Bir anlık öfkesini kontrol edemeyen Artus kısa bir sürenin sonunda kendine gelmişti ve yerde baygın yatan kızını kanlar içinde görse de hiç bir şey hissetmedi.
Artus günlerce Sliva'nın arkasından göz yaşı dökmüş, açı çekmişti ama onun her şeyden fazla değer verdiği eşinin biricik kızı yaşanan bunca şeye rağmen gülümsemesi Artus'u daha fazla öfkelendirmişti.
Bundan sonra ise Reyina'nı Artus'un gözünde hiç bir değeri yoktu.
1 gün sonra;
Reyina soğuk zeminde acılar içinde kıvranırken zorlukla gözlerini açtı, son hatırladığı şey babasının kendisine tokat atışı ve o nefret dolu bakışlarıydı. Gözleri boş adayı inceliyordu, "Burs.. burası babamın odası, aağğhh yüzüm! Neden buradayım ki ben?"
Reyina zorlanarak ayağa kalktı, yaraları sarılmış olsa bile sadece üstü kapatılmıştı.
Ve yaydığı acı ise ilkinden bile daha fazlaydı. Yavaş adımlarla kapıya yöneldi, ardından duyduğu sesle tüyleri diken diken oldu ve bu ses ise babasına aitti.
Reyina'ya vurduktan sonra onunla ilgilenmesi için birini çalıştırmıştı, gelen kişi ise Reyina'nın durumunun kötü olduğunu söylese bile Artus'un sert emriyle sadece yarayı pansuman edip odadan ayrılmak zorunda kaldı. Ve uyanana kadar umursamaz ve boş gözlerle Reyina'yı izledi.
Reyina duyduğu sesle birden irkilip arkasını döndü ve yine o nefretle bakan bakışlarla karsılaştı, tek diyebildiği ise yaşaran gözlerle, "Neden baba?" Oldu.
Artus'un ise zihninde Lisa'nın sesi yankılandı. Konvoyun geldiğini gören Atrus göz açıp kapayıncaya kadar sarayın önünde belirdi.
Hissettiği duygular öyle yoğundu ki istemsizce aurası ortaya çıkmıştı ve oradakiler hissettiği aurayla kala kaldılar. Şanslı olanlar ise sadece bayılmakla yetindi, ardından ise gür bir ses duyuldu, "NE OLDU? SLİVA NEDEN ÖLDÜ? DERHAL SORULARIMA CEVAP VERİN YOKSA HEPİNİZE ÖLÜNCEYE KADAR İŞKENCE EDERİM!!!" Tüm aurası söylediği sözcüklerle orada bulunan herkesin kulaklarına doldu, bazıları ise kalp krizi geçirip öldüler.
Bu sırada taht odasında oturan Kral Carlo hissettiği aura ile birden sarayın önünde belirdi. "Sakin ol Artus neden bu kadar öfkelendin." Gibi defalarca kere sorsa da bir cevap alamadı ve kendi aurasıyla Artus'a baskı yaptı, ardından ise yavaşça Artus'un baskın aurası ortadan kalktı.
Artus'un sakinleştiğini gören Carlo'nun gözleri kraliyet konvoyundan sorumlu olan kişiyi aramakla meşguldü. "General Tore bana ne olduğunu derhal açıklayın." Aurasıyla bir kralın otoritesini sağladı.
Troe ise Sliva'nın nasıl öldüğünü sonradan öğrenmişti ve içinde büyük bir pişmanlık oluşmuştu.
O bir generaldi tedbirli ve her adımda savaşa hazırdı, bu yüzden her adımında 100 millik bir alanı kontrol ediyordu ama burnunun dibinde olan bir yılanı fark edememişti ve sonunda ise bu hatasından dolayı bir kişi ölmüştü.
Troe karalı adımlarla kralın karşısında eğildi, yaptığı hatanın bir affı yoktu ve her şeyi anlatıp kralının vereceği cezayı kabul edecekti. Ama bir türlü konuşacak cesareti bulamıyordu, çünkü onunda sevdiği bir kadın ve çocukları vardı.
Uzaktan Troe'nin kararsızlığını fark eden Lisa ise sinsice gülümseyip durumu kendi lehine çevirmek adına kralın huzuruna konuşmak için izin istedi. "Kralım ben her şeyi bizzat kendim gördüm izninizle her şeyi tüm gerçekleriyle anlatacağıma hayatımın üzerine yemin ederim!!!" Dedikten sonra hafifçe eğildi.
"Anlat seni dinliyorum." Kral sözünü bitirdikten sonra Lisa amacına ulaştığını düşünerek yüzde oluşan acı ve üzücü bir ifade olsa da içten içe bu durumdan mutluydu.
Sliva'yı en başından beri istememişti o gelince Artus sadece onunla ilgilenmişti, birde Sliva yetmezmiş gibi kızı da ortaya çıkınca kendi çocukları bile o soysuzun çocuğunun gölgesinde kalmıştı. Ama bu gün her şey değişecekti.
"Kralım konvoy ilerlediği istikamette son kez bir göl kenarında mola vermiştik, herkes araçlardan inince çocuklarımın peşinden bende indim.
Ardından ise Agus ve Ena'nın Reyina'yı işaret ederek konuştuğunu gördüm, onlar onun peşinden göle doğru giderken Sliva'nın da bize doğru geldiğini gördüm. Aramızda küçük bir konuşma gerçekleştikten sonra Agus ve Ena'nın gölden uzaklaştığını görünce onların peşinden gittim.
Sliva'da kızının yanına gitmek için göle doğru yürümeye başlamıştı, aradan geçen birkaç dakikanın ardından sonra Sliva'nın bağırarak Reyina'ya doğru koştuğunu gördüm. Gölden uzaklaş, yanıma gel, yapma gibi şeyler söyleyerek Reyina'ya seslenmeye çalışıyordu ama o umursamadı ve göle taş atmaya devam etti." Biraz nefeslen dikten sonra en can alıcı yerinden devam etti.
"Ben ne olduğuna bakmak için yaklaştığımda ise Reyina gölde ki bir şeye taş atıyordu, ilk başta bir ağaç parçası sandım ama sonra Reyina'ya yaklaştığını görünce o şeyin bir büyülü yaratık olduğunu anladım.
Sliva önceden fark ettiği için kızını uyarmayı denedi ama maalesef yapamadı. Yaratık sudan kafasını çıkarınca onun sürüngen türüne ait olduğunu anladım ve tam zehrini Reyina'ya püskürtülecek Sliva ikisinin arasına girdi ve yılan zehrini Sliva'nın üstüne püskürttü.
Ben her ne kadar muhafızları çağırsam da olay çok hızlı gerçekleşmişti, biz oraya varınca ise yılandan hiçbir iz yoktu. Sliva ve Reyina ise yerde hareketsiz yatıyordu." Cümlesini bitirdiğinde göz yaşlarına daha fazla hakim olamadı.
Artus kızının yüzüne bakınca birden karısının nasıl öldüğü aklına gelmişti ve artık ona söyleyecek hiçbir sözü yoktu. "Bundan böyle artık benim kızım değilsin, prenseslik unvanını ve tüm haklarını elinden alıyorum. Bundan sonra Lisa ne derse onu yapacaksın aksi halde en ağır cezalarla karşılaşacaksın."
Artık Reyina bu hayatta tamamen yalnız kalmıştı, annesini kaybetmenin acısını yaşarken şimdi de bu hayatta tek değer verdiği kişi olan babası tarafından terk edilmişti.
"Muhafızlar götürün şunu karşımdan." Dedikten sonra kapı açıldı ve iki muhafız Reyina'yı kollarından sürüklerken Artus çoktan arkasını dönüp kendi işleriyle ilgilenmeye başladı.
Boş gözlerle yere bakan Reyina ise iki muhafız tarafından on dakika kadar zeminde sürüklendikten sonra kendi odasına atılmıştı, şu anda soğuk zemine göz yaşlarını döküyor ve tüm bu yaşadıklarının kötü bir kabus olmasını diliyordu.
Ama ne yazık ki düşünceleri bile bedenine yayılan acılardan dolayı yarım kalıyordu.
Bu sırada sarayın başka bir odasında;
"Hanımım bir az önce eşinizin odasından onu muhafızlar tarafından sürüklenirken gördüm, ayrıca eşinizin sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki bazı konuşmalar kulağıma kadar geldi."
Artus'un ilk eşi Lisa şu an hizmetlisinin sözlerini dinlerken bir yandan da başka bir hizmetlinin sunduğu tatlılardan yiyor ve küçük fincanında sıcak çayını yudumluyordu. "Demek eşimin konuşmaları kulağına kadar geldi öyle mi?"
"Evet hanımın söylediğiniz gibi belirli bir mesafede dururken duydum."
"Peki duydukların nedir?" Çayından bir yudum alıp hizmetlisine döndü.
"Hanımım efendi Artus Reyina'nın prenseslik unvanını ve tüm haklarını elinden aldı, ayrıca onu resmen evlatlıktan men etmiş bulunuyor. Ve son sözlerinde ise siz ne derseniz onu yapmasını söyledi, yapmasa ise en ağır şekilde cezalandırılacakmış."
"Aferin bu güzel haber işte, şimdi beni yalnız bırakın." Dedikten sonra iki hizmetli odayı terk etti.
Ardından Lisa küçük keklerden birini azığına attı ve bir yudum çayından içtikten sonra, "Artus 1 yıl boyunca krallıkta olayacak, bu durumda Reyina tamamen benim kontrolüm altına girecektir. Hımmm sanırım onu bu krallıktan ne kadar erken gönderirsem o kadar iyidir, ilk önce işlerini zorlaştırırız, ardından itaatsizlikle suçlayıp zindana attırırım. Sonra ise onu krallığın öbür ucunda ki biriyle evlendirip ondan böylece tamamen kurtulmuş olurum."
Lisa gelecek için planlarını yaparken ay gecenin üstünde bir kez daha belirdi, ve aralıksız bir kar tipisi tüm krallığın üstünü kapladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..