Cilt 3 - Bölüm 27: Kalbe Sızan Zehir (2/2)

avatar
453 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 27: Kalbe Sızan Zehir (2/2)


“M-Merhaba?”

 

Luna konuşmaya çekiniyordu, mavi gözlerini Yu’dan kaçırırken titredi.

 

“Doğrusu, benimle aynı duyguları hissettiğin için mutluyum. Biraz yürümek ister misin?”

 

Konuya doğrudan girdi ve Luna’nın cevabını beklemeden onun yüzüne yaklaştı. Luna, Yu’nun yüzü hemen karşısındayken korkmayı bırakıp kızardı. Onun gardını indirmesini fırsat bilen Yu, ellerini yakalayıp kendine çekti.

 

Yu’nun sıcak nefesini hisseden ve ametist rengi gözlerine bakan Luna’nın soluğu kesilmişti. Cevap veremiyordu, tek yaptığı Yu’yu anlamaya çalışmaktı.

 

“Bugün güzel bir gündü ve şimdi de güzel bir gecedeyiz.” Başını kaldırıp yıldızlara baktı. “Ama bu kadar yıldızın seni izlemek için gökyüzüne tırmanması beni kıskandırıyor, benden başkası sana baksın istemezdim.”

 

Luna’yı iki elinden tutan Yu, onu ağaçların arasına sürükledi. Bu sırada yarı elfin yüzü hâlâ kıpkırmızıydı. Neler olduğunu anlayamıyordu.

 

“N-Neden bahsediyorsunuz? Ben anlayamadım.”

 

“Beni izliyordun, değil mi? Merak etme Luna, gözünü benim üzerimden alamaman gayet doğal. Sonuçta benim gibi bir yakışıklıyla her zaman karşılaşamazsın.” Yu kıkırdadı. “Hem sen de beni izlemiyor olsaydın kendimi kötü hissederdim. Sonuçta ben de gözlerimi senin üzerinden alamıyorum.”

 

“Siz beni...”

 

“Şşş... Sadece tek tarafın sevmesi haksızlık olmaz mıydı, Luna?”

 

Luna’yı bir ağaca yasladı. Sağ eli ağacın üstüne koyup yarı elfi ağaçla arasına almıştı. Kaçmasını engellemek için sol eli ile kızın belini tuttu.

 

“Siz...”

 

“Luna...”

 

Yu’nun sesi uçak pilotlarının sesi kadar seksiydi. Yu sesinin bu tonda çıkacağını hesaplamamıştı ama Luna’nın yanaklarındaki kırmızılık sivri kulaklarına ulaşınca doğru yolda olduğunu anladı.

 

Sol eli ile Luna’nın belini okşadığında yüzünü tekrar onunkine yaklaştırdı. Minik tatlı burnu, pembe dudakları, mavi gözleri ve sarı saçlarıyla Yu’nun zihnindeki ideal elf yüzüne sahipti.

 

Luna, Yu’dan yaklaşık on beş ya da yirmi santim daha kısaydı. Birbirlerinin nefeslerini hissederken Yu, Luna’nın sol kulağına yaklaşıp fısıldadı.

 

“Seni seviyorum.”

 

Nefesi kulağına değdiğinde Yu, Luna’nın aklını başından almayı başarmıştı. Ağzı açık bir şekilde Yu’nun gözlerine bakakalan Luna ve Yu arasında bir süre hiçbir konuşma geçmedi.

 

Yu onun sessiz kaldığını gördükten sonra elini yavaşça belinden boynuna doğru çıkardı. Parmakları yarım dakika boyunca Luna’nın boynunda, yanağında ve kulağında gezdikten sonra Luna gözlerini yere indirdi.

 

“N-Neden bir anda böyle şeyler söylüyorsunuz?”

 

Yanakları hâlâ kırmızıydı.

 

“Bir süredir beni izlediğini hissediyordum, az önce kendi gözlerimle gördüğümde açılmaya karar verdim.”

 

Büyük olasılıkla Luna onu sevdiği için değil Leoral’in emri ile izliyordu. Zaten az önce onun bir muhafızla konuştuğunu gördüğünde buna emin olmuştu.

 

Luna, Yu’nun sahte duygularını öğrendiğinde yaptığı işten pişman olup suçlu hissetmeye başladı. Suçluluk hissini Yu, onun yüzünden okuyabiliyordu.

