Bölüm 12: Hatıralar-1

avatar
348 0

The Hunted - Bölüm 12: Hatıralar-1


Karşılarındaki insanlar her ne kadar durum hakkında bilgilendirilmiş olsalar da yine de Teru'yu gördüklerinde afallamışlardı. Geniş ve arenaya bakan tarafı tamamen camdan olan odada yer yer sehpalar ve deri tekli koltuklar yerleştirilmişti. Duvara daha yakın tarafta ise çeşitli yemeklerin ve atıştırmalıkların bulunduğu uzun bir masa bulunuyordu. O sırada masadan tabağına bir şeyler almakla meşgul olan adam Teru'yu gördüğünde neredeyse tabağı elinden düşürecekti.
"H-Hoşgeldiniz Bay Archivist." Konuklardan biri öldürücü auranın etkisinden kurtularak karşısındaki genç Bookman'ı selamladı. Diğerleri de ona katılarak teker teker el sıkıştılar. Lavi kendisine bir yer belirleyip oturduğunda diğerleri yemek alma bahanesiyle yerlerinden kalkmışlardı. Genç Archivist'in verdiği güvenceye rağmen hala herkesin aklı şüpheyle dolu gibi görünüyordu.
  Lavi bacak bacak üstüne atıp camdan dışarıyı seyrederken Teru da hemen yanında ayakta bekliyordu. Lavi Teru'ya kısa bir bakış attıktan sonra tekrar arenaya bakarak mırıldandı.
"Seni rahatsız eden bir şey mi var?"
"Hayır." Anında gelen bu hayır cevabı daha da şüphelenmesine neden olmuştu. Sadece bir his miydi emin değildi ama sanki az önceki kavgadan sonra daha gergin bir hale bürünmüştü, adeta kendini tutuyormuş gibi bedenini sıkıyordu. Belki de bu arkalarındaki adamlarla ile ilgiliydi? Teru'nun onların hepsini öldürmek istediğine emindi. 
"Kısa süreliğine ayrılsam olur mu? Şu... üstümü temizlemek için." Lavi aldığı isteğe karşı Teru'ya doğru döndü. Siyah yeleğinin altındaki beyaz gömleği yer yer kırmızıya bürünmüştü ve ondan gelen taze kan kokusu net bir şekilde fark ediliyordu.
"Evet böyle kalırsan diğer konuklar bütün gece yanıma yaklaşmayabilir." Eliyle gitmesini işaret etti.
"Hemen döneceğim." Teru arkasını dönüp hızla odadan çıktı. Kapıda bekleyen bir korumayı kolundan yakaladığında yanındaki adam silahını çıkartmak üzereydi ama bu olmadan önce sertçe uyarısını yapmaya başlamıştı. İki adam da öylece bakakaldılar.
"Eğer ben gelene kadar koruduğum kişiye bir şey olursa ikinizin de kollarını bacaklarını keser sizi canlı canlı yemesi için karga sürüsünün ortasına atarım." İki iri ve sert adam şimdi korkudan titriyordu. İşte bu güç denilen şeydi. Saf güç.
  Teru hızla koridoru geçip ikişer ikişer merdivenlerden çıktı. Koşmamaya çalışarak hızlı bir şekilde yürüyorken yanından bir kaç kişi geçse de gideceği noktaya o kadar odaklanmıştı ki adeta onun için görünmez olmuşlardı. Son adımlarını atarken dişleriyle birlikte yumruklarını da sıkıyordu. Lavabonun önüne geldiğinde içeri girdi ve hızla kapıyı kilitledi. Uzun zaman geçmiş olmasına rağmen yolu hatırlamıştı. Son gücüyle kapının ardındaki klozete koştu ve o anda midesindeki her şeyi boşalttı.
  Bütün duyularını dolduran bu keskin kan kokusu... Bundan kurtulmak için şu an her şeyini verebilirdi. Kan kokusunun zihnine getirdiği anılarla birlikte yaşlar gözlerinden birer birer dökülmeye başladı.  Tam durduğunu düşünürken nefes aldığında koku tekrar ciğerlerine doldu ve bütün vücuduna doğru dalga dalga keskin bir acı yayıldı. Midesinde tekrar bir kasılma hissettiğinde içeride geriye kalan her şeyi bir anda dışarı çıkarmıştı. Kokunun etkisiyle görüşü bile körleşmişti ve dengesini kaybedeceğini anladığında yanındaki duvara tutunup yere çöktü. Şimdi biraz daha iyi hissediyordu. Alnından terler akarken gözyaşları birer birer burnunun ucundan damlıyordu. Kan kokusunun başka kokularla karışmasından dolayı mıydı bilmiyordu ama sanki biraz daha hafiflemişti. Tuvalete dolan bu kusmuk kokusu bile kabus gibi üstüne sinen kan kokusundan bin kat daha iyiydi.
  Duvara tutunan eline baktı. Nasıl titrediğini gördüğünde kendisi bile şaşırmıştı. Gerçi bu gibi şeyler onun için yeni değildi artık, kan kokusunu her hissettiğinde kendisine engel olamıyordu. 
  Gücünü topladığında kalkıp lavabonun önüne geldi. Hızlıca ağzını çalkaladıktan sonra yeleğinin düğmelerini çözdü ve suyu avucuyla üstüne dökerek fazla kanı temizlemeye çalıştı. Ellerine boyanan kırmızı renge bakmamaya çalışıyordu ama bu o kadar da kolay değildi. Sanki bütün görüşünün kırmızıya boyandığını görüyordu. Duvarlar kırmızı, musluk kırmızı, su kırmızı, verdiği nefes kırmızı...
  Aklına gelen şeyle hızla kemerine uzandı. Kemerine asılı deri kabın içinden oval şekilli bir şişe çıkardı. Titreyen elleriyle kapağını açmak biraz vakit aldı. Sonra hızla eline döküp sertçe göğsündeki gömleğe sürmeye başladı. Kimyasalın parfümlü kokusu kanın yerini aldığında duyuları yavaş yavaş yerine gelmeye başladı. Güzel koku öylesine yoğunlaşmıştı ki zihninin şimdiden gevşediğini hissedebiliyordu. Nihayet kendine geldiğinde aynadaki yansımasına baktı. Kesinlikle berbat görünüyordu. 
  Ceketini ve yeleğini çıkarıp kapının arkasındaki askıya astı. Gömleğini de çıkarıp ellerinde çitilediğinde daha çok ilerleme kaydediyordu. Kimyasalın bu kadar da güçlü olacağını tahmin etmemişti öyle ki kırmızı kan lekeleri yerini açık pembe gölgelere bırakmıştı. Gömleği olabildiğince sıkıp tekrar üstüne giydi. Ön tarafı ıslak olsa da sorun şimdilik çözülmüştü.
"İdare eder," dedi aynadaki yansımasına bakıp düğmelerini iliklerken. Tam yeleğini giyerken kapının çalmasıyla irkildi. Savunmasız anında gelecek olan bir saldırı olabileceğini düşünerek hemen pozisyonunu aldı. Kapının kolunu tuttuğunda yavaşça değişken özelliğini aktif etmeye başladı.
"Teru biziz!" İnce kadın sesini duyduğunda şaşırdı, sanki bu ses ona bir yerlerden tanıdık geliyordu ama...
"Biziz! Taurus ve Mira!" Onu takip eden erkek sesiyle gözleri daha çok açıldı. Tanıdık gelen bu iki ses ve özlediği bu iki isim... Gerçekten olabilir miydi?
  Hızla kapıyı açıp karşısında beliren iki gence baktı. Uzun boylu, hafif uzun ve dalgalı siyah saçlarıyla genç adam tatlı bir şekilde gülümsüyordu. Yanında daha kısa duran kız ise uzun sarı saçlarını iki yandan toplamıştı, ona bakan yeşil gözleri zümrüt gibi parlıyordu. İkisi de gösteri elbiselerine benzeyen kıyafetler giymişti.
"Biliyordum. Gerçekten sensin..." Gözlerinden yaşlar dökülürken kız hızla Teru'ya sarıldı. Teru o kadar şaşkındı ki ne tepki vereceğini, ne yapacağını bilemiyordu, elini bile oynatamamıştı. 
"Teru..." Adam göz yaşları boşalırken Teru'ya sarıldı, Teru ise her şeyi fark etmeye başlamıştı. Evet onlardı. Yıllarca hasretini çektiği ama asla kurtarmaya gelemediği... arkada bırakıp kaçtığı arkadaşlarıydı onlar.
  Gözlerinden yaşlar süzülürken dizleri onu daha fazla tutamadı. O yavaşça yere çökerken arkadaşları endişeyle onu tuttu. Artık kendine gelmişti ve fark etmeden tüm gücüyle onlara sarılmıştı.
"Özür dilerim... Özür dilerim..." Hıçkırıklar boğazına düğümlenince tek kelime daha edemedi. O anda yapabileceği tek şey geçmişinde kalmış bu iki çocuğa daha sıkı sarılmaktı.
***







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44773 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr