"Anne bak bak kar yağmaya başladı, çok güzeller. Sence de öyle değil mi anne?"
"Reyina rahat dur kızım, saçını tarayamıyorum bak." Diye kızını azarladı.
Reyina ise ise usluca söz dinleyip, "Tamam anne." Dedikten sonra göz ucuyla da olsa yağan karı izliyordu.
Reyina tıpkı annesi gibi açık tenli, kızıl gözlere ve hoş bir yüz çehresine, aynı zamanda yüzüne uyum sağlayan az ama belirgin çillere sahipti.
Her ne kadar istemese de yaşıtlarına göre daha uzun boylu ve annesi gibi düz kızıl saçlara sahip olmak istese de onun saçları kızıl ama itaatsiz dalgalı bir yapıya sahipti.
Bu yüzden annesi yani Sliva her gün biricik kızının saçlarını tarar ve toplardı.
Yarım saat kadar kızının saçlarıyla ilgilendikten sonra konvoy büyük bir göl kıyısında durdu, ardından at arabasının kapısı açıldı ve, "Efendim burada kısa bir mola verdikten sonra Heizring Krallığına ulaşmış olacağız ve tahminen 1 veya 2 saat kadar burada kalacağız komutan Tore'nin emirleri bu yönde." Dedi.
Asker durumu bildirdikten sonra ayrılması için verilen izini bekledi. "Pekala gidebilirsin." Sliva'ın izininden sonra ayrıldı.
"Anne hadi dışarı çıkıp karı izleyelim." Dedikten sonra annesinin cevabını bile dinlemeden arabadan dışarı fırladı.
Sliva'da kızının peşinden dışarı çıktı ve, "Reyina fazla uzaklaşma." ardından ise arabanın yanında duran muhafızlara, "Onu izleyin, fazla uzaklaşmasın." Dedikten sonra büyük ve gösterişli bir at arabasına doğru yöneldi.
Bu sırada Reyina göl kıyısında kendince bir şeyler yapıyordu ve arkasından gelen sesle yüzünde fark edebilir bir mutsuzluk oluştu, "Hey işe yaramaz kuzen ne yapıyorsun öyle tek başına burada?" Diye bir ses duydu.
"Kuzen Ena, her ne kadar işe yarmaz olsa da babamız aynı sonuçta ve bu yüzden onunla uğraşınca babam bizi azarlıyor." İğrenerek Reyina'ya bakarken konuştu.
"Agut, Ena şununla ilgilenmeyi kesin de gidelim artık."
İkisi de gelen sese baktılar ve, "Peki büyük abi geliyoruz." Diye söylendiler ve tekrar Reyina ile dalga geçerek oradan ayrıldılar.
Reyina ise bu gibi durumları çocukluğundan beri yaşadığı için artık alışmıştı.
O her ne kadar bir prenses olsa bile annesi geçmişte soylu bir ailenin üyesi değildi, hatta geçmişte tüm ailesi ve klanı borç içinde kaldığı için yavaşça yıkılmış ve yok olmuşlardı. Tüm bu çaresizliğin içinde yalnız kalan Sliva son çare olarak ailesi tarafından satılmak üzereyken her şeyini geride bırakıp yola koyulmuştu.
Ama Sliva inatçı ve karalı bir kadındı, klanı tamamen dağılsa bile o mücadele etmiş ve kendi ayaklarının üzeride durak tüccar bir arkadaşının yanında çalışmaya başlamıştı.
O zamanlar 17 yaşında gencecik ve güzel bir kızdı, yeni atıldığı tüccarlık hayatında 3 yıl geçirmiş sonunda ise Heizering Krallığında da tanıştığı ve ve tahtın ikinci prensi olan Artus'un ikinci eşi olmuştu.
Tüm bu zaman zarfında Heizering Kralının yani Uarel'in üçüncü gelini olmuştur ve yeni ailesi ise şu şekildeydi;
Artus'un abisi prens Carlo bir eşe, bir kız ve bir de erkek çocuğa sahipti, Artus'un küçük kız kardeşi Emma ise krallığın generallerinden biri olan Tore ile evliydi. ve bir kız iki erkek çocuğa sahipti.
Kendisi yani Artus ise krallığın en güçlü klanların dan biri olan Yeşil Erink Klanının büyük kızı olan Lisa ile evlidir ve bir erkek, bir de kız çocuğa çocuğa sahip olmuştur.
Artus'un Sliva ile tanışması ise tamamen rastlantıdır, ama onu ilk gördüğün de cesaretinden ve karanlıklığından etkilenip ona evlenme teklif etmiştir.
Bir çok cariyeye ve bir eşe sahip olsa bile bu durum halk içinde normal karşılandığından bir sorun görmemişti. Birkaç haftanın ardından ise Sliva Artus'un teklifini kabul etmiştir.
Her ne kadar Sliva erkenden kabul görmese de soyu ve yaşantısı hakkında araştırma yapılmadıktan sonra tüm bu bilgiler krala yani son sözü söyleyecek olan kişiye gitmişti.
Kraldan onay çıkınca ise düğün hazırlıları başlamıştır ve aradan geçen yılların ardından Sliva hamile kalmış, bu müjdeli haber üzerine krallıkta ki tüm fakirlere yardım yapılmıştır.
Doğum sırasında telaşla bir oraya bir buraya giden Artus ise kapının açılmasıyla müjdeli haberi almıştı tıpkı annesi gibi güzel bir kızı doğmuştu. Bu haber karalıkta büyük bir mutlulukla kutlanırken bazı kişileri ise bu haberden dolayı mutsuzdu.
Bu isimlerin ilk başında Artus'un ilk eşi Lisa vardı, Sliva'ya geldiği günden beri zorluk ve eziyet çektirtmişti.
Ve yıllar sonra tıpkı Sliva gibi Reyina'da amcası Carlo'nun büyük kızı Yuna, küçük oğlu Yasn ve Teyzesi Emma'nın büyük kızı Ena ve ikiz oğulları Rin ve Ridi'den ayrıca babasının ilk eşinden olan yani üvey kardeşleri Agus ve Leyna'dan ve onlar gibi kraliyet balosuna gelen diğer soylu çocukları tarafından kötü muamele görüyordu.
Bu yüzden pek arkadaşı olmadı, zamanının çoğunu ise kuzenleri ve üvey kardeşleri ile karşılaşmamak için kraliyet kütüphanesin de geçirirdi.
Oraya dair birçok anısı var, bir çok kitap okur ve oranın görevlileri ile sıkça sohbet ederdi. Ve bu durum bu yaşına kadar böyle devam etti.
"Humpf!!! sanki niye geldiğinizi ve gittiğinizi bilmiyorum sizi lanet olasıca solucanlar." Diye onlara bakarak söylendi.
Reyina da yaşıtları gibi gezmek ve başka şeyler yapmak istese de sonunda kötü muameleyle karşılaştığı için çoğu zamanını diğer çocukların ilgilenmediği şeylerle ilgilenir ve onların olmadığı yerlerde gezerdi. Bu yüzden yaşıtlarına göre daha zeki ve güçlüydü.
Reyina aynı zamanda kütüphanede büyüyle ilgili kitaplar buldu ve büyü yeteneğini araştırdı.
Annesinin soyunda hiç büyücü olmasa da babası bir büyücüydü ve onun genlerine sahip olan Reyina'da bir büyücü olduğunu fark etti ve 10 yaşına gelince Yeşil Meşe Büyü Akademisine katıldı.
O gün bu gündür üvey kardeşleri ve kuzenleri onunla uzaktan dalga geçip, bazende kıskançlıkla bakıyorlardı.
Sliva göl kıyısından uzaklaşan çocukları görünce yine Reyina ile yine alay ettiklerini anladı ve kızının yanına doğru ilerledi, kısa bir yürüyüşten sonra, "Reyina tatlım hadi beraber ormanda gezelim." Yaklaşırken kızına seslendi.
Kendisine yaklaşan annesinin sesini duyan Reyina yüzüne zorda olsa bir gülümseme yerleştirip annesine döndü, ama az önce yavaş adımlarla yaklaşan annesi nedense yüzünde telaşlı ve korkmuş bir ifade ile Reyina'ya doğru tüm hızıyla koşuyordu.
Sliva gülümserken birden gölden kızına doğru yüzen yılanı görünce neye uğradığını şaşırdı, hemen kızına doğru koşarak, "REYİNA GÖLDEN UZAKLAŞ!!!" Diye bağırdı.
Öyle ki Sliva'nın sesi yakınlarda ki askerlerinde dikkatini de bu yöne çekmişti çekmişti.
Reyina annesinin bağırışını duyunca gölden tam uzaklaşırken arkasından duyduğu ses ile bedeni kas katı kesilmiş gibi olduğu yerde öylece kaldı.
"Tıssss....Tıssss"
Bu sesin bir yılana ait olduğunu düşününce ise bedeninde ki tüm güç çekildi ve yere yığıldı.
Sonra ise gölden kafasını çıkaran yılanın koyu yeşil başının gördü, yılan ağınızda biriktirdiği zehri birden Reyina'nın üzerine fırlattı. Ama daha zehir ona gelmeden yılanın yaydığı kokudan etkilenip bayılmıştı ve son gördüğü şey yılanın göle girip kaybolmasıydı.
3 gün sonra;
Reyina belli belirsiz gözlerini açtı ama hala hareket edemiyordu ve odasında yaşanan bir konuşmaya şahit oluyordu.
"..."
"...nen öyle olmuş diye duydum."
"Hanımefendi çok iyi ve güzeldi, Artus efendide onu çok seviyordu. Hepsi bu kızın sorumsuzluğu yüzünden yazık, çok yazık." Diyerek iç çekti.
2 hizmetli odayı havalandırıp hafif bir temizlikten sonra ayrıldılar, Reyina'ya bakmadılar bile.
Bu sırada ise Reyna duyduklarını tam anlamasa bile hizmetlilerin konuşmasından birilerinin öldüğünü çıkarta bildi. Ardından ise bilincini tekrar kaybetti.
6 gün sonra;
Reyna bir gece ansızın, "Anne..!" Diyerek yataktan kalktı, terden dolayı kızıl ve itaatsiz saçları bile dümdüz olmuştu, geceliği tenine yapışmış, gözlerinde hem yaş hemde korku ve umutsuzluk vardı.
Kapıda nöbet tutan muhafız ise duyduğu sesle hızlıca odaya girdi
ve yatakta ağlayan prenses Reyina dışında kimseyi görmedi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..