Güneş ışığının çadırına girmesiyle uyandı. Yatağın kenarındaydı ve eli ile yere dokunuyordu. Üzerinde Yu’nun kolunu hissetmediğine göre Yu ona sarılmıyordu, bu yüzden o uyanana dek ona sarılmak üzere arkasını döndü.
“Yu?”
Fakat Yurine’nin yanında yatan kimse yoktu. Yu’yu görebilmek için çadırın içine göz gezdirdi ama burada değildi.
Yurine somurttu. Yu muhtemelen ondan önce kalkıp tuvalete falan gitmiş olmalıydı ama uyandığı zaman onu yanında görmemek can sıkıcıydı. Şimdi dışarı çıkacak ve ilk önce roaronlardan birini ya da sıradan bir askeri görecekti.
Oysaki güne başlar başlamaz ilk Yu’nun yüzünü görmezse kendini eksik hissediyordu.
Ayaklarını yatağın dışına çıkardı ve gerindi. Nisan ayında olduklarından hava sıcaktı, bu yüzden bu dünyada Yu’nun ona verdiği ilk şey olan kıyafeti giyebiliyordu.
Yu bunun ismine tişört diyordu ve Yurine’ye büyük geliyordu ama yine de giyiyordu. Tişörtün kumaşı güzeldi, dikiş yerleri mükemmeldi, üzerindeki resme dokunduğunda daha önce dokunduğu her şeyden çok daha farklı bir yapı hissediyordu ama en önemlisi üzerinde Yurine’ye çok benzeyen bir ‘cat girl’ vardı.
“Ben yandere loli ketgörlüm,” diye mırıldandı. Yu’nun ona söylediği üç kelimeyi de ezberlemişti.
Yataktan çıktı ve çadırın ortasındaki küçük masaya yöneldi. Yurine’nin masanın her yerine ulaşabilmesi için masa gerçekten küçüktü.
Masanın üzerindeki sürahi aldı ve bir bardağa su doldurup içti.
Hemen şimdi dışarı çıkıp Yu’yu arayabilirdi ama dışarı çıkarsa Yu dışında bir başkasını görme ihtimali yüksekti. Sabah hâlâ ilk iş olarak Yu’nun yüzünü görmek istediğinden çadırın içinde oyalanmaya karar verdi.
“Yu, niye hemen gelmiyorsun ki?” diye düşünüyordu. Masanın etrafındaki otuzuncu turunu tamamlamıştı ve Yu hâlâ ortada yoktu.
Çadırın içindeki eşyaları karıştırmaya başladı. Yu’nun buraya getirdiği bir felsefe kitabı vardı. Bu kitabı Yu yazıyordu ve ona söylediğine göre bunu kendi dünyasında öğrendiği bilgileri unutmamak için yapıyordu.
“Zaten bu dünyada yaptığımız her şey silineceğinden başka bir sebepten ötürü yazamaz.”
Bu dünyada yaptıkları şeylerin bir önemi yoktu, bu yüzden Yu’nun yaptığı kötü şeylere müsaade ediyordu ama zamanı geri sardıklarında Yu’nun kötülük yapmasına izin vermeyecekti.
Yu’yu, Rie’ye uygun bir damat yapmak için çalışacak ve onu adam edecekti. Yu şimdiki hâliyle de uygundu ama daha uygun olması için çabalamak kimseye zarar vermezdi.
“Önce tüm kızlarla ilişiğini kesmeli, sapıklığı da bırakmalı... Gaddar ve insafsız, bu özelliklerinin de törpülenmesi gerek. Yani ailemize zarar verecek herkese karşı gaddar ve insafsız olmalı ama öyle şeyler işte... Kumarbazlığı, itliği, hergeleliği de bıraktı mı harika bir damat olur!”
Yurine adımlarını hızlandırdı ve kollarını iki yana açarak gülmeye başladı. Bir kuş gibi süzüldüğünü hayal ediyordu.
“Evet, evet! Yu, annem için harika bir damat olacak!”
Haykırdığını fark ettiğinde hemen ağzını kapadı. İnsanların onu duymasından endişelendiği ortadaydı ama utandığından değildi bu endişesi. Eğer birileri onu duyduysa Yurine’nin, Yu’yu ölü bir kadınla evlendirmek istediğini düşünecekti.
“Aptal Yu! Beni bağırttı!” Duyulmaktan endişe etse de az önce söylediği şeyi hayal etmesi hâlâ onu neşelendiriyordu. “Rie Valarfin, evet, o da benim gibi Valarfin olacak. Üçümüz sonsuza dek mutlu yaşayacağız.”
Aylar önce bu fikir aklına geldiği an öfkeleniyordu ama şimdi bile isteye ikisinin birlikte olduğu günlerin hayalini kuruyordu. Yani, üçünün birlikte olduğu günlerin hayalini...
“Ama nerede kaldı bu Yu, of!”
Yu hâlâ gelmeyince onu bulmak için dışarı çıkmak zorunda kaldı ve çadırdan çıkar çıkmaz korktuğu şey başına geldi. Dimen’in yüzünü görerek güne başlamıştı.
“Günaydın,” diyerek gülümsedi Dimen. Ağzı aslan ağzına benzediğinden roaronlar gülümsemekte başarısızdı ama hâlâ güldükleri belli oluyordu.
“Günaydın.”
Yurine onu sevmiyor ya da görmek istemiyor değildi. Sadece gördüğü ilk kişinin Yu olmasını istiyordu.
“Komutanı mı arıyorsun?” diye sordu Dimen. Başak Katedrali ordusunun komutanı Yu’ydu.
Yurine ona başını salladı ve etrafına bakındı. Burada da onu göremiyordu.
“Sivina ile birlikte,” dedi Dimen.
“N-Neden onunla birlikte?”
“Antrenman yapıyorlar.”
Dimen eli ile tepenin biraz daha aşağısını işaret ediyordu. Yurine zaten o ikisinin kılıç antrenmanı yaptığının farkındaydı ama o yokken yapmaları sakıncalıydı. Sivina son zamanlarda Yu’ya yakın davranıyordu ve Yurine yokken onu baştan çıkartmayı deneyebilirdi.
Yurine aşağıya inmeye başladı ve Dimen de onun peşine takıldı. Askerler artık yer altındaki çukurlarda kalmaya başladığından tepenin üstünde çok az çadır vardı, bu yüzden çevreyi rahatlıkla görebiliyordu ama Yu ve Sivina hiçbir yerde yoktu.
“Bu taraftalar değil mi? Tepenin başka yerine gitmiş olmasınlar?” diye sordu Yurine.
“Gitmemişlerdir. Gidecek olsalar Valarfin yanına uğrardı.”
Dimen haklıydı. Yu, Yurine’nin iyi olduğundan ve daha sonra onu nerede bulabileceğini birilerine söylemeden bir yere gitmezdi.
“Belki şuradaki kayanın arkasındadırlar.”
“Antrenman yapmıyorlar mı? O küçücük kayanın arkasında ne yapacaklar?”
“Bilmem.” Dimen ellerini kaldırıp omuz silkti.
Yurine iç çekti ve adımlarını hızlandırarak kayaya doğru yürümeye başladı. O küçük kayanın arkasında birilerinin olacağını zannetmiyordu ama Yu’yu görme umuduyla ilerledi.
Kayaya biraz yaklaştığında birisinin ayağını uzattığını fark etti. Bu beyaz pantolon ve siyah ayakkabıları tanıması zor değildi, Yu’ya aitti.
“Yu?”
Yu neden yerde yatıyordu? Yoksa başına bir iş mi gelmişti?
Yurine vücudundaki manayı da kullanarak hızlandı ve göz açıp kapayıncaya dek geçen bir sürede kayanın arkasına geçti.
Ama buraya geldiğinde hiç gelmemiş olmayı diledi çünkü gördüğü manzara karşısında nefesi kesildi, dili tutuldu.
“Ah, onların öyle olduğunu biliyordum...” diye mırıldandı Dimen. Yurine ona yanan kırmızı gözleriyle baktığında ağzına fermuar çekip geri çekildi.
“SİZ NE YAPTIĞINIZI ZANNEDİYORSUNUZ!”
Yurine’nin mana ile güçlendirdiği sesi tüm tepede yankılanacak kadar kuvvetliydi ama bu kadar yüksek sesle konuştuğu içi sesi biraz cırtlamıştı.
Yurine bağırdığı anda Sivina yerinde sıçradı ve onun hareketlenmesi Yu’yu da uyandırdı.
“Ne oluyor?” diyerek başını çevirdi Yu.
“SENİ SAPIK! SENİ SAPIK! SAPIK! SAPIK! SAPIK! AYAĞA KALK SAPIK!”
Yu neler olduğunu anlamadan ayağa kalktı. Sivina kayanın önünde oturmaya devam ederken dizlerini yüzüne çekmiş, kızarmış suratını saklamayı deniyordu.
Yurine parmağı ile ayağının dibini işaret etti, Yu mayışmış gözlerle ve başını tutarak Yurine’nin önüne geldi.
“DİZ ÇÖK SAPIK!”
“Ne oldu ki? Bağırdığın zaman-”
Yu’nun diz çökmesini beklemedi. O biraz eğildi an tokadını yanağına yapıştırdı ve Yu yere düştü.
“SENİ SAPIK! SEN NEDEN KAFANI ONUN DIKŞIN DIKŞIN YERİNE KOYDUN!”
Yurine düşük yaşam formlarına ait bu iğrenç bilgiyi hiç bilmemiş olmayı yeğlese de biliyordu. Anılarında Emily bir kitap okuyordu ve kitapta ‘dıkşın dıkşın’ şeyi yazılıydı.
Yu hem Sivina’nın kucağında uyuyordu hem de yüzünü onun dıkşın dıkşın yerine koymuştu.
“Dıkşın... Dıkşın?” Yu kırmızı bir beş parmak izi oluşmuş yanağını tutarken dizlerinin üstünde doğruldu. “Ha...”
Gözleri ve ağzı kocaman açılırken en sonunda vahiy inmiş gibi aydınlandı. Sonunda, Yurine’nin bahsettiği şeyin ne olduğunu anlamıştı.
Başını çevirdi ve yüzünü dizlerine gömmüş Sivina’ya baktı. Sivina başını kaldırmaya utanıyordu ve utanması da gerekiyordu. Tabii Yurine o bundan utandı diye onu affedecek değildi. Onun da sırası gelecekti.
İnsanlar yavaş yavaş tepeye toplanmaya başlarken Yu’nun yüzünde haylaz bir gülümseme belirdi.
“Dıkşın dıkşın, huh? Açıkçası neden bahsettiğini anlamıyorum.”
“APTALI OYNAMAYA ÇALIŞMA! SEN NE YAPTIĞINI ÇOK İYİ BİLİYORSUN! SENİ SAPIK! SAPIK! SAPIKSIN İŞTE! SAPIK! SAPIK! SAPIK! SAPIK!”
Yurine sağ ayağını yere vuruyor ve toprağı kaldırıyordu. Vurduğu yerden bir toz bulutu yükselirken Yu’ya bağırmaya da devam ediyordu.
Öyle sinirlenmişti ki ağlamak üzereydi ama ağlarsa Yu’yu üzeceğinden gözyaşlarını tuttu. Evet, böyle bir durumda bile Yu’yu düşünüyordu.
“SENİ SAPIK! NEDEN BÖYLE BİR ŞEY YAPTIN!”
Yu yanağını biraz ovuşturduktan sonra tamamen ayağa kalktı. Yurine’nin elinin izi hâlâ oradaydı ve sol gözü yaşarmıştı. Eğer Yurine şifa büyüsü yapmazsa orası morarıp şişecekti.
“Sırt üstü uyuyordum ama uyurken başımı dönmüşüm herhâlde, bilmiyorum. Uyurken köşelere yaklaştığımı biliyorsun.”
Yu yanında Yurine varsa uyurken ona, yoksa ve bir duvarın köşesinde yatıyorsa da duvara yaklaşırdı. Bu onun uyurken yaptığı sıradan bir alışkanlıktı ve bunu bilen Yurine için anlaşılır bir açıklama oluyordu. Yu ona yalan söylemeyeceğine göre farkında olmadan bunu yapmış olabilirdi.
Ama hâlâ ortada bir sorun vardı.
“Peki sen... Neden onun kucağında yatıyordun?” Etraflarına yeterince insanı topladığında sakince sordu.
Aslında sakin sayılmazdı, sadece öfkesini Sivina’ya göstermek üzere saklıyordu.
“O davet etti.”
Bunu duyması yeterliydi. O tokat da Yu için yeterli bir ceza olduğuna göre sıra Sivina’ya gelebilirdi. Yüzünü ona döndüğünde Sivina başını iyice dizlerine gömdü ama böyle yaparak kaçamayacaktı.
“BANA BAK!”
Yurine, Sivina’ya bağırdığında kız dizlerini araladı ve kıpkırmızı kesilmiş yüzünün bir kısmını böylece gözüktü.
“ÇEK ŞU DİZLERİNİ!”
Yurine tekrar bağırdığında Sivina dizlerini yere indirdi ama onun yüzüne bakamıyordu. Yurine’ye bakmak yerine deniz yeşili gözlerini toprak zemine doğrultmuştu.
“YÜZÜME BAK!” Sivina gözlerini kaldırmayı denedi ama başaramayınca Yurine tekrar bağırdı. “YÜZÜME BAK DEDİM!”
Sivina dudağını ısırdı ve başını kaldırdı. Yurine onun da ağlamak üzere olduğunu görüyordu, bu onun cezası olabilirdi.
“SENİ SAPIK KADIN SENİ! YU’YU BAŞTAN ÇIKARMAYA ÇALIŞARAK NE ELDE ETMEYE ÇALIŞIYORSUN, HA? BENİ DİNLE SAPIK KADIN! İSTEDİĞİN KADAR UĞRAŞ, YU’YU NE SANA NE BAŞKASINA VERECEĞİM TAMAM MI? ANLIYOR MUSUN?”
Yurine parmağını doğrultup ona bağırdığında istemsizce etrafında küçük bir fırtına oluşturmuştu.
Yu’yu başkasına vermeme kısmı yalandı ama böyle küçük bir yalana şu anda takmaya gerek yoktu.
“Yurine, yanlış anlıyorsun. Sadece dinlenmek içindi. Dıkşın...” Bunu derken Yu’nun yanakları şişti, gülmesine engel olmayı deniyordu. “Dıkşın yapmak gibi bir niyetimiz yoktu.”
“Beni kandırmaya cüret etme, Yu. Senin niyetin olmasa bile bu sapık kadının niyeti vardır!”
“Ona yüklenme, ben de onun kadar suçluyum ne de olsa.” İlerledi ve Yurine’nin gözleri önünde Sivina’ya elini uzattı.
Yurine gözlerinin önünde böyle bir cüretkârlık görmeyi beklemiyordu, ağzı açık bir şekilde onları izlerken Sivina önce uzatılan eli tutmaya çekindi ama Yu’nun eli havada durmaya devam edince tuttu.
“Siz de kendi işinize dönün, burada duyup gördükleriniz hakkında konuşursanız falakaya yatırılırsınız,” dedi Yu. Sivina’yı ayağa kaldırmıştı. Bulundukları alana toplanan askerler Yu’nun sözüyle dağılmaya başladı.
“Onu insanların içinde bu şekilde utandırman yanlış, Yurine.” Yu eğildi ve elini Yurine’nin başına koydu. “Üstelik ona, bana yüklendiğinden daha fazla yüklendin.”
Sivina’ya daha fazla mı yüklenmişti? Ona sorarlarsa az bile yaptığını söylerdi. Ona da Yu’ya vurduğu gibi vurmalıydı.
“Suçun yarısının, belki daha fazlasının bana ait olduğu ortada. Şimdi bana vurduğun için ona yeterince ceza vermediğini düşünüyorsundur ama inan bana insanların arasında utandırılmak çok kötü bir şey. Bir şövalye olarak saygınlığı zedeleniyor.”
Yurine yanaklarını şişirdi. Yu sahiden de bir sapık olduğundan insanların içinde ona sapık diye bağırması onu gocundurmamış olacaktı ama Sivina için işler onun söylediği gibi farklı olabilirdi.
Yine de onu Yu ile gördükten sonra sinirlenip bağırmadan edemezdi. Nasıl olur da Yu’ya kucak yastığı vermeye cüret ederdi? Annesi bile ona bunu vermemişti.
“Sivina’dan özür dilemelisin.”
“Hayır.”
Elini başında hissetmek güzel olsa da Yu’yu itti ve kollarını göğsünde birleştirerek yüzünü çevirdi. Yu’ya bakmıyordu.
“Özür dile, Yurine. Lütfen.”
“Hayır. Utanmış olsa da seni baştan çıkartmayı denedi. Olmaz.”
“Merak etme, zannettiğinin aksine birinin beni baştan çıkarması kolay değil. Yoksa şimdiye dek çoktan kızlarla bir şeyler yapmış olurdum.”
“Haddini aşma!”
Bir düşündüğünde Yu doğru söylüyor olabilirdi. Kızların onu beğenmesi egosunu şişirse de şimdiye dek yaptığı tek şey onlara birkaç iltifat etmek olmuştu. Onun dışında kızlara yaklaşmıyordu ama kızlar ona yaklaştığında onları itmiyordu da.
“Hadi...”
Yu, Yurine’yi çenesinden tutup çevirdi ve hâlâ kıpkırmızı olan Sivina’yı işaret etti. Sivina kollarını göğsünün altında birleştirmişti ve topuğu ile toprağı eşelerken yere bakıyordu.
“Hmph!” Yurine, Yu’nun elini tekrar itip Sivina’ya doğru birkaç adım attı.
Sivina’nın da güzel bir kız olduğunu görebiliyordu ve annesinden biraz daha uzundu. Annesinden uzun olduğu için Yurine daha fazla sinirleniyordu.
Yine de Yu ondan özür dilemesini istemişti ve her ne kadar özür dilemesi gereken kişi Sivina olsa da Yurine, Yu’yu kırmayacaktı.
“Kulaklarını iyice aç ve dinle, sapık kadın...”
“Yurine...”
Özür dileyecek olsa bile onu utandırmaya devam etmek istiyordu ki Yu onun adını andı ve Yurine baştan almak zorunda kaldı.
“Kulaklarını iyice aç ve dinle, Sivina. Bu üstün yaşam formunun senden özür dilediğini ilk ve son defa duyacaksın...”
Yurine nefesini tuttu. Önce gözlerini kapatacaktı ama sonra annesinin ona dediklerini hatırladı. Annesi ona birinden özür dileyeceği zaman samimi olmasını ve bunu yaparken gözlerine bakmasını tembihlemişti.
Sivina için özrü duymanın yeterli olacağını düşünse de annesi ona böyle tembihlediği için gözlerine baktı ve her bir harfi net bir şekilde telaffuz etti.
“Seni utandırdığım için, özür dilerim.”
Özrünü diler dilemez Sivina’ya sırtını döndü. Ona bu kadarı fazlaydı.
“Asıl ben özür dilerim, Yurine. Fazla ileri gitmişim.”
“Hatanı anlaman iyi... Ama bundan sonra ben yanınızda değilken antrenman yapmayacaksınız, konuşmayacaksınız bile. Tamam mı?”
“T-Tamam...”
Bundan sonra daima Yu’nun yanında olması gerekiyordu. Cornelia da Yu’ya yanaşıyordu ve Yurine bunu fark etmişti. Eğer Yu’nun tasmasını bırakırsa kızlarla dıkşın dıkşın yapabilirdi ki bu korkunç bir şeydi.
Böyle korkunç bir şeyi Yu’nun, Rie ile bile yapmasına izin veremezdi.
Başak Katedrali’nden Clara ve Neltia, Dolunay Malikânesi’nin tüm hizmetçileri, normalde Vermilia hizmetçisi olmasına rağmen Leoral’in ölümünden beri yanlarında kalan Luna’dan zaten onu korumayı deniyordu ama onlar fazla göze batmayan ve gün içinde az etkileşime girdikleri insanlardı.
Şimdi oyuna Sivina ve Cornelia gibi büyük oyuncular dahil oluyordu ve onlarla sürekli etkileşim hâlindeydiler. Yurine’nin gözlerini dört açması gerekiyordu aksi takdirde, her ne kadar iradesinin güçlü olduğunu iddia etse de Yu bir insandı ve bir noktada kızlar tarafından baştan çıkarılabilirdi.
“Burada neler oluyor?”
Soruyu soran Yu’ya asılan bir başka kadın, Cornelia’ydı. Yanında Link, Ana ve Yu’yu çekemeyen adamla birlikte bulundukları yere gelmişti.
“Sivina’ya bağırdığını duydum.”
“Tch, bunu kimden duydun acaba? Yüzünü görsen hatırlar mısın?”
Yu araya girdi ve Cornelia’ya doğru yürüdü. Yurine daha ileri gitmemesi için Yu’nun önüne geçerken Cornelia başını salladı.
“Evet de... Neden ki?”
“Çünkü ihanete toleransım yok ve emrimi yerine getirmeyenler ihanet etmiş sayılır.”
Yu onu gerçekten falakaya yatırmayı mı planlıyordu?
“Her neyse, Yu’nun sözünü dinlemediyse hak ediyor ama bunu Sivina için yapması...”
Sivina için birini falakaya yatıracak olması Yurine’yi sıkıyordu. Onun için bunları yapmasa da olurdu.
Yurine, Sivina’ya karşı da biraz sevgi besliyordu ama Sivina onun kırmızı çizgisini aştığı için bir süre ona karşı soğuk davranacak ve onun için bir şeyler yapmayacaktı.
“Bana onu göstermeni istiyorum,” dedi Yu. Tüm grup bir daire oluşturmuştu. “Ve bir de ne konuştuğunuzu öğrenmek istiyorum.”
“Akşam bize saldıracaklar, konuştuklarımızın sonucu bu.”
“Anlıyorum. Öyleyse askerler gün içinde dönüşümlü olarak dinlensinler. Biz de savunmamızı kontrol edelim.”
Yu’nun savunmayı yönetmesi çok ama çok havalıydı.
Ve herkesin onu dinlemesi bundan da havalıydı.
-------------------------
09.04.2022 - 19:00
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..