 

“Çok hızlı oldu.”

 

“Senin gibi bir kızla karşılaşmak pek nadirdir. Bir şansını bulduğum gibi söylemek istedim, başkası benden önce davransaydı ömür boyu bunun pişmanlığını çekerdim.”

 

“Ama...”

 

“Ama ne? Yoksa çirkin olduğumu mu düşünüyorsun? Elf standartlarına göre öyle miyim?”

 

“Ha-Hayır... Ama...”

 

Bu sefer de onun sözünü gülerek kesti.

 

“Eğer beğendiysen yüzüme istediğin kadar bakabilirsin.”

 

Luna’nın konuşmasına ve konuyu farklı yönlere çekmesine izin vermiyor, konuşmanın gidişatını belirliyordu.

 

“Keşke aramızda engeller olmasaydı, o zaman daha yakın olabilirdik. Eminim benim tarafımdakiler seni çok sever.”

 

“Engeller? Ne engeli?”

 

“Biliyorsun, ben küçük hanımın kâhyasıyım ve sen de dükün hizmetçisisin. Küçük hanım bunu sorun etmez ama dük beni sevmiyor, hizmetçisinin benimle olmasını istemez. Eğer onun bana güvenmesini sağlayabilseydim...”

 

Bu sefer gözlerini kaçıran kişi Yu olmuştu. Luna ona baktığında acı çeken bir yüz görüyordu.

 

“Aptal bir insan, fakat onun düşünmesine gerek yok. Sadece istediklerimi yapması yeterli, ben onun yerine düşünürüm.”

 

“Size güvenirse ne olacak?”

 

“Yaşımız geçiyor, eğer bana güvenirse yaşımız daha fazla ilerlemeden evleniriz. Ben gerçekten beklemek istemiyorum, Luna.”

 

Yalanlarının boyutu büyürken Luna’nın kafasındaki karmaşa artıyordu. Ne yapacağını düşünüyordu, Yu’ya bir şans vermeli miydi?

 

“İstersen onun yanından ayrılıp direkt küçük hanımın emrine geçebilirsin. O zaman aramızda engel kalmaz.”

 

İşte burası kumardı. Yapacağını zannetmiyordu ama Luna kabul ederse planı suya düşebilir ve bir anda başını aslında sevmediği bir kızın koynunda bulabilirdi. Neyse ki öyle olmadı.

 

“Bunu yapamam, Hanımefendi Cornelia bana yardım etti. Ona olan minnet borcumu hizmet ederek ödüyorum.”

 

“Beni sevmiyor musun?”

 

Luna cevap vermedi. Şu anda ondan hoşlanmış olsa bile Yu da hemen âşık olmayacağının farkındaydı ama bu suskunluğu evet anlamına gelmediği gibi hayır anlamına da gelmiyordu.

 

“Eğer Leoral’in bana neden güvenmediğini bilseydim o zaman onun güvenini kazanmak için bir şeyler yapabilirdim. Bence sadece küçük hanımın yanında oluşumu kıskanıyor.”

 

“Böyle değil.”

 

“Sen neden bana güvenmediğini biliyor musun? Luna, eğer biliyorsan onun güvenini kazanmak ve sana layık olduğumu kanıtlamak için elimden gelen her şeyi yaparım.”

 

Gözleri büyümüş ve heyecanla yüzünü Luna’ya biraz daha yaklaştırmıştı.

 

“Söyle hadi, benim hakkımda ne biliyor?”

 

Luna’nın önce dudakları titredi, sonra tekrar yutkundu.

 

“İlonya’da soygun olmuş, beyim sizden şüpheleniyor. Yani bu, duyduğum ilk şeydi.”

 

“Cecilus’un neden orospu çocuğu olduğu anlaşıldı, bunlar babadan oğula nesil.”

 

Öfkesini gizliyordu. Bazen bunu saklamakta zorlansa bile rol yapma yeteneği sayesinde duygularını saklamakta genel olarak başarılı olurdu.

 

“Tanrım, böyle korkunç bir şeyle mi suçlanıyorum? Hakkımda böyle söylentiler yayılsın istemezdim. Umarım başkalarına söylememiştir. Küçük hanımın saygınlığını riske atamam. B-Belki, beni kovar bile...”

 

“Merak etmeyin, şimdilik sadece sizin yaşlı hizmetçinizle konuştu!”

 

Luna aniden sesini yükseltti, sesinin seviyesini fark ettiğinde ellerini ağzına götürdü. Yu da Luna da etrafına bakıp birilerinin duymadığından emin olmak istedi.

 

“Sivina iyi saklanmış, ben bile göremiyorum.”

 

Şu anda onu izleyen Sivina’nın düşüncelerini merak ediyordu. Bir ağacın arkasında deliye dönüyor olması muhtemeldi.

 

“Bart ile mi? Anlıyorum. Başka bir şey var mı? Kim bilir bilmediğim başka neler vardır? Hakkımdaki tüm şüpheleri ortadan kaldırmak için çalışmam gerek.”

 

“B-Bir de...” Luna dudağını ısırdı. “Bunu söylediğimi söylemeyin lütfen...”

 

“Merak etme, Luna. Bizim aramızda konuşulanlar bizim aramızda kalır, eğer herkes duysaydı birlikte olmamızın ne anlamı olurdu ki?”

 

“E-Evet...” Yu, Luna’nın saçlarını okşamaya başlarken Luna masumca gülümsedi. “Rolderhelm’den gelen birisi var, orada bir dolandırıcılık olayı yaşanmış. Sizin yaptığınız hakkında konuştular ama ben buna inanmıyorum tabii!”

 

“Hırsız olduğuma inanmalısın.”

 

Luna’nın gözleri açıldı.

 

“H-Hırsız mı? Siz gerçekten...”

 

“Evet, Luna. Ben kızların kalbini çalmakta usta olan bir hırsızım. Konu para ya da onun gibi şeyleri çalmaya geldiğinde ise böyle alçakça bir şeyi elbette yapmadım. Küçük hanımın saygınlığını böyle şeylerle lekeleyemem.”

 

Luna gülümseyip başını salladı, aldığı cevap onu rahatlatmıştı.

 

“Fakat Rolderhelm’den gelen birisi mi? Bu beni korkutuyor, Luna. Gelen kişi nasıl birisi?”

 

Denise onun yaptıklarını keşfedip peşinden adam mı göndermişti? Bu mümkündü ama ikisi de aynı dünyadan olduğu için bunu öğrense bile kendisine kıyak geçeceğine inanmıştı.

 

“Yoksa... O aptal peşimden mi geldi harbiden? İzimizi nasıl buldu ki?”

 

Raul'u öldürmemişlerdi. Uyandığında Yu ile diğerlerinin çoktan gittiğini görmüş ve bu yüzden yıkılmış olmalıydı.

 

“Gerçi, Sivina ve Ana’ya onun yanındayken iş teklifi etmiştim. Başak Katedrali’ni araştırıp bulması olağan ama cidden Sivina için buraya kadar geldi mi?”

 

Eğer buraya geldiyse onu öldürmek isteyecekti, boğazında biriken tükürüğü yuttu.

 

“Onun adı Raul, sizin Rolderhelm’de soygun yaptığınızı söylüyordu.”

 

“R-Raul mu? O...”

 

“O kim?”

 

Yu tekrar yutkundu. Elini yarı elfin saçlarından çekmişti.

 

“Yanımızdaki kızı biliyorsun, değil mi? Sivina. Ondan hoşlanıyordu ve Sivina ona sunduğumuz iş teklifini, yani küçük hanımın şövalyesi olmayı kabul ettiğinde onu çaldığımı düşündü. Sonra da beni öldürmeyi denedi. Hayatımı küçük hanım kurtarmıştı.”

 

“Gerçekten mi?”

 

“Neden sana yalan söyleyeyim ki? Luna, Leoral neden beni öldürmek isteyen birini...”

 

“Böyle şeyler söylemeyin lütfen! Beyim asla böyle bir şey yapmaz!”

 

Bir adım geri attı ve Luna’yı gitmesi için serbest bıraktı.

 

“Ona güvenmeni anlıyorum ama... Bilmiyorum, Luna. Sanırım hayatım için endişelenmeye başlamalıyım.”

 

“Hayır, merak etmeyin!”

 

Luna sesini yükseltmeye başlamıştı, neyse ki etrafta Sivina dışında birisi yoktu. Yu’yu omuzlarından tuttuğunda Yu, onun ellerini tutup omuzlarından indirdi.

