Bölüm 12: Oh, Uyanık Kalp, Dikkatli Ol

avatar
545 0

The Zombie Knight Saga - Bölüm 12: Oh, Uyanık Kalp, Dikkatli Ol



Bölüm 12: Oh, Uyanık Kalp, Dikkatli Ol

Çevirmen: Lucius

 

Bölüm 12: Oh, Uyanık Kalp, Dikkatli Ol…

 

Hector, ona evin yolunu gösterecek olan Bohwanox yanında olduğu için çok rahatlamıştı. Ölüm meleği Cedar Sokağının nerede olduğunu çok iyi biliyordu ve uçarak uzaklaşmadan önce onu yönlendirirken başka bir soruna rastlamamıştı. Bohwanox’un Colt’u tekrar bulmakta zorlanacağından endişeliydi ancak ölüm meleği bu endişeyi paylaşmıyor gibi görünüyordu.

 

Yatağında uzanırken Hector uyandı ve Garovel’in üzerinde süzüldüğünü gördü.

 

‘Uyandığın iyi oldu.’ Ölüm meleği konuştu. ‘Okulu tekrar asarsan nerede olduğunu merak etmeye başlayacaklardı.”

 

Hector diğer tarafa döndü. Kendini bir tuğla çuvalı gibi hissediyordu. “Ama hafta sonu…”

 

‘Artık değil. Dört gündür uyuyorsun.’

 

“Ahh… tabii ki uyumuşumdur…”

 

‘Ben sadece iki gün uyudum. Tam bir sütsün.’

 

Şüpheyle ölüm meleğine baktı ve kafasını salladı. “O zaman tamamen iyileştiğini farz ediyorum?”

 

‘Çoğunlukla evet. Hadi, kalk artık.’

 

İnleyerek yatağın kenarına oturdu. “Berbat hissediyorum…” Her zaman olduğu gibi her yeri acıyordu, özellikle de göğsü. Aldığı her nefesten pişman olmasını sağlayan yanan bir tür ağrı vardı. “Ahh, Garovel… neden…?” Sızlanarak güldü. “Bu çok kötü acıyor…”

 

‘Biliyorum. Sen uyurken birazını hafifletmeyi başardım, ama önümüzdeki birkaç gün oldukça zor olacak.’

 

“Her şeyden pişmanım…”

 

‘Kimse mızmızları sevmez.’

 

“Özellikle de seni kurtardığıma…”

 

‘Aynılarını iade ediyorum, Hector. Aynılarını iade ediyorum.’

 

Gülüşü bozulurken yüzü ekşidi. “Lütfen…! Beni güldürme…”

 

‘Üzgünüm.’

 

Yavaşça üstünü giyindi ve yarım adımlarla tahta tırabzana tutunarak merdivenlerden aşağı indi. Babasının yemek odasında olduğunu gördü, kahve içerek gazete okuyordu.

 

Sadece görünüşünden bile Samuel Goffe’nin Hector’un babası olduğu belliydi. Aynı zayıf vücut yapısı, aynı ince burun, aynı göze çarpan kaşlar ve aynı hafif koyu ten rengi. Hector’un annesinden aldıkları yalnızca gözler ve saçlardı, ancak kafasını kazılmış bıraktığından belli olan bir tek gözlerdi.

 

“Günaydın, oğlum.”

 

“Günaydın…”

 

Hector kendine bir kase mısır gevreği ve bir kase yulaf ezmesi hazırladı. Bir tane çikolatalı kek de aldı. Sonra da bir muz. Bir bardak süt de koydu. Biraz da çilekli yoğurt. Fıstık ezmeli ekmek ve araya da bir çift waffle sıkıştırdı. Babasının karşısına oturdu.

 

Bir yandan yerken bir yandan da babasının okula gitmeme mevzusunu açmasını bekleyip durdu, ancak adam sessizce oturmalarından memnun gibi görünüyordu. Hector babasının kahvesini yudumlarken kupanın titrediğini görebiliyordu.

 

Garovel masanın etrafında süzüldü. ‘Belki de ona bir şeyler sormalısın.’

 

‘Ne gibi?’

 

‘Bilmiyorum. Günü nasıl geçmiş? Bir şeyler söyle adama.’

 

‘Hayır…’

 

‘Neden?’

 

‘Sadece… hayır…’

 

Ölüm meleği somurttu ama daha fazla zorlamadı.

 

Babası kahvesini bitirdikten sonra sabah haberlerini izlemek için oturma odasına geçti. Hector hızlıca kahvaltısını bitirdi ve tekrar yukarı çıkıp dişlerini fırçaladı. Ardından çantasını aldı ve ayaklarını yere sürterek durağa ilerledi.

 

Ne yazık ki, Garovel Hector’un baba mevzusunu bırakmaya istekli değildi. ‘Ebeveynlerinle çok cana yakın bir ilişkin olmadığını biliyorum ama yine de. En azından onunla konuşmayı deneyebilirdin.’

 

‘Bir faydası olmazdı.’ Konuştu. ‘Babam kötü bir gün geçiriyor…’

 

İskelet bir kaşını kaldırdı. ‘Ne demek istiyorsun?’

 

‘Babam ilaç kullanıyor.’ dedi Hector. ‘Bazen kötü… gününde olur… ve… Yani, normalde de çok konuşkan… biri değil. Ancak… kötü günlerinde… yalnız olmayı ister…’

 

‘Hmm. Nasıl bir ilaç?’

 

‘Dürüst olmak gerekirse, bilmiyorum…’

 

‘Ne?’

 

‘Ebeveynlerim… bunu benden sakladılar… Sanırım babam bundan utanıyor. Annem de… sadece… bilmiyorum…’

 

‘Peki kötü gününde olduğunu nasıl anladın?’

 

‘İlk olarak, işte olması gerekirken şu anda evde. Ve… ellerinin… titrediğini gördüm. Hafif bir titremeydi ama…’

 

‘Ah.’ Garovel duraksadı. ‘İstersen onu takip edip bunu öğrenebilirim, ne dersin?’

 

Hector’un gözleri genişledi ve kafasını salladı. ‘H-hayır, bu… lütfen bunu yapma…’

 

‘Neden? Bilmek istemez misin?’

 

‘Ben sadece… Bu. Annem ve babamın kendi mahremiyetleri var. Babamınki annemden bile fazla. Ben… bunu… ona yapmak istemiyorum… Yani bilmemi istemiyor, bu yüzden…’

 

Ölüm meleği omuz silkti. ‘Nasıl istersen. Şahsen ben bilmenin daha iyi olacağını düşünüyorum ama sonuçta senin ailen.’

 

Otobüse binen Hector şoförün arkasındaki koltuğua oturdu ve pencereden dışarı baktı. Garovel hemen yanında süzülüyordu.

 

‘Yani, sen… Geoffrey’in gerçekten ne olduğunu bilmiyor musun? Bohwanox senin birkaç fikrin olabileceğini düşünmüştü.’

 

‘Keşke bilsem.’ Konuştu. ‘Ama o yaratık… Daha önce hiç öyle bir şey görmemiştim. Öylesine…’

 

‘Öylesine ne?’

 

‘Yanlış.’

 

‘Ne demek istiyorsun…? Aurası çok boktan felan mıydı yani?’

 

‘Esasen öyleydi evet. Ancak bir şekilde bozulmuş olan bir insan ruhu gibi değildi. Her şeyden önce tamamen insan dışı görünüyordu.’

 

‘Hmm…’

 

‘Saf kötülük yoktur.’ dedi Garovel. ‘İnsanlar ancak birilerine zarar verme veya acı çektirme gibi kötü karar alırlarsa kötü olurlar. O da bir dereceye kadar. Kötü eylemler yapanlar. Sadece eğlence uğruna bile kötü işler yapanlar bile hala insandır. Elbette sapkındırlar. Kötü eğilimleri vardır ancak yine de kötülükten OLUŞMAMIŞLARDIR. Ne var ki… Geoffrey’in aurası… Onu tarif edecek başka bir kelime bulamıyorum. Sanki kötülüğün bilinç almış hali gibi.’

 

Hector bir kaşını kaldırdı. ‘Yani… Geoffrey’in saf kötü olduğunu mu söylüyorsun?’

 

‘Hayır! Öyle olmadığını söylüyorum! Çünkü öyle bir şey yok!’

 

‘O zaman neden konusunu açtın?! Kafamı karıştırıyorsun!’

 

‘Çünkü bu konu KAFA KARIŞTIRICI! Henüz onun ne olduğunu bilmiyorum! Davranışlarına bakarak, kolayca onun kötülüğün vücut bulmuş hali gibi bir şey olduğunu söyleyebiliriz!’

 

Hector iç geçirdi. ‘Neyse ne… hiç mantıklı konuşmuyorsun…’

 

‘Tch. Daha fazla bilgiye ihtiyacım var.’

 

Hector ölüm meleğine şiddetle baktı. ‘Bensiz hiçbir yere gitmiyorsun. O varken dışarısı artık çok tehlikeli.’

 

‘Yapma ama. Geoffrey ile karşılaşma olasılığım çok düşük, ki öyle olursa ondan kaçabilirim.’

 

‘Bunu bilemezsin.’ dedi Hector. ‘Eğer Geoffrey’in ne olduğunu dahi bilmiyorsan, o zaman kesinlikle yapabileceklerini bilemezsin… Yani, daha göstermediği başka yetenekleri var mı bilmiyoruz…’

 

‘Hector, bunu uzun zamandır yapıyorum. Başımın çaresine bakabilirim.’

 

‘Bensiz hiçbir yere gitmiyorsun.’ Tekrarladı.

 

Garovel kaşlarını çatarak baktı. ‘Bugün oldukça mantıksız davranıyorsun.’

 

‘Umrumda değil… Ben sikik bir biyoloji dersinde otururken senin gidip kendini öldürmene izin vermiyorum…’

 

‘Bu ilişkide yardımcı tarafın sen olduğunun farkındasın, değil mi? Seni dinlemek zorunda değilim. İstesem, seni uyutup kolayca gezegenin öteki tarafına uçabilirim.’

 

Hector sadece bakmaya devam etti.

 

‘Ahh. Peki. Şimdilik bir yere gitmiyorum. Ancak er ya da geç kendi başımın çaresine bakmam gerekecek ve o zaman geldiğinde senin ne yaptığımı bildiğim konusunda bana güvenmen gerekecek.’

 

Otobüs tiz bir ses çıkararak okulun önünde durduktan sonra Hector dışarı çıktı.

 

‘Geoffrey’i nasıl öldürebileceğimi anlat.’ Yürürken konuştu. ‘Geçen sefer bu dövüşe hazır olmadığımızı söylemiştin… İşte… hazırla beni.’

 

Ölüm meleği hemen önünde süzülüyordu. ‘Çoktan onu öldürmeye karar verdin mi?’

 

‘Ya sen ya o olacak, değil mi? Zor bir seçim değil. Ben… yapabilseydim daha önceden yapardım…’

 

‘Ya o ya biz olacağız, Hector.’

 

‘D-doğru…’

 

‘Geoffrey’i yaralamak için öncelikle onu koruyan kızıl gölgeyi halletmen lazım.’

 

‘Tamam…’

 

‘Geçilmez bir kalkan gibi gözükmesinin sebebi saldırılarının yalnızca fiziksel olmasıydı, oysaki gölge hem fiziksel hem de ruhsaldı. O gölge aynı anda hem gerçek hem de hayali bir şey, sürekli kaybolup ortaya çıkmasının sebebi de bu.’

 

‘Hayali mi? Ama hayaliyse… o zaman…’

 

‘Nasıl var olabiliyor mu? Çünkü gerçeklik görecelidir. Mesela beni örnek al. Ben hayaliyim. Tüm ölüm melekleri öyle. Yardımcılarımıza ve görünüşe göre Geoffrey’e göre de gerçeğiz. Ancak dünyanın geri kalanına göre öyle değiliz.’

 

‘Ama… bana verdiğin güçler kesinlikle gerçek.’

 

‘Bu güçler gerçek ve hayali şeyin birleşmesiyle oluştu. Aynısı Geoffrey’in kalkanı için de geçerli.’

 

‘Sanırım anladım… yani…’

 

‘Yani, onunla savaşabilmen için saldırılarına ruhsal veya hayali bir şey eklemen gerek.’

 

‘Peki bunu nasıl yapacağım?’

 

‘Oh, o kadar zor değil. Bedenin çoktan “oyulmuş” durumda, tabiri caizse kendi varlığın üzerine daha güçlü bir anlayış kazanır, hatta ruhunu farklı şekillerde kullanabilirsin. Temelleri hızlıca kavrayabileceksin. Ancak bunda gerçekten ustalaşmak istediğinde işler daha da zorlaşacak, tabii ki şimdilik bunun hakkında endişelenmemizi gerektiren bir şey yok. Şu an için senin maddeleşme yeteneğinin gelişmesine odaklanacağız. Bunun çok daha hızlı yardımcı olacağını düşünüyorum.’

 

‘Hmm.’

 

‘Bu arada açıklığa kavuşturmak gerekirse, aslında senin ruhsal gücünü arttırabilecek iki yöntem var.’

 

‘Oh?’

 

‘İlki meditasyon yapmak aynı hazırda yaptığın gibi. Biraz zaman alır ancak ikincisine göre daha güvenilirdir.’

 

‘İkinci yöntem daha mı hızlı?’

 

‘Evet, çok daha hızlı. İkinci yöntem kendini inanılmaz derecedeki tehlikeleri durumlara atman, ikimizin de neredeyse öldürüleceği durumlar, sonra da çaresizlik ve adrenalin artarken bir atılım yapmayı ümit etmek.’

 

‘Ne biçim bir iş bu? Bu kulağa…’

 

‘Oldukça pervasız ve aptalca geliyor evet. Biz zaten ikinciyi seçmeyeceğiz. Neredeyse öldürülme kısmı benim için oyunun bozulduğu yer.’

 

‘Hah. Tamam… Ama, şey… bu güç ya da neyse artık. Ne zaman… üstünde çalışmalıyım?’

 

‘Biz şimdi—‘

 

“Hector? İyi misin?”

 

Sonunda dolabına ulaştıktan sonra Micah’ın orada dikildiğini gördü. “Ah… merhaba Be—ben iyiyim. Neden sordun?”

 

“Eh, bir tür yarı ölüymüş gibi yürüyordun.”

 

“Ha… bu, şey... evet…”

 

“Başına bir şey mi geldi?”

 

‘Siktir, ne diyeceğim?’

 

‘Ah… Merdivenlerden düştüğünü söyle!’

 

‘Bu çok aptalca!’

 

‘Sadece söyle!’

 

“Merdivenlerden düştüm!” Söyleyiverdi.

 

“Hadi canım, cidden mi?” Micah yaklaşarak onu süzdü. “Okula gelmeme sebebin bu muydu? Bir yerin kırıldı mı? Hastaneye gittin mi?”

 

“H-hayır… ben iyiyim. Sadece… oldukça kötü yaralandım…”

 

“Vay, dostum. Çantanı senin için taşımamı ister misin?”

 

Kayışlardaki kavrayışını sıkılaştırırken konuştu. “H-hiç sorun değil… Ona tutunurken daha iyiyim.”

 

“Pekala, bugün öğlen yine bizle otur, olur mu? Geçen günlerde okula gelmeyince endişelendik. Shery seni korkutup kaçırdığını sandı.”

 

“Ah… tamam, peki…”

 

Sınıfa beraber girdiler, Hector köşedeki sandalyesine gömülüp öğretmenin konuşmasını dinlemekten memnundu. Derslerinde bayağı bir geride kaldığı için anlamak biraz zordu, ancak bu rahatlığı gülerek karşıladı. Ayrıca, sandalyesi varken yürümek zorunda kalmamak harikaydı. İnlememeye çalışırken göğsünü ovalayıp gözlerini kapattı.

 

‘Bu arada.” dedi Garovel. ‘İyi hissediyor musun? Vücudunda değil, kafanda yani.’

 

Hector ona bir bakış attı. ‘Derken?’

 

‘Hiç sersem bir hal veya kafan karışık hissetmiyor musun? Nedeni anlaşılmaz bir karışıklık felan?’

 

‘Hayır… neden?’

 

‘Sebebi yok.’

 

‘Garovel…’

 

Ölüm meleği tereddüt etti. ‘Ben ölüme yaklaştığımda bu seni de etkileyeme başlayacak. Bilincin… vücudundan kendini koparmaya çalışacak. Belki de bu süreçte kendini yok etmeyi bile deneyebilir.’

 

‘Ah… kafa karışıklığı bir uyarı mı?’

 

‘Evet. Sanırım düşündüğüm kadar yaralanmamışım, aksi takdirde yan etkilerini hissederdin.’

 

Hector gün boyunca zorlanıp durdu. Keşke bu kadar fazla yürümek zorunda kalmasa diye düşündü. Hatta birkaç kez dersleri kırıp bir yerlerde kestirmeye gitmeyi düşündü lakin Garovel’in izin vermeyeceğini biliyordu. Her bir dersi dikkatle dinlemeye çalıştı, ancak çok fazla geride kalmış olduğunu hissetti.

 

Tarih dersi açık ara en kötüsüydü. Bay Cormac işçi sendikalarının yükselişinden bahsediyor, öğrenciler de kraliyet ailesi hakkında soru sormak için el kaldırıp duruyordu. Hector etrafta olanları umursamayı bıraktı ve gözlerini kapattı.

 

Ne var ki Garovel aynı düşüncede değildi. ‘Burada garip bir şeyler dönüyor…’

 

‘Hmm?’

 

‘Elini kaldır ve neden herkesin Kraliyet hakkında bu kadar ilgili olduğunu sor.’

 

‘Ne? Neden?’

 

‘Çünkü öğrenmek istiyorum.’

 

‘Ama… ben… derse katılmayı istemiyorum…’

 

‘Umrumda değil. Başka zaman utangaç bir hanım evladı olursun.’

 

İç çekerek elini kaldırdı.

 

Bay Cormac ele bir süre baktı, sabrını kaybetmek üzereydi. “Evet, Hector?”

 

“Ah… üzgünüm ben sadece.. neden herkesin… kraliyet ailesi hakkında sorular sorduğunu merak ediyordum da…’

 

Birkaç kahkaha patladı ve tüm sınıf ona bakmak için döndü.

 

Parmakları sıranın kenarına tutunurken beyazladı. ‘Sikeyim ya. Bana ne yaptırdın?’

 

“Şaka yapıyorsun değil mi?” birisi konuştu.

 

“Gerçekten bilmiyor mu?” başka biri daha konuştu.

 

Sandalyesinde gömülmeye çalıştı. “B-bir… şey mi yaşandı?”

 

“Birkaç gündür olmadığını biliyorum.” Bay Cormac konuştu. “Ancak haberlerden veya ailenden de mi bir şey duymadın?”

 

“N-neyi?”

 

“Üç gün önce birisi Kraliçeye suikast düzenlemeye çalıştı.”

 

Hector ve Garovel birbirlerine sersemlemiş ifadelerle baktı.

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr