Cilt 3 - Bölüm 20A: Atak (1/2)

avatar
428 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 20A: Atak (1/2)


“Siz hamama girdikten sonra Link Yachi Long diye birisi geldi.”

 

Hamamdan çıkmış ve saçlarını kurutmak için şöminenin karşısına geçmişti.

 

Buradaki şampuanın kokusu çok hoşuna gitmişti. Kendi dünyasındaki orman meyveleri aromasını taşıyordu. Şampuan Rolderhelm’de kullandıklarından çok daha kaliteliydi ve belki Yu’nun dünyasındaki şampuanlarla kıyaslanabilirdi.

 

Sivina ve Yurine bıraktıkları yerde değildi ama burada kaybolacaklarını da düşünmüyordu. Ortalığı telaşa verip onları arayarak kontrol manyağı gibi gözükmeyecekti.

 

Saçları eskisine göre daha uzun olduğundan kurutması da zaman alıyordu. Ateşin yanında durmuştu ve şöminenin yaydığı ısıyı kullanarak kurutmayı deniyordu ama tamamen kurutması ne kadar sürer bir fikri yoktu. Akşam yemeğine ıslak saçıyla katılmak zorunda kalabilirdi.

 

“Tch,” Yu, Ana’ya dil şaklattı. “Herif yapıştı, bırakmıyor peşimi.”

 

Eğer onu bir kez daha görürse kusabilirdi. Günün yarısında yanındaydı ve peşlerine böyle takılmasından rahatsızdı. Şimdi bile onun odanın kapısından içeri girip akşam yemeğine katılacağını söylemesinden korkuyordu.

 

“Bu hizmetçilik olayını çok fazla abartmana gerek yok, Ana. En azından biz bizeyken rahat davranabilirsin.” Onunla konuşmak istediği şeyler vardı. “Otur.”

 

Ana şöminenin karşısındaki diğer koltuğa oturunca Yu onun yüzüne baktı. Saçları biraz daha uzamış ve onu daha güzel yapmıştı, mavi gözleri de yeşil saçlarıyla hoş bir uyum içindeydi.

 

“Bana kızgın mıdır?”

 

O ve Sivina’nın birbirinden hoşlandığını düşünüyordu. Bugün konuşmak için oldukça heyecanlı gözükürken Yu ile baş başa kalınca sessizleşmişti.

 

“Mahkûmları almaya mı gelmiş?”

 

“Evet.”

 

“Yurine nerede?”

 

“Ona mahkûmları verip gönderdi, şimdi de diğer çalışanları denetliyor. Sivina da onun yanında.”

 

Link’in daha fazla peşlerinde olmayacak olması rahatlatıcıydı. Onunla bir kavgaları yoktu ama bir anda kendilerine yapışmasından rahatsızlık duyuyordu. İzin verilseydi Link’in bir anda hamama dalacağına yemin edebilir hatta bunu kanıtlayabilirdi.

 

“İyi. Ben yokken Yurine’yi asla yalnız bırakmayın. Ben yanındayken de onun çevresinde olun. Sivina’ya da söyle, şu an gözüken meslekleriniz sadece bir rol. İlk işiniz onu korumak, ikinci işiniz bizi dinlemek.”

 

“Anladım, öyle yapacağız.” Yu kendi saçlarını taramaya başlarken Ana onu izlemeye devam ediyordu. “Peki, bizim işimizin adı tam olarak ne?”

 

“Hmm... Güzel soru.” Onlar için net bir meslek ismi düşünmemişti. “Sonsuz sadakatli tam zamanlı çok işlevli güzel hizmetkârlar.”

 

Ana kıkırdarken eliyle ağzını kapattı. Yu da bunu amaçlamıştı zaten.

 

“Söylediğimin şakayla karışık olduğunun farkındayım ama sahiden de böyle. O yüzden yoldaş kelimesi sizin için en uygunu olacaktır. Bir amaç uğruna ve sizin yardımınıza ihtiyacım var.”

