Cilt 3 - Bölüm 28: İleriye Gitmek (2/2)

avatar
446 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 28: İleriye Gitmek (2/2)


Konvoyları ilk molalarını verdiğinde Yurine görevini yaptı ve mola süresini üç katına çıkardı. Bu süre, Bart’ı pişirmek için yeterli gelecekti.


“Kigaro, Dimen.”


Kampları küçük bir ormanın yanındaydı. Yu yedi tane rinoyu peşine takmıştı. İki roaron komutanına seslendiğinde peşindeki rinolar sebebiyle şaşkın bakışlarını aldı.


“Valarfin, onları neden peşine taktın?” diye sordu Kigaro.


“Buraya gelin,” dedi Yu. Soruyu cevaplamamıştı.


Kigaro ve Dimen onu takip ederken kampın tenha bir köşesine doğru yürüdü. Sürekli etrafına bakıyor ve kendilerini izleyen biri var mı diye kontrol ediyordu. Eğer izlenmiyorsa onu şu anda görenler yalnızca roaronlardı.


Römorkların arkasında ve ağaçların yakınına geldiğinde Yu durdu ve yüzünü onlara döndü. Onun ciddiyetini gören roaronlar da ciddileşmişti.


“Beni dinleyin, kısa konuşacak ve soru kabul etmeyeceğim. Yurine’ye ihanet ediliyor.”


İhanet, roaronların raconunda yer almayan bir sözcüktü. Ne olursa olsun onlar ihaneti ölümle cezalandırırdı.


“Eski kâhya Bart, sadece Yurine ve benim bilmemiz gereken şeyleri düke söylüyor. Dük, Yurine’nin destekçisi olsa da böyle bir şey kabul edilemez. Üstelik bizi izleyip gizli bilgilere ulaşması bile büyük bir suç. Bugün Bart’ı öldüreceğiz. Yurine birazdan onu buraya gönderecek. Dimen, sen onu alıp ormanın içine getir. Biz de Kigaro ile orada bekleyeceğiz.”


Ciddileşmiş Yu Valarfin’i ikisi de sorgulamadı. Elbette akıllarında bir sürü soru olmalıydı ama Yu bir şey yapacaklarını söylüyorsa ve Yurine planın bir parçasıysa sorgulamadan kabul etmek dışında bir seçenekleri yoktu.


Yu belinde şeytan kılıcı, sol elinde birbirlerine bağlanmış rinoların ipi, sağ elinde bir bardak şarap ve yanında Kigaro ile birlikte  ormana girdi.


“Rinoların yiyeceğini pişirmek için şuralarda ateş yakacağız.”


Normalde konuşkan olan Kigaro, aldığı emirleri sessizce yerine getiriyordu. Rinoların yemeklerini pişireceği yerleri hazırlarken neden onları burada besleyeceklerini sormadı bile.


Eğer zehir işe yaramazsa diye Yu yanında kılıcını getirmişti. Elindeyse içine kanını karıştırdığı şarap bardağını tutuyordu.


Kargaların suluğundaki kana göre bardağın içinde çok daha fazla kan vardı, öyle ki kırmızı şarabın rengi iyice koyulaşmıştı. Yu bunun onu öldürmesini umuyordu. Aksi takdirde kılıcını kullanması gerekecekti.


“Geliyorlar.”


Dimen’in önünden yürüyen Bart’ın yüzünden hiçbir duygu okunmuyordu. Birbirlerine dokunmalarına birkaç adım mesafe kalana dek konuşmadılar.


Dimen, Bart’ın arkasında durmaya devam ederken Kigaro, Yu’nun yanında duruyordu. Bart şu andan itibaren ölü bir adamdı.


“Hanımefendi ne istiyor?”


“Hainlerin cezalandırılmasını.”


Yu niyetini doğrudan belli ettiğinde ametist gözleri ile yaşlı hizmetçinin gri gözleri birbirlerine kenetlendi. Bart’ın yüzünde hâlâ ifade yoktu.


“Bunu hanımefendi mi istiyor, yoksa sen mi?”


“Ne fark eder ki? Yurine’nin istekleri benim, benim isteklerim de Yurine’nindir.”


“Yurine?”


“Onun adı. Rolderhelm’de onu evlat edindiğimde bu ismi vermiştim. Güzel değil mi? Aile üyelerimizde ‘yu’nun bulunması bir çeşit gelenek ve onun isminin içinde Yu’nun Yu’su, Rie’nin Ri’si ve Neko’nun Ne’si var.”


Kollarını iki yana açıp güldü. Birilerini öldürmekten hoşlanmıyordu fakat bundan eskisi kadar vicdan azabı çekmeyecekti. O artık daha kararlı bir adamdı.


“Ne çeşit bir şeytan olduğunu merak ediyorum.”


“Şeytan? Açıkçası şeytanlarla yaşadığımız şeylerden sonra bana böyle hitap edilmesi beni incitti. Ben kelimenin tam anlamıyla bir insanım.”


Bart, Yu’nun sözlerinin ardından dalga geçercesine güldü. Ömrünün sonundaki bu yaşlı adam çok mu cesurdu yoksa çok mu aptal anlaşılmıyordu. Yu onun yerinde olsaydı ölümünün en azından acısız olması için katilinin suyuna gitmeye çalışırdı.


Gerçi Yu onun yerinde olsaydı ihanet etmez ya da ihanet etse bile yakalanmazdı.


“O bize asıl hanımefendinin emanetiydi. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim.”


“Yaptığın hiçbir şey mi?”


Ne yapmışlardı ki? Çoktan Yu'nun sonunu getirmek için bir şeyler planlamış olmalıydılar, bundan mı bahsediyordu?


“Onu ne kadar tanıyorsun ki? Ben onun babasıyım ve sen, bizi ayırmaya çalıştın. Başak Katedrali’ne ait sırları açığa döktün. Seni aptal ihtiyar!”


Bir anda yükselen Yu sinirlerine hâkim olamayıp bağırdı. O bağırınca Bart gözlerini kapadı.


“Ne yaptığın hakkında bir fikrin var mı senin? Eğer Leoral başarılı olup bizi ayırsaydı neler olacağı hakkında bir fikrin var mı?”


“Evet, var. Hanımefendi yakasındaki şeytandan kurtul-”


Bart konuştuğu esnada Yu elinde tuttuğu kadehi Kigaro’ya vermiş ve yumruğunu Bart’ın yüzüne geçirmişti. Yaşlı bir adama vurmak iyi hissettirmese de onun gibi üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokan insanlardan nefret ediyordu.


Ve... İhanete toleransı yoktu.


“Bizim amacımızı bilmiyorsun bile... Onun için neler yaptığımı bilmiyorsun bile...  Evet, onun için yaptığım şeyler...” Sinirlerine hâkim olmaya gerek duymasa da kendine karşı olan öz saygısı yüzünden sakin kalmaya çalışıyordu.


Yurine'nin hayalini gerçekleştirmek için insanları öldürmüş, hayallerini çalmış ve arkasında kaos bırakmıştı. Yu batıyordu ve batmaya devam etmek dışında seçeneği yoktu.


“Fakat tüm bunları ölü bir adama anlatmaya gerek yok.”


Dimen’e onu ayağa kaldırmasını işaret etti ve Dimen, Bart’ı kollarından tutup ayağa kaldırdı. Güneşin önündeki bulutlar kaybolduğunda ağaçların üzerinden sızan güneş ışığı, trajik bir şekilde yaşlı adamın üzerine düştü.


“Bana söyle, Leoral ile ne konuştunuz?”


Bart sadece gülümsedi ve cevap vermeyi reddetti.


“Raul piçi, o vasıfsız orospu çocuğu cidden burada mı?”


“Ölü bir adamın ağzından laf almaya çalışmak, anlamsız değil mi?”


“Hahaha... Hahahahahaha!” Gülmeye başladığında yere çömeldi. Kendi kelimeleri ona karşı kullanılıyordu.“Sen aptal birisin, tıpkı diğer insanlar gibi.”


Yu gülüşünü durdurmak için dişlerini sıktı ve ayağa kalkıp Kigaro’nun eline verdiği kadehi geri aldı. Kadehi biraz sallayıp içindeki koyu kırmızı şaraba baktıktan sonra Bart’a uzattı.


“Seçimini yap, şarap mı yoksa...”


Diğer elini belindeki kılıca götürdü. Yaşlı bir adama daha fazla şiddet uygulamak istemediğinden şarabı içmesini umuyordu.


Eski kâhya kaçamazdı. Yaşlı hâliyle roaronlardan kurtulması mümkün değildi. Ölümü kesinleşen Bart, kadehi aldı ve tek seferde kafasına dikti.


“Bu ne? Tadı iğrenç...”


“Vücut sıvım. Şarap ve basit bir zehirle harmanlandı.”


Yu’nun verdiği cevap onu iğrendirmiş olsa da bununla ilgili hiçbir şey söyleyemedi. Elindeki bardak yere düşerken eli boğazına gitti. Öksürüyordu.


Göz bebekleri küçülürken gözlerinin beyazı, yerini siyaha bırakıyordu. Dudakları parçalanırken kan tükürdü. Kanı siyaha yakın bordo rengindeydi. Burun deliklerinden de aynı renkte kan akıyordu.


Gözlerinin yanında beliren siyah damarlar yüzünü kaplarken acı içinde inleyerek dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne götürmüş ve çıkan damarların üzerini kaşımaya başlamıştı.


Bart’ın yaptığının kaşımak değil de yüzünü parçalamak olduğunu anlaması uzun sürmedi. Tırnaklarını yüzünde şişen siyah damarlara girmiş, onları patlatmıştı ama hâlâ durmuyordu. Yüzü tanınmaz hâle geldiğinde çığlık atmaya devam ederek parmaklarını boynuna indirdi ve orada çıkmaya başlayan damarları da parçalamaya başladı.


Ağzından kan kusmaya devam ediyordu ama hâlâ ölmemişti. Kendi tırnaklarıyla boynunun üzerindeki damarları parçaladığındaysa yere yığıldı, biraz debelendi ve ancak kendi kanında boğulduktan sonra sonra ölü bir şekilde yerde yatmaya başladı.


“Korkunç.” Bu kelime Yu’nun aklından geçen tek şeydi.


Kargalar hiçbir belirti göstermeden öldüğünde insanların da aynı şekilde öleceğini düşünmüştü ama Bart öyle korkunç bir şekilde ölmüştü ki tanınmaz hâldeydi. Öyle ki zehri ona veren Yu bile dehşete düşmüş, donmuş bir şekilde onun çırpınışlarını izlemişti.


Yanındaki iki roaron savaşçısı da böyle bir ölüm yolunu ilk kez görüyordu. Gözleri gördükleri manzaraya kenetlenmişti.


“Onu parçalayın, pişirin, sonra da rinolara verin. Tüm vücudunu yiyebilirler,dedi Yu. Hâlâ dehşetini üstünden atamamıştı ama işlediği cinayetin keşfedilme korkusu üstün geliyordu.


Rinolar etobur canlılardı ve kemiği bile çiğneyebilecek güçlü çenelere sahiplerdi. Bu sebeple yiyeceklerini kemikleriyle birlikte yiyebilir ve mideleri ile bağırsakları kemiği öğütebilirdi. Yu’nun onlarla ilgili fark ettiği bir şey kemik yediklerinde dışkılarının beyaz çıktığıydı.


“Bu... Bu...”


“Bu, ne? Ne diyorsun, Dimen?”


 “Zalimce.”


Dimen’in söyleyemediği şeyi Kigaro söyledi. Roaronlar bile dehşete düşmüştü. Yarı aslanların sarı gözlerinin üstündeki kalın kaşlar çatılmış, sivri dişlerle dolu ağızları açık kalmıştı.


Elinde verilen emre uymakta tereddüt eden iki roaron vardı. Yu vakitlerinin kısıtlı olduğunu bildiğinden aceleciydi.


“Zehir sizin halkınızda nasıl karşılanır?”


“Zehir diye bir şeyin varlığını siz insanlardan öğrendik,” dedi Kigaro. “Bu onursuz.”


Kelimeyi, Yu’ya hakaret eder gibi hızlıca tükürdü. Aldığı sert cevap karşısında incinen Yu yere çöküp sırtını bir ağaca yasladı.


Şu anda yaptığı şeyden pişman olmuş gözükürse roaronlara iyi bir izlenim sunmayacaktı. Gerçi şu andan sonra ne yaparsa yapsın iyi bir izlenim sunamazdı.


Birkaç derin nefes alıp verdi, Bart’ın vücudundan kötü bir koku yayılmaya başlamıştı. Yu, Rolderhelm’de öldürdüğü insanları düşündü. Rie’nin ve Camaeron’un ölümü yüzünden hâlâ acı çekse de İlonya’da öldürdükleri hakkında hiçbir şey hissetmemişti.


“Onları öldüren Yurine değil, bendim. Sadece Yurine’yi onları öldürmek için kullandım. Belki de öldürdüklerimin sayısı arttıkça onlara verdiğim değer azalıyordur.”


Bart’ın ölüm şekli onu dehşete düşürse de bir duygu hissetmiyordu.


“Zamanı geri alacağız, buna şüphem yok. Denise başardıysa ben de başarırım ama... Belki de Bart’ın dediği gibi bir şeytanımdır.”


Elini kalbine götürdü ve orada herhangi bir duygu aradı. Yurine’ye duyduğu sevgi oradaydı ama az önce yaptıklarıyla alakalı pişmanlık ya da suçluluk duygusunu bulamıyordu. 


“Hâlâ sevgiyi hissediyorsam bir şeytan olamam.”


Dizlerini kendine çekti ve başını kaldırıp Kigaro ile Dimen’e baktı. Fazla zamanları yoktu ve cesedi ortadan kaldırmaları gerekiyordu.


“Onu yargılamak isterdik ama Başak Katedrali küçük ve yeni kurulmuş sayılır. Kurulur kurulmaz bir üyesini ihanetten yargılayıp idam etmek insanları katedralden uzaklaştıracaktır. Belki de yargılanamayacağını ve ucuz kurtulacağını düşünerek ihanet etmiştir.”


Sözleri Kigaro ve Dimen’i yaptıklarının doğru olduğuna ikna etmek içindi ve haklılık payına sahipti. Eğer Bart’ı yargılayıp idam etselerdi insanların gözünde olumsuz bir izlenim bırakacaklardı.


Haklı olmaları ya da olmamaları önemli değildi, bir katedral kuruluyordu ve ilk icraatı bir üyesini idam etmekti. Kesinlikle insanların hoşuna gitmezdi. Üstelik durumu insanlara açıklayamazlardı bile.


Tabii Yu’nun onu gizlice öldürmesindeki sebep bu değildi. Sadece Leoral varken onu yargılayıp idam etmesi kolay olmayacağı için bu yola başvurmuştu.


“Kesinlikle doğru olanı yaptım. Kim bilir bana karşı ne planlıyorlardı? Sadece paranoyam olsun ya da olmasın, risk almaya gerek yoktu. Hayalimdeki dünyaya ulaşmak için ileri gitmeliyim.”


Kigaro ve Dimen’in Bart’ı parçalamakta isteksiz olduğunu gördüğünde üzerindeki ceketi çıkardı, kollarını sıvadı ve Kigaro’nun belindeki baltayı alarak işe koyuldu.


“Madem yapmayacaksınız bari biriniz bana temiz kıyafet ve üstümü temizlemek için su getirsin. Biriniz de ateşleri yaksın, zaten üstümü çıkarır çıkarmaz soğuğu hissettim.”


Bir canavar gibi gözüküyor olabilirdi, umursamıyordu. Onu öldürerek zaten yeterince ileri gitmişti, şimdi ne yaptığını sorgulamayacaktı. Sadece kendisi için hareket etmiyordu sonuçta, kurtarması gereken bir kadın ve mutlu etmesi gereken bir çocuk vardı. Bir canavara ya da şeytana dönüşmek onlar için kabul edilebilir bir fedakârlıktı.


Baltanın her darbesiyle Bart’ın vücudundan sıçrayan kan Yu’nun her yerine bulaşıyordu ama durmadı. Baltayı tekrar ve tekrar kaldırıp indirdi, Bart’ın vücudunu rinoların yiyebileceği küçük parçalara ayırmaya devam etti.


Tamamen parçalara ayırdığında pişirip Rinolara verdi. Rinolar da zehirlenecek mi diye merak ediyordu. Eğer hemen burada ölmezlerse bile zehrin bulaşıcı olma ihtimaline karşı rinoları konvoylarının en arkasına koyacak ve insanlardan uzak tutacaktı. Tabii ki de bulaşıcı mı diye anlamak için yanına sağlıklı rinoları da koyacaktı.


Rinolar zehirlenip ölürse bu damarlarındaki kanla ilgili yeni bir şeyler öğreneceği anlamına geliyordu. Ayrıca zehir bulaşıcı çıkarsa kendisi de Yurine’den uzak durmalıydı. Bunu istemese de ona hastalık bulaştırmamak için uzak durması gerekirdi. Rinoların zehirlenmemesini diliyordu.


“Normal şartlarda bulaşıcı olmasa bile direkt Bart’ın etini yedikleri için bulaşabilme durumu var. Bakalım neler olacak.”


Bart’ın eti ve kemikleri tüketildi ve iç organları da başarılı bir şekilde gizlendi. Ondan geriye hiçbir iz kalmamıştı.


“Roaronlar bir şey gördüyse onlara susmalarını tembihleyecek, sonra da Leoral için hazırlanacağım. Bu iş bittiğinde beni Yurine’den ayırmaya çalışan kimse kalmayacak.”
-------------------------
02.03.2022 - 21:52






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr