vücuduna ulaşmayı başaramayarak rüzgâra karışıp yok oldu.

 

“Böyle mi oynayacaksın? Bana değil de Yu’ya mı saldıracaksın?”

 

Şeytanlar onursuz, aşağılık yaratıklardı ve onlar için en kötüsünün düşünülmesi söylenirdi ama Yurine bu kadar olacağını düşünmemişti. Şeytanların insan duygularından zevk alan varlıklar olduğunun farkındaydı ama bunu da yaparlar mıydı? Sırf yüzündeki telaşlı ifadeyi görebilmek için hedef olarak asıl rakibini değil, rakibinin korumaya çalıştığı kişiyi seçiyordu.

 

Yurine onunla birebir mücadeleye gireceğini zannederken şeytan basbayağı onunla oynuyor ve onu gerçek bir rakip olarak görmüyordu.

 

“Dikkatli olmalıyım, dikkatli olmazsam bana saldırdığında tekrar Yu’yu hedef aldığını zannedip savunmasız kalabilirim.”

 

Böyle durumlarda Emily’nin en azından olgun bir kız oluşuna şükrediyordu. Onun düşünceleri sayesinde kendi düşünceleri de olgunlaşıyor, olayları daha sakin bir şekilde inceleyebiliyordu.

 

Tabii bu nadiren olan bir şeydi ve Yurine’nin kişiliği daha baskındı. Bu yüzden genel olarak kendine özgü hareketlerde bulunuyor ama iş ciddiye bindiğinde onun duygularını kullanmaktan çekinmiyordu.

 

“Hep böyle duramam.”

 

Şeytan saldırılarına devam ederken Yurine’nin aynı anda hem Yu’yu taşımaya hem korumaya hem de iyileştirmeye çalışmasından ötürü akıttığı soğuk terleri zevkle izliyordu.

 

Yurine bu şekilde devam edemezdi. Sadece savunma yapıp, şifa büyüsü uygulayarak manasını bitirirse korunmasız kalacak ve Yu ile birlikte ölecekti. Eğer savunma seçeneğinin sonunda ölüm varsa en azından saldırı seçeneğini değerlendirmeli ve ölecekse de yaşama şansını deneyerek ölmeliydi.

 

“Aral’c!”

 

Işık büyüsünü istediği takdirde büyülü kelimenin yardımı olmadan da oluşturabilirdi ama kelimenin yardımı olmadan oluşturacağı ışık büyüsü düşük seviyeli olurdu.

 

Aral’c, yüksek seviyeli ve saldırı için kullanılabilecek büyülerin başlangıç seviyesi sayılırdı ve rakibine bu büyüyle zarar vermesi mümkündü. Yurine kendini geliştirdiğinde bundan çok da kuvvetli büyüleri kelimelerin yardımı olmadan yapabilecekti.

 

Avucunu açtı, elinden parlak ve yakıcı ışık yayarken Yu’nun güvenliğinden emin olmak için bir gözünü sürekli onun üzerinde tutuyordu.

 

Böyle yapması da iyi olmuştu çünkü şeytan ışık büyüsü ile yanıp çığlık atmadan hemen önce tekrar ateş toplarını Yu’nun üzerine göndermişti.

 

Yurine aynı anda Yu’yu havada tutmayı sürdürmüş, şifa büyüsüne devam etmiş, onu savunmuş ve bu esnada şeytana saldırmıştı.

 

Bu kadar işi aynı anda yapmak vücudunu ve ruhunu zorluyordu, başının çatlayacağını hissediyordu ama en nihayetinde kendi sınırlarını zorlamış olsa da anı başarıyla atlatmıştı.

 

Avucundan yayılan ve şeytana doğru düz bir şekilde ilerleyen, şeytanın tüm vücudunu içine alan ışık azalıp yavaşça yok olduğunda şeytan hâlâ ayaktaydı ama artık hiç de zevk alıyor gibi gözükmüyordu. Zevk almanın aksine, kırmızı gözleri sarıya dönmüştü ve kaşları çatılmıştı.

 

Yurine onu öfkelendirmeyi başarmıştı ve bundan hiç de pişman değildi.

 

Şeytan hâlâ ayakta olsa da iyi bir durumda değildi. Yurine bunu sadece bir fikir olarak düşünmüş, şeytanların karanlık varlılar olduğunu bilerek düz mantık yapmış ve ışık büyüsünün onu öldüreceğini varsaymıştı.

 

Yurine’nin varsaydığı gibi onu öldürmeyi başaramasa da canını yakmıştı ve artık ışık büyüsünün onun zayıf noktası olduğunu biliyordu. Şimdi sırada ışık büyüsü ile daha etkili saldırılar yapmanın yolunu bulmak vardı çünkü öğrenebildiği tek saldırı büyüsü Aral’c’dı.

 

Şeytanı süzdü. Üzerinde yanık izleri oluşmuştu, acı çektiği belli oluyordu ve teninin üzerinden duman yükseliyordu.

 

Yurine, şeytanın acı dolu yüzüne bakarak aşağılayıcı bir biçimde gülümsedi. Şimdi zevk alan taraf kimdi?

 

“Fahişe tohumu.”

 

“Sen... Annem hakkında ne dedin sen?”

 

Herkesin bir kırmızı çizgisi vardı ve çizginin aşılmasına kesinlikle tahammül edemezdi. Kırmızı çizginin aşılması kesinlikle affedilemezdi.

 

Rakibi kendisiyken sırf eğlenmek için onursuzca Yu’ya saldırması onu sinirlendirmişti ama şeytan aşağılık bir varlık olduğundan ondan bunu beklememek Yurine’nin hatasıydı.

 

Fakat Yurine’nin asla ama asla, hiçbir şart ve koşul altında affedemeyeceği, kırmızı çizginin çok daha ötesinde kalan bir mesele vardı; annesine hakaret edilmesi.

 

Karşısındaki aşağılık bir varlık olsa ve kendisinden beklenileceği gibi konuşsa da Yurine onu görmezden gelmeyecekti. Karşısındaki değil bir şeytan, bir kral dahi olsa öylece duramazdı.

 

Ne kadar dezavantajlı bir durumda olduğu fark etmezdi, ölmek üzere dahi olsa bu çizgi aşıldığında durmazdı. Yurine, Yu gibi kendine hâkim olup geride durabilecek bir karaktere sahip değildi ve şu anda Emily’nin duygularını kullanarak bile kendini bastıramıyordu.

 

Zaten kendini bastırmayı da denemiyordu. Bugün, burada karşısındaki şeytanı ezmeden durmayacaktı ve bu esnada Yu’nun korunma ihtiyacını da unutmuyordu.

 

Öfkeli şeytan bu sefer kılıcını savaş pozisyonuna getirdi, omuzlarının üzerinde oluşan alevlerin yarısı Yurine’yi hedef alırken diğer yarısı Yu’yu hedef almıştı. Şeytan tüm sinirini tek bir darbede çıkarmak için Yurine’nin üzerine koştu.

 

“Vixa, Rhae, Minue’e!”

 

Az önceki endişeli ve telaşlı Yurine gitmiş, sakince büyüsünü yapan ama son derece öfkeli bir Yurine gelmişti.

 

Söylediği her kelime eşliğinde Yurine ve Yu’nun çevresini saran bir rüzgâr katmanı oluştu ve etrafa yayıldılar.

 

“Vixa” kelimesiyle oluşan ilk katman alev toplarını bertaraf etti.

 

“Rhae” kelimesi ile oluşan ikinci katman kılıcı ile üzerine doğru koşan şeytana çarptı ve onu havaya fırlattı.

 

“Minue’e” kelimesi ile oluşan üçüncü katman en güçlü olanıydı, Yurine’nin ışık büyüsünden sonra dövüşü fark eden ve onu hedefleyen şeytanlar da dahil çevresindeki her şeye çarptı ve parçalayarak metrelerce geriye uçurdu.

 

“Yu’ya arabanın aldığı hali gösterdiğimde sinirlenmez umarım.”

 

Çimenler sökülmüş, toprak havalanmış, üzerlerine doğru gelen arak kristalleri parçalanarak yok olmuş, ateş topları rüzgârın içinde sönmüş ve Yu ile Yurine’nin etrafında büyük bir boşluk oluşmuştu.

 

Ağaçlar parçalanarak yere düşmüş ve kayalar bile sökülmüştü, bunların yanında ne yazık ki roaron halkının evleri de hasar almıştı. Vagon’a bağlı rinolar da şeytanlar gibi uçmuştu ve muhtemelen vücutlarında kırıklar vardı, acılı inlemeleri duyuluyordu. Roaronlar bile Yurine’nin hiddetinden nasibi almış ve fırtınanın kurbanı olmuşlardı.

 

Vagonlar tamir edilebilir ve rinolar iyileştirilebilirdi, köy zaten yandığı için kalan birkaç evin zarar görmesi de sorun değildi. Zaten önceliği vermesi gereken konular değildi bunlar; hemen Yu’nun durumunu kontrol etti ve hâlâ stabil olduğunu gördükten sonra şeytanlara odaklandı.

 

Rüzgâr büyüsü onların canını yakmış, bir kısmını siyah zifte dönüştürmüş olsa da hepsini öldürmek için yeterli gelmemişti ve etrafta birkaç roaron ve rino olduğu için delicesine rüzgâr büyüsü yaparak onlarla birlikte masumları da katletmek istemiyordu.

 

“Gözlerinizi kapatsanız iyi olur.”

 

Şeytanların hiçbiri artık zevk almıyordu. Yurine’ye karşı öfke besliyor ve onu acılı bir şekilde öldürmek istiyorlardı. Yurine hepsini öldürmesi gerektiğinin farkındaydı.

 

Bir şeytanın kini ve yapabileceklerini hafife alamazdı, onlardan birinin bile canlı kalmasına güz yumamazdı.

 

Vücudundaki manayı hayal etti. Göğsünün tam ortasında yer alan çekirdekte üretilen mana tüm vücuduna eşit bir şekilde dağılırdı ama Yurine, vücudundaki manayı eline yönlendirdi. Şu anda çekirdeğinin ürettiği tüm manayı da yine eline yönlendiriyordu.

 

Normalde bunu yaptığı zamanlarda güçlü bir rüzgâr büyüsü oluştururdu ama şimdi, kolunun çevresinde dolanan soğuk hava yoktu, onun yerine beyaz kolu altın renginde parlıyordu.

 

Elini yukarı kaldırdı, avucunun yandığını hissediyordu, sanki mana avucundan dışarı çıkmak için orada bir yarık açmayı deniyordu.

 

Normalde bu büyü sadece etrafı aydınlatmaya yarardı ama öğrendiği Alar’c ile birleştirerek ilk kez yapacağı, yeni bir büyü deniyordu.

 

“Ulita Alar’c! Altın Işık!”

 

Şeytanlar onu engellemek için harekete geçmişti ama çok geçti, çok geç olmasa bile rüzgâr kalkanı ile korundukları için onlara yaklaşamazlardı bile.

 

Altın Işık olarak adlandırdığı büyüsü, Yurine’nin manayı yönlendirmesiyle birlikte elini de yakarak düz bir ışın hâlinde yükseldi. Yeterli yüksekliğe ulaşınca bir kubbe şeklini aldı, Yu ve Yurine kubbenin içindeydi ama Yurine, kubbenin dışında olan her şeyi görebiliyordu.

 

Yakıcı Altın Işık, kubbenin dışına doğru yayıldı ve ışığı oluşturan manayla temas eden şeytanlar kulakları kanatacak derecede tiz çığlıklar çıkartarak erimeye başladı.

 

Işık söndüğünde ayakta kalan şeytanların üzerinden dumanlar çıkıyordu ve Yurine artık onları nasıl öldüreceğini çok iyi biliyordu. Kalan şeytanları da avlayıp yok etmek için Yu’yu havada taşımaya devam ederek üzerlerine yürüdü.

-------------------------

04.02.2022 - 22:48 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr