Sahte cennetinin yapay güneşi çıplak tenini ısıtıyordu.
Başını yumuşak, uzun ve çıplak bacakların üstüne koymuştu. Sağ omzu kadının
uzun ve ince parmaklı sağ eli tarafından okşanırken iyice uzamış kahverengi saçları
da sol eliyle okşanıyordu. Meleğin parmakları, Yu’nun yumuşak saçlarının
arasında kayarcasına hareket ediyordu.
“İyi hissediyor musun, kıymetli şampiyonum?” diye sordu melek. Onun sesi Yu’nun kararmış kalbini aydınlatıyordu.
“Evet,” diye cevapladı Yu. “Burayı seviyorum. Seni seviyorum. Burada olduğum her an çok güzel.”
Elinde bir şeftali vardı, ısırdı. Yumuşak, sulu ve tatlıydı. Şeftalinin suları dudaklarından çenesine, çenesinden boynuna, oradan da göğsüne akıyordu. Melek sağ eliyle Yu’nun üstüne akan nektarı sildi ve parmaklarını emdi. Yu şeftalisinden bir ısırık daha aldı. Sular aktıkça melek, Yu’nun tenine değen sıvıyı toplayıp tadına bakıyordu. Parmakları göğsünde dolaştığı esnada Yu gıdıklandı ve kıkırdadı.
“Cennetin sıkıcı bir yer olacağını düşünürdüm.”
Arzulara sahip bir insan olarak sonsuz yaşam hakkında düşündüğü zamanlar boldu. Bir cennet fikri hakkında da düşünmüş, insanların orada ne yapabileceğine kafa yormuştu. Her ne kadar sonsuza dek yaşama arzusuna bir zamanlar sahip olsa da bunun sıkıcı olacağını da bir parçasında biliyordu. Eninde sonunda her şey monotonluğa bağlar ve kişi yaşadığı hayattan sıkılır, belki canlılığına ters olarak yaşama arzusunu bile kaybederdi.
Ama onun düşündüğü gibi değildi. Burada ne kadar zaman geçirirse geçirsin sıkılmıyordu. Huzur, güzellik ve her tadışında aynı zevki veren meyvelerden bıkmıyordu. Onlarca, yüzlerce, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca, milyarlarca, trilyonlarca ve katrilyonlarca ve çok daha uzun yıllar burada kalmak istiyordu. Her anından zevk aldığı bir hayat, bir insanın ulaşabileceği en yüksek seviyeydi, zirveydi.
Kokusuyla mest eden çiçekler, tadıyla sarhoş eden nehir, doyurucu meyveler ve ona karşılıksız, saf sevgisini sunan melek. İsteyebileceği daha fazla bir şey düşünemiyordu. Cennet ile ilgili her şeyi seviyordu. Hayat, dünya, sonsuzluk ve diğer her şey çok güzeldi.
“Sen tüm bunları hak ettin,” dedi melek. Yu şeftalinin çekirdeğini ağaçların arasına atmıştı. “Buradaki her şey, ben de dâhil, senin. Güzelliğin, gücün ve zekân ile tüm bunları hak ettin.”
Melek, Yu’nun yanaklarını okşarken konuşuyor, ona övgüler dizip gururunu kabartıyordu. Cennetteki her şeyi hiç çekinmeden ona sunmaktan asla geri kalmıyordu. Yu ise aldığı ödülleri hak ettiğini biliyordu. Cenneti kirleten bir varlığı öldürmüş, bu güzel meleği o iğrenç varlığın ellerinden kurtarmıştı. O bir kahramandı.
Bir kahraman olarak, bir kahramanın hak ettiği şekilde muamele görüyordu. Sıcak günlerde ve serin gecelerde güzel bir kadın onun yanında oluyor, yaşamak istediği hayatı ona veriyordu. Buradayken kötülük yoktu, kötü düşünceler yoktu. Cennetteki Yu Valarfin’in hayatı daima iyi geçmiş, yaşadığı en kötü şey çirkin bir varlığın cennete ayak bastığına tanıklık etmek olmuştu. Onun da cezasını hak ettiği şekilde kesmişti.
Melek ellerini Yu’nun omuzlarının altına koydu ve doğrulması için onu teşvik etti. Yu kalçasının üstünde doğruldu ve başını çevirip meleğe baktı. Her zaman beyazdı. Uzaktan baktığında soğuk gözüküyordu ama yaklaşıp tenine bir kez dokunduğunda kalbini yakan sıcaklığı alabiliyordu.
“Mutlu olmak için beni kullan,” dedi güzel melek. Kollarını ona doğru açmıştı. Meleğin çekici aurası tarafından aklı çelinmiş Yu onun kollarının arasına girdi. Melek, Yu’yu sıcak kollarının arasına aldı ve başını göğsüne doğru bastırdı.
Memesinin ucu teninin kalanıyla aynı renkteydi. Beyazdı, sertti ve Yu’ya karşı davetkârdı. Melek, Yu’nun başını bastırırken Yu onun göğüs ucunu dudaklarının arasına aldı ve emmeye başladı. Gelen şeyin süt olduğundan emin değildi, tadı burada içtiği şaraba benziyordu. Mayhoş olan ama içmeye devam ettikçe tatlı gelen nehrin şarabıyla aynı maddeydi.
Emdikçe kendinden geçti. Meleğin meme ucunun dudaklarının arasında da fazla sertleştiğini hissediyordu. O inliyor ve Yu’nun başını daha fazla bastırıyordu. Güzel kokuyordu. Yu onun memesinden süt içtiği esnada vücudunun kokusunu da içine çekti. Cennetin kendisinden bile daha güzeldi, sıcaktı ve nerede olduğunu unutmak üzereydi. Onu seviyordu. Onun gösterdiği şefkat ve ilgiye bayılıyordu. Melek saçlarını okşarken bulduğu huzurun eşini benzerini hayatı boyunca bulamamıştı.
“Şimdi~ kendini daha iyi hissetmen gerek.” İşleri yöneten kişi melekti. “Başka yerlerin de tadına bakmalısın. Hepsi senin için var.”
Melek beyaz diliyle dudaklarını yaladı. Dudakları ıslak gözüküyordu, yapay güneşin ışığıyla parlıyordu. Yu o dudaklara uzandı ve kendi dudaklarıyla birleştirdi. İkisi de dudaklarını oynatırken Yu hafif çilek tadını alabiliyordu. Dudaklarının da sarhoş eden bir aroması vardı.
Daha fazla tat alabilmek istedi. İkisi de ağızlarını açtı ve dillerini birleştirdi. Meleğin tükürüğünün tadı da sütünün ve nehirlerin tadıyla aynıydı. Yine de Yu bundan sıkılmıyordu. Sıkılamazdı, böyle güzel bir şeyin yeterli gelmesinin imkânı yoktu.
Öptü, yaladı, emdi ve tekrarladı. Meleği çimlerin üstüne yatırdı. Meleğin sahip olduğu tek renk gözlerindeydi, mor gözler parlayarak Yu’ya yapacağı şeyler için gerekli izni veriyordu. Yu bir kez daha onun yüzüne yaklaştı ve uzun saçlarını kokladı.
“Buradaki krallığın için kendine prensler yapmalısın, sevgili şampiyonum,” dedi melek.
Yu vücudunu onun vücuduna bastırmıştı, penisi sertti. “Biliyorum. Yapacağım. Tekrar.”
Defalarca kez yaptıkları şeyi tekrar yapacaklardı. Burada zamanını geçirmek için en çok başvurduğu eğlence onunla seks yapmaktı. Amaçları bir sürü çocuk yapmak ve boş olan krallıklarını onlarla doldurmaktı.
Meleğin yanağını öptü, sonra boynunu ve omuzlarını. Ardından omuzlarından başlayarak yaladı ve kulağına kadar devam etti. Birkaç defa daha öptü. Ellerini iri göğüslerinin üstüne koydu ve avuçlarının arasına alıp okşamaya başladı.
“Şampiyonum. Bana istediğin her şeyi yapabilirsin. Beni istediğin gibi kullanabilirsin. Ben ve benim olan her şey tamamen sana ve yalnızca sana ait.”
Yu penisini meleğin ıslak vajinasının içine soktu. Her zamanki gibi sıcaktı, teninden bile daha yakıcıydı. Yu onun içinde eriyip formunu kaybettiğini, formuna tekrar kavuştuğunu ve sonra tekrar eridiğini hissetti. Hapsolmuştu. Kendini alıkoyamıyordu.
“İçinden geldiği gibi davran, nazik olmak zorunda değilsin. Senin olan şeyi istediğin gibi kullanabilirsin~ ah~”
Kalçasını kaldırdı ve sertçe indirdi. Bunun ardından melek onu yönetebilmek için bacaklarını beline doladı ve Yu’nun hareketlerinin kontrolünü ele geçirdi. Yu kontrolün onda olduğunu düşünse de meleğin elindeydi.
İkisi de birbirine sıkıca sarılmıştı. Yu hızlanmayı arzulasa da melek buna pek izin vermiyor, hızını sabit kılıyordu. Yu kendi arzusunu görmezden gelip bu hızın kendi kararı olduğunu düşünerek penisini itmeye ve çekmeye devam etti.
Onun büyük ve yumuşak memelerinin üstünde kendi göğsünün olması güzeldi. Arkasının dönük olduğu pozisyonlarda ona bu şekilde sarılmak istediğinde göğsü, sırtına denk geliyordu ve teni yumuşak olsa da bundan hoşlanmıyordu. Düz ve yumuşak bir zemindense iri ve yumuşak bir zeminin üstünde olmayı seviyordu.
Melek pozisyonlarından sıkıldığında Yu’yu yere yatırdı ve onun üstüne çıktı. Ellerini tuttuktan sonra ileri geri hareket etmeye başladı. Onun da bundan zevk aldığını anlayabiliyordu. Doğrulmak ve ona sarılmak istedi ama kontrolü elinde bulunduran melek buna izin vermedi. Yu bunun yine kendi kararı olduğunu düşünerek yerde uzanmaya devam etti.
Melek zıplamaya başladığında Yu’nun aldığı zevk en üst seviyeye çıkmıştı. Meleğin vajinasındaki mukus penisini tamamen kaplamıştı ve sıcaklık iyice artmıştı. Melek daha yükseğe zıpladı ve daha sert indi. Kalçası yumuşak olduğu için üzerinde tatlı bir baskı oluşturuyordu.
“Ah~”
Yu’nun üstüne uzandı ve iri göğüsleri tekrar Yu’ya temas etti. Yu ona sarıldı ve göğüslerini daha fazla hissetmek için bastırdı. Melek kalçasını daha hızlı hareket ettiriyordu.
Birbirlerini tekrar öperlerken melek dilini Yu’nun ağzının içine soktu. Onu tutan sağ eli sayesinde terlediğini fark etti, hareketlerini hızlandırdı ve çığlık atarcasına inledi. Bacakları ve kalçası titrerken Yu penisinin ve kasıklarının üstünde sıcak bir sıvı hissetti. Melek son bir defa kalçasını aşağı doğru bastırdı ve Yu’nun içine boşalmasını sağladı.
Bir süre pozisyonlarını değiştirmeden beklediler. Üstündeki meleğin sıcaklığı tüm vücudunu sarmıştı. Bunu daha önce o kadar çok kez yapmışlardı ki artık hamile kalacağına kesin gözüyle bakıyordu. Güzeldi. Burada bir sürü çocuğu olacaktı. Neden bilmiyordu ama kendini bir baba olmaya yakıştırıyordu.
Melek üstünden kalktı ve vajinasından akan meniyi parmağıyla içeri geri soktu. Dışarı akmasına izin vermek istemiyordu.
“Benim şampiyonum tüm şampiyonların en iyisi,” dedi Yu’yu gururlandırmak için. “Çocuklarımız da en iyisinin en iyisi olacak. Sen harikasın.”
Partnerini mutlu etmek için aynı şekilde iltifat etti. “Sen de öylesin.”
Öpüştüler ve kısa bir sevişmenin ardından melek ayağa kalkarak ağaçların arasına girdi. Yürüdüğü yol, buradaki küçük ormanın ortasındaki beyaz şatoya çıkıyordu. Orası ikisinin eviydi ve güzel olsa da Yu dışarıda olmayı tercih ediyordu. Çimlerin üstünde uyumak ve akan nehrin sesini duymak, istediği zaman tatlı meyvelere uzanabilmek onu daha mutlu bir adam yapıyordu. Üstelik gece esen serin rüzgârı dışarıdayken hissetmesi daha kolaydı.
Yürümeye başladı. Burada yaptığı her şeyden zevk alsa ve hiç sıkılmasa da yapacak şeyler en nihayetinde sınırlıydı. Yürümeye başlamadan önce ağacın dalından kırmızı bir elma kopardı. Elmadan bir ısırık aldı ve her zamanki gibi tatlı ve sulu olduğunu gördü. Yerken akan şarap nehrinin kenarında ilerledi.
“Her şey ne kadar da güzel,” diye düşündü. “Günlerin nasıl geçtiğini bile anlamıyorum. Buraya gelmeden önce bir hayat yaşıyor muydum ki?”
Buraya gelmeden önce ne yaptığıyla ilgilenmiyordu. Buradayken yalnızca zevk ve neşeden ibaret bir varlıktı ve böyle bir varlık olmaktan memnundu. İstediği her şeye sahipken bir şeyleri sorgulamak için bir nedeni yoktu.
“̎♫ Hmm ♫ Hmm ♫ Hmm ♫”
Mırıldanıp dolaşırken durdu ve sol elini nehre sokup bir avuç şarap aldı. Ağzına götürüp içti ve yoluna devam etti. Hiçbir şey istemesine gerek kalmadan her şeye sahip olmak onu güçlü hissettiriyordu. Elması bitince çöpünü çalıların arasına attı.
“̎♫ Hmm ♫ Hmm ♫ Hmm ♫”
Hâlâ çırılçıplaktı. Başka bir yerde bu kadar rahat gezinebileceğini düşünmüyordu. Sakalları da saçları gibi uzamıştı ve vücudundaki kıllar iyice belirginleşmişti. Melek bunu sorun etmediği için Yu da ilgilenmiyordu.
Yapay güneşin ışığı en yoğun verdiği saatteydi. Zaman öğlen kesimine denk geliyordu. Öğlenleri biraz gezip terledikten sonra yıkanmayı ve ağaçların altında uykuya dalmayı seviyordu. Yine öyle yapmak istedi ama bugün, bir süredir görmediği eski bir arkadaşıyla karşı karşıyaydı.
Siyah, keskin, uzun ve güzel kılıcı toprağa saplanmış hâlde karşısında duruyordu. Onu en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu ve tekrar görmek ona rahatsızlık verdi. Sanki dışarıdan gelen bir yabancıyla karşılaşmış gibiydi.
-------------------------
15.08.2022 – 03:10
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..