 

“Merak etme, Luna. Kendimi kanıtlamak ve o suçluyu engellemek için elimden geleni yapacağım. Merak etme, küçük hanım da beni koruyacaktır. Bu tatsız konuları bırakıp birilerini endişelendirmeden yerlerimize dönelim en iyisi. Daha sonra konuşuruz.”

 

Luna başını salladı. Arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaşırken Yu onu izledi. Yarı elf kız kendi kampına girip çadırların arasında gözden kaybolduğunda arkasını döndü ve ağaçların arkasında olması gereken Sivina’yı aradı.

 

Sivina saklandığı yerden dışarıya çıktığında yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu fakat gözleri, acınası bir varlığa bakar gibi bakıyordu.

 

“Yüzün neden böyle?”

 

“Siz az önce ne yaptınız?”

 

“Luna’nın ağzından laf almaya çalışıyordum. İlonya’da hırsızlık olmuş, Leoral de bizim altınları keşfedince hırsızlığı benim yaptığımı düşünmeye başlamış.”

 

“Bunu öğrenmek için bir kızın duygularıyla oynadınız. Bunu onaylamıyorum. Luna çok saf bir kız, sizin yaptığınız çok yanlış. Şimdi o kız sizin hakkınızda masum hayaller kuracak.”

 

“Ulaşmak istediğimiz yolda küçük bir bedel. Bunun suçluluğunu hissetme işini bana bırak.”

 

Luna’yı bir şekilde aradan çıkartabilirdi. Ondan önce düşünmesi gereken başka şeyler vardı.

 

“Bizim getirdiğimiz altınlardan mı bahsediyorsunuz? Onları Rolderhelm’den getirdiğimizi söylemiştik.”

 

“İlonya’dayken alacaklı olduğumu söylemiştim. Siz gittiğinizde aileme borçlarını ödemeyenleri ziyaret ettik, o zaman bir servet elde etmiştik.”

 

“Bunu bilmiyordum.”

 

“Ben ve Yurine dışında bilen yoktu. Zaten Yurine olmasa borçlarımızı alabilir miydim emin değilim. Bir de roaronlar biliyordu gerçi.”

 

Roaronlar taşıdıkları altınları görmüş fakat paranın ne olduğunu bile bilmedikleri için ilgilenmemişlerdi. Yu da onlara bunlar hakkında konuşmamalarını söyleyince zaten ilgilerini çekmeyen altınları unutmuşlardı.

 

“Roaronlardan biri mi ihanet etti? Zannetmiyorum. Onların ihanet edeceğine inanmıyorum. Beni sevmeseler bile Yurine için bana sahip çıkarlar.”

 

“Roaronlardan biri mi söyledi o zaman?”

 

“Zannetmiyorum. Luna’dan Leoral’in Bart ile konuştuğunu öğrendim. Bart bir şekilde sakladıklarımızı bulmuş olmalı. Sonra da gidip Leoral’e ötmüştür.”

 

Bart da Yu’ya güvenmiyordu. Hem Bart hem de Leoral, Yu’nun Yurine’nin yanında olmasından rahatsızdı. Yu’yu uzaklaştırmak için bir şeyler yapmaları an meselesiydi.

 

“Bart’ın yaptığı ihanet, onu katedralden kovacağım. Leoral de umarım en kısa sürede ölür.”

 

“Kulağa hoş gelmeyen bir dilek.”

 

“Beni kızımdan ayırmaya çalışanlara ne olduğunu umursamıyorum. Yurine’yi bırakmayacağım.”

 

Onların planları Leoral’in saçma arzularının ötesindeydi. Büyük düşleri ve ilerleme sebeplerini ne Leoral ne de bir başkası yüzünden bırakmayacaklardı.

 

“Roaronlar nöbet tutuyor ama siz de bizim çadırımızda Ana ile nöbet tutar mısınız? Vardiyalı yaparsınız.”

 

Raul onu korkutuyordu, önlemi elden bırakmamalıydı.

 

“Evet, tutarız.”

 

“Teşekkür ederim. Senin gibi güvenilir dostlara sahip olmak güzel. Eğer bana Leoral’in sizinle konuştuğunu söylemeseydin tüm planlarımız başlamadan suya düşebilirdi. Lanet olsun, suçlamaya o kadar açığım ki kendimi savunamıyorum bile. Yurine çıkıp beni savunsa onun aklına girdiğimi söylerler. Düşündükçe sinirleniyorum.”

 

“Hepsi çözülür, Yurine’nin seni bırakmak istemeyeceğini biliyorum. Ne de olsa kızlar babalarına düşkündür.” Sivina deniz yeşili gözlerini kıstı ve büyük bir gülümseme verdi. O sahiden de güzeldi. “Benim canımı sıkan tek şey Luna’ya yaptıkların. En kısa sürede bu işi çözmeni istiyorum.”

 

Sivina’nın kendisiyle samimi bir şekilde konuştuğunu ilk kez duyuyordu. Bir an için durdu. O gerekirse Sivina ve Ana’yı feda edebilecekken onlar Yu’ya güveniyor, onu seviyorlardı.

 

“Bana karşı bu kadar iyi olursanız kendimi daha kötü hissedeceğim ama böyle olmanızı da seviyorum.”

 

Çadırına döndüğünde Ana’nın çadırın hemen girişinde olduğunu gördü. Sivina'yı Ana’nın yanında bırakıp çadırın içine girdi.

 

“Ne yaptınız?”

 

Yurine onu koşarak karşıladı. Dinlenmek için oturduğunda yine kucağına binmişti.

 

“Leoral’in hizmetçisi var ya, yarı elf olan, o bizi izliyormuş. Sivina ile onun yanına gittik. Onunla biraz konuştum.”

 

“Ne konuştunuz?”

 

“Leoral bizim hırsızlık olayını duymuş,” dedi fısıldayarak. “Parçaları da bir şekilde kafasında oturtup benden şüphelenmiş. Bart da onun yanında sanırım, bir şekilde bizim altınlarımızı öğrenip Leoral’e söylemiş olmalı.”

 

Başka kim ihanet edebilirdi? Link’i de şüpheliler listesine aldı ama ilk önce Bart ile ilgilenecekti.

 

“O hainler! Yu, onları cezalandıracağım!”

 

“Ben halledeceğim. Sen benim yanımda dur yeter.” Yu sesini biraz daha alçalttı. “Ama bir sorunumuz var, Raul burada. Sapkın herif izimizi sürmüş.”

 

Konuşurken eline bir bıçak aldı ve parmak ucuna getirdi. Parmağını kanatmak istiyordu, birkaç damla kan dökse yeterdi ama bıçağı parmağına değdirmekten korkuyordu.

 

“Raul mu? Onu öldürelim demiştim... Bir dakika, sen ne yapıyorsun.”

 

“Damarlarımdaki siyah kanı kargaların suyuna karıştıracağım. Onlar üzerindeki etkisini merak ediyorum.”

 

“Yu, canın yanar.”

 

“Sadece birkaç damla. Hadi acıyı hissetmemi önle.”

 

Yurine, Yu’nun bileğini tutarak büyü yaptı. Yu acı hissetmeyecek hâle gelince bıçağı hafifçe parmağına batırdı. Sol elinin başparmağından üç damla kanı kafesteki kargaların suyuna döktü. Siyah kan suyun içinde çözülüp yok oldu.

 

Yu’nun parmağındaki ufak yara Yurine tarafından birkaç saniyede iyileştirildi.

 

“Sabah onlara ne olacak merak ediyorum. Belki de kanı direkt vermeliydik.”

 

Büyücülük Akademisi kütüphanesindeyken simyacılıkla ilgili araştırmaları olmuş ve zehirler hakkında birkaç şey öğrenmişti. Kendi damarlarında da zehir dolaşıyorsa zehir konusunda yeni şeyler deneyebilirdi.

 

“Raul… Yu, bu konu önemli. Onun hakkında ne yapacağız? Sana zarar vermek için burada.”

 

“Daha da ötesi Rolderhelm’deki hırsızlık olayımız hakkında bir şeyler söylemiş Leoral’e. Onu derhal ortadan kaldıracağız, Sivina ve Ana ile konuşmasına izin veremem.”

 

Yurine’yi yatağa uzattıktan sonra çadırın çıkışına yöneldi ve başını dışarı çıkardı. Kigaro ya da Dimen burada mı diye bakıyordu.

 

“Sorun nedir, Bay Valarfin?”

 

Sivina burada değildi fakat Ana nöbet tutmaya başlamıştı.

 

“Sivina nereye gitti?”

 

“Çadırında, ilk nöbeti bana verdi.”

 

“Anladım. Bana Kigaro’yu çağır, çok acil,” dedi ve çadırına geri girdi.

-------------------------

26.02.2022 - 16:07






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr