Cilt 5 - Bölüm 11: Salderough 11 (2/2)

avatar
243 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 11: Salderough 11 (2/2)


“Benim dünyamda büyü yok,” dedi Yu konuyu değiştirerek.

 

“Söylemiştin.”

 

“Ruh da yok, en azından yok diye biliyordum. Hâlâ da olmadığına inanıyorum. Gerçi bir tanrı olmadığına da inanıyordum ama bugün hem bu dünyanın hem de benim dünyamın üstünde bir şeyler olduğunu biliyorum. Belki titanlardır, burada tanrıları ve dünyayı yaratanlar onlardı. Neyse anlatacağım şey ruhlarla ilgili kısım.”

 

“Ne olmuş ruhlarla ilgili kısma?” diye sordu Yu onu bırakıp zırhını çıkarmaya başladığında. Kendisi de yardım etmeye başladı, zırhı tek başına çıkarması zordu.

 

“Ruhların olmaması sende hiç soru sorma isteği uyandırmadı mı?” diye sordu ama Sivina başını sallayarak hayır deyince devam etti. “Bir gün kapıyı açtım ve karşımda bu dünya vardı, hikâyenin başı bildiğin gibi. Rie beni öldürdüğünde Başak Lütufu’nu kullanarak tekrar canlandırdı ve bunun sebebi olarak benim beyaz bir ruha sahip oluşumu söyledi. Beyaz bir ruh, hiç günaha bulanmamış bir ruh demekti.”

 

O kadının adını duymak istemiyordu ama zırhı söküp birlikte yatağın üstüne oturduklarında sözünü kesmeden dinlemeye devam etti.

 

“Kararından pişman olmaması için bunun doğru olamayacağını, kötü biri olduğumu söylemedim ama neden beyaz bir ruha sahip olabileceğimi de düşündüm. Bu dünyada yaşayan her insanın ruhu olmak zorunda ve ruhsuz bir vücutla buraya geldiğim için dünya ya da başkası bana bir ruh verdi.”

 

İlgi çekici bir şey anlatsa da Rie kelimesi geçtiği anda hikâyeye olan ilgisini kaybetmişti. Şimdi sadece onun sesini duymak için dinlerken bugün o kadın hakkındaki derdini kökten çözmeye karar verdi.

 

“Senin anlayacağın bana yeni bir ruh verildi ama bu ruhun bana ait olduğunu zannetmiyorum.”

 

“Hikâye nereye varacak?” diye sordu yatağa uzanırken.

 

Yu da Sivina’nın yanına uzandı ve tavana baktı. “Ejderha gemilerimize saldırdığında ve denize düştüğümde bir rüya gördüm. Aslında bir rüyadan da fazlasıydı. Rie rüyamdaydı ve ben sıcak duygular hissediyordum, ona ulaşmak istiyordum; bunu yapmak zorundaymışım gibi, başka seçenek yok gibi.”

 

Kocasının başka bir kadına olan duygularını tabii ki dinlemek istemiyordu. Merak ettiğini reddedemiyordu ama duymasa daha iyi olurdu. Derin ve huzursuz bir nefes verirken kendini Yu’nun elini tutarken buldu. Bir başkasına kaçmaması için tutuyordu.

 

“Ben rüyalara inanan bir adam değilim, bana göre hiçbir anlam içermiyorlar ama bu dünyada işler farklı. En azından o an benim için farklıydı. O rüyada içinde olduğum vücut bana ait olsa da aslında ben değildim, bana ait olmayan ruhun gözünden görüyor ve ona ait olan aşkı hissediyordum. Mutlu olmuştum ve bir süre bana ait olmayan bir şeyi sahiplenmeye çalıştım.”

 

“Başka bir kadınla olan romantizmini dinlemek canımı sıkıyor.” Tuttuğu eli sıktı. “Özür dileme, anlatmaya devam et.”

 

İç çektikten sonra “Yu Zao tarafından öldürüldüğümüzde ve Keichi zamanı geri sardığında yine aynı rüyayı gördüm,” dedi ve başını çevirip Sivina’ya baktı. “Rie kalkmamda yardımcı oldu ve bir şarkı işittim, bir ninni. O ninni daha fazla şey anlattı, daha fazla şüpheye düşürdü taşıdığım ruh ile ilgili ama kafam diğer şeylerle o kadar meşguldü ki yorumlamakla uğraşmadım. Bana sonraki görüşmemizin rüyada olmasını istemediğini söyledi.”

 

“Ve sen de bu yüzden onu kurtarmaya çalışıyorsun. Ona âşıksın.”

 

Dilini şaklattı. “Yurine öldükten sonra tekrar aynı rüyayı gördüm, Rie ile karşılaştığımız mekân olan Gökyüzü Sarayındaydım ama o yoktu.”

 

Onu sevmediğini söylememişti. Rie’yi sevmediğini duymak istemişti. Tavana bakmayı kesti ve yüzünü Yu’ya döndü. Tekrar birbirlerinin nefesini hisseder olmuşlardı.

 

“Kulenin içinde yürürken farklı hayatları gördüm, bu ruhun önceki hayatlarını.”

 

“Önceki hayatları mı?”

 

Duymayı beklemediği, anlamlandıramadığı ve anlamlandırmak istemediği bir bilgiydi. Hatta duymayı da istemiyordu ama Yu anlatmaya devam etti.

 

“İnsanların cennet ve cehenneme gittiği fikri büyük ölçüde yalan,” dedi Yu. “Tanrıların favori kulları haricinde cennete giden yok, kalanların hepsinin ruhu Nefaera’ya gidiyor, temizleniyor ve farklı bir vücutta yeniden hayat buluyor.”

 

Yu, Ölüm Tanrıçası ile tanışmıştı yani bunları ondan duymuş olmalıydı. İnancının bir anda toza dönüşmesi kalbinin biraz yanında bir boşluk oluştururken bunu reddetmek istedi.

 

“Asıl bu dediğin günah,” dedi nefes almadan. “Böyle şeyler söyleme, benim başka bir hayatım olmadı. Sivina Valarfin tek hayatım, bu ruh başka bedende olmadı.”

 

Aralarına kısa süreli bir sessizlik girdi. Ruhunun başka bir bedende olmasını, başka insanlara anne ve baba demesini, başka bir insanı sevmesini kabul etmiyordu. Bedeni de ruhu da sadece bugün yanında duran ve elini tuttuğu kocasına aitti, başka kimseye değil.

 

“Özür dilerim, sana anlatmam gerekiyor,” dedi Yu karısının duymamak konusundaki arzusunu görmezden gelerek. “Anılardaki ruhların yüzlerini göremiyordum ama taşıdığım ruhun önceki yaşamlarından sahneler olduğunu biliyordum. Sahnelerde taşıdığım ruhun yanında başka bir ruh daha vardı, muhtemelen Rie’nin ruhu. Birbirlerini seviyorlardı, sahip olduğum ruh yaşadığı tüm hayatlarda onu sevmişti.”

 

Kendini inlerken buldu, sonra ağlarken. Yakın zamanda böyle şeylerin konuşulacağın biliyordu ama bir adamın karısına böyle şeyler söylemesini kaldıramıyordu. Onun üstüne çıktı ve kucağına oturdu, elini tekrar kaldırıp bir tokat daha attı.

 

“Sanıyorum ki bu ruh onun ruhu için kahraman gibi bir şey.”

 

Yu tokada rağmen anlatmaya devam ederken Sivina’nın yaşları çenesinden aşağıya akıyordu. Bir tokat daha attı. Anlatmaya devam edeceğini bilse de ona vurarak sinirini azaltmak istemişti.

 

Ama ona vurmak daha fazla üzülmesini sağlıyordu.

 

“Taşıdığım ruhun geçmişte, tüm geçmişlerinde bir silahşor olduğunu hissediyorum. Her biri iyi şövalyelerdi, onurlu adamlardı… Ve onurlu bir kadın, bir yaşamında öyleydi. Anılarını gördüğüm gün Rie ile karşılaşmak için kulenin tepesine çıkmıştım ama o gün tüm geçmişler karşıma çıktı, onursuz bir adam olduğumu ve onun aşkına layık olmadığımı söyleyerek beni dövdü.”

 

“İyi yapmışlar.” Bir tokat daha attı. “Dediklerin saçmalık! Ruhum sadece senin oldu, bedenim de. Senin bedenini sadece kendim için istiyorum, ruhunu da! O kadına âşık olduğunu söyleme…”

 

“Yalan olur,” dedi Yu. “Ama o ruhun Yu Valarfin olduğunu kabul etmiyorum.”

 

Yu doğrulduğunda böyle bir konuşma için oldukça tuhaf bir pozisyon almışlardı. Kalkmak istedi ama beline sarılan Yu izin vermedi.

 

“Ben taşıdıkları aşkı yaşatmamı istiyorlar, onlar kadar güçlü olmamı bekliyorlar ve bunu yapamadığım için ölmemi istiyorlar. Uzunca bir süre onların açtığı yaralarla yaşadım ama şimdi bu yaralarla yaşamayı reddediyorum. Benden beklediklerini, ruhun geçmişini ve bana gelmesini kader olarak yorumladım ama şimdi reddediyorum. Bunu yapmak zorunda değilim, kimsenin kahramanı olmak zorunda değilim. Onların istedikleri silahşor olacağım, onların istediği kadar onurlu olacağım ama bunu doğru olan şey bu olduğu için yapacağım. Onların aşkını yaşatmayı ise reddediyorum. Yu Valarfin sana âşık Sivina. Ben, Yu Valarfin’im. Günahkârım, kötü biriyim ama senin kocanım, kadere karşı durmak anlamına gelse de.”

 

Kocasından aşk itirafı duyduğu için şaşırmaması gerekiyordu ama ilişkilerinin şekli onu şaşırtmaya itiyordu. Konunun buraya bağlanacağını bile beklememiş ve kendini duymak istemediği sözler duyduğunda başka bir tokat atmaya hazırlamıştı.

 

Şimdi ne diyeceğini bilemiyordu. Yüzündeki ifadenin farkında bile değildi ama Yu’nun kelimelerine inanmak istese de gözleri sanki bir yalana ulaşmaya çalışıyormuş gibi dönüyordu.

 

“Zamanı geri aldığımızda Rie’nin yanında olmak istemeyecek misin? Ruh işi doğruysa o da seni sevecek. Nasıl sevmez ki? Onu kurtaran yakışıklı kahraman olacaksın. Yurine bu işe ne diyecek? Hem onu sevmeyeceğini söylüyorsun ama bu bir yalan, yalan işte! Konu zaten buraya neden geldi ki? En başta konuştuğumuz şey bu değildi. Onu sevmeyeceğini kabullensem bile Asmaorman zırvasına ne diyeceksin? Bilmiyorum! Bilmiyorum…”

 

Sinirli değildi, o zaman hissettiği duygu neydi? Neden konuşurken sinirliymiş gibi göründüğünü bilmiyordu. Ne duymak istediğinden bile emin değildi. Yu’nun söyleyeceği şey ne olursa olsun duymaya korkuyordu.

 

“Maalesef Asmaorman işi benim kontrolümde olan bir şey değil. Ne işe yarayacağını ben de bilmesem de Azerel bunu yapmak zorunda olduğumu söylüyor ve zamanı geri sarıp her şeyi düzeltmek için yapmam gerekiyor.”

 

“Yalan söylüyorsun işte.”

 

“Evli bir adam olacağım.” Dudakları tekrar buluştu. “Sana âşığım, bir başkasına değil. Keşke başka bir hayatta beraber olsaydık ama dünya bunlarla uğraşmamı istedi ve reddetme şansı sunmadı. Başka şansım yok. Yapmam gerekeni yapacağım ama sana âşığım, öpülmek için yaratılmış olan karıma âşığım.”

 

Boynunu öptü, kıyafetinin üstünden omzunu ve göğsünü öptü. Yanağını ve kulağını öptü. Alnını ve saçını öptü. Dudaklarını öptü.

 

“Rie ismini bir daha ağzına alma,” dedi aniden. “Sen kıskanıyorsan ben de kıskanabilirim. Ölü bir kadını kıskanmak sağlıklı gözükmese de.”

 

Yu başını salladı. “Sana âşığım,” dedi tekrar. “Herict ise âşık olduğum kadına karşı nahoş davranışlar sergiledi. Davranışını sineye çekecek değilim, karşıma çıksa da çıkmasa da onu bulacak, dövüşecek ve öldüreceğim. Aşkım için, karım için yapacağım. İkimizin de onuru için yapacağım. İşte bu kadar.”

 

“Aptal.” Yu’nun yüzüne doğru kahkaha attı. “Bunun için mi tüm bunları anlattın? Ölüme gitmene izin vermem için mi?”

 

“Ölmeyeceğim.” Bir öpücük daha aldı. “Hem bire bir dövüşmek zorunda değiliz, Herict bizi şaşırtıp ikiye iki bir dövüşte karar kılabilir. İkimiz de dövüştüğümüzde için daha rahat olur, değil mi? Ama öyle olmazsa onun karşısına ben çıkacağım, onu ben öldüreceğim. Tek istediğim bana güvenmen.”

 

“İkiye iki olması için dua edeceğim,” dedi onu tek başına dövüşe çıkarıp ölüme göndermemek için. “Ama kendine en çok güvenenlerin başarısızlığa en müsait olanlarla olduğunu unutma. Elhaven’de bir söz vardır; yüzmeyi bilenler boğulur.”

 

Hazırlanmaları gerekecekti ve hâlâ onun için endişeleniyor olacaktı. Belki de bugün onun dövüşmesine izin vermek hayatının en yanlış kararıydı ama artık karşı gelecek gücü kalmamıştı.

 

“Sonuç belli sevgilim. Kazanacak ve yolumuza devam edeceğiz. Bir hafta sonra bugünü hatırlayacak ve tüm endişelerinin ne kadar yersiz olduğunu göreceksin.”

 

Öyle olmasını umdu.

-------------------------

24.02.2023 – 05:20






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr