Yağmur damlaları su birikintilerine çarparak ufak çemberler oluştururken biri küçük su birikintilerine basaka üzerlerinden geçti. Elinde şemsiyesiyle yağmurdan korunurken takım elbisesi ve ellerinde deri elvenle gecenin karanlığına uyum sağlamıştı. Plazanın girişinin önünde bekleyen güvenliklere yakınlaştığında ceketinin iç cebinden altın sarısı VIP davet kartını çıkarttı ve hürmetle içeriye alındı.
İçeriye girdikten sonra şemsiyesini kapatıp güvenlikler eşliğinde asansöre doğru yürüdüler ve birkaç saniye asansörün giriş kata inmesini bekledikten sonra hep beraber asansöre bindiler. Toran, güvenliklerin tam ortasında kalmıştı. Uzun bir süre asansörün plazanın en üst kata çıkmasını bekledikten sonra nihayet asansör durdu ve kapı açıldı. Güvenlikler eşliğinde toplantının yapılacağı odanın büyük, siyah kapının önüne geldiklerinde Toran'ın üstünü başını aradılar ve elindeki şemsiyeyi de alarak toplantının gerçekleşeceği odaya Toran'ı aldılar.
Toran, dikdörtgen masanın bir köşesine oturduğunda kendisinden önce gelen birkaç takım elbiselinin daha oturduğunu fark etti ama umursamaz tavırlarıyla sadece önüne baktı. İlerleyen saatlerde masanın etrafına yeni insanlar geldi ve tamamıyla dolduktan birkaç dakika sonra bir yetmiş boylarında, güler yüzlü, elmacık kemikleri belirgin, nazik mizaçlı bir Asyalı girdi.
[Han...]
Han, “Hepinize geldiğiniz için teşekkürler,” diyerek söze başlarken üstün körü misafirlerin üzerlerinde göz gezdirdi. “Sizi buray-” gözüne takılan bir suret cümlesini tamamlamasına mani olmuştu. Hayretten ağzı açık şekilde başını hafif yana yatırdı. “Toran?.. Sen, Toran mısın?”
Toran'ın yanında oturan misafirler biran irkilerek birkaç santim sandalyelerini kaydırarak Toran'dan uzaklaştırdılar. Toran, güler bir yüzle sağ tarafında kalan kel, gözlüklü, esmer misafire baktı. “Korkmayınız. Buraya birini öldürmek için gelmedi. Kezâ, öyle bir nedenim olsaydı buraya gelmeden sizi öldürürdüm.” dirseklerini masaya koyarak kendinden emin bakışlarını Han'a dikti.
“Bay Han, buraya Toran kimliğimle gelmedim. Şuan karşınızda Kim Hwayeoung'un astı Toran oturuyor. Benim ağzımdan çıkacaklar Bay Kim'in sözleridir. O yüzden, bana takılı kalmadan toplantıyı başlatın.”
Han, dişlerini sıkarak çene kemiklerini biranlık belli etti. “Anlıyorum Bay Kim'in astı Bay Toran.”
Han, hiçbir şey olmamış gibi cebinden projeksiyon cihazını kontrol eden kumandayı çıkardı ve kumandanın düğmesine basarak arkasındaki beyaz alana İngiltere'nin birkaç bölgesinin işaretlendiği ve belli sınırlar çerçevesine konulduğu bir harita açıldı.
“Bu gördüğünüz harita siz liderlerin şuan ki sınırlarını kapsıyor, ki bunu zaten anlamışsınızdır.
Bildiğiniz gibi bu sınırlar asla ihlâl edilemez, kurallar asla çiğnenemez. Bunu yapan Masa tarafından infaz edilir. Bu kişi Masa'nın bir üyesi olsa bile.Ve, astını gönderen Bay Kim'in astının dün gece benim mekanımda gerçekleştirdiği silahlı saldırı kuralları ve sınırları açıkça çiğniyor. Bildiğiniz gibi ben Altı Göz'ün İngiltere Temsilcisi'yim. Ve, bana karşı yapılan her hamle onlara karşı yapılmış sayılır. Ve, aynı şekilde benim itibarım onların itibarıdır.”
Han, kumandanın tuşuna bir kere tıklayarak başka bir görüntü açtı. Bu seferkinde öldürülen güvenliklerin fotoğrafları vardı.
“Bu gördüğünüz cesetler sıradan güvenliklerin cesetleri değildir. Altı Göz'ün cesetleridir! Ve, bizler Bay Kim ve onun peşindekileri öldürmezsek itibarımız zedelenir. Ama! Ama, bundan da ötes iAltı Göz hepimizin işini bitirir.”
Ellerini masaya koyarak başını hafifçe öne doğru eğdi ve masadaki insanların tek tek gözlerinin içine baktı.
“O yüzden, Bay Kim ve yoldaşlarının infazı için oylama başlatıyorum. Kabul edenler.” herkes elini kaldırdı. “Etmeyenler.” kimse elini kaldırmadı, Toran bile. “Peki, o zaman. Bay Kim ve-”
“Bay Han,” diye sözünü kesti Han'ın. “Bay Kim diyor ki, 'Yarın sabahtan itibaren Han ve onun izindeki herkese savaş ilan ediyoruz.' Yarın sabahtan itibaren Bay Kim ve Masa arasındaki savaş resmi olarak başlayacaktır.”
Toran, Han'ın hiçbir şey demesine Müsaade etmeden masadan kalktı ve çıkış kapısına doğru giderken arkasından bir ses, “Savaşı neden şimdi başlatmıyoruz Toran?” diye sordu.
Toran, yüzünü Han'a doğrdu döndü. “Kurallar Bay Han. Kurallar... Burada Bay Kim'in astıyken bana saldıramazsınız. Kurallar bunu gerektirir değil mi?”
Masada oturanlardan biri, “Bay Han,” diye söze başladı. “Bay Toran haklı. Ona bu binada saldıramayız. Hatta, oluşabilecek her türlü saldırıdan onu korumalıyız.”
“O zaman ben gidiyorum. Görüşmek üzere Han.” kapıyı açmadan önce yüzündeki rahatlık ve gevçeklik yok olarak Toran'ın gerçek yüzü ve katrana bağlamış öfkesi biranlığına Han'a gösterildi ve o görüntü Asyalı'nın zihnine kazındı.
Toran şemsiyesini aldıktan sonra plazadan ayrıldı ve şemsiyesinin altında yağmuru seyrederken gecenin yalnızlığıyla bir bütün oldu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..