Kamp alanın da ise Arser ile Isabel dönen kişileri karşılıyordu.
"Isabel bir kez daha çal."
Isabel siyah düdüğü birkez daha kırmızı dudaklarının arasına yerleştirdi ve üfledi.
"Füüüüüüüüü...Füüüüüüüüü...Füüüüüüüüüüüüüüüü." Düdük sesi orman da yayılarken bazı hayvanlar korup kaçarken bazıları ise sesin geldiği yöne bakıyordu, bu sesin anlamını bilenler ise sese yöneliyordu.
"1,2,3...17 kişi gelmiş." Dedi Arser.
"Füüüüüüüüüü..Füüüüüüüü."
Düdük sesi bir kez daha yayıldı.
Ovour ve Ashley hızlıca kalabalığa doğru ilerledi ve onları takiben ormandan koşarak çıkan kişiler de vardı.
Birkez daha sayım yamapan Arser herksin geldiğinden emin oldu ve "Şimdi her biriniz topladıklarını ana çadırın yanına bırakabilir." Dedi.
Kısa bir süre sonra ana çadırın sol yanında odun, dal, kozalak, kök gibi yanabilecek metalyerler ile doldu.
Isabel memnun bir ifade ile o büyük yığından birkaç dal parçası çekerek ana çadırın biraz önün de bıraktı,
"Şu dereden taş alarak daları bıraktığım alanı çevirin." Demesinin ardınadan herkes dereden bir taş getirerek daların etrafını çeveledi.
Hemen ardından elin de bir şişe beliren Isabel dalları nönün de diz çöküp şişenin için de ki sıvıyı daların üzerine döktü, daha sonra şişe kaybolduktan sonra birbirine bağlı iki siyah taş elerin de belirdi ve onları birbirine sürterek oluşturduğu kıvılcımlarala birlikte dallar anaın da yanamaya başladı.
"Ateşin etrafında toplanın." Arser elinde ki kalın odunları ateşe attıktan sonra söyledi.
Ateşin sıcaklığını hisseden Ovour, soğuğun farkına yeni yeni varıyordu.
"Bunca iş yapıktan sonra hepinizin aç olduğunu biliyorum ama öncelike odun ararken yiyecek bulan var mı?"
"Egitmenim ben donmuş bir baykuş bulacak kadar şanslıydım."
Diyerekten öne çıkan kısa sarı saçlı, gri gözlü, yapılı bir erkek bulduğu baykuşu gösterdi.
"Eğitmenim ben de bir ağaç kovuğun da biraz kuru yaban yemişi buldum."
"Bende de iki yumurta var. Fakat kış ayın da hangi yaban hayvanı yumurtlar ki." Siyah saçlı kız her biri yumruk boutun da olan sarı benekli yumurtaları herkese gösterdi.
"Başka öne çıkan olmadığına göre hepsi bu kadar." Dedi ve "Farz, o baykuşu bulman büyük şans ve Edım yemişler bir süreliğine seni tok tutar fakat elini gördüğün her kovuğa sokmadan önce o kovuğu gözle bir dahakine içi boş olmayabilir.
Son olarakta Lilly muhtemelen o yumutalar yaban tavuklarına ait fakat onların çifleşme dönemleri ilkbahar mevsiminde olur, bu yumurtalar ise ya ilkbahardan beri öylece duruyor yada vakitsiz öten bir horuzun işi ve her şekilde onları çatlatmadan gerçeği bilemezsin."
"Bilğilendirdiğiniz için teşekürler eğitmenim." Yumurtaları yüzüğüne çeken Lilly eski yerine geçti.
21 kişi içinden sadece 3 şanslı kişi vardı, gerisi ise ya onları kıskandı yada şanslarına sövdüler.
Ovour ise şimdi Ashley'e hak vermeye başlamıltı, eğer şansarı yaver gitseydi belki şimdi aç olmazlardı ama artık çok geçti.
Tüm bunları fark eden Arser ise "Aranızdan çok az kişi karnını doyurabilecek imkana sahip olsa bile bu asla yeterli olmayacak ve neden olduğunu sizlere söyleyeyim.
Hala bir insan gibi düşünüp o şekil de davranıyorsunuz...!"
Demesinin ardından biçimsiz ve baskıcı bir yoğunluk Ovour ve diğerlerinin üzerinde çöktü.
"Sizlerin suya, yemeğe, uykuya ve işeyip, sıçmaya ihtiyacı yok;
Tek ihtiyacınız olan doğa enerjisidir, fiziksel tüm ihtiyaçlarınızı doğa enerjisi ile halletmeyi öğrenmelisiniz. Asla unutmamalısınız ki sizlerin yürüdüğü yol sıradan insanlara ait değil, bir gelişmcinin, savaşçının ve tanrının yoludur.
Yıllarca aç, susuz, uyumadan ve hatta nefes almadan yaşayabilirsiniz, en zayfınız en güçlünüz olabilir, sakat bir kişi krallıkları yıkabilir, en çirkin kadın milyonları feteden bir güzelliğe erişebilir.
Ve sizler de zamanla bir tanrı veya da tanrıça olabilirsiniz!
Yüce bir varlık olabilirsiniz!"
Bir tanrı olmak...
Bu düşünce Ovour'un zihnin de sonsuz dalğalanmalara neden oldu.
Her zaman merak ederdi, ne fark vardı? İlğisiz, soğuk ve sürekli üsten bakan o soylu çocukları ile arasın da ne fark olduğunu.
Merkez bölgeyi ilk ziyaret ettiğin de her şeyi büyük bir ilği ile izlemiş ve pekçok yere gitmişti ve yanından gelip geçen insanları gözlemlemişti, özllikkle de kendi yaşıtların da olanları.
Fakat hiçbiri Ovour'un beklediği tepkiyi göstermemişti.
O ise...
Güçlü klanlarının olduğunu düşündü.
Aile soyların da evsanevi güçleri olnan kişiler olduğunu düşündü.
Soylu kişiler olduklarını düşündü.
Asker çocukları olduklarını düşündü.
Zengin olduklarını düşündü.
Güçlü olduklarını düşündü.
Fakat şimdi anlıyordu, "Ben hayatı bir insanın gözlerinden görürken onlar ise tanrının gözlerine sahipti!" Dedi kendi kendine.
"Şu anda ihtiyacınız olan tek şey zaman ve eğitim, tabi o zaman gelene kadar bedeninizin ihtiyaçlarını karşılamanız gerekli." Dedi ve elinde üstü örtülü, örme bir sepet belirdi.
Bu sözler hem Ovour'u kendine getirdi hemde burnuna gelen koku açlığını hatırlattı.
Sepettin üstün de ki örtüyü kaldıran Arser tüm et parçalarını gözler önüne serdi.
"Sepette gördüğünüz kurutulmuş etler büyü yaratıklara aittir ve bir parça kurutulmuş et sizi tüm gün tok tutabilir, yani hepinize 3 parça et vereceğim sonra ki 3 gün boyunca kendi başınızın çaresine bakacaksınız ve o 3 günün ardından tekrar 3 parça daha alacaksınız. Yiyecek kısmı bununla sınırlı suyu ise dereden için." Dedikten sonra etleri dağıttı.
Ovour ve diğerleri ilk parçayı yemiş kalanını ise yüzüğe koydular.
Isabel'de herkesin et parçasını yediğinden emin olduktan sonra ise;
"Karnınız doyduguna göre kaldığımız yerden devam edelim." Dedi ve onları peşine takarak üstü branda ile örülmüş kasa, sandık, çuval ve başka şeylerle dolu olan yığınlara ilerledi.
O yığın ise Ovour ile diğerlerinin buraya kadar taşıdıkları eşya ve malzemelerdi.
Isabel siyah brandayı çekti ve gördüğü ilk kasayı açtı. İçin de ise 1 metre boyların da altı demir, üstü bakır meşaleler bulunuyordu.
Ve birbiri ardına açılan sandıklar, kasalar, çuvalların içinden pekçok malzeme çıktı.
Bu malzemelerin hepsi kamp alanı ve eğitim içindi.
Arser ve Isabel'in yönlendirmeleri ile meşaleler toprağa saplandı, kamp ateşinin üstüne iki ayaklı demir bir parçası ve üzerine kazan yerleştirldi, tahta, metal antrenman kuklaları birleştirildi, ol için hedefler, silahlar için alanlar ve tırmanmak için ağaçların gövdesinde sapında halat bağlı olan mızraklar fırlatıldı.
Acil toplanma noktası seçildi.
Kampın güvenliği için tuzaklar kuruldu.
Ve tüm bunları yapmak onları oldukça yormuştu.
Şimdi ise Ovour ve Ashley hariç