Devasa adamın karşısında beyninden vurulmuşa dönerek
titredi. Kurt adam mı yoksa onunla tekrar karşılaşmak mı daha korkutucuydu?
Karnında açılıp onu öldüren kılıç yarası yine açılmış gibi sızladı ve kanının
vücudundan dışarı boşaldığını hissetti. Uykusu geliyordu, üşüyordu, ölüyordu.
“Hahahaha! Senden canavardan korktuğundan daha fazla korktu!”
Alaycı ses bir başka yaşlıya ait olsa da bu seferki kadındı. Gözlerini güçlükle Yu Zao’dan kaçırıp abartılı büyüklükteki cadı şapkalarından takan beyaz saçlı ve yüzü kızarmaya başlamış ince kadına baktı. Cadı gülüyor ve Mora’nın kralı ile dalga geçiyordu.
“Hanımefendi, insanlarla dalga geçmeyin lütfen,” dedi cadının yanındaki iki ayaklı vaşak. “Sizin kötü biri olduğunuzu düşünecekler.”
Yu Zao boştaki elini göğsüne götürerek “Kalbimi inciten bir tepkiydi,” dedi. Bacıyakalayan onun elindeydi. “Ama yaşadığınız şokun etkisine vereceğim. Önceliğimiz canavarınızı yok edip sizi ve buradaki çocuğu kurtarmak olmalı.”
“Daha sonra her şeyi açıklayacağız,” dedi rüzgârı kontrol eden Bacıyakalayan. Sivina’nın kirlenmiş gümüş saçları hava büyüsüyle dalgalandı ve Yu Zao rüzgâr gibi yanından geçip ağaçların arasındaki kurt adamın üstüne koştu.
Eli bir başka çocuğun eli tarafından tutuldu. “İyi misin?” diye sordu Meryu. Meryu iyi gözüküyordu ama yanında yeni yüzler olmasına rağmen varlığı Sivina için en yüksek önemi arz eden tanıdık bir yüz eksikti.
Soruya cevap vermek yerine “Yu nerede?” diye sordu.
“Arkada kaldı, bize yetişecek.”
“N-neden?”
“Yavaş koştuğu için.”
Gerçeğin ve yalanın ne olduğunu ayırt edemiyordu. Daha fazla düşünmesine izin verilmeden yeni bir soru soruldu. Bu seferki çocuğu ondan alan yaşlı adamdı. Özellikle dikkat etmese de çamura bulanmış zırhının tapınakta gördükleriyle aynı olduğunu fark etti.
“Neden bayıldı?” diye sordu çocuğu kucağında tutan Lunaryen şövalyesi.
“Büyü yaptığı için,” diye yanıtladı.
Kurt adamın gölgeden pençeleri uzamış ve kılıçlara dönüşmüştü. Çevikliği de onunla olan savaşından sonra artmış gibiydi. Yu Zao ve Bacıyakalayan’ın hamlelerinden pençeleriyle savunmaya bile gerek görmeden sıyrılıyordu.
Yaşlı cadı ve kedisi de Yu Zao’nun arkasında dövüşe katıldı. Kedi ışıktan kılıçlarla saldırırken cadı iki elinde alev topları oluşturdu ve ormanı yakmayı umursamadan –ki zaten yanıyordu- gölgelerden yapılmış şeytana fırlattı. Attığı her alev topu kurt adamı ıskaladı ve arkadaki ağaçlara isabet ederek sahanın yarısını alevle kapladı.
“Bu kötü,” dedi yaşlı adam. “Onu sadece çocuk öldürebilir. Hemen uyanması gerekiyor.”
Anlamıyordu, anlamadığını söyleyip açıklama istemeyi de başaramıyordu. Karnı ağrıyordu. Vücudundaki kan azalmıştı.
“Onun adı İterlik,” dedi Meryu. “Çocuğu vaftiz etmek için çağırmışlar gelenekleri böyleymiş. Sadece çocuk tarafından öldürülebiliyormuş falan. Böylelerine de şövalye deyip saygı falan duyuyorlar.”
Yaşlı adam alınıp kızmadı. Zaten tepki veremeden kurt adam tekrar kükredi ve az önce ortadan kaybolan gölge varlıklar girdikleri toprağın içinden geri çıktı.
“Böyle bir şey yapabilmesi-”
Sözleri yine saldırıyla kesildi. Yaşlı adam kolunda çocuğu tutarken diğer elindeki kılıcıyla gölgeden yaratığın ona uzattığı sivri koluna vurmayı denedi lakin yaratık gerçek anlamda gölgedendi; kılıç karanlığın içinden geçti ve yaratığın sivri kolu zırha temas etmeden hemen önce sertleşerek çeliği delip omzuna saplandı.
Sivina sertleşmiş gölge kola kılıcıyla vurdu. Adam yere düşerken gölgenin kolu parçalandı ve şeklini kaybedip dağılmış çalı süpürgesi gibi etrafa saçıldı. Diğer gölgeler saldırıya geçtiğinde Meryu kendini öne attı.
“Işık!”
Elinde, Sivina’nın onda olduğunu bilmediği bir asa vardı. Asanın ucunda bir küre parlıyor ve tenine çarptığında gıdıklayan ışık parçacıkları saçıyordu.
Lakin onu gıdıklamakla kalan parçacıklar gölgeden yaratıklar için ölümcüldü. Vücutları yandı ve çıktıkları gölgelere bir kez daha çekilmek durumunda kaldılar. Elindeki asa parçalandığındaysa çekildikleri gölgelerden geri çıktılar.
“Daha etkili olacağına inanmıştım!” Kızın elinde bir şey kalmamıştı. “Ne yapacağız? Ay-ay!”
Üzerlerine atlayan yeni gölgelerden uzaklaşırken Meryu yaranın acısına dayanamayıp diz çöken ay şövalyesinin tuttuğu çocuğu alıp gölgelerden uzaklaştırdı. Gölgelerin çocuğu öldürmek için yaptığı saldırılar yaşlı şövalyeye isabet etti ve adamın karnını deldi. Zırha geçmeden önce gölgenin kolu tekrar sertliğini arttırmış ve kemiksi yapıya bürünmüştü.
“Anladım.”
Gölgenin ona vurmasına müsaade etti fakat etine girmesine ramak kala kılıcını kaldırıp sertleşen kolunu parçaladı.
“Sana zarar vermek için yapılarını değiştirmek zorundalar. Son anı bekleyip sertleşen uzva saldırmalısın!”
“Nasıl yapayım ben onu!”
Yalnızca kollarının zarar görmesi gölgelere geri dönmelerine yetiyordu. Saldırı maksatlı minyonlardan fazlası değillerdi ve mantıklarını çözdüğünde onları alt etmek yalnızca reflekslerinin iyiliğine kalıyordu.
Meryu’yu da korumak için kızın ve kucağına aldığı çocuğun önüne geçti, gelen gölgeleri aynı şekilde öldürürken hep birlikte Yu Zao ve cadının yanına yaklaştılar. Kurt adam, yani iterlik de oradaydı ama Sivina can düşmanının yanından daha güvenli bir yer bilmiyordu.
Meryu yaşlı adama ulaşmak istedi. “Donor orada kaldı!”
“Siktir et Donor’u!” Meryu’yu tutup geri çekti. Onun, küçük çocuğun ve tabii ki şahsının canı, yaşlı bir adamın canından daha kıymetliydi ve kahramanı oynayamayacak kadar sıkışık durumdalardı.
“Bana yaklaşın!” diye seslendi cadı. Sivina ve Meryu gerisin geriye yürüyerek cadıya sokuldu ve yaşlı kadın eliyle havada yarım çember çizerek Donor’u dışarıda bırakan ve kendilerini kurt adamla yanan ağaçların arasında hapseden bir alev duvarı oluşturdu.
Gölgeler de alev duvarının arasında kalmış, içeri girmeyi başaramamıştı. Yu Zao içeride kurt adam ile dövüşmeye devam ediyordu. Adamın onu ardı ardına yaralamayı başardığını görüyordu fakat aldığı her yaranın ardından iyileşme hızı da katbekat artıyordu.
Cadının kıyafetini tutan Meryu “Eliande,” dedi. “Kitapta bahsedilen.”
Eliande “Hangi kitap?” diye sorsa da görmezden gelindi.
“Sivina,” diye devam etti Meryu. “Maceracı partimizin lideridir.”
En azından aralarından birisi eğleniyordu. Kızın zorlukla ilk karşılaşmasında sakinliğin değerini anlayacağına inanmıştı ama niyetleri gerçekten ama gerçekten onları öldürmek olan şeytani varlıkların karşısında olmak ona hayatın başka hiçbir alanında alamadığı zevkleri yaşatıyordu.
Yu Zao kurt adamın pençesini Bacıyakalayan ile karşıladı ve parçaladı. Pençeleri havaya saçıldı, silikleşti ve kayboldu. Kaybolan pençelerin yerine yenileri gölgeden uzadı ve Yu Zao’ya saldırmaya devam etti. Ona fiziksel zararlar veremiyorlardı. İyileşme kapasitesi de öldürmeleri için zaman tanımayacak kadar hızlanmıştı.
“Gölge yaratıklar ateşten çekinir ve ışıktan nefret ederler,” diye açıkladı Eliande. “Etrafta ördüğüm alevleri kolayca aşamayacak. Yine de kaçmayı denerse diye ona engel olmamız gerekiyor.”
“Çocuk ne olacak?” diye sordu Meryu.
“Sen onu koru,” dedi Eliande ve kızıl meşeden yapılma asasını havaya kaldırdı. “Sivina, sen de yaratığın arkasına geç ve kaçmasını engelle. Caligula da bana yardım edecek.”
Tekrar tereddüde düştü, Yu Zao’nun yanına sokulmaya korkuyordu ve aklının yarısı Yu’nun ortada olmayışı yüzünden kapanmıştı. Sürekli karşılarına canavarların çıktığı bir ormanda yalnız başına hareket edemezdi. Meryu’ya kızmak istiyordu ama Yu’nun grubu yavaşlattığını düşünüp arkada kalmayı seçeceğini de biliyordu.
“Düşünme daha fazla, git hadi!”
Meryu tarafından Yu Zao’ya doğru itildi ve yavaş adımları yavaşça hızlanarak koşar adıma, sonra da depara dönüştü. Onu bir müttefik olarak görmemek için geçerli pek çok sebebi vardı ve şimdi bile kocası bir kanun kaçağı olduğundan ikisinin yan yana gelmemesi gerekiyordu. Yu Zao bir şehri yakıp insanlarını öldüren herhangi birini affetmezdi.
Fakat yapabilecek hiçbir şeyi yoktu. Dönüp ona ait olan Yu’yu da bulamazdı. Dövüşmeye zorlanıyordu ve dövüşmemeyi seçmenin yolu yoktu.
“Onu parçalara ayırmayı deneyelim,” dedi Bacıyakalayan. Yu Zao’nun eline yakışmıştı. “Ölümsüz de olsa çoğu beyni ve kalbi parçalandığında hareketsiz kalır.”
“İşe yarayacağını zannetmiyorum.” Sivina, Yu Zao’nun kılıcından kalan boşlukları kapatıyordu. “Onlarca şövalyenin bunu daha önce denediğine eminim. Onun gibiler çelik ile değil büyü ile yenilir.”
Yu Zao büyüyü yapabilecek biriydi ama canavara etki edeceği, daha doğrusu öldürebileceği kesin değildi ve Sivina’ya göre düşük bir ihtimaldi. Şansı olsaydı Eliande tarafından toprak büyüsünün canavara karşı etkili olacağı söylenirdi. Kedi ve cadının ışık büyüsü yapmasını beklemek zorundaydılar.
Tabii ki de Bacıyakalayan’ın önerisini test etmemeleri için tek sebep canavarın gücüydü ve Yu Zao onu tek başına aşabilecek kadar yetenekliyken Sivina’nın da verdiği destekle birlikte aşamamak için sebep kalmıyordu.
Sivina sırtına saldırdı, Yu Zao göğsüne ve kurt adamın aralarından sıyrılmasıyla Sivina’nın mavi kabzalı kılıcı Bacıyakalayan ile çarpıştı. Birbirlerine değer değmez ayrıldılar ve kaçmayı deneyen kurt adamın üstüne tekrar atladılar.
Bacıyakalayan’ın rüzgâr bıçakları canavarın kollarını ve bacaklarını dilimlese de saniyeler içinde gölgeler şekil buluyor ve tekrar uzuyordu. Keskin saldırıların etkisi yoktu.
“Al bunu!”
Yu Zao avucunu yukarı kaldırdı ve kurt adamın ayağının altındaki toprak sütun şeklinde yükseldi. Kurt adam sütundan aşağı atlayıp hedefi olarak daha kolay yenebileceği Sivina’yı seçti ama koştuğu sırada Yu Zao’nun çıkardığı sütun yerden tamamen ayrılarak yaratığın üstüne düştü.
“Hanımefendi, bitirelim!”
Caligula ve Eliande kurt adamın tekrar gölge olup kurtulmasını beklemeden asalarını çapraz şekilde birleştirdi ve tepedeki yağmur bulutları yarılarak ay açığa çıktı. Aydan çektikleri ışık dünyayı gündüz olmuş gibi aydınlattı ve sütun tarafından ezilmiş kurt adamın üstüne düştü.
O da ışıktan bir sütundu ve aya kadar uzanıyordu. Yerden yükselen aleve benziyordu, sürekli olarak dumanı yukarı çıkıyordu ama ateşten farkı onun aydan aşağı inmesiydi. Kavurucu sıcaklığının etkisiyle çevresindekileri kendisinden uzaklaştırıyor, gök tanrılar kavga edermiş gibi gürlerken gözlerini kapatıp savunmalarını indiriyordu.
Yıldırımların sesine kurt adamın çığlığı da eşlik ediyordu. Canavar ışık sütununun içinde kaldığı için vücudunu göremiyordu ama çektiği acı sebebiyle çıkardığı ses, onun kötücül bir varlık olduğunu bilmesine rağmen yüreğini yakıyordu.
“Hanımefendi, sanırım tek kullanımlıktım.”
“Caligula!”
Kendini yere bırakan vaşak da Meryu tarafından tutuldu. “Tek atımlık kurşun musun be hayvan!” diye yakındı bir kolunda çocuk diğer kolunda hayvan tutan bir buçuk metrelik kız. Zayıf vücuduna rağmen nasıl ayakta durduğu muammaydı.
Aydan sökülen ışık sönerken ormanın alevleri de sönmüş, gölgeleri tutacak hiçbir şey kalmamıştı. Şanslarına gölgelerden de yalnızca birkaç tanesi duruyordu ve Eliande parmaklarıyla havada yeni çizgiler çekip ışık büyüsüyle saldırmadan önce karanlığın içine karıştılar.
“Onu ne görüyor ne de varlığını hissediyorum,” dedi Yu Zao. Kurt adamı tutan sütun ışığın etkisiyle ortadan kaybolmuş, hatta zemin bile çökmüş ve karanlık bir çukur oluşmuştu.
“Çocuk olayı gerçek değilmiş demek ki,” dedi Meryu tuttuğu iki canlıyı yere yatırırken. Güldü. “Zaten bu şövalyeler dindarlar falan çok sabit fikirli oluyor. Bir bildikleri yokmuş.”
Eliande iyileştirmek için Donor’un yanına koştu. Yu Zao başını kaldırıp bulutların tekrar kapadığı aya baktı ve Sivina, Meryu’yu omzundan yakaladı.
İterlik öldüğüne göre uzatmayacaktı. “Yu nerede?”
-------------------------
28.06.2023 – 18:23
Öncelikle iyi bayramlar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..