Lunette, Alicia ile uğraşmayı bırakıp sese kulak verdi.
Bir kez daha inleme sesi duyuldu.
"Agh~!"
Öncekinden nispeten daha boğuktu sesti. Sese kulaklarını kabartan Lunette sesin kaynağına adım adım ilerlemeye başladı. Adımlarını sürdürürken Alicia da dikkatli bir şekilde peşinden geliyordu. Üç akrep kuyruğu olası bir saldırı durumunda düşmana saldırmak için tetikteydi.
Adım adım ilerlerken birkaç ağaç dalı Lunette’ye gelse de Alicia o dalları Lunette için bertaraf etti.
Sesin kaynağına yaklaştıklarında ormanın o kesiminin büyük bir zarar gördüğünü fark ettiler. Ağaçların bazıları parçalara ayrılmış, çalılar darmaduman olmuş bir haldeydi. Adeta bir meteor çakılmış gibiydi.
İkili göçüğü görünce tereddüde düştüler.
“Hanımım…”
“Orada kötü bir şey hissetmiyorum.” diye yanıtladı Lunette. Sonrasında kararlı bir şekilde göçüğe yaklaştı. Göçükte genç bir adam vardı. Gerçi genç mi olduğu yetişkin mi olduğu hiç mi hiç belli olmuyordu. Vücudunun her yerinde yaralar patlak vermişti. Kollarının damarları patlamış, kullanılmaz halde gözüküyordu. Bacaklarından biri sanki bir dev ezmiş gibiydi. Genel olarak ise vücudunda yara olmayan hiçbir yer bulunmamaktaydı.
Genç adamın tek belirgin olan yeri yüzüydü. Yüzü ortalama bir insandan daha yakışıklıydı. Nispeten sivri bir çene yapısı vardı. Yine de yeterince olgunlaşmadığından mıdır bilinmez o kadarda belli değildi. Kaşları ne çok ince ne de çok kalındı. Bir ipek misali nazik kaşları vardı. Kirpikleri de benzer şekilde titreşiyordu. Solgun, pembemsi dudakları ise ona yakışıklılıktan çok ayrı bir sevimlilik katıyordu.
Dudakları açılır, inler iken inci gibi dişleri belli oluyordu.
“Agh~!”
Tekrar inlerken bu sefer daha da boğuktu. Sanki kötü anıları canlanıyordu. Bu yüzden de dişlerini sıkıyor gibiydi.
Gencin harap halini gören Lunette, ne yapması gerektiğini düşündü. İlk bakışta edebildiği analiz kadarıyla kaburgaları kırılmıştı. Bu sebeple taşırken dikkatli olmalılardı.
“Alicia, yardımın lazım.”
Alicia da onun hemen arkasında olduğundan dediğini duyduğu gibi öne geçti.
“İsteğiniz benim için bir emirdir hanımım.”
“Bana böyle dememeni daha kaç defa söylemem lazım? Öff...”
İç çekişle birlikte göçüğe girip yavaşça genç adamı kaldırmaya çalıştılar. Alicia, genç adama bakarken gözlerinde düşmancıl bir ifade belirdi bir anlığına. O anlık dönemde de bir kaç kemik kırılma sesi duyuldu. Buna ithafen genç adam, “Ahh!” diye acıyla bağırdı.
Bunun üstüne Lunette bakışları ciddileşti ve uyardı.
“Yavaş ol! Ne yaşamışsa, bu adamın her yerinde bir yara var. En ufak dikkatsizliğimizde ölür.”
Alicia’nın “ölür.” lafını duyduktan sonra bakışları ciddileşti ve daha özenli bir şekilde kaldırmaya başladı. Gözlerinde yine düşmanlık kırıntıları olsa da hiçbir şekilde zarar vermemeye dikkat etti. Lunette bunun nedenini bildiğinden iç geçirse de bir şey söylemedi.
İkisi birlikte zorlanarakta olsa onu göçükten çıkartabildiler. Lunette iyice yaralarını inceledi genç adamın. Fakat inceleme sonucu karşısında şok oldu.
“Bu adam… Nasıl hala yaşıyor!?”
Halinin harap olduğu görünüşünde de belli olsa da Lunette çok nadir böylesine şaşırırdı. Bu yüzden Alicia da şaşırırken kafasını yana yatırıp, anlamaya çalışan bakışlarla genç adamı süzerken sordu.
“O kadar mı kötü?”
Lunette ağır bir şekilde başını salladı.
“Kötü, hem de baya kötü. Göğüs kafesi parçalanmış neredeyse. Kemiklerin çoğu iç organlara saplanmış, bu sebeple iç organların çoğu tehlikede. Ayrıca kollarındaki damarların yüzde yirmi beşi nasıl olmuşsa patlamış ki bunun yapılması için vücudun aşırı derecede zorlanması gerekir. Bu sebeple patlamaların benzerleri vücudunun diğer bölgelerinde de var. Bu da yetmezmiş gibi bacağı tamamen kullanılmaz halde. Ayrıca sürekli canlılığı düşüyor. Burada ilk yardımı yapmaz isek kesinlikle ölecek."
"Hmhm. Alicia, benim kulübeye git ve Bulutlu Gece Çiçeği, Ejder Sakalı’nı ezip toz haline getirdiğim karışımı buraya getir. Getirirken içine üç yaprak Üç Renkli Gökyüzü Yoncasından koymayı unutma.”
Bulutlu Gece Çiçeği, nadir bulunan tek başına zehirli olan bir çiçekti. Fakat zehirleri çıkartılıp doğal antisi olan Ejder Sakalı bitkisi ile birlikte ezildiğinde inanılmaz bir iyileştirme etkisi veriyordu. Üç Renkli Gökyüzü Yoncası ise bu iyileştirme etkisini üçe katlayan mucizevi bir yoncaydı ve bu yonca aşırı pahalı bir bitkiydi.
Alicia, Lunette’nin dediğini duyunca kaşlarını çattı. İlk iki bitki nispeten yaygın olduğundan sorun değildi. Fakat Üç Renkli Gökyüzü Yoncası… Bir erkeğe kullanmaya değer mi diye sorguladı Alicia istemsizce.
Onun sorgulamasının sebebini bilse de onu yatıştıracak zamanı yoktu.
“Çabuk ol Alicia. Unutma, erkek ya da kadın, her can değerlidir!”
Lunette’in dediğini duyduktan sonra Alicia sarsıldı ve hatasının farkına vardı. Kendini toparladı ve son sürat koşarak malzemeleri getirmek için yola çıktı.
Alicia gittikten sonra Lunette iç çekip genç adamın dişlerine dikkatli bir şekilde baktı.
"Tahmin ettiğim gibi. Bir Vampirsin değil mi?"
Derken kuru kuru güldü Lunette. Onun dediğini başka birisi duysa Alicia da dahil olmak üzere herkes onu öldürmeye çalışırdı. Fakat Lunette farklıydı. O herkesten farklıydı.
O tüm canlıların içini görebilirdi. Kimin nasıl birisi olduğunu sadece bir bakış ile anlayabilirdi. Yeteneğinin ne olduğunu bilmiyordu. Sınırlarının da, ama yeteneğine inancı tamdı.
Bu genç adama bakarken ise gördüğü, hüzün ve öfke içinde kendini kaybetmiş bir oğlandı.
'Garip.' diye düşündü. Bir çok farklı Irka yardım etmişti ve çeşitli duyguları tecrübe etmişti. Fakat bu derece bir öfke… oldukça nadirdi.
Her halükarda bir şeyden emindi. Bu genç adam kötü birisi değildi.
Genç adama kokusunu alması için yaklaştı. Vampirlerin az çok nasıl beslendiğini duymuştu. İster istemez, iç güdüsel olarak korkuyordu. Fakat hayatı boyunca herkese yardımcı olmuş birisi olarak bu çaresiz vampiri yüz üstü bırakmazdı. Bırakamazdı.
Genç adam, yaklaşan kişinin kokusunu almış gibiydi. Gözleri titreşirken derin bir nefes aldı. Aldığı nefes sonucunda kemik ciğerini iyice deldiğinden kan sızdı ağzından.
İnci gibi dişleri kanla ıslanırken ağzını araladı genç adam. Normalde ortalıkta olmayan iki sivri dış çıkmıştı.
Ondan sonra olan ise beklenmedikti.
Parçalanan kemiklerine, patlayan damarlarına rağmen dikilip, hemen Lunette’in boynuna saldırdı. Düşünce yetisi yoktu. Tek düşüncesi kan ile beslenmekti.
Durumu daha önceden soyunu elde ettiği vampire oldukça benziyordu.
Lunette ise anlık olarak ürkse de ısırmasına izin verdi.
*Crack*
Dişlerin içeri girdiğini hisseden Lunette içgüdüsel bir şekilde engellemeye çalıştı. Lakin hemen ardından gelen zevk dalgası onun afallamasına sebep oldu.
Garip bir his yayılıyordu boynundan. Çok ferahlatıcı ve zevk veren bir histi bu. Tanımlaması Lunette için güçtü. Fakat bu hissi içten içe bayağı bir süre yaşamak istedi.
O sırada ise genç adam sessizce kanını emiyordu. Emdiği kan vücudunun çeşitli yerlerine yayılıyor ve iyileşmesini sağlıyordu. Soluk borusundan giden kan enerjisi vücudunu yavaşca iyileştirse de işlem yavaştı. İlk olarak enerji saldırgan bir tutumla delinmiş ciğerini iyileştirmeye çalıştı. Giren kemiği bir şekilde enerji kuvvetle ittirdi ve genç adam rahat bir şekilde nefes alabilmeye başladı. İyileşmesi şok edici bir hızda değildi. Hatta oldukça yavaştı. Fakat bu yüzeyde görünendi. İç organlarının büyük bir kısmı şok edici bir hızda iyileşmeye devam etmekteydi.
Ama sonra aniden durdu. Genç adam yavaşça dişlerini, kızın boynundan çıkarttı ve gözlerini kırpıştırarak açıp, Lunette’ye sanki sevdiği birine bakar gibi baktı. “Ölmene… izin veremem… Bir daha olmaz...” diye kendi kendine mırıldandı ve tekrar bilincini kaybetti.
Lunette denilenleri zorda olsa duyabildi. Vampir ısırığının verdiği zevk korkutucu derecede yoğundu. Baş edebilmesi için düşüncelerini tamamen boşaltması gerekmişti.
Neyse, bu şimdilik önemli değildi.
“Hmhm. Çok, çok daha iyi.” diye mırıldanırken boynuna eliyle baskı uygulayıp, mana ile kan akışını kesti. Genç adamın yüzü şimdi eskisinden oldukça iyiydi. Yine solgundu. Fakat düzgünce nefes alabilecek kadar iyileşmiş gibiydi.
Bu kadar hızlı iyileşmesi mucizevi sayılabilirdi. Kimse bir süre bilmeyecek olsa da bunun nedeni genç adamın geliştirdiği özel gelişim tekniği ile ilgiliydi.
Lunette'de tahmin olarak benzer bir şey olduğunu düşünse de fazla düşünmedi. Önceliği önündeki hastayı tedavi etmekti. Bu yüzden sessizce Alicia beklemeye başladı.
Beklediğinden daha çabuk geldi Alicia. Elinde küçük bir iksir şişesiyle koştura koştura geliyordu. Sanki bir canavardan kaçıyormuş gibi aşırı hızlıydı.
“Hanımım, hanımım! Getirdim!””
Geldiği gibi hemen karışımı Lunette uzattı. Lunette aldı, iksir şişesinin tıpacını çıkarttı ve yoğun medikal kokuyu içine çekti.
“Hmhm. Tamamdır.”
Sonrasında genç adamın ağzını zorla araladı ve şişeyi yavaşça içeri boşalttı. İyileştirici etkisi olan mana vücudundan içeri girerken genç adam istemedende olsa titredi.
“Güzel, işliyor. Alicia, ben dediğim an mananı bu oğlanın dantianına aktarıp zorla yönlendireceksin medikal enerjiyi.”
Alicia ciddiyetle onayladı. Hemen yanına geldi. Elini dantianın olduğu yere koydu ve beklemeye başladı. O sırada Lunette medikal enerjiyi yavaşça yaya yaya dantiana kadar indirdi. Fakat bu onun ölümlü vücudu için zorlayıcı olduğundan daha devam edemedi. Yine de başarıyla ulaştırmıştı. Onda yayılıma rağmen medikal enerji hala oldukça yoğundu. Alicia derin bir nefes aldı ve medikal enerjiyi yavaşça vücuda yedirmeye başladı. O sırada dantiandaki sakatlığı fark etmedi...
Bu sıralarda ise genç adamın zihninde;
genç bir kız, dizlerinde yatan oğlanın saçını seviyordu. Genç kızın yıldızsız gecenin somutlaşmış hali kadar siyah uzun saçları, saf kan renginde kırmızı gözleri vardı. Fakat bu kan kırmızısı parlak gözler Noah’a bakarken yoğun bir saygı ve sevgi ile doluydu.
Kız dikkatle incelendiğinde fiziği oldukça güzeldi. Göğüsleri ne karpuz gibi ne de portakal gibiydi. Tamamen orantılı beli ise incecikti. Bembeyaz yeşimden daha pürüzsüz teni ile birlikte adeta gökten gelen bir tanrıça gibiydi.
Bu kız Noah’ın iki kez rüyasında gördüğü kızdı. Tabii ki onun dizlerinde yatan oğlan da Noah’dan başkası değildi.
Noah adeta bir kuklaymış gibi boş bakışlara sahipti. Ancak gözlerinde bir kukla da olmayacak bir canlılıkta vardı.
“Ölmek mi istiyorsun?” diye sorarken yüzündeki ifadede en ufak bir değişim olmadı.
Noah yavaşça onayladı.
“Neden?”
“Koruyamadım… Yakınlık duyduğum birisini bile koruyamıyorsam… Yaşamamın amacı ne?”
Noah’ın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Noah’ın durumu, genç kızın acımasına neden olsa da yüz ifadesini olabildiğince sabit tuttu.
“Usta, yaşam ve ölüm normaldir. Unutmamalısın. Bu dünyada, hayır, bu evrende, güçlü güçsüzü ezer. Eğer sevdiklerini korumak istiyorsan… Güçlenmelisin.”
“Güçlenmek?”
Noah kuru bir şekilde güldü.
“Haha! Bu duyduğum en komik şaka! Ne ile güçlenmemi bekliyorsun? Dantianımın işi tamamen bitti. O yasak teknik dantianıma mâl oldu. Ayrıca varsayalım ki dantianım yerinde olsaydı, neden güçlenmeliyim!? Yuen öldü! Annem ise savaşa gitti ki o da muhtemelen ölmüştür. Peki o zaman ben neden yaşamalıyım!?”
Sonlara doğru sesi hiddetle doldu. Ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat hareket edemediğini bir kez daha hatırlayıp çabalamaktan vazgeçti.
Genç kız ise ona bakarken mırıldandı.
“Daha önce ne dediğimi hatırlıyor musun? Kaosun Merkezinde, yaşamlar solduğunda en güçlü… Hayır, tek ve gerçek Vampir Hükümdar tüm ihtişamı ile parlayacak. O Vampir Hükümdar sensin Usta. Kaderinde hükmetmek var. Kaderinden kaçamazsın. Bu yüzden… lütfen kendini suçlama.”
Noah hiddetle karşılık vermek istedi. Bağırmak, tüm öfkesini kusmak istedi. Fakat ona saf sevgi ve saygı ile bakan bu kız karşısında kendini güçsüz hissetti. Kalbindeki tüm hüzün bir volkan misali patlarken gözlerinden akan yaşlar güçlendi.
“Ah… Vuuuahhhh~!”
Bu rüya düzleminde belki gerçekte ağlayamayacağı kadar fazla ağladı...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..