Bölüm 14: Hatıralar- 3

avatar
322 0

The Hunted - Bölüm 14: Hatıralar- 3


Teru bulunduğu yeri iyice süzdü. Onu getirdikleri bu yer bir hapishaneden farksızdı. Penceresiz odanın bir duvarının yerinde demir parmaklıklar bulunuyordu. Soğuk grilik yavaş yavaş üzerine çökerken yere çömelip duvara yaslandı. Üzgün müydü, yoksa değil miydi gerçekten bilmiyordu. Sonuçta sokakta olmakla burada olmak arasında ne fark vardı ki? Elini istemsizce boynuna takılan büyük halkaya uzattı. Bu köpek tasmasına bezer alet oldukça rahatsız ediciydi. Tekrar yanına biri geldiğinde belki  de bunu çıkartmaları için ricada bulunabilirdi. Hem bu alet ne işe yarıyordu ki? 
  Kısa bir süre sonra hücrenin diğer tarafındaki iki çocuk usulca yanına geldi. Kız olan önde durup öncülük ederken erkek olan utanıp kızın arkasına sinmişti. Çuval benzeri elbiseleri kollarını ve bacaklarının alt kısmını açıkta bırakıyordu. Çıplak tenlerindeki yaralar ve morluklar Teru'yu oldukça ürkütmüştü. Onlara ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Yoksa başka çocuklarla mı kavga etmişlerdi-ki annesi bunu yapsa çok kızardı-? İstemsizce ayağa kalkıp karşılarına geçti.
"Siz iyi misiniz?" İki çocuk da aniden ürktü. Erkek kızın arkasına sarılıp yüzünü gizlerken kız da bakışlarını hücrenin duvarlarında gezdirerek ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu.
"Beni duyabiliyor musun? İyi misiniz?"
"I-İyiyiz." Kız sağ elini sol dirseğine koyarak aklındaki şeyi söyleyip söylememek konusunda karar vermeye çalışıyordu.
"Ş-şey sen nerden geldin?" Teru karşısındaki iki çocuğun tavırlarına oldukça şaşırıyordu. Neden bu kadar temkinli davrandıklarını bir türlü anlayamamıştı. 
"Dışarıdan geldim."
"Ne?!" İkisi de heyecanlanıp Teru'ya doğru döndü. Az önce utanan küçük çocuk bile şimdi yanına gelip kendisini inceliyordu.
"Dışarıdan mı geldin?"
"Az önce öyle söylemedim mi?"
"Evet söyledin?" Çocuk Teru'nun etrafında bir tur atıp kıza doğru döndü.
"Mira dışardakiler hep böyle mi giyiniyor?"
"Evet.."
"Çok iyi be!" Çocuk gözlerinden parıltılar saçarak Teru'ya bakmaya başladı.
"Dokunabilir miyim? Sadece bir kerecik dokunabilir miyim?"
"T-Tabi." Teru ne yapacağını şaşırırken çocuk montun kollarına ürkekçe dokundu, daha sonra kolunu avuçlayarak yumuşaklığını hissetmeye çalıştı.
"Harika! Yumuşacık! Mira sende baksana! Bak hadi!" Mira yavaşça Teru'nun koluna dokundu, ardından yüzü üzüntülü bir hal aldı.
"Adın ne?"
"Teru."
"Neden... neden burada olduğunu biliyor musun?"
"Hayır." Çocuk heyecanla kıyafetlere odaklanmışken Teru bir şeylerin ters olduğunu anladı. Tekrar dikkatini parıltılı bakışlarını kendisine diken çocuğa verdiğinde sanki kardeşini tekrar görmüştü. Gözleri dolacak gibi olsa da hemen eliyle yüzünü kapattı. Gözlerini silip montu yavaşça çıkardı.
"Al senin olsun. Gerçi pembe erkeklere pek gitmez ama.."
"Ne?!" İkisi de şaşkın şaşkın bakarken Teru çocuğa giymesi için yardım etti. Mira yutkunarak pembe monta bakarken Teru imrendiğini anlayabiliyordu. Ona da bir şey vermek istediğinde gözleri çıplak ayaklarına ilişti. Üşüyormuş gibi sürekli birbirlerine sürtüyordu ayaklarını. 
"Bunları da sen al." Hızlıca minik spor ayakkabılarını çıkardı. Pembe beyaz ayakkabıları Mira'nın ayağına giydirmek için eğildi.
"Ama bunlar senin."
"Sorun değil hem benim ayaklarımda çoraplarım var. Çantamda da var! Eğer çantamı alırsam sana da veririm."
"Peki bana?!" Çocuk aniden heyecanla aralarına girince şaşırıp gülümsemişti. Üzerine büyük gelen pembe montla ne de tatlı olmuştu. 
"Sana da veririm tabi."
"Oley!" Ayakkabıları giydiğinde Mira kocaman gülümsememek için kendini zor tutuyordu. Teru iki çocuğun da halini gördüğünde içinde filizlenen mutluluğu uzun zamandır hissetmediğini fark etti.
"Biraz büyük geldi ama sana çok yakıştı Mira."
"T-Teşekkür ederim." İki çocuk da heyecanla yeni eşyalarına bakarken birden bire kapıda birileri belirdi. Silahlı iki adam hücrenin kapısını açtığında sinirle içeri baktı, adamlardan biri sinirle  küçük çocuğu, Taurus'u montundan tutup duvara fırlattı.
"İğrenç velet, böyle bir şeyi giyebilecek kadar değerli olduğunu mu sanıyorsun?!" Ne olduğunu anlayamayan Teru bir anlığına dona kalmıştı. Adam Taurus'a bir tekme daha atarken koşup adamı durdurmaya çalıştı. Adam gözlerinden alev saçarak Teru'ya bir yumruk geçirdi.
"Teru!" Mira istemsizce bağırdı ama yerinden hareket edemedi.
"Demek yeni gelen sensin. En nefret ettiğim şey nedir biliyor musun," adam suratındaki korkunç ve bir o kadar da tiksinç ifadeyi görmesi için yere kapaklanmış Teru'nun yüzüne doğru yaklaştı. "Sizin gibi kendini bir şey sanan b*klar." Adam yüzüne bir kere daha vurduğunda gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Dudağının kenarı kanamış, yanağı da hafiften şişmeye başlıyordu.
  Adam Teru'ya olan ilgisini kaybedince Mira'ya doğru döndü. "Demek bunları giymeye cürret edersin ha? Seni arsız p**! Bunları haketmek için ne yaptın ki? Tek yaptığın bütün çalışmalarda dayak yemek!" Sinirle korkudan yere çömelmiş Mira'nın karnına tekmeler savurdu. Adam durunca Mira tekmelerin etkisiyle midesindeki bir kaç parça şeyi çıkardı.
"Sizin gibi p**lerin neye layık olduğunu göstereceğim!" Mira'yı saçından tutup sürükleyerek hücreden çıkardı. O zamana kadar sessizce duran beyaz saçlı diğer adam Teru ve Taurus'u kollarından çekerek diğerini takip etti. Kısa yürüyüşün ardından geniş ve yüksek tavanlı bir alana geldiler. Kendileri gibi küçük çocuklar birbirleriyle dövüşüyor yada kendi başına antrenman yapıyordu.
"Herkes beni dinlesin!" Bir anda bütün çocuklar ve onları gözleyen diğer görevliler ona doğru döndü. 
"Ne oluyor Blackie?" 
"Yeni gelen çöpün diğerlerine verdiklerine bak." Adam üç çocuğu da baştan aşağı süzüp bir iç çekti. 
"Cezalarını vereceğim beni durdurma."
"Sakın fazla abartma."
"Hiç merak etme." Yüzünde beliren iğrenç sırıtışla beraber Mira'yı yere fırlatıp ayağındaki ayakkabıyı çekti. Diğeri yolda düştüğü için sadece bir tanesi ayağındaydı. 
"Sen, sen, sen, bir de sen." Dört çocuğa işaret ettiğinde, çocuklar hemen koşarak yanına geldi. "Şu ikisini tutun. Sende üstündekini çıkar velet." Bunlar olurken sessiz adam nereden getirildiği belli olmayan bir sopayı Blackie'ye verdi. "Ayaklarını kaldırın." Mira'dan biraz daha büyük olan iki çocuk miranın ayaklarını yerden yükseğe kaldırdı. Adam bir anda öyle sert vurdu ki Mira'nın çığlığı bütün salonda bir şimşek gibi yankılandı. Çehresinde beliren öfke ve iğrenme duygusuyla, kolundaki bütün kuvvetle sopayı defalarca küçük kızın ayaklarına geçirdi. Kız acı içinde çığlıklar atıyor, yaptığı hata için olabildiğince af diliyordu. En sonunda kolu yorulduğunda sopayı diğer eline aldı ve yandaki Taurus'a geçti. Narin bedene çarpan sopanın sesleri çocukların ağlamalarına ve çığlıklarına karışmıştı. Taurus'un sırtına ve Mira'nın ayaklarına sopalar inerken Teru bütün gücüyle kendisini tutan adamın elinden kaçmaya çabalasa da bütün çabaları boşaydı. O kadar çaresiz, o kadar güçsüzdü ki, gözünden akan yaşlar sel olsa da yapabileceği tek şey çığlıklar içinde kıvranan bu iki çocuğu izleyerek durmaları için yalvarmaktı.
  Blackie sonunda yorulup kan ter içinde kaldığında çocukları serbest bıraktı. Bütün bu manzarayı izleyen diğer çocuklar ne kollarını kıpırdatabilmişlerdi ne de gözlerinden bir damla yaş dökülmüştü. Herkesin zihnindeki düşünce gözlerine yansıyordu 'iyi ki o ben değilim'. Vicdanı içten içe küçük bedenini kemirirken, Teru burada yaşananları tahayyül dahi edemiyordu artık.
"Durmamı çok mu istedin hanım kızı, ha?!" Sessiz adam Teru'yu bıraktığında Blackie öfkeyle bu sefer Teru'ya saldırmaya başlamıştı. Tekmeleri birbiri ardına küçük kızın başına ve karnına indirirken kahkahalar atıyordu.
"Blackie yeter..."
"Blackie ne? Biliyorum sizde zevk alıyorsunuz. Bana insanlık taslama Connie, çünkü ben insan değilim." O sırada Teru zorlukla başını yerden kaldırmaya çalışıyordu. Göz yaşları ve sıcak kan burnundan hızla damlayıp yerleri renklendirirken gözlerinden yaşadığı korku okunuyordu. 
"Seni uyarıyorum. Bu kızla uğraşma."
"Sinirimi bozma senin de ağzına sı**rım haa."
"Bu kız Felix'in özel malı."
"Demek bu o? A-ha şimdi eğlenceli olmaya başladı. Bayanlar baylar ucubelerin ucubesi şimdi karşınızda!" Teru'yu saçından tutup havaya kaldırdı.
"Bugün senin için özel bir şey hazırladık." Kızı saçından sürükleyerek alanın bir duvarına dayanmış olan havuza yaklaştı. Şeffaf havuz yerden yaklaşık bir metre yüksekliğindeydi.
"Gerçek formunu gösterme zamanı ucube." Saçlarından tuttuğu Teru'nun kafasını hızla suya soktu. Omuzlarına kadar suya batan Teru kafasındaki eli çekmek için olanca gücüyle uğraşıyordu. Adamın bir şeyler söylediğini duyuyordu ama ne söylediğini bir türlü anlayamıyordu. Daha üzerinden çok zaman geçmeyen o anı tekrar yaşıyordu. Su ciğerlerine ve midesine dolarken yavaşça gözleri kararıyordu. Yine o karanlığa düşüyordu, yine çığlık atmak istiyordu ama sesini çıkaramıyordu.
  Birden bilinci aniden açılmaya başladı ve görüşü düzeldi. Bu hissi tanımıştı, tamamen o zamankiyle aynıydı. Önceki seferde pek bir şey hissedemese de bu sefer hissedebiliyordu. Ağzından değil adeta boynundan nefes alıyordu ve bir anda suyun üstündeki sesleri bile duymaya başlamıştı ama bu normal duymadan çok daha farklı hissettiriyordu. İstemsizce elleri ağzına doğru gitti. Kulaklarına kadar uzanan ağız çizgisi tuhaf gelse de asıl tuhaf olan içerideki dişleriydi. Aynı zamanda ağzını her zamankinden çok daha fazla açabileceğini de hissediyordu.
  Herkes açık mavi kuyruğuna ve çarpık görünümüne kilitlenirken Teru'nun aklından tek bir şey geçiyordu. Güç. Kesinlikle daha güçlü hissediyordu, sadece güçlü değildi minik vücudu her zamankinden çok daha büyüktü de. Öyle ki neredeyse yetişkin bir insanın boyuna gelmişti. İçine dolan güçle yapmak istediği tek şey vardı: Şu an bunları yapan kişiye dersini vermek. Hala başından tutan ama hiç tepki vermeyen Blackie'nin kolunu iki eliyle tuttu. Bir süredir hareketsiz kaldığı için bazıları ölüp ölmediği konusunda tartışırken bu hareket çok ani olmuştu. Gücünü gittikçe arttırarak sıkarken Blackie'nin bağırıp küfürler ettiğini duyabiliyordu. Nihayet bir kaç kişi onu kurtarmaya gelirken koldan ani bir ses çıktı. Uzun süredir kullanılan parmakların gerildiğinde çıkardığı sese benzeyen bu kıtlama Teru'yu korkutmuştu. Ama onu korkutan yaptığı şeyin farkındalığı değildi. Suyun içinde dalga dalga yayılan ses minik havuzda zemine çarpıp tekrar yükseliyor ve gittikçe azalarak adeta sonsuz bir döngü izliyordu, bu da Teru'nun aynı sahneyi defalarca yaşanmış gibi algılamasına neden olmuştu.
  Teru adamın elini bıraktığında bütün bedenini suya soktu. Suyun içine girdiğinde dibe doğru battığını fark etti, bu yüzden zemine çöküp ellerini yere koyarak dengede durmaya çalıştı ama böyle de nefes almak zorlaşınca yüzmek zorunda olduğunu anladı. Minik havuzda ileri geri yüzerken dışarıda olan biteni seyrediyordu. Her şey adeta bir film karesi gibiydi. Sanki son zamanlarda olan hiç bir şey yaşanmamış, hepsi televizyonda denk geldiği izlememesi gereken bir filme ait gibiydi. Hani şu çocukların izlemesinin yasak olduğu, büyükler için olanlardan.
"Agghh! Seni ş*refsiz, seni küçük p**! Bunun hesabını soracağım! Kesinlikle soracağım!" 
"Dur sakin ol!" İki görevli kolunu tutup havuza doğru gitmeye çalışan Blackie'yi tutuyordu. "Shuu Gray'i çağırmaya gitti. Onunla biz baş edemeyiz." Kolunu tutmakta olan Blackie'nin yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. Hafif uzun siyah gür saçları terden alnına yapışıyordu, normalde gördüğünüzde çok yakışıklı bulacağınız bu yüz hatları delilik ve öfkeyle öylesine gerilmişti ki her çocuğun en derin kabusunun baş rolü olabilirdi. 
Çok kısa süre sonra Gray antrenman odasına vardı. Heybetli vücudu ve sayısız yara iziyle bütün çocuklara korku salıyordu, öyle ki kimse onun gözlerine bile bakmaya cesaret edemiyordu. Upuzun gümüş saçlarının üzerindeki iki kurt kulağı aniden gürültünün geldiği yöne döndüler. Korkutucu aurası ve iki metreden uzun boyuyla Gray'in gölgesi minik havuzun üzerine düşüyordu şimdi. Şu an değişken formunda olduğundan dolayı Teru karşısındaki bu adamın çok tehlikeli olduğunu hemen hissetmişti. Kaçmak adına daha hızlı yüzse de şu an minik bir akvaryumdaki Japon balığından farksızdı. Gray hızla suya girdi ve tek hamlede Teru'yu kaptığı gibi sudan dışarı fırlattı.
  Kısa bir süre havada kalan Teru hızla yere çakıldı. Sırt üstü düşmenin etkisiyle sırtındaki yüzgeci inanılmaz acıyordu. 
"Seni pislik! seni küçük b*k!" Blackie diğerlerinin kollarından kurtulup yerdeki Teru'nun karnına bir kaç tekme attı.
"Kendini insan mı sanıyorsun ha? İyi bir hayatı hak ettiğini mi sanıyorsun? Sende bizim gibisin! Hatta bizden daha bile kötü! Sen bir canavarsın!" Teru nefesini tutmaya çalışırken kulaklarını kapatıp başını hayır anlamında sallıyordu. Nedendir bilmiyordu kulaklarını kapatsa bile sesleri çok net bir şekilde duyabiliyordu.
"Demek bana inanmıyorsun ha? Anlaşılan şu tipini henüz görmemişsin. Biri hemen bir yerden ayna bulsun!"
"Ama-"
"HEMEN DEDİM!" Kimse öfkelenmiş bu değişkene karşı çıkmak istemedi. Kısa süre sonra bir boy aynası getirdiler ve yere yan şekilde yatırdılar.
"İşte bu sensin. İyi bak canavar!" Saçlarından tutup kızı aynaya doğru yöneltti. O anda Teru büyük bir şok yaşadı. Bu olaylar başladığından beri henüz çok kısa bir süre olmuştu ve kendini bir kere bile görmemişti, sadece vücudunun nasıl olduğunu hissedebilmişti.
   Elinin üst tarafı donuk mavi olmasına karşın yüzü bembeyazdı. Gözlerindeki o sıcak kahve tonu yerine soğuk bir gri rengi vardı. Boyu uzamasına rağmen vücudu bir yay gibi gerilmiş sırtının tam ortasından dev, üçgen bir yüzgeç çıkıyordu, ayrıca sırtı ve kuyruğu da donuk maviydi. Bütün bunlar arasında onu en korkutan şey ise şüphesiz yarılmış ağzıydı. Dudakları incelmiş olmasına rağmen tamamen yok olmamıştı ama kenarındaki yarıklar adeta kulaklarına kadar uzanıyordu. Şaşkınlıkla ağzını açtığında büyük bir şok daha geçirdi, minik sevimli dişlerinin yerine bembeyaz üçgen sivri dişler yerleşmişti. İlk defa tanık olduğu bu çarpık görünüş onun ağlamak istemesine neden olmuştu. Bütün kalbiyle ağlamak istiyordu ve ağladığı zamanlarla aynı hissi yaşıyordu ama gözlerinden bir damla yaş dökülmüyordu. Vücudunda kalan oksijenin son kırıntılarını kullanarak haykırmak istedi. 'Bu ben değilim! Bu canavar ben değilim!' diye bağırmak istedi. Ama ne kadar denerse denesin o iğrenç biçimsiz ağızdan bir tane kelime dökülmüyordu. Sadece konuşmayı bırak en ufak bir ses bile çıkaramıyordu. Kalbinin acımasını sağlayan çektiği oksijen eksikliği miydi yoksa sürekli yüzüne vurulan gerçekler miydi bilmiyordu artık. Gözleri kapanırken gördüğü son şey korkunç bir canavarın yüzüydü: kendi yüzü.





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44736 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr