Ovour'un evinde;
"Neden bu kadar gecikti? Hiç bu kadar gecikmemişti." Carol yemek masasının başında pervane gibi dönüyordu. "Eve bir gelsin ona kesinlikle bir ceza vereceğim."
"Sakin ol muhtemelen Teno'yla birliktedir. Görevleri için erken çıkmıştı hatırladın mı? Belki de bitmemiştir."
Carol ve Lunel bu konu hakkında konuşurken evin kapısı açıldı ve içeriye yüzü gülen Ovour girdi.
Mutfağa ulaşınca ise anne ve babasının gergin ifadelerini görünce yüzünde ki gülümseme bir tutam düştü.
"Nerede kaldın Ovour? Yemek vakti çoktan geçti." Carol kesinlikle tatmin edici bir açıklama bekliyordu ve almaya da kararlıydı.
Ovour bu zamana kadar ailesine ufak tefek yalanlar uydursa da ilk defa inandırıcı bir yalan söylemek için kendi içinde çaba gösteriyordu.
Çünkü annesine bu gün yaşadıklarını anlatsa hatta klan sınırlarından dışarı çıktığını söylese kesinlikle ağır bir ceza alacağını biliyordu. Bu yüzden tatmin edici bir yalana ihtiyacı vardı. Ovour annesinin kızgın bakışlarını üzerinde hissediyordu ve göz altında son umudu gibi görünen adama yani babasına bakıyordu.
Ovour'un bakışlarını anlayan Lunel ortamı yumuşatacak bir şeyler düşünmeye başlamıştı bile. "Hadi ama tatlım çocuğu bu kadar sıkıştırma, birazcık geç kalması bu kadar büyültecek bir mesele değil bence."
Carol, Lunel'in cümlesiyle biraz sakinleşip yemek masasına oturdu ve gözlerini Ovora çevirerek. "Umarım geç kaldığın için ve üzerinde ki koku hakkında mantıklı bir açıklaman vardır, yoksa ufak bir ceza seni bekliyor."
Carol bir şifacı olduğu için burunu türlü türlü bitki kokularına alışmıştı ve Ovour'dan gelen farklı kokuyu hemen hissetmişti.
Ovour fark edilebilir bir şekilde yutkundu ve hemen masaya oturup yemeğe başladı.
Annesinin üzerindeki kokuyu hissedebileceği hiç aklına gelmemişti, başının büyük bir belada olduğunu biliyordu ve aynı zamanda uyduracağı yalanı da düşünüyordu. Kendini temize çıkarmanın en kolay yolunu bulmaya çalışıyordu.
Yemekten sonra hepsi otuma odasına geçmişti ve Carol, Ovour'un cevabını bekliyordu. "Evet Ovour seni dinliyorum."
Ovour içinden bildiği tüm tanrılara özellikle de bilgelik tanrısına seslenmeye başladı.
"Şey neden geç kaldığımla ilgili olarak köşkteki ilk görevimiz biraz eksik çıktı ve bu gün vereceğimizi söylediğimizden görevi bir an önce tamamlamaya çalıştık ve zaman da böyle geçip gitti." Şimdilik iyi başladığını düşünüyordu ve kendini sıradaki soru için hazırladı.
"Peki ya dişi sarmaşığı kokusu nereden üstüne sindi. Bu bitki sadece şeyler de... Yani senin için uygun olmayan yerlerde bulunur." Yanakları biraz kızarsa da fark edilebilir boyutlarda değildi.
"Köşke bir adam gelmişti ve üstündeki paltosunu asmam için bana vermişti, bende paltoda ki kokunun çok hoş olduğunu düşünmüştüm, muhtemelen oradan üstüme sinmiştir anne."
Carol, Ovour'un açıklamasından tatmin olduğunu düşünüyordu, ama aklını kurcalayan başka şeyler de vardı. Tam başka bir soru soracakken Lunel araya girdi.
"Umarım tatmin oluştursun Carol, Ovour daha 8 yaşında öyle yerleri bile bilmez ayrıca Ovour'u ana klanda ki çocuklarla bir tutma, büyüdükleri ortam çok farklı." Deyip gizliden Ovour'a göz kırptı.
Babasının kendine göz kattığını görünce istemsizce yutkundu. Nedeni bilmiyordu ama içinde ufak bir şüphe duygusu uyandı. Tabi bu konu hakkında tek kelime bile etmeyecekti.
"Sanırım haklısın artık bu konuyu kapatalım."
Ovour sonunda biraz rahatladığını hissetti. "Sonunda, babamın araya girmesi iyi oldu yoksa sonum fena olacaktı. Ama babam, yok canım nereden bilsin kes sesini iç ses." diye kendine çıkıştı.
"Carol, Ovour'a bir şey verecektin unuttun mu yoksa?"
"Tabi ya kitap, evet onu tamamen unuttum ben. Biraz bekleyin hemen alıp geliyorum."
Ovour babasının gözlerini üstünde hissetti. Annesinin hemen gelmesini umuyordu ve sırtında soğuk bir ürperti vardı.
Hemen başka bir konu açmayı denedi. "Baba ne kitabı bu?"
"Kitap mı? Şey zamanın da annen için aldığım bir hediye ama keşke içine bakıp ta alsaydım diyorum bazen kendime. Zaten gelince görürsün biraz bekleyelim." Sesinde tuhaf bir duygu kargaşası vardı.
Birkaç dakika sonra Carol elinde koyu yeşil bir kitapla merdivenlerden aşağı indi. Ve Ovour nedense rahatladı.
Carol, Ovour'a yaklaşıp elinde ki kitabı gösterdi. "Ovour bu kitap benim için her zaman en değerli kitap olmuştur, nedeni ise aslında çok var ama en önemlisi bu kitapla ilgili baban ve benim bir çok anımızın olması.
Baban bu kitabı bana doğum günümde hediye etmişti, bu kitabı okudukça şifacılığa olan ilgim ve merakım daha fazla artı. Sürekli kitapta ki bitkilerin nasıl bir şeyler olduğunu düşünürdüm ve bu yüzden babanla sürekli bu bitkileri aramak için büyülü ormanlara, vadilere, mağaralara ve sıra dağlara giderdik.
Bu kitap sayesinde birçok anım oldu ve yine bu kitap sayesinde çıktığımız yolculuklarda birçok kez bize yol gösterip, hayatta kalmamızı sağladı. Ben senin ne kadar sıkı çalıştığını görünce bu kitabın sana bir şekilde faydalı olacağını düşündüm.
İlerde bu kitapta ki bitkilerin kendilerini nasıl koruduğunu öğrenip onlarla kendini nasıl koruyabileceğini öğrenebilirsin. Bu kitap artık senin, ona iyi bak." Yüzünde mutlu bir tebessüm ve geçmiş anıların özlemi vardı.
Ovour annesinin ona uzattığı kitabı aldı ve solmuş kapakta ki yazıları okudu. "Harlot'un Botanik Günlüğü." Annesinin böyle anlattığı kitabı merak eden Ovour hemen ilk sayfasını açtı ve beklemediği bir şeyle karşılaştı sayfada "Doğum günün kutlu olsun, seni seviyorum Lunel." yazılıydı.
Carol, Ovour'un dikkatini çeken yere baktı. "Şey kitabın bazı sayfalarında benim ve babanın notları da var, onları görmezden gelebilirsin." Nedense yüzünde beceriksizce bir gülümseme oluşmuştu.
Ovour notları görmezden gelip ilk cümleye baktı.
"Bitki ismi: Yedi Damar Çiçeği"
"Özellikleri: Yedi yaprak ve her yaprakta yedi damar bulunur. Keskin bir kokusu olduğu için kokuyu tanıyan kişi için hemen tanınır. Özelikle yaraları iyileştirme özelliği bulunur, nehir kıyısında yetişir. Yaprakların rengi ne kadar koyuysa etkisi de o kadar fazladır...."
"Bu bilgiler" Hemen başka bir sayfaya geçip devam etti.
"Bitki ismi: Göz Alan yaprak"
"Özellikleri: Bu yapraklar Seyt Çalısının yapraklarıdır, nadir bulunurlar ve beyaz bir parıltılısı vardır. Genellikle İksirler de tamamlayıcı etkisi olduğu için kullanılır. Doğa enerjisinin çok yoğun olduğu dağların tepelerinde yetişir boyları 50 ile 60 cm arsında değişmektedir...."
"Bitki ismi: Yıldız Tozu Titrisi..."
"Bitki ismi: İpek Güzeli Bitkisi..."
"Bitki ismi: Yay kökü..."
"Bitki ismi: Kanayan Diş Mantarı..."
"Bu kitap kesinlikle bir antik kalıntı olmalı. Daha önce böyle bitki isimlerini hiç duymamıştım."
"Ne kalıntısı olduğunu bilmiyorum ama o kitaptaki bitkilerin muazzam özellikleri var. Ve bazılarını babanla birlikte bulmuştuk, yani diğer bitkiler de gerçek olmalı. Ama bazı bitkilerin yetiştikleri yerleri okuyunca da benim için imkansız olduğu gerçeğini hatırlıyorum."
"Anne merak etme, bir gün senin için bu kitaptaki tüm bitkileri toplayacağım, söz veririm."
"Yok, yok böyle bir söz istemiyorum, ayrıca bazı bitkilerin çok tehlikeli yerlerde yetiştiği yazıyor. Bu bitkiler için kendini tehlikeye atmanı istemiyorum."
Ama o çoktan karar vermişti. Ovour bu kitaptaki bitkileri annesi için toplamasa bile bu bitkileri görmek istiyordu.
"Şimdi kitabını da aldın, artık yatma zamanı doğru yatağa ve sakın di..."
"Tamam anne aklımda, iyi geceler ve sizi seviyorum" dedikten sonra odasına çıktı. Elindeki kitabı dolabına yerleştirip yatmadan önceki işlerini halletti.
Sonra cebindeki kartı masanın üstüne koydu, üstüne rahat bir şeyler giydikten sonra masada ki kartı alıp yatağına yattı.
Elindeki katın kokusu burnuna geldi. Kart baştan aşağıya koyu kırmızı renkteydi ve üzerinde sarı işlemeli bir çok motif, bir sembol ve ortada boş alanda ise Anne Mery'n Kızları yazılıydı.
Kartın arka yüzü ise tamamen kırmızıydı ve parlak sarı renkte bir isim yazılıydı.
Ovour dikkatlice isme baktı ve "Elgia"dedi.
Kartı son bir kere daha koklayıp o güzel kokuyu içine çekti, yine bedeni hafifledi ve uyumadan önce Elgia'yı düşündü...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..