 

Onların önce sadakatine sonra da gücüne inanıyordu.

 

“Bu gece roaronlar ile birlikte sırayla nöbet tutun. Yarın daha fazla roaron savaşçısı getirip nöbet işini onlara veririz. Tabii arada sırada onların başında durup sizin de nöbet utmanız gerekecek, denetim gibi düşünebilirsin. Nöbetleşme işine Rolderhelm’de alıştığınızı varsayıyorum.”

 

Ana yeşil saçlarıyla oynarken başını sallayarak onayladı.

 

“Yarın sabah erken kalkıp Yurine’nin hazırlanmasına yardım edin. Sabah annesinin cenazesi için onursal bir tören düzenlenecek. Akşam olduğunda da Yurine, Başak Kardinali ilan edilecek. Gece de bizim vaftiz işlemlerimiz var, vaftiz olduğumuzda Başak Katedrali’nin üyeleri olacağız.”

 

“Vaftiz için özel bir hazırlık gerekli mi?”

 

“Hayır, sadece karşısında diz çökeceğiz. Sonra da Yurine yüzümüzü ve ellerimizi yıkayacak.”

 

Vaftiz töreni basitti ve kişinin yüz ve elini yıkayıp sembolik olarak onu geçmiş günahlarından arındırmakla alakalıydı.

 

“O andan sonra Sivina, Başak Şövalyesi olacak. Başak Şövalyelerinin ilki, kulağa güzel geliyor.” Havalı bir unvan olduğunu düşünüyordu. “Senin durumun nasıl? Teklifim hâlâ geçerli.”

 

“Hâlâ bir şövalye olmak için yeterli olduğumu düşünmüyorum. Yine de layık gördüğünüz için teşekkür ederim.”

 

“Ben çoğu şövalyeyi yeneceğinden eminim, hepsi Sivina kadar güçlü değildir. Belki rüzgâr büyün sayesinde Sivina'yla bile baş edebilirsin.”

 

“Sadece kılıç ile böyle şeyleri başarmam mümkün değil.”

 

“Kılıç zorunlu mu ki?”

 

Rolderhelm’de insanların şövalye olması için kılıcı iyi kullanmaları bir zorunluluk değildi

 

Hatta şövalye olmak için bir savaşçı ya da büyücü olmaya da gerek yoktu, bir şekilde layık olduğunun kanıtlanması bir kişinin şövalye olması için yeterli gelebilirdi.

 

“Rüzgâr büyün sayesinde kılıç kullanan pek çok kişiyi yenebilirsin. Roaronları da yenebilme ihtimalin var. Gerçi tam gücünü bilmediğim için ihtimal diyorum, belki kolayca yenersin.”

 

Büyüye karşı yakın dövüş silahları, Yu’nun gözünde tabancaya karşı bıçak gibiydi. Belki üstün yeteneklere sahip savaşçılar büyücülerle baş edebilir ve belki bazıları onları kolayca yenebilirdi ama genelde kılıca karşı büyü mücadelesi büyücülerin ağır üstünlüğüyle sonlanırdı.

 

“Gerçi buralardaki büyücüler için aynısı geçerli değil.”

 

Büyücüler pek çok savaşçıdan çok daha güçlü olsalar da buralarda büyüyü iyi bir şekilde kullananların sayısı nadirdi.

 

Rolderhelm dünyanın her bir noktasından büyücüleri kendine çekiyordu ama diğer ülkelerde büyücüler ile karşılaşmak her gün deneyimlenebilecek bir şey değildi ve karşılaşılsa bile bu büyücüler genelde güçsüz olurlardı.

 

Rolderhelm’i küçük olmasına rağmen böylesine güçlü ve dokunulmaz kılan şeylerden birisi de büyücülerin gücüydü. Diğer ülkelerin orduları ellerinde mızraklarla hücum ederken Rolderhelm ordusu henüz düşman kendilerine yaklaşmadan onların işini bitirirdi. Düşman orduları tıpkı top ve tüfek kuşanmış bir orduya karşı kılıç ve mızrakla koşan orduların uğradığı hüsran gibi bir hüsrana uğrardı.

 

Büyücüler muharebelerin ve dolayısıyla büyük savaşların kaderini değiştirebilirlerdi ama bunu başarabilecek kadar güçlü olanlarda genelde Rolderhelm’de olurdu.

 

Olay sadece Büyücülük Akademisine kabul edilip daha iyi bir eğitim almak ve daha güçlü olmaktan ibaret değildi.

 

Rolderhelm modern bir devlet anlayışına sahipti ve vatandaşlarına daha iyi yaşam imkânı sunmak için sürekli çalışıyordu. Oraya giden büyücüler akademideki eğitimlerini tamamladıktan sonra da orada kalmak ve daha iyi ve daha kaliteli bir hayat yaşamak istiyordu.

 

Güçlü büyücüler her yerde zengin olabilir ve saygınlık kazanabilirdi, onlar için yüksek statülere yerleşmek kolaydı ama Rolderhelm her zaman daha çekiciydi.

 

Çünkü Rolderhelm sadece zengin değildi, oradaki insanlar hayatı daha çekilir kılıyordu. Rolderhelm halkının neredeyse tamamı okuma yazma biliyordu, Rolderhelm’deki okullar sayesinde pek çoğu belirli bir kültür düzeyindeydi.

 

Böyle insanlarla yaşamak, batıl inançlara sahip ve kafayı Zodyaizm ile yemiş insanlarla yaşamaktan çok daha tercih edilebilir bir seçenekti.

 

Ayrıca tüm dünyada Rolderhelm’deki kızların güzel olduğu ile alakalı söylentiler vardı ve pek çok erkeğin oraya gitmek istemesinin sebeplerinden birisi de Rolderhelmli bir kızla evlenmek ve oranın vatandaşı olarak yeni bir hayat kurmaktı.

 

En nihayetinde güçlü olan ya da ortalama seviyede ama potansiyel sahibi büyücüler Rolderhelm’e gittiği için diğer ülkelerde kalanlar çoğu zaman düşük seviyeli büyücüler olurdu.

 

Bu da büyücülerin güç ortalamasını düşürdükçe düşürüyor ve kılıcı ön plana çıkarıyordu. Ana bu ülkedeki rastgele bir büyücünün karşısına çıksa muhtemelen bu büyücü onun haksızlık denecek derecede güçlü, Yurine’nin de ilahi seviyede güçlü olduğunu düşünecekti.

 

Ama ikisi de Rolderhelm’in büyücülerinin yanında ortalama sayılırdı.

 

“Ve beni bir şövalye yaparsanız bunu arkadaşlığımız hatırına yaptığınızı düşünürüm. Eğer böyle bir statü kazanacaksam bunu hak ederek kazanmak isterim.”

 

“Dürüstlüğünü seviyorum.”

 

Ana, Yu’un iltifatı karşısında gözlerini kaçırdı ve yanağını kaşırken sessizce konuştu.

 

“Teşekkür ederim.”

 

Yu saçlarını havluyla son bir kez sildikten sonra tekrar taradı ve saçlarıyla daha fazla oynamaya gerek kalmadığını düşünerek tarak ve havluyu koltuğun köşesine bıraktı.

 

“Merak ediyorum da Sivina, Sabah Kılıcı’nı çekmeyi denedi mi?”

 

“H-Hayır... Neden sordunuz ki?”

 

“Bugün denedim ve başaramadım. Düşündüm ki Sivina onu çekmeyi başarırsa bizim için harika olurdu. Katedral ünlenirdi.”

 

Sabah Şövalyesi Sivina Ecues, onun karizmasıyla da birleşince bu makam ona çok yakışırdı.

 

“Denemek istedi ama ona izin vermediler.”

 

“Ah, izin almamız gerekiyordu demek.”

 

Düşününce istenmeyen biri tarafından çekilmesi sorun çıkarabilirdi. Bu yüzden herkesin denemesine izin verilmemesi doğaldı.

 

“Ama ben Sivina’nın denemesini istemiyorum. Sivina benim Sivina’m olarak kalmalı.”

 

Yu onun mavi gözlerine baktı, gözlerinde sahiplenici bir parıltı vardı.

 

“Sabah Şövalyesi olursa senin olamaz mı?”

 

“Sabah Şövalyeleri isimlerini bırakır. Bu yüzden hiçbirinin ismi yoktur, hepsi Sabah Şövalyesi olarak geçer.”

 

“Anlıyorum.”

 

Ana’nın üstüne gitmek ve onun yandere yönünü ortaya çıkarmak istemiyordu. Aralarındaki ilişkiye karışmayacaktı. Yine de Sivina o kılıcı çekebilecekse bunu yapmasını isterdi.

 

“Bir şey soracağım, buraya geldiğinizde ne oldu? Pontifeks ve Leoral ile ne konuştunuz?”

 

“Buraya geldiğimizde önce Başak Katedrali’ni arayıp bulduk, burada Dük Vermilia ve maiyeti kalıyordu.”

 

“Başak Katedrali’nde mi?”

 

Bir dük için küçük bir yerdi. Burası onun desteklediği mezhebin merkeziydi ama yine de burada kalacağını düşünmezdi.

 

“Evet, hatta biz geldiğimizde bizi karşılayanlar katedralin hizmetçileri değil dükün adamlarıydı. Kendimizi tanıttık ve Neko’dan haber getirdiğimizi söyledik, söylediğiniz gibi.”

 

Yu onlardan Yurine ismi yerine Neko ismini kullanmalarını istemişti. Yurine ismini kendi aralarında tutmaları daha iyi olurdu.

 

“Sonra?”

 

“Biz... Dük Vermilia’ya eski kardinalin öldüğünü söyledik.”

 

Cümlesini tamamlayıp sustu ve şöminede yanan ateşe baktı. Gözlerinin kenarı yumuşamıştı, o haberi verdiği için pişman gibiydi.

 

“Zaten biz buraya geldiğimizde iyi bir durumda değildi.” Ana kendini zorlayarak konuşmaya devam etti. “Yani sadece bizim yüzümüzden olamaz.”

 

“İstersen söylemek istediklerini kafanda topla ve kendini hazırla, ben beklerim.”

 

Sözlerini taksit taksit almak yerine tek seferde almayı tercih ederdi, böyle bir rapor daha anlaşılır olacaktı. Ana kelimelerini toparladığında konuşmaya devam etti.

 

“Biz buraya geldiğimizde Vermia’nın düştüğünü öğrendik. Dük zaten kötü bir durumdaydı ama bu haberi vermemiz gerekiyordu, biliyorsunuz. Biz bu haberi verirken onun böyle olacağını da bilmiyorduk.”

 

“Vermia düştü mü? Biz bunu nasıl duymadık?”

 

Vermia, Vermilia Ailesinin yönettiği bölgenin merkeziydi ve Yeşim Gölü’nün batısında, stratejik olarak önemli bir konumda yer alan büyük bir şehirdi.

 

Zodyaistlerin toprakları batı ve doğu olmak üzere iki parçaya bölünmüştü. Kraliyet bu iki parçanın arasında durduğu için iletişimde zorluklar ortaya çıkıyor, sadece deniz yolunu kullanarak eşya ve mal transferi yapılabiliyordu.

 

Zodyaistlerin sıradaki planı olan Zodya topraklarını birbirine bağlama ve kraliyetin kuzey ve güney topraklarını ayırmada Vermia merkez karargâh olarak kullanacaktı fakat bu şehir düştüyse artık planlarını gerçekleştirmeleri mümkün değildi.

 

Yu ve Yurine için en kötüsüyse Başak Katedrali’nin tek destekçisinin toprağını kaybetmesiydi. Leoral gücünü kaybederse katedrale verdiği destek de değerini kaybederdi, dükün toprağını geri alması gerekiyordu ama kendisi bunu yapamayacak kadar yaşlıydı.

 

“Bu durum halktan gizleniyor,” dedi Ana. “Halkın moralini bozmak istemiyorlar.”

 

“Anlıyorum. Almanlar da Ruslar, Berlin’e girene kadar kazandıklarını zannediyordu.”

 

Ana, Yu’nun kendi dünyasından verdiği örneği anlamadı ve konuya geri döndü.

 

“Yani... Kardinal’in öldüğü haberini verdiğimizde daha fazla ayakta duramadı.”

 

“Anladım.”

 

Daha sonra da Leoral tedavisi için Andromeda Kilisesi’ne taşınmıştı, hikâyenin devamı bu şekildeydi ve bunu bilmek için duymaya ihtiyacı yoktu. Anlatırken üzülen Ana’yı zorlamaya gerek görmüyordu.

 

“Onlar Leoral’i götürürken biz de yanlarında Andromeda Katedraline gittik, girişte bizi pontifeksin kendisi karşıladı.”

 

“Pontifeks sizi mi karşıladı? Beni içeri bile almamıştı.”

 

“Kızlara ayrıcalık mı yapıyor kart zampara?”

 

Söz etmeye değecek statülere sahip olmayan iki yabancı kızı neden ülkenin lideri kapıda karşılardı ki? Sadece bir tesadüf olmalıydı.

 

“Pontifeks bizi bekliyormuş, Leoral ile ilgilendikten sonra bizimle konuştu. Ona da haberleri verdik ve burada kalmamız için bize izin verdi.”

 

“Sizi bekliyordu demek. Hmm... Acaba Andromeda Lütufu geleceği görmesini mi sağlıyor?”

 

Eğer böyle bir yeteneğe sahipse kendisine karşı bir suikast düzenlenmeyeceğini bildiğinden Andromeda Kilisesi boş olabilirdi. Öyleyse Link neden eskiden kilisenin böyle olmadığını söylemişti?

 

“Onunla düşman olursak gelecekte yaşanacakları bilen birine karşı nasıl savaşabilirim?”

 

Düşünmek için boş zamanı olduğunda bununla ilgili planlar yapacaktı, aklının bir köşesine not aldı.

 

“Leoral’in bir oğlu var, adı Cecilus. Onu hiç gördünüz mü?”

 

Ana başını sallayarak onayladı.

 

“Evet, biz geldiğimizde o da buradaydı fakat biz geldikten bir gün sonra apar topar şehirden ayrıldı.”

 

“Kaçtı mı?”

 

“Babası ölüm döşeğindeyken mi? Pek de hayırlı bir evlatmış.”

 

“Virgo’ya gitti, ablası Cornelia orada bir ordu topluyordu. Şu anda kuşatmada olmalılar.”

 

Cecilus ablasına yardım etmek için mi şehirden ayrılmıştı? Yoksa gerçekten de korkup kaçmış mıydı? Neyden korkmuş olabilirdi ki? Gelen kişi sadece bir çocuk ve kâhyaydı.

 

“Son bir şey daha, size verdiğim altınlar nerede? Vermia ailesi zor durumdaysa o altınlara ihtiyacımız var, onlar sayesinde ayakta durabiliriz.”

 

Geldiğinden beri bunu sormamıştı, altınların nerede olduğunu bilmek ve mümkünse görmek istiyordu.

 

“Merak etmenize gerek yok, tek sikkesine kadar güvende. Hepsi katedralin kasasında duruyor. Sizi de akşam yemeğine çağırmaya gelmiştim zaten, yemekten sonra sizi oraya götürebilirim.”

 

“Güvende olduklarından emindim zaten, size güveniyordum. Güvenmiyor olsaydım böyle tehlikeli bir yolculuğa sizinle birlikte çıkmak istemezdim.”

-------------------------

15.02.2022 - 23:45






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr