Bölüm 13: Hatıralar-2

avatar
354 0

The Hunted - Bölüm 13: Hatıralar-2


/Geçmiş/
"Heyecanlı mısın bakalım?"
"Evet!" Küçük kız arabanın arka koltuğunda otururken heyecanla ayaklarını ileri geri sallamaya başladı. 
"Peki sen heyecanlı mısın?"
"Evet!" Yanındaki küçük erkek kardeşine bakıp gülümsedi. Bu kadar mutlu olmasının nedeni bugün ilk defa yüzmeyi öğrenecek olmasıydı. Kendisi ve kardeşi farklı kurslara kaydolmuş olsa da bundan sonra denize gittiklerinde kıyıda dolanmaktan fazlasını yapabileceklerdi. 
  Araba durunca iki çocuk da heyecanla bağırdı. 
"Geldik!" 
"Tamam tamam sakin olun! Teru arabadan inince kardeşinin elini tut."
"Tamam! Gel bakalım küçük arı." Teru 5 yaşındaki kardeşini arabadan indirip elini sıkıca tuttu.
"Sakın bırakma tamam mı?"
"Tamam!" Babası bagajdan eşyaları çıkarırken annesi girişteki görevliye geçiş kartlarını gösteriyordu. Nihayet eşyaları alabilen babası diğerlerine katıldı.
"Baba askılığa benziyorsun!" Sevimli kız muzurca gülerken, elleri ve omzu dolu olan babası hafifçe kahkaha attı.
"Bu kimin suçu acaba?" Yanındaki eşine imalı bir bakış attı. Genç kadın hafifçe kıkırdayarak gözlerini kaçırdı.
"Çocuklar dersteyken bizim eğlenmeye hakkımız yok mu? Sahil buraya 5 dakika mesafede."
"Tamam tamam öyle olsun. Hep sen haklısın." Eşi gülümseyip kocasının yanağına ufak bir öpücük kondurdu. 
"O zaman ben sahile geçiyorum sen çocukları bırakıp gelirsin."
"Tamam. Güzel bir yer tut."
"Tutarım." Kadın çocuklarla beraber içeri girdi. Girişe yakın bir noktaya yerleştirilmiş haritaya bakarken elindeki kağıtta yazan adresi bulmaya çalışıyordu. Geldikleri yer düşündüğünden çok daha büyüktü.
"Abla?"
"Efendim?"
"Şey..." Küçük çocuk boşta kalan eliyle tişörtünün kenarıyla çekiştiriyordu. "Bende seninle gelsem olur mu? K-Korktuğumdan falan değil tabi! Sadece beraber olursak daha eğlenceli olurdu..." 
"Evet eğlenceli olurdu ama bunun olmayacağını biliyorsun. Ben 8 yaşındayım sense 5. Küçüklerin kursu ayrı."
"Ama..." Teru kardeşinin elini bırakmadan diğer eliyle ona sıkıca sarıldı. Bıraktığında kocaman gülümseyerek omzuna dokundu. Ortadaki dişlerinden biri düştüğü için gülümsemesi eksik kalıyordu ama bu onun için bir engel değildi.
"Kurs bitince sahilde buluşalım. Söz mü?" Uzattığı serçe parmağa kardeşi tedirgince baktı, en sonunda o da kendininkisini uzattığında birleştirip sözlerini verdiler.
"Söz." 
"Hadi bakalım çocuklar marş marş!" Gidecekleri yere karar veren annesi çocukları peşine takarak ilerlemeye başladı. Çocuklar da peşinde ilerlerken havuzların olduğu bölümlere gelmişlerdi bile.
"Bu havuzda mı yüzeceğiz anne?"
"Hayır canım onlar büyükler için. Oldukça derin görünüyorlar. Sizinkiler şu tarafta olmalı...Hayır yok şu tarafta." Bir türlü karar veremeyince sormak için birini aradı ama bu saatte birilerini bulmak da oldukça zordu çünkü şu anda havuzlar yetişkinlere kapalıydı.
"Hadi bakalım bu taraftan." Kadın elindeki adrese bakıp ilerlerken çocukları peşine çağırdı. O sırada iki çocuk yanlarındaki havuza bakıyordu.
"Hadi gidelim."
"Tamam." Bir anda küçük kardeşin ayağı kaydı, havuza doğru düşerken kolunu tutan ablası tüm gücüyle onu çekti. Zor da olsa kardeşini zemine çekmeyi başarmıştı ama bu sefer de uyguladığı ani kuvvet yüzünden kendisi dengesini kaybedip suya gömüldü.
"Abla!" Küçük kardeş olanca gücüyle bağırınca annesi arkasını döndü ve korkunç manzarayla karşılaştı. Küçük kardeş suya atlamaya çalışınca son anda onu tutup gitmesini engelledi.
"Anne! An..." Suyun üstüne çırpınan kız daha fazla dayanamayarak dibe doğru batmaya başladı.
"Yardım edin! Yardım edin! Ne olur biri yardım etsin!" Diğer çocuğu suya atlamasın diye onu tutan anne çaresiz kalmıştı. Tek umudu bir an önce birinin gelip küçük kızını kurtarmasıydı. Hem anne hem kardeş bütün gücüyle birilerinin gelmesi için çığlıklar atarak yardım istiyordu.
  Küçük kız derinlere doğru batarken ciğerleri çoktan su dolmuştu. Küçük bedenini hareket ettirecek takati bile kalmamıştı. Nefes almak istedi. Sadece biraz nefes alabilseydi...
  Gözleri kararmaya başladığında pes etmekten başka çaresi olmadığını anlamıştı. Tam gözlerini kapatıp kendini kadere teslim edecekti ki bir şeyler oldu. Bir mucize. Belki de değil. Gözleri net bir şekilde görüyordu ve nefes alabiliyordu ama bir şekilde farklı hissediyordu, anlayamadığı bir şekilde.
  Yukarıdan gelen boğuk sesleri duyarken can havliyle kendini yüzeye doğru attı. Kenardan su üstüne çıktığında kendisini çeken kolları titriyordu. Biraz toparlandığında nihayet çevresine bakabildi ama... O da neydi? Bu bakışlar... hepsi ne anlama geliyordu? Etraflarına toplaşan insanlar, annesi, hatta kardeşi bile hepsi ona korkuyla bakıyordu. Ne oldu demek için ağzını açtı ama ağzından bir kelime çıkmadı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın konuşamıyordu. O sırada ellerini gördü. Ellerinin üstü soluk griydi ve tırnakları da yumuşayıp adeta parmaklarına kaynaşmış gibi görünüyordu. Hızla elini yüzüne götürdü. Bu hissettiği de neydi? Ağzı... ağzı tamamen değişmişti. Sanki kocaman, kocaman bir canavar ağzına dönüşmüştü. Ağzının kenarları adeta kulaklarına kadar uzanıyordu ve dişleri, onlarla ilgili anlayamadığı bir şeyler vardı, hepsi çok farklı hissettiriyordu. Ama bu kadar şeyin yanı sıra onu en çok şoka uğratan şey daha sonra geldi. Ayaklarına doğru baktığında her şey çığırından çıkmıştı çünkü ayakları olması gereken yerde kocaman bir balık kuyruğu vardı. Başı dönmeye başladı. Nefes alamıyordu. Yoksa hala mı suyun altındaydı? Az önceki gibi yine nefes alamıyordu, sanki tekrar ölüyordu. Gözleri gitgide kararırken duyduğu son şey bir kadının çığlığıydı.
"Bir değişken, kaçın! Bir köpek balığı!"
***
   Uyandığında yatağında uzanıyordu. Birden aklına okula gitmesi gerektiği geldi ve hazırlanmak için doğruldu. Aniden başının dönmesiyle tekrar yatağa uzanmak zorunda kaldı. Çok yorgun hissediyordu, özellikle bacaklarında, yanaklarında ve sırtında bir ağrı vardı. Tekrar gözlerini kapatarak yavaşça doğruldu. Bacaklarının üstüne babasının ceketi örtülüydü, birden anılar beynine hücum etmeye başladı. Hayal olduğunu umduğu şeyi düşünürken korkuyla ceketi çekti. Bacakları yerli yerinde duruyordu, ayakları -özellikle de parmakları- hafifçe morarmıştı ama bunun üşümesiyle bağlantılı olduğuna karar verdi. 
  Gördüğü her şeyin bir rüya olduğuna kanaat getirdiğinde dikkatlice ayağa kalktı. Bacakları zayıflamıştı ama bir şekilde vücudunu taşımayı başarmışlardı. 
"Sanırım hasta oluyorum. Kabuslar, yorgunluk... ayrıca donuyorum adeta." Titreyerek kollarını vücuduna sardı. Bugün havuza gidecekleri gün olmalıydı bu yüzden hasta olduğu gerçeğini şimdilik saklamaya karar verdi. Dolabını açıp havuzda giymek için aldığı şortu aradı ama bir türlü bulamıyordu. Biraz siniri bozulsa da başka bir şey giymeye karar verdi. Bir tişört seçip giyinirken aynı zamanda aynaya bakıp saçının nasıl yapılacağına karar verecekti. Üstündeki tişörtü çıkarıp aynanın önüne geçtiğinde elindekiler yere döküldü.
  Kalın ve koyu mor çizgi ağzının kenarından kulaklarına kadar uzanıyordu. Gözleri kıpkırmızıyken, gözlerinin altında koyu mor halkalar vardı. Aynı çizgilerden boynunun alt tarafı ve köprücük kemiklerinin üzerinde de vardı. Bu...Bu da kimdi böyle? Aynadaki korkunç yüz kendisine mi aitti? Dizleri daha fazla onu tutamayarak yere kapaklanmasına neden oldu. Her şey gerçekti. Ağzındaki bu klor tadı gerçekti, kurumaya yüz tutmuş tişörtü gerçekti, yanan kırmızı gözleri gerçekti, yerde duran yırtılmış şortu gerçekti, bu kabus gerçekti. 
  Kendini toparlamasıyla birlikte salondan gelen bağrışmaları yeni yeni fark ediyordu. Kapıyı açıp ilerlediğinde sesler daha da yükseldi. Salon kapısının yanına ulaştığında gürültüden kulaklarını kapatmak zorunda kaldı. Çok küçük yaşlarından beri yüksek seslere karşı hassastı.
"Benim suçum mu yani hepsi?!"
"Aynen öyle! B*ktan genlerin yüzünden böyle bir çocuğumuz oldu!"
"Her zaman aynı şeyi yapıyorsun, kendi hataların yüzünden beni suçluyorsun! Senin genlerinden olmadığı ne malum!" Anne babasını kavga ederken görünce bir anda gözleri doldu, daha önce hiç böyle kavga etmemişlerdi.
"Hah! Diyene de bak! Çocuğun benden olduğu ne malum? Başkasından peydahlamadığını nerden bileyim! Benim ailemde hiç değişken yok şükür ki!"
"Yazıklar olsun! Annemi dinleseydim de seninle evlenmeseydim keşke! Kendi suçunu bana atıyorsun aşağılık herif!" Annesinin masadaki bir kaç eşyayı fırlatmasıyla irkildi.
"Senin yüzünden oğlumun da başı yandı! Ya onun da değişken olduğundan şüphelenirlerse? Bir köpek balığı... Allah'ım, Allah'ım çok korkunç. Ne günah işledim bunu yaşamak için..." Kadın hıçkırıklara boğulup ağlarken kocası biraz yumuşamıştı.
"Bu işi halledeceğim. Henüz geç değil."
"Nasıl?"
"Teru'yu orada gören herkesle konuşacağım. Para verirsek ağızlarını kapalı tutacaklardır."  
  Gözlerinden yaşlar boşalırken her şeyi fark etmişti. Kendisi sadece bir günahtan ibaretti ve ailesi bile ona yüz çevirmişti. Yalnızlık böyle bir şey miydi? Sadece 8 yaşında yalnızlığı tadıyordu.
"Abla?" Ağlamaklı sesi duyunca arkasını döndü. Küçük kardeşi dolu gözlerle kendine bakıyordu.
"Abla.." Koşarak ona sarıldı. Teru da ağlayarak kardeşine sıkıca sarıldı, bu sefer her zamankinden farklı bir şekilde. "Canın çok mu acıyor?"
"Hayır, hayır hiç acımıyor." Gülümsemeye çalışarak düşünmeden yalan söyledi.
"Ama ağlıyorsun. Canın acıyor değil mi? Hadi banyodan ilaç alalım yarana sürelim o zaman hemen iyileşir." Teru kardeşine daha sıkı sarılarak gözlerini kapattı. Artık kendisinin ne olduğunu biliyordu ve kardeşinin de bu yolda kurban gitmesine izin veremezdi. Değişkenin ne demek olduğunu biliyordu ve o insanların başlarına ne geldiğini de biliyordu.
"Üzgünüm bu artık iyileştirilemeyecek bir yara."
"Ama, ama... O zaman doktora gidelim." Teru kardeşinden uzaklaşıp omzuna elini koydu.
"Gel benimle." Babası çıkmaya hazırlandığı için odasına geçmenin daha iyi olacağını düşünüyordu. Beraber odaya geldiklerinde kapıyı kapattı. Çok yorgun hissediyordu, daha fazla ayakta duramayacağını düşünerek yatağa oturdu, kardeşi de yanına yerleşti.
"Özür dilerim."
"Ne? Neden özür diliyorsun?"
"Ben... ben sizden farklıyım."
"Abla dur! Biliyorum öyle olman senin suçun değildi ki! Sen sadece hastasın, eminim doktora gidersek bir daha öyle olmazsın!"
"Bu hastalıktan daha farklı bir şey. Düzelmesi imkansız." 
"Hayır, abla..." Kardeşi kendisine sarılarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Teru ne yapacağını bilemeyerek başını okşadı. 
"Şimdi düşündüm de sen haklısın. Ben biraz dinleneyim yarın da doktora gideriz olur mu?" Kardeşini rahatlatmak için kocaman gülümsedi, yüzündeki morluklarla ne kadar etkili olacağından emin değildi ama yine de denemeye değerdi. 
"Tamam! O zaman sen dinlen!"
"Evet dinleneceğim sende odana git artık."
"Tamam!" Kardeşi zorlukla da olsa yataktan yere inip paytak adımlarla odadan çıktı. 
Yatağa uzanıp tavana bakarken ne yapacağını derin bir şekilde düşünüyordu. O kadar gülünç bir durumdaydı ki gözünün önündeki cevabı kabul etmek istiyordu.
"Başka çözüm yok sanırım." Moralini bozmamaya çalışarak koluyla gözyaşlarını sildi. Kalkıp dolaptan çantasını çıkardı ve içindeki ders kitaplarını yere boşalttı. Bir kaç kıyafeti içine yerleştirdi. Ayıcık şeklindeki kumbarasını kırıp içindeki paraları çantanın ön gözüne doldurdu. Raftaki kitaplarına bakarken hangisini alacağına karar vermek çok da zor olmamıştı. Kapağında gökyüzü resmi olan en sevdiği kitabı yanına almıştı. Gökyüzünü anlatan bu kitap kesinlikle onun favorisiydi. Tam çıkacaktı ki gözü çalışma masasındaki çerçeveye ilişti. Kardeşiyle beraber yakın zamanda çekildiği bir fotoğraftı bu. Aceleyle çerçeveyi açıp içindeki fotoğrafa baktı. Bunu alırsa kardeşi her zaman yanında olabilecekti. Ama kendi gülümseyen yüzüne bakınca gözlerinin dolmasına engel olamadı.
  Ne mutlu yüzünü, ne bu evi, ne de ailesini hatırlamak istiyordu. Çekmeceden makası çıkararak fotoğrafı ikiye kesti. Kardeşinin olduğu parçayı öpüp cebine koydu. Odadan çıktığında salon sessizleşmişti. Usulca çıkış kapısına ulaşıp ayakkabıların giydi. Evden uzaklaşırken son bir kez arkasına baktı. Söyleyecek hiç bir şeyi kalmamıştı, sadece bir günde hayatı tamamen mahvolmuştu. 
  Önüne dönüp yürümeye başladığında duyduğu sesle irkildi.
"Abla!" Ağlayan çocuk koşup ablasına sarıldı. 
"Hayır! Gidemezsin! Beni bırakamazsın!" Teru güçlü durmaya çalışarak gözlerinden akan yaşları sildi. 
"Gitmiyorum, gitmiyorum."
"Yalan söyleme!" Kardeşine sıkıca sarıldı. Bu sarılmayı sonlandırmak için bütün bunları o kurtulsun diye yaptığını içinden defalarca söylemesi gerekmişti.  "Bak şimdi," Çantasını yere koyup önündeki madeni paralardan birini çıkardı. "Bunu al, kendine çikolata al olur mu? İstediğini alabilirsin."
"Hayır çikolata istemiyorum..." Kardeşinin gözlerindeki yaşları sildi.
"Üzgünüm. Seni çok seviyorum tamam mı, ne olursa olsun bunu sakın unutma. Hepsi senin için." Teru kardeşini bırakıp aniden arkasını dönüp koştu.
"Abla! Abla!" Arkasından koşan kardeşi takılıp düşünce geri dönüp onu kucaklamak istedi ama artık bunu yapamazdı. Artık arkasına bakamazdı.





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44730 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr