Sese doğru koştururken, yüzü endişeyle doldu.
‘Ufacık bir şey olsun… Burada yaşayan birini dahi bırakmam!’
Zihninde türlü düşünceler geçerken, koşturmaya devam etti ve bir sokak arasına saptı.
‘Lanet olası pislik herifler!’
Julia, iki adama karşı mücadele vermekteydi. Biri anlaşılan su kullanıcısı diğeriyse alev kullanıcısıydı. İkisinde de yaralar vardı. Alev kullanıcısının, kolu kopmuş ve anlaşılan yeni kanamasını durdurmuştu. Buz kullanıcısının durumuysa nispeten daha iyiydi. Sadece bir kaç kesik almıştı ve manası azalmıştı.
Jullia ise açıkça köşeye sıkışmıştı. Giysisinde, bacağında ve kolunda yanıklar vardı. Ayrıca tam göbeğinden bir buz yemişti.
Julia’nın durumunu görünce önce çok korkunç bir şey olmadığı için kısa bir rahat bir nefes aldı. Ancak sonra öfkeyl yüzü buruştu.
‘Bu piçlerin ikisi de manayı hissetme orta kademede. Benden bir kademe yüksek. Lanet olsun Julia neye bulaştın sen?’
Öfkeyle Julia’nın bulaştığı şeye söverken ellerinde kesen kısmı buzla kaplı, kandan bir kılıç belirdi. Bunu buraya gelmeden önce hazırlamıştı.
Bir adım öne çıktı ve ayağına güç vererek sıçradı. Oldukça hızlı ve sessiz bir sıçrayıştı. Sistemden aldığı hareket tekniği işe yarıyordu.
Tüm bunları yaparken Julia tabii ki onun geldiğini fark etmişti. Ancak sürpriz saldırı yapmayı düşündüğünü tahmin ettiğinden belli etmedi.
“Hehe, o buz kutusunun yaptığı vuruşun seni öldürmeye yetmeceğini biliyordum. Zaten ölsen çok basit olurdu, değil mi?”
Alev kullanıcısı, dudaklarını yaladı. O sırada Julia tüm bu savaşın neden döndüğünü tahmin edebilmesine rağmen oyalamak için sordu.
“Bunu neden yapıyorsunuz? Size bir zarar verdiğimi hatırlamıyorum.”
Sorduğu soruya cevap vermeden önce buz kullanıcısının yüzünde bir anlığına acıma dolu bir ifade belirdi. Sonrasında ciddi bir ifadeyle yanıtladı.
“Öldürmemen gereken birini öldürdün. Bedelini en acılı şekilde çektirmemiz istendi. Kişisel algılama. Sadece- Öhk!”
Cümlesi yarıda kesildi. Aniden boğazından gelen kan onu şaşkına çevirdi.
‘Neler oluyor?’
Hızla etrafa bakındı. Dar bir sokaktı. Saldırı yediyse arkadan yemiş olmalıydı. Ancak kim iki kişiye saldırmaya çalışırdı ki?
Arkasını dönmeye çalıştığında dönemediğini fark etti. Tam o anda arkasından soğuk bir ses duydu.
“Boşuna çaba sarf etme. Az önce ciğerlerini deldim. Birazdan nefessizlikten öleceksin.”.
Buz kullanıcısı nefes almakta gerçekten zorluk çekiyordu. Ancak söylediği gibi sadece ciğerlerini delmemişti. Ayrıca kapladığı buz, direkt vücuduna yayılmış ve ciğerleride dahil olmak üzere iç organlarını yavaş yavaş dondurmaya başlamıştı. Şu an da tamamıyla ölmesine sadece saniyeler vardı.
Onun bu halini gören alev kullanıcısı hızla tepki vererek Noah’a alev topları fırlattı.
Gelen alev toplarını atlatmak Noah için oldukça zordu. Oldukça dar bir alandaydılar. Bu yüzden yukarı doğru iki duvar arasından bir sağa bir sola atlayarak atlatmaya çalıştı.
“Hahaha! Kimin nesisin bilmiyorum ama bize saldırmakla büyük hata ettin!”
Alev kullanıcısı deliler gibi gülerken alev toplarını atmaya devam etti. Noah atlatmaya devam etse de böyle devam ederse yenemeyecekti. Bu yüzden fazla mana ve kan enerjisi tüketeceğini bilmesine rağmen elindeki kan kılıcını kalkana dönüştürüp, adama doğru sıçradı.
Noah’ın ona geldiğini gören alev kullanıcısı yüzünde vahşi bir sırıtmayla alev dalgaları yollamaya başladı.
“Öl! Ha? Ne?”
Alev dalgalarından kalkanın etkilenmediğini fark etmesi çok sürmedi. Ona doğru gittikçe yaklaşıyordu ve bu büyük bir sorundu.
‘Bu dar alan benim saldırılarımı da kısıtlıyor. Kahretsin!’
Böylece kaçmak için hamlede bulundu. Hızla koşmaya çalıştı. Ancak ayaklarının hareket etmediğini fark etti.
“Beni unuttun sanırım.”
Julia’nın soğuk sesini işiten alev kullanıcısı onun işi olduğunu anladı. Noah ise hareket edememesinden doğan paniği fırsat bilerek hemen kan mızrağına çevirip fırlattı.
Kan mızrağı daha tepki bile veremeden, kalbini deldi geçti.
Başarıyla vurduğunu gören Noah rahat bir nefes aldı. Adım, adım ona yaklaştı. Alev kullanıcısı zaten ölmek üzere olmasına rağmen nedensizce karşısındaki kişiden korkmaya başladı. Ölümden daha korkunç bir şey yaklaşıyordu.
Noah ona yaklaştı.
“Pekala. Şimdi sana iki seçenek veriyorum. Ya bana bu işlerde kimin olduğunu, neden Julia’ma saldırdığnızı anlatırsın ya da senden zorla öğrenirim. Seçimini çabuk yap.”
Onun dediğini duyan alev kullanıcısı korkudan titreyip hemen döküldü.
“Tamam anlatacağım! Lütfen huzurlu bir şekilde ölmeme izin ver.”
Noah başını sallarken, süresinin kısıtlı olduğunu bilen alev kullanıcısı hızla döküldü.
“Biz Shena Karabulut’un adamlarıyız. Bu kız, patronumuzun metreslerinden birini öldürdü. Çok öfkelenince de bizi gönderdi.”
‘Hmm... Shena ha? İlginç.’
Noah soğuk bir şekilde sordu.
“Peki bu Shena’yı nerede bulabilirim?”
Alev kullanıcısı, onun sesindeki soğukluk karşısında titreye titreye yol tarifini verdi. Son dedikleri çok anlaşılmaz olmaya başlasa da onu net bir şekilde duyabildi.
“Hmhm… Teşekkürler. Artık işimiz bittiğine göre hiçliğe karışabilirsin.”
“...Ne?”
Noah’ın dediklerini tam olarak işitemese de iyi bir şey olamayacağına emindi. Ancak daha ne olduğuna dair tahmin dahi yürütemeden bilinci kayboldu. Ne yazık ki bilinci kaybolsa da ruhu henüz göçmemişti.
Noah da fırsattan istifade ruhu hızla söküp yedi.
“Mmm! Leziz. Bağımlısı olunacak derecede hemde.”
Onun ruhunu yedikten sonra vücudu yenilenmiş gibi hissetti. Ne yazık ki bu sadece soyunun tatmin olmasından gelen anlık bir histen ibaretti.
Bu ikisine sürpriz saldırı yapmak gerçekten çok meşagatliydi. Bir kademe üst olduğundan kafa kafaya çarpışmasının mümkünatı yoktu. Teke tekte yenebilirdi. Ancak iki tanesine karşı pek şansı yoktu.
Bu yüzden önce buz kullanıcısını hızla devredışı bıraktı. Böylece alevle teke tek kalabildi. Ancak bu alev kullanıcısı beklediğindende salaktı. Sadece element kullanmaya kendini adamış, temel tekniklerden habersiz birisi olunca biraz oyalayıp, öylece yenebildi.
Eğer karşısındaki savaş deneyimi olan birisi olsaydı; gerçekten zor zaman geçirebilirdi ki buna rağmen manasının yüzde yirmi beşini, kan enerjisinin de neredeyse tamamını tüketmişti.
Kan arzusu şiddetle yansa da kabus soyunun tatminliği bunu belli bir ölçüde bastırıyordu.
Kendi kendine mırıldandıktan sonra Julia’ya doğru ilerledi. Adımları oldukça sakindi.
Julia ise onun yaklaşmasını izlemek yerine yaralarına müdahale etmekle meşguldü. Ona bakmadı.
Vücudundaki yaraları sarmadan önce şifa teknikleri kullandı. Açıkçası kullanırken beklenmedik bir biçimde Lunette’nin kullandığından çok daha iyiydi. Tamamıyla iyileşmese de yaralarının kanamasını engellemişti.
Daha sonrada yaranın olduğu yeri giysisinden yırttığı bir parçayla sarmaya başladı.
Bunla uğraşırken Julia ‘Lunette’ye sanırım bunun için teşekkür etmeliyim.’ diye zihnine not etti.
Noah’ın ona geldiğini fark eden Julia’ysa anında ona döndü. Noah daha onun konuşmasına izin vermeden söze girdi.
“Anlatman gereken çok fazla şey olduğunu düşünüyorum. Yine de her şeyden önce iyi misin? Yaraların ne durumda?”
Julia onu düşünmesi karşısında mutlu oldu.
“İyiyim merak etme. Sadece küçük bir sıyrık.”
Julia’nın güvence verişini duyunca daha fazla endişe etmedi. Demin yaralarıyla ilgilendiğini de görmüştü. Sonuçta Julia küçük bir çocuk değildi.
“Öyleyse ne olduğunu anlatabilir misin? Bunlara nasıl bulaştın?”
Julia’ysa önceki gün olan garip olayı anlatmaya başladı.
“Hmhm… Anlıyorum. Fakat neden? Sözde güçlü kökleri olan birisinin kadını neden böyle salakça bir şey yapsın?”
Noah kendi kendine mırıldanırken düşünmeye başladı.
‘En başından beri Julia’yı hedef olarak seçmiş ve sadece mazeret arıyor olabilirler mi? Fakat neden?’
Julia’ya bakarken düşünmeye devam etti.
‘Neden masum bir güzele musallat olurlar? Güzellik… Tabii ya!’
Noah aniden elini başına koydu. Bunu nasıl unutmuştu? Buraya ilk geldiğinden beri böyle olaylar yaşayacağı bu kadar barizken unutması…
“Ah! Benim aptal kafam! Bunun olacağını bilmeliydim.”
Daha sonra derince bir nefes aldı.
“Pekala Julia. Ben tüm bunlarla ilgileneceğim. O zamana kadar mümkünse evden fazla çıkma.”
Julia onun dediğini duyunca karşı çıktı.
“Ama neden? Onları birlikte yenebiliriz!”
Noah derince bir nefes aldı.
“Evet haklısın. Birlikte yenebiliriz. Ancak bu dediğinin olması için karşımızdakilerin Bilge alemine ulaşmaması gerek. Ne yazık ki karşımızda muhtemelen bir Bilge alemi söz konusu ve gördüğüm kadarıyla sen henüz Bilge alemine ulaşamamışsın değil mi?”
Julia duyduğuyla kafasını yere gömmek istedi. Şu son sıralar büyük bir darboğaza girmişti. Ne kadar denesede Bilge alemine ulaşamamıştı.
Noah, onu yanlış anladığından korkup kafasına dokundu.
“Şapşal. Seni suçluyor falan değilim. Sadece daha fazla çaba harca. Hepinizi koruyamam. Ben tek kişilik ordu falan değilim. Ayrıca klon tekniğine falan da çalıştığım yok. Güçlenmek zorundasın. Böylece ben dışında kimseye boyun eğmezsin.”
Noah’ın dedikleri oldukça yatıştırıcıydı. Julia sakince ona hak verirken oturdu ve derince nefesler alıp verdi. Ardındansa ayağa kalktı. Gözlerinde kararlı bakışlar vardı.
“Noah bana. Bana iki gün ver. İki gün içinde Bilge alemine ulaşamazsam o zaman tek başına git. Fakat iki gün içinde ulaşırsam bende gelirim. Ne diyorsun?”
Noah, onun gözlerindeki kararlılığı görünce etkilendi.
‘Fazla mı cesarete getirici sözler söyledim?’
[Elbette. Sana gönülden inanan birisine cesaret vermek çokta zor bir şey değil.] (Akshay)
‘Kapa çeneni Akshay.’
Sinirli bir şekilde yanıt verirken derince nefes alıp verdi. Onun bakışlarındaki kararlılığı görünce reddetmek istemedi.
“Hah. Bununla uğraşmak için fazla yaşlıyım. Tamam kabul ediyorum. İki günün var Julia.”
Julia onaylandığını duyunca sevindi.
“Öyleyse ben gidiyorum.”
Ayağa kalktı. Tam koşacakken Noah omzundan tuttu.
“Daha yeni bir olay atlattın. Sence seni bırakır mıyım? Birlikte gidiyoruz. Yolu göster.”
Julia anlayışla kafasını sallarken kalbi sıcaklıkla doldu. Böylece birlikte Julia’nın evinin yolunu tuttular.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..