Cilt 3 - Bölüm 35: Aslan Sanrısı

avatar
401 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 35: Aslan Sanrısı


Cornelia Dri Vermilia, Vermia Dükü Leoral Dri Vermilia ve Prenses Riesa Zi Huo Long’un ilk çocuğuydu. Annesi eski kralın torunlarından en küçüğüydü ve babası ile evlendiğinde aralarında otuz beş yaş vardı. Babasıysa, Cornelia’nın annesi ile evlendiği sırada elli yaşındaydı ve geçmişte her birinin sonu kötü biten evlilikler yapmıştı.


Prenses Riesa ile evlenmeden önce Dük Leoral dört evlilik gerçekleştirmiş ve ondan fazla çocuğu olmuştu. Karıları her zaman kısa yaşamış, çocuklarının hiçbiri ergenliğe ulaşamamıştı.


İnsanlar büyük Vermia dükünün yüzüne söyleyemese de onun üzerinde bir lanet olduğundan bahsediyor, onun evleneceği her kadının ve sahip olacağı her çocuğun öleceğine inanıyorlardı.


Haklılık payları olabilirdi. Cornelia doğduğunda da aynı şeyleri söylemişlerdi ve herkes hem annesinin hem de Cornelia’nın ölümüne kesin gözüyle bakıyordu.


Yeni doğan bebek, hiç görmediği kardeşleri kadar güçsüz doğmuştu ve doğumu sırasında annesinin hayatı riske girmiş, ölüme yaklaşmıştı.


Buna rağmen kader Cornelia’dan yanaydı ve doğumu atlatan annesinin yoğun ilgisine sahipti. Cornelia bir şekilde hayata tutunmayı başarmış ve sağlıklı bir çocuk olmuştu.


Cornelia’dan sonra annesi iki hamilelik daha geçirmiş fakat birinde düşük, diğerinde ölü doğum gerçekleşmişti. Yine de Vermilia ailesinin mirasını alacak bir erkek çocuğa ihtiyaç vardı, bu yüzden Riesa tekrar hamile kalmış ve Cornelia beş yaşındayken erkek kardeşi Cecilus doğmuştu.


Cecilus’un doğumu da olaylı geçmişti. Erkek kardeşi hasta bir bebek olarak dünyaya gelmiş ve annesi onu doğururken vefat etmişti. Cornelia, doğum esnasında annesinin attığı acı dolu çığlıkları hâlâ hatırlıyordu.


Annesinin erken ölümü yüzünden onunla çok fazla zaman geçirme fırsatını bulamamıştı. Yine de annesine olan sevgisi hâlâ kalbinin derinlerinde duruyordu.


Erkek kardeşi Cecilus bir şekilde dünyada kalmayı başarmıştı fakat karşılığında Cornelia dünyada sevdiği ilk şeyi kaybetmişti.


Annesinin ölümü yüzünden Cecilus’u suçluyordu. Bu yüzden ondan nefret etmeye açıktı ve Cecilus’un bozuk karakteri ona nefret etmek için daha çok fırsat tanıyordu. Büyüdüğünde, şimdi bile nefretinin çocukça olduğunun farkındaydı ama onu suçlamaktan kendini alıkoyamıyordu.


Erkek kardeşine olan nefretinde babasının da payı vardı.


Cornelia babasını hiçbir zaman sevememişti. Belki normal bir baba kız ilişkisine sahip olsalar ona karşı sevgi besleyebilirdi fakat şimdiye kadar babasıyla birlikte geçirdiği tüm zamanları toplasa bir ay bile etmezdi.


Babasını tanıyamadığı için ona karşı bir bağlılık, sevgi de geliştirmedi. Babası da kızını umursuyor gibi gözükmüyordu. Annesi hayattayken babası daima meşguldü ve Cornelia tüm vaktini annesinin yanında geçirirdi.


Cecilus doğduğunda babası Cornelia’ya göstermediği ilgiyi oğluna gösterdi. Herkes Cornelia’ya erkek çocuğun varis olduğunu, bu yüzden babasının ona öncelik verdiğini söylüyordu.


Veraset kavgalarının önüne geçmek için kanunlar tanrı tarafından açık bir şekilde belirlenmişti. En büyük erkek çocuk babasının/annesinin varisi olurdu. Babası Vermilia adını devam ettirmesi için bir erkek çocuk istiyordu ve Cecilus bebekliği atlatıp sağlıklı bir çocuk olduğunda isteğine ulaşmış, küçük yaştayken onu yanında gezdirip yönetim konusunda eğitmeye başlamıştı.


Cornelia biraz büyüyüp ergenliğe girene kadar böyle ilerledi. Cecilus babasının ilgi odağıydı ve kız evlat olan Cornelia, erkek evlat olan kardeşi Cecilus’a karşı nefretin yanında bir de kıskançlık besliyordu.


Erkek olduğu için onu kıskanıyordu ve kıskançlığı Cornelia’yı kılıca yönlendirmişti. İnsanlara kendisinin herhangi bir erkekten daha güçlü olduğunu kanıtlama arzusuyla yanıp tutuşuyordu.


Fakat en çok babasına kanıtlamak istiyordu. Babasını seviyor ya da onun ilgisini istiyor değildi; hatta on beşinde, yani annesinin gelin olduğu yaşa geldiğinde Riesa Zi Huo Long’un ne kadar tahlisiz bir hayat yaşadığını fark etmiş ve babasından iğrenmeye başlamıştı.


Annesi henüz çocukken, kralın tahtını güvenceye alma ve dükün varis elde edip otoritesini güçlendirme arzusu yüzünden dedesi yaşındaki bir adamla evlendirilmişti.


Bu düşünce Cornelia’yı iğrendiriyordu. Leoral Dri Vermilia bir savaş kahramanı, adil bir lider değildi. Yaşlı ve çirkin, ayrımcı, tiksindirici biriydi.


Babasının torunu yaşında bir kızla evlenmiş olduğunu bilmek, annesinin ölümünde pay sahibi olduğunu bilmek, Cecilus’un tüm aptallığına rağmen erkek olduğu için Cornelia’dan önde tutulması babasından nefret etmesini sağlamıştı.


Kendini en çok nefret ettiği insana karşı kanıtlamak için çabalamasının sebebi gerçek aslanın nasıl bir şey olacağını göstermek içindi. Aslan, Vermilia ailesinin simgesiydi. Vermilialar kendilerini aslan olarak tanıtırdı.


Ama ne babası ne de küçük kardeşi aslan değildi. Onlar olsa olsa küçük bir kedi olabilirlerdi. Bu gerçeği yüzlerine vurmak istiyordu.


Cornelia kılıçta, okta, mızrakta, at sürmede kardeşinden de pek çok şövalyeden de üstündü. İç savaş resmi olarak başladığında babası hasta, kardeşi ise ordu emanet edilmeyecek kadar güvenilmez olduğu için Vermilia ordusunun başına geçti. İki sene önce, yirmi yaşındayken kraliyete karşı Zodyaistlerin ilk ve tek zaferini kazanan kişi olmuştu.


Başta sadece güçlü olduğunu, Vermilia ailesinin gerçek aslanı olduğunu göstermek istiyordu. Kardeşinin yerinde gözü yoktu, sadece insanların gücünü bilmesi yeterliydi. Arzusu onu kör ettiği için insanların, kendisini Vermilia düşesi yapmak için etrafında toplandığını fark edememişti bile. Bu insanlar aklından şüphe edilen Cecilus’u değil de Cornelia’yı ailenin başında görmek istiyordu.


“Şüphe yok ki kardeşiniz, Vermilia ailesini ve akabinde Vermilia’ya bağlı haneleri yıkıma sürükleyecek. Bazıları sizin kardeşinizden daha iyi bir seçenek olduğunuzu söylüyor. Bunun hakkında, ailenin başına geçmek hakkında hiç düşündünüz mü?” demişti.


Sör Devan, Cornelia’nın düşes olması fikrini öne atan ilk kişiydi. Bishory ailesi Cecilus’un, Vermilia ailesinin başına geçişini ağızlarının suyunu akıtarak bekliyorlardı. Onların isteği Cecilus’u kontrol etmek ve hanelerini güçlendirmekti.


Bishoryler çıkarcı insanlardı ve Sör Devan da ailesinin özelliklerini almıştı. Tek fark Devan Von Bishory, Vermilia hanesini ya da Bishory ailesini düşünmüyordu. Halkın sıhhatini de umursamıyordu.


Devan veraset sırasında gerilerdeydi ve ailesinin başına geçmesi imkânsıza yakındı. Cornelia’yı düşes yapmak istemesinin sebebi onunla evlenerek Vermia topraklarını yönetme arzusuydu.


Devan zeki bir adam, iyi bir askerdi ve Cornelia’nın ordusunda kumandandı ama ona zekâ ve kuvvet veren tanrılar güzelliğini almıştı. Cornelia annesinin başına gelenler yüzünden siyasi bir evliliğe karşıydı ve evleneceği kişinin güzel biri olmasını isterdi. Bu yüzden Devan ile evlenmeyecekti.


Tabii bu, duyduğu sözlerin aklında yer edindiği gerçeğini değiştirmiyordu. Sör Devan’ın sözlerinin doğru olduğunu biliyordu.


Cecilus sağlıklı düşünmüyordu. Sağlıklı düşünmesini engelleyen bir hastalığı yoktu, o sadece kötü bir insandı.


Bencilliği ve kibri normal insanlar gibi düşünmesini engelliyordu. İnsanların hayatlarıyla oynamaktan, hayvanlara işkence etmekten zevk alan bir manyaktı. Cornelia kendini güçlü olduğunu kanıtlamaya adadığı için onun yarattığı tehdidi fark edememişti ama artık görebiliyordu. Cecilus’un dük olmasına izin verirse o, bu topraklara bir felaket gibi doğardı.


Babası, Cecilus’un iyi bir varis olabilmesi için uğraşmış, sağlıklı oğlunun eğitimi için olağanüstü bir çaba göstermişti ama Cecilus’un karakteri aldığı tüm eğitimlere rağmen berbattı.


Vermilia ailesi bir zamanlar kalabalık olsa da küçülmüştü ve sadece üç üyesi vardı. Fakat aile, pek çok küçük soylu haneyi ve yüz binden fazla insanı yönetiyordu.


İnsanlar tarafından övülmeye bayılan ve kendine yalakalık yapanları ödüllendiren Cecilus başa geçerse kendini destekleyen soylu hanelerin oyuncağı olacak, birkaç aile güçlenirken bazı haneler de düşecekti.


Halk ise bu oyundan en zararlı çıkan taraf olacaktı. Cecilus’un yönettiği bir halkın mutlu olmasının imkânı yoktu.


Cornelia artık anlıyordu. Aslan olduğunu kanıtlamak için güçlenmesi gerektiğini düşünmüştü fakat halkı için güçlenmeliydi ve onu gerçek aslan yapacak şey buydu.


Bir yolunu bulmalı ve halkını korumalıydı. Bir yolunu bulmalı ve düşes olarak halkının yüzleşeceği felaketi yok etmeli, onları huzura kavuşturmalıydı. Gerçek bir aslan olmak bu anlama, gerçek bir aslan sürüsünü sırtlanlardan korurdu.


Cornelia bir yandan hanesini düşünürken bir yandan savaşla ilgilenmek zorundaydı.


Zodyaist tarafın toprakları iki parçaya bölünmüştü. Cornelia bölünen tarafları birbirine bağlamak ve Sagio ile Leo şehirleri ile Andromedia arasında yol oluşturmak için çabalaması gerektiğinin farkındaydı.


Aksi takdirde başkent destek bile gönderemeden doğudaki iki önemli şehir düşebilirdi. Bunun için iki yol vardı.


Dae gölünün kuzeyindeki Dae şehrine ya da güneyindeki Pararel şehrine saldırmak bu yollardan ilkiydi. Fakat Dae, Kraliyetin merkezine uzak değildi ve kısa sürede destek alabilirdi. Pararel şehrine de Dae şehri üzerinden destek ulaştırmak mümkündü.


İkinci yol Kraliyet’in en güneydeki şehri olan Aratun’u ele geçirmekti. Güneyde, krallığın kalanına uzak bir konumda olsa da şehir; İkiz Paralar Dağları, Yalnız Nehir ve Aratun Nehri arasında kalan toprakları kontrol ediyordu. Ayrıca kraliyete uzaklığı nedeni ile Aratun’un kısa sürede destek alması da mümkün değildi.


Aratun’u alırsa uzak bir rota ile olsa da Zodyaist topraklarının doğu ve batı bloklarını bağlayacak, daha sonraki Pararel kuşatması için üstünlük elde edecekti.


Andromeda Katedraline planını sunmuş Pontifeks’in onayını alarak Aratun’u kuşatmaya gitmişti.


Aratun’u kuşattığı sıradaysa evinin, yani Vermia Şehri’nin düştüğü haberini aldı. Doğduğu ve annesinin mezarının bulunduğu yer olan memleketinin düşman eline geçmesi tabi ki de Cornelia’yı üzmüş ve sinirlendirmişti.


Hissettiği duyguları bir köşeye bıraktığında bunu bir fırsat olarak kullanabileceğini biliyordu. Babası Andromedia’dayken ve kendisi Aratun cephesindeyken Vermia’yı savunma görevi kardeşinindi ve Cecilus’un sorumluluğundayken Vermia düşürülmüştü.


Bunu bir fırsat olarak kullanabilir, Vermia’yı aldıktan sonra kardeşinin yönetime uygun olmadığını, kendisinin daha iyi bir seçenek olduğunu kanıtlayarak babasının kendisini varis etmesini sağlayabilirdi. Böylece Cecilus’un tiranlığı başlamadan sona ererdi.


Cornelia kışın bitmesini beklemeden Virgo şehrine döndü ve orada yeni bir ordu kurarak Yeşim Gölü üzerinden Vermia’ya ulaştı.


Vermia Şehri’ni on beş bin kişi hile yoluyla ele geçirmiş, daha sonra bu sayının yarısı Pararel’e çekilmişti. Cornelia’nın ordusuysa on iki bin kişiydi.


Fakat on iki bin kişilik ordu Vermia’yı almak için yeterli değildi. On beş bin kişilik düşman ordusu hileyle kardeşini kandıramamış olsaydı onlar da Vermia surlarını aşamazdı. Vermia’nın güçlü surları, yedi bin askerlik bir orduyu içinde tutarken şehri düşürmek zordu.


Şehrin içindeki erzakları ele geçiren düşman ordusunun yemeklerinin bitmesini ve kendi istekleriyle teslim olmalarını beklemek de sonuç vermezdi. Ayrıca Vermia halkı da düşman eline geçmişti.


Üstüne üstlük Cornelia, kraliyetin yeni bir ordu topladığı haberlerini almıştı. Pararel’de bir düşman ordusu bekliyordu, kuzeyden yeni bir ordu geliyordu. Kaybettiğinin farkındaydı.


“Babam...”


Başak Kardinali'nden bir mektup gelmişti.


Cornelia, Başak Kardinali ile görüşmüştü. Nedense babasının sevdiği, beyazlara bürünmüş bir cadıydı. 


Fakat bu mektubu gönderen kişi Başak Kardinali Rie değildi. Mektupta onun öldüğü ve yeni kardinalin kızı Neko olduğu yazıyordu.


Pontifeks Tauntis de ölmüştü ama şüphesiz Cornelia’nın en çok ilgilendiği ölüm babasınınkiydi. Hissettiği duygu hüzün değildi ama göğsünde kopan, adlandıramadığı bir parça vardı.


“Şimdi Cecilus dük olacak!” Elini savurdu ve masadaki her şey yere düştü.


Kanunlar basitti ve Andromeda Kilisesi, yani mevcut hükümet tarafından tanınırdı. Cecilus’un dük olması için hiçbir hukuki engel bulunmuyordu.


Eğer Cornelia isterse kendi taraftarlarıyla bir aile içi savaş çıkartabilirdi ama hâli hazırda savaşmaları gereken bir düşman varken kendi içinde savaşmak asıl düşmana zaferi altın tepside sunmak olurdu.


Ama savaşmaz ve Cecilus’un dük olmasına müsaade ederse kardeşi hayatta olduğu sürece o konuma ulaşamazdı.


Elindeki mektubu mum alevine götürdü. Alev alan kâğıdı metal bir tabağın içine atarak yanışını izledi.


“Başak Katedrali destek yolluyor. On bin kişi, yetersiz...”


Gelen destek birlik sayısı, Vermia’ya gelen düşman askerlerinin sayısını düşününce yetersizdi. Ama mektupta erzak ve silah yardımı getirdiklerinden bahsediyordu. Eğer düşman birlikleri desteğe gelmeden önce şehri almayı başarırlarsa gelen birliklerin sayısı kırk bin dahi olsa şehrin içinde güvende olurlardı.

-------------------------

24.03.2022 - 19:17






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr