Sessizlik tekrar sofrayı kapladı. Yu, Yeşim Ejderi ile
kraliyet askerlerini tehdit ettiğinde isminin yayılacağını biliyordu ama bunun
bu kadar kısa sürede böyle bir ağırlık elde etmesine şaşırmıştı.
Şaşırmasının yanında, bir de korkmuştu. O ismi kullanmaması tembihlenmişti, o kişi olduğunu itiraf etmemeliydi çünkü şeytanlar onu arıyor olabilirdi.
Kısa bir düşüncenin ardından şeytanların istedikleri takdirde kendisini bulabileceği sonucuna ulaşabilirdi tabii. Böyle bir durumda ismini kullanmama önlemi anlamsız olurdu ama sırf onlar tarafından kolaylıkla yakalanma ihtimali yüksek diye bundan vazgeçemezdi.
Üstelik şehir yönetiminin tekrar kraliyete geçme ihtimali vardı ki bu durumda Yu yakalanıp idam edilebilirdi.
“Hayır, görmedim.”
Yalan söyledi ve sofradaki sessizliğin eşliğinde yemeğini yemeye devam etti. Lapadan aldığı iki kaşığın ardından çorbaya bandığı ekmeğin bittiğini gördü. Daha fazla yemek istemiyordu.
Yemek boyunca bardağına hiç dokunmamıştı ve bunu ancak boğazının kuruduğunu hissettiğinde anladı. İçmek istemese de gözlerini yumdu ve bardağı ağzına götürüp dikti.
Tadını nasıl tarif edeceğini bilmese de hoşlanmadığını söyleyebilirdi. Bardaktaki tüm aleyi içtikten sonra sofradan kalkma zamanı gelmişti ama bunu ne diyerek yapacağını bilmiyordu. Ne yaparsa yapsın son sorulan sorudan sonra tuhaf gözükecekti.
“Anne, ağamey nasır yararanmış?” Marki, Yu’ya sormak yerine annesine sordu. Annesi ona susmasını tembih etti ve çocuğuna çorbasını içirdi.
“Kimsenin kolum hakkında konuşmaması garip,” diye düşündü sofrada öylece otururken. “Belki de Rager onlara tembihlemiştir. Böyle olmuş olmalı.”
Diğerleri yemeğine devam ederken sofrada beklemeye devam etti ama hâlâ insanların koluna tepki vermemesinin sebebini düşünüyordu.
“Ben olsam bu kolun yanına oturmaya iğrenirdim. Yüzüm yüzünden mi görmezden geliyorlar? Bu kadar mı fark yaratıyor?”
Konuyu yine kendisine getirmişti. Buradaki insanların sadece yüzü için ona katlandığını düşünüyordu.
“Dede, ne zaman-” Marki konuşmaya başladığında evin kapısı çaldı.
Herkes istifini bozmadan yemeğine devam ederken Amelia ayağa kalktı ve kapıya gitti. Kapıyı açtıktan sonra Yu dışarı baktı ve cellâtların kıyafetlerine benzeyen kıyafetler giymiş, ellerinde dikenli sopalar tutan iki kişiyi gördü.
İlk başta onların kendisi için gelen şeytanlar olduğunu düşündü ama hissetmesi gereken korku vücudunun hiçbir yerinde kendini göstermemişti.
“Maman nerede?” diye sordu gelenlerden biri. Kapüşonunun altından uzun kahverengi sakalları fırlıyordu.
Amelia kenara kaçıldı ve gelenler evin içini gördü. Yu onların yüzüne bakmaktan kaçındı ve sol kolunu gizleyerek yüzünü sofraya döndü.
Rager ayağa kalkarken konuştu. “Hazırradım, hazırradım… Ama mu saattrerde germeyin demiştim. Ameria, kapıyı kapa.”
Amelia kapıyı adamların üstüne kapayacaktı ki sakallı olan çivili sopasını kapının arasına koydu ve kapanmasını engelledi. “Mizden sakrayacak neyin var?!”
“Airem var.”
Rager yumruğunu sıkarak üst kata çıkarken kapıdaki adamlar içeriyi bir sapık gibi izlemeye başladı. Yu onların bakışlarını hissedebiliyordu. Adamlardan sakallı olan kapıyı tamamen açtı ve Amelia’yı yok sayarak içeri girdi.
“Rami, mu kim? İhtiyar gine hangi iti getirdi eve?”
“Sokakta murduğu miri,” dedi Rami. “Kim mirir kimin piçidir.”
Yaprağın etkisinin geçmesiyle kendini hafifçe göstermeye başlayan duyguları yüzünden Yu gururunun incindiğini hissetti. İçinde bir ses ona buradaki herkesi öldürebilecek kuvvete sahip olduğunu söylüyordu ama o sesi bastırmak yapabileceği en iyi tercihti.
“Sen de güzel karırarra yaşıyorsun heh.” Sakalsız olan adam da içeri girip güldü. “Ameria sen miydin? Çıtırsın hehe…”
Sakalsız olan adamın kapüşonu yüzünden suratı tamamen gözükmüyordu. Elini ondan çekinmeye çalışan Amelia’ya uzattı.
“Bir şey yapmalıyım…” diye düşündü. “Tekrar hareketsiz duruyorum. Tekrar tanıklık ediyorum.”
Bu insanların onu taciz etmesine göz yummak yanlış bir davranıştı, Yu bunu biliyordu.
“Tekrar hiçbir şey yapmamanın en iyisi olduğuna inanıyorum… Tekrar… Tekrar… Bir şey yapmalıyım…”
Yaşanacak olaya göz yummak Yu için buraya geldiğinden beri bir adım ileri gidemediği anlamına geliyordu. Eğer müdahale etmezse bu hiç ders çıkarmadığı anlamına gelecek, yine kötü şeyler olacaktı.
“Uzak dur! Dokunma!”
Yu düşünmeye devam ederken Amelia çığlık attı ve onlardan uzaklaştı. Yu hiçbir şey yapmasa da Amelia onun aksine hareketsiz kalmayı reddetmişti.
“Çöpüm. Çöpten başka bir şey değilim. O kız kadar değerim yok.”
Sakalsız adam sinirlenmeden hemen önce Rager elinde büyük bir matarayla salona geri indi. “Ne yapıyorsunuz! Saçmaramayın!”
“Kes sesini yaşrı adam,” dedi sakallı olan. “Seni koruyanın miz orduğumuzu unutma.”
“O menim kızım!” Yu’nun saçma sapan davranışlarını sakinlikle karşılayan Rager, konu ailesine geldiğinde haklı olarak sinirlenmişti. “Arın şunu, gidin hemen! Airemi rahatsız etmeyin!”
“İstediğimiz zaman gideriz,” dedi sakalsız olan. “Değir mi, Rami?” Adamlardan ikisi de gülerken Rami bakışlarını yere çevirdi.
Sakallı olan konuştu. “İstediğimiz kadar durur, istediğimizi arırız. Şehir möyreyken mize ne enger oracak ki?”
Yu göz ucuyla onlara baktı. Ondan daha uzun ve kalıplılardı. Yu ise yaralıydı ve onlara karşı çıkmak muhtemelen daha sonra hem kendisinin hem de bu ailenin zarar görmesine yol açacaktı.
Ama maddenin etkisi azalırken ve duyguları ön plana çıkarken, içindeki ses kuvvetlendi ve onları öldürmesini söyledi.
Öldürmek istiyordu. İnsanların hayatına son veren kişi olmak istiyordu.
“Eğer büyü kullanıyorlarsa, eğer benden daha güçlülerse-” Tekrar düşünmeye başladığında, düşündüğünü fark ettiği an kendinden şüphelenmeyi kesti. “Lanet olsun, ben bir dövüş eğitiminden geçtim. Bu orospu çocukları hiçbir şey.”
Amelia’nın bileği sakalsız olan tarafından yakalanıp, Rager geri itildiğinde evdeki hiçkimse sesini çıkarmıyordu. Rami yere bakıyordu, Ursula kocasına sarılmıştı ve Masha, Marki’yi kollarının arasına almıştı.
“Buraya kadar,” dedi Yu.
Hayatında bir kez daha çevresindeki herkesin kendine baktığını hissetti. Adamları karşısına alıp sırtını diğerlerine döndüğünde yerde yatan Rager’in gözlerinde umutsuzluk ve umudun alışılmadık ahengini yakaladı.
Umut ediyordu çünkü kızı incinmeyebilirdi. Umutsuzdu çünkü Yu yaralıydı ve yaşanacak olay açıkça ileride daha büyük sorunlara gebe olacaktı.
Ama gelecekte yaşanacaklara rağmen hangi baba kızının zarar görmesine göz yumabilirdi ki? Rager göz yummadı ve Yu’nun öne çıkmasına izin verdi.
Yu, Amelia ile göz göze gelmek yerine doğrudan karşısındakilere baktı. Yüzlerini şimdi daha iyi görebiliyordu. Sakallı olan biraz daha uzun ve iriydi, uzun sakallarına yanlardan karışmış saçlarını da kapüşonunun ardından görebiliyordu. Gözleri sıradan bir şekle sahipti, kahverengi renkteydi.
Onun yanındaki, Amelia’yı bileğinden yakalamış olan adamsa arkadaşının aksine köse ve keldi. Onun da kahverengi gözleri ve yamuk bir burnu vardı.
“Ne diyorsun ran sen, yarram?” dedi sakalsız olan.
Yu usulca cevap verdi. “Buraya kadar, diyorum. Onu bırakın, alacağınızı alın ve burayı terk edin.”
“Örmeye mi gerdin ran!” Sakallı olan bağırdı ve elindeki çivili sopayı kaldırıp Yu’nun başına doğru indirdi.
Onun başına isabet etmesiyle Yu’nun hayatı burada son bulabilirdi ama Sivina ile eğitim yapan biri için bu baş etmesi kolay, yavaş bir hamleydi. Hemen kenara çekildi ve sol elinin sert, siyah yumruğunu adamın çenesine geçirdi.
Şeytani kolunun olağanüstü gücüyle adam direkt yere yığıldı ama arkadaşı boş durmamıştı. Amelia’yı yere attı ve çivili sopasını Yu’nun sağ koluna geçirdi.
“AHH!” Yu acıyı hissetmişti. Bu acı vücudunun diğer kısımlarının acısını da tetikledi ve Yu korkunç bir şekilde kükredi.
Adam çivili sopayı geri çekip tekrar vurmak için pozisyon alırken Yu onun üstüne atıldı, başını sol elinin avucuna aldı ve kafasını duvara gömdü. Adam oracıkta bayıldı ve yere yığıldı.
Yu acıyla kükremeye devam etti, Marki ağladı ve Ursula çığlık attı. Sakallı adam öfkeyle yerinden kalkarken Yu onu izledi. Adam çivili sopasını tekrar Yu’ya savurduğunda Yu kaçınmak yerine sol eliyle sopayı tuttu, onu sıktı ve sopa kırıldı.
“Kendini öldürtme,” dedi Yu. Vücudundaki yaralar yeni oluşan acıyla tetiklenmiş ve acısı yüzünü kırmızıya bulayıp, mor gözlerinin dehşet verici bir şekil almasını sağlamıştı.
Sakallı adam Yu’nun uyarısını görmezden geldi ve sopayı bırakıp yumruk atmayı denedi. Yu yumruktan sıyrıldı ve sol elini adamın boğazına götürdü.
Eğer boğazı sıkılan Yu olsaydı tekme atarak kurtulmayı denerdi ama sol eliyle o kadar güçlü sıkıyordu ki adam gözleriyle merhamet dilemek dışında hiçbir şey yapamadı.
Öldürmek istiyordu. Onu öldürmek istiyordu. Bir hayatı almaya o kadar yakındı ki hissettiği güç onu delirtmek üzereydi. Onu öldürecekti, hayatına kendi elleriyle son verecekti.
“YETER!” diye ileri atıldı Rager. Yu’nun koluna sarıldı ama yaşlı adamın gücü onu durdurmak için yetersizdi.
Babasının yetersiz gücüne karşın Amelia da müdahale etti. Yu’nun beline sarıldı ve onu geri çekmeyi denedi. Yu acıdan kükrerken onu geri çeken Amelia yüzünden yere düşeceğini fark etti. Eğer adamın boğazını sıkmaya devam ederse dördü birden yere düşecekti. Bu yüzden bıraktı ve yalnızca üçü yere düştü.
Amelia’nın üstüne düşen Yu’nun sırtındaki yara zarar görmüştü, daha güçlü bir şekilde kükredi. O, öldürme içgüdüsü tarafından ele geçirilmiş bir canavardı.
Rager yaşlı vücudundan beklenmeyecek bir hızda ayağa kalktı ve sakallı adamın önüne geçti. Adam boğazını tutarken nefes almaya çalışıyordu, yüzü mosmor kesilmişti.
“Özür direrim!” diye bağırdı Rager. “Onu bağışrayın, hasta! Kendisi hasta! Rütfen onu bağışrayın! Rami! Ameria! Onu odasına götürün!”
Yu’nun acısı devam ederken Rager, ölümün ucundan dönmüş adamı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Rami ve Amelia, Yu’yu alıp güçlükle üst kattaki odaya çıkardı.
-------------------------
01.07.2022 – 16:00
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..