Noah açıkçası Manayı Hissetmeye bu kadar erken ulaşmayı beklemiyordu. Bir tür dar boğaza takılmıştı. Ancak Lunette’yle olduktan sonra mucizevi bir şekilde dar boğazı aşabilmişti.
Tabii ki bunun sebebini az çok tahmin edebiliyordu. Dantianında açık olan tek damarın gittiği yerden kaynaklı bir akış söz konusuydu ve bu onun işine hayli hayli yaramıştı. Tabii bilinçsizce mana aldığı kadar verdiğine de inanıyordu.
Bunu detaylıca öğrenmek istese de yorgun olan Lunette’yi rahatsız etmek istemezdi. Bu yüzden sessizce kalkmaya karar verdi. Kendi gücünü deneyecek bir rakip arayacaktı.
Ancak yatağın gıcırdayabileceğini hesaba katmadı. Gıcırdama sesi oldukça rahatsız ediciydi. Yine de bir şekilde kalkabildi.
Bunun dışında başka bir ses olmaması için özellikle özen gösterdi. Dışarı çıkmadan önceyse Lunette’nin alnına öpücük kondurup, “Hemen geleceğim.” demeyi de ihmal etmedi.
Daha sonra kapıyı açtığında birinin yerde uyuya kaldığını gördü. Bu aldığı kölelerden biriydi. Yatacak şu an adam akıllı yatak yoktu. Bu sebeple ne yazık ki herkes yatamıyordu. Fakat o burada uyuduktan sonra diğer odadaki yatağı paylaşabilirlerdi. Neden burada uyumuştu ki?
‘Her neyse bu beni ilgilendirmez.’ diye düşünüp daha fazla dikkate almamaya karar verdi.
Biraz daha ilerledi ve sonra usulca dışarı çıkıp yürümeye başladı. Etrafta garip bir şekilde çok az kişi vardı ve bu az olan kişiler de bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi.
Noah nereye gittiklerini merak etti. Bu yüzden onları takip etmeye başladı. Adımları yavaştı ama kendinden emindi. Manayı Hissetmeye ulaştıktan sonra bir özgüven patlaması yaşadığını kesin olarak söyleyebilirdi. Rakiplerini zaten çeşitli kurnazlıklarla yenebileceğine inansa da elinde gücün olmasının verdiği güveni hiçbir şeye değişemezdi.
Adım adım ilerlemeye devam ederken düşündü.
‘Burası gerçekten de çöplük gibi. Yanan Güneş’e hiç benzemiyor.’
Kalbi o tarikata karşı hem bir nefret hem de bir özlem duyuyordu. Nefret duymasındaki en temel neden o herifti. Her şeyin sorumlusu olan. Yuen’e tecavüz eden o pisliği düşündükçe Noah’ın öfkesi hat safaya çıkıyordu.
Her ne kadar şu an hiçbir şey yapamayacak olsa da gözleri öfkeyle yanıp tutuşuyordu. Tam öfkesi hat safaya ulaşmışken zihninde birinin görüntüsü belirdi.
Toplu siyah saçları olan güzel bir kadının görüntüsü. Ona sevgiyle bakan bir kadının görüntüsü zihninde belirdi. Bu onun annesiydi.
O an öfkesini unuttu ve yerini bir özlem ve hüzün aldı. Annesi olsaydı. Her şeyi ona anlatır, yanı başında hüngür hüngür ağlayabilirdi. Fakat kader ona bu lüksü vermemişti.
‘Bir gün... Bir gün Yuen’i kurtaracağım.’
Kendisinin de bildiği üzere Cennet ve Cehennem bir tür alt uzay gibiydi. Ölümsüz olamayan ruhların geneli bu Cennet veya Cehennem alt uzayına giderdi. Neye göre seçildiği biraz karışık olsa da Noah biliyordu ki yeterli güce ulaştığında ikisini de ziyaret edebilecekti.
Açıkçası Yuen olmasa bile ziyaret etmek için belli başlı sebepleri vardı. Ancak bunlar şu an için önemli değildi.
Tüm bunlar olurken adımlarını tamamıyla bilinçdışı bir şekilde attığını anca işittiği sesle fark edebildi.
“Evet! Güzel, güzel. Sanırım herkes toplandı. Gerçekten hızlısınız.”
Övgüde bulunan sesi işiten Noah’ın dikkati direkt o kişiye doğruldu. Gördüğü adam orta yaşlı birisiydi. Beyaz kısa sakalları ona daha yaşlı bir izlenim katsa da genç gibi sağlam duran vücudu aksini ispatlar nitelikteydi.
Bu yaşlı adamı Noah merak etse de daha çok ne anlattığını merak ediyordu.
“Eminim buraya niye çağrıldığınızı merak ediyorsunuzdur. Zaten size yollanan ulak tarafından açıklanması gerekiyor ama onu dinlemeyen veya kapısını bile açmaya zahmet etmeyen bazı ahmaklar için açıklamam gerek.”
“Ahmaklar” derken sesinde bariz bir öfke bulunmaktaydı. Noah, bu öfkenin hedefinin kim olduğunu merak etmeden edemedi. Sonra bir kaç gün önce kapının tanınmadık birisi tarafından çalındığını hatırladı ve kendisinden bahsedildiğini düşünüp kıkırdadı.
Tabii onu fark etmeyen yaşlı adam konuşmasını sürdürdü.
“Hepiniz bu Tarikata katılan müritlersiniz. Doğal olarak bize de size ilim bahşedip, sizi yetiştirmemiz gerek. Hepinizin dikkatlice yetiştirilmesi içinde haftada bir eğitim görmeniz gerekecek.”
Bu sırada Noah etrafına baktı ve gerçektende fazla kişi olmasına rağmen o kadar da fazla olmadığını düşündü.
‘Tabii koskoca tarikatın tek birine böylesine bir görevi vermesi oldukça mantıksız olurdu.’
Daha sonra bunu kestirip atıp dinlemeye karar verdi.
“En baştan başlıyorum öyleyse. Eminim hepinize sorulmuştur vaktinde. Ne için gelişim yapıyorsunuz? Sevdiklerinizi korumak için mi? Güçlenmek için mi? Zevk ve arzular için mi? Ne için?”
Çoğunluktan onay dolu mırıltılar işitirken Noah sessizdi. Gelişim yapmasındaki tek sebep eskiden güçlenmek olsa da şimdi ayrıca önceki hayatını geçip Ölümsüz olmak gibi bir hedefi de vardı. Yanii tek bir hedefinin güçlenmek olduğunu söyleyemezdi ancak onu motive eden şey güçlenme hırsıydı.
Onaylayan çoğunluğu görünce yaşlı adam homurdandı.
“Tsk, tsk. Gerçekten bir halta yaramazsınız. Gelişimi nasıl sadece güç aracı olarak görürsünüz!? Gelişim demek göklere karşı gelip yüceliğe erişmek demektir. Bir yükseliş mücadelesi, özgürlüğe ulaşma çabasıdır! Böyle bir şeyi sadece güç olarak görmek… Gerçekten acınası.”
Adamın homurdanması, büyük bir ivmeyle azarlamaya dönüşürken biri öfkelendi.
“Eh… Yeter be zıvaladığın babalık. Güçlenmek için gelişim yapıyorsam ne olmuş? Sonuçta hayat benim ve güçlenmek istemem en doğal hakkım.”
Labale tavrı rahatsız ediciydi. Fakat orta yaşlı adam ona bakarken bir öfke içinde olmadı. Tam tersine yüzünde garip bir gülümseme vardı.
“Haklısın genç adam. Güçlenmek en doğal hakkın. Peki sadece güç kullanarak gelebileceğin en yüksek makam nedir? Bilge? Belki Usta?”
Orta yaşlı adamın küçümseyen tavrı herkesin moralini bozdu. Noah ise herhangi bir tepki vermeden sadece dinlemeyi tercih ediyordu.
Yaşlı adamın verdiği cevap, öfkeli gencin öfkesini harladı.
“Ne demek istiyorsun yaşlı adam? Zaten buraya eğer şanslıysak en fazla Usta olacağımızı düşünerek gelmedik mi? Daha ne geveliyorsun?”
Öfkeli cevabın içinde çaresizlik gizliydi. Kim bilir neler yaşamıştı vaktinde. Onun dışında kimse bilemezdi. Gerçi kimsenin umurunda da değildi.
Yaşlı adam içindeki çaresizliği net bir şekilde duymasına rağmen yüzündeki gülümseme en ufak dağılmamıştı.
“Bende tam daha ileri gidebilirsinize getiriyordum bölmeseydin.”
Şaşkınlık dalgası herkesi süpürdü.
“Ne? Bu imkansız!”
“Saçmalama!”
“Aynen bende yarı ejderhayım zaten.”
İnançsızlık, şaşkınlık ve alay sesleri yükseliyordu. Noah ise bu sırada farklı bir takım düşüncelere dalmıştı.
‘Usta aleminin ötesi. Böylesine küçük bir tarikat bile böyle bir bilgiye sahipse o zaman benim teorim suya düşüyor. En iyi tarikat olduğu söylenen Yanan Güneş neden böyle bilgileri yaymadı? Gerçek Müridi neden hala Usta aleminde? Ayrıca bu şu soruları da doğuruyor. Annem ve diğer yollananların gelişimi bu kadar düşükken neden ön saftalar?’
Cevabını bilmediği çok soru vardı. Bazıları endişe vericiydi. Ne yazık ki sorularının cevaplarını öğrenme fırsatı yoktu. Tüm bunların hepsini yeterli düzeye gelince öğreneceğine inanıyordu.
O sırada yaşlı adam sahte bir öksürükle dikkatleri tekrar kendine çekti.
“Öhm, öhm. Evet bu doğru. Buradaki en çöp kişi bile Usta alemine ulaşabilir.”
Hiç kimse inanmamasına rağmen dinlemeye devam ediyorlardı. Bazılarının yüzünde alaycı bir ifade varken çoğunluk büyük bir inançsızlık yaşıyordu. Bazıları bir umut ışığı görmüş gibi parlak gözlerle bakıyordu. Oldukça şaşırtıcı bir manzaraydı.
“Eminim hiçbiriniz bana inanmıyor şu an. Ancak öğrendiklerinizden sonra bana hak vereceksiniz. İnsanlar, elfler, cüceler, orklar, canavar insanlar… Kısaca tüm canlılar gelişim yapabilme özelliğine sahiptir. Kimisinin potansiyeli azdır kimisinin o kadar yüksektir ki bin yılda bir gelen dahi ünvanına sahipti. Fakat unutmamalısınız. Sonuçta herkes gelişimci. Gelişmek, çaba sarf etmektir. Bir dahi sizin on yılda teptiğiniz süreyi beş yılda veya daha kısa sürede tamamlayabilir. Fakat yeterli çabayla zaman alsa da ona yetişebilirsiniz. Peki nasıl? Peki bir gelişimci nasıl gelişir? Sadece Dantian’ına mana çekerek mi? Hayır!”
Cümlesini devam ettirmeden önce derince bir nefes aldı.
“Ruh Sarayı oluşturarak. Ruh Sarayı, ruhunuzun ve de zihninizin temeli, en büyük koruyucudur. Buradaki herkesin manayı hissetmede olduğuna eminim. Fakat aranızdan kaçı Ruh Sarayı kavramından haberdar? Sıfır! İşte bu yüzden gelişemiyorsunuz! Çünkü en önemli hususu kaçırıyorsunuz. Vücut ile ruh bir denge içinde olmalıdır. Biri diğerinden aşağıdaysa bu sizin potansiyelinizi kısıtlar ve göklerin meydan okumasında acı verici bir şekilde hiçliğe karışmanıza sebep olur.”
Herkes onun sözlerinden etkilenmiş pür dikkat dinliyordu. Noah ise zaten bildiği şeylerin anlatılmasından dolayı onu dinlemek yerine kendi kendine neden gördüklerinin Usta aleminin yukarısında olmadığını merak ediyordu.
“Evet şu an hepiniz Ruh Sarayı nasıl oluşturulur merak ediyorsunuzdur. Ne yazık ki bunu size öğretecek yeterliliklere sahip değilim. Ben sadece temel bilgileri vermekle görevlendirildim. Bir hafta sonra gelecek yaşlı size yardımcı olacaktır.”
Herkesin heyecanlanmasını sağladıktan, umutsuz olanlara umudu aşıladıktan sonra böyle kestirip atması büyük bir sessizlikle sonuçlandı.
Ancak bu yüzsüz adam konuşmaya devam etti.
“Evet. Tabii sadece ruh sarayı yeterli değil. Eminim çoğunuz yasalar, diğer bir deyişle Dao’lardan da haberdar değilsinizdir. Merak etmeyin açıklayacağım.”
Devam etmeden önce yüksek sesle öksürüp sesini temizledi ve ardından açıklamaya başladı.
“Dao sizin seçtiğiniz, yürüdüğünüz yoldur. Kullandığınız elementlerden tutunda, kullandığınız silahlara kadar her biri için farklı yollar vardır. Yapmanız gereken onları kavramaya çalışmak. Bunun için çaba sarf etmek. Bir gelişimci daoları kavrayamadığı sürece bir hiçtir.”
Yaşlı adamın dediğini duyan herkes anlayışla başını sallarken Noah içten içe alay ediyordu.
‘Dao mu? Hadi ordan! Dao denilen şey kocaman bir saçmalıktan başka bir şey değil.’
Vaktinde o da Dao zırvalıklarına inanan birisiydi. Gerçekten de ustalaştığı birden fazla dao vardı. Ancak sonra onlarında üstünde olan bir şeyin varlığını fark etti. Gerçek yasalar.
Gerçek yasalar, bu bunağın anlattığı sözde yollardan daha farklıydı. Bu yasalar gerçeğin ta kendisiydi. Gezegenin temel yasalarıydı onlar. Dao önemliydi. Evet ama vaktinde daha önemli olan bir şeyi kavrayabilmek seni daha üste çıkaracak yegane şeydir.
Bunu öğrendiğinde Egemen olmuştu. Biraz geçte olsa gerçeği kavramış ve bu sayede Yarı Ölümsüz olmayı başarabilmişti. İşte dar bir zihinle bir şeye sabit kalmak yerine daha ileriyi görmek bu denli önemliydi.
Ancak geç fark etmesi Ölümsüz olamamasıyla sonuçlanmıştı. Neyse ki işler değişecekti. Her ne kadar bunun için erken olsa da ileride çok şey başaracağı konusunda kendisine güveni tamdı.
Bununla birlikte sohbet biraz daha sürdü. Çoğunlukla Noah’ın bildiği şeylerden bahsedildi. Bu yüzden bir süre daha dinledikten sonra sıkılıp, oradan ayrıldı. Bir hafta sonraki derse girip şov yapmak daha etkileyici olurdu. Böylece seçkinlerin gözüne girebilirdi.
Bu düşünceyle birlikte ilerlemeye devam etti. Gücünü deneyecek bir rakip arıyordu. İlerledi, ilerledi. Tam o anda tanıdığı birinin çığlığını işitti.
“Julia!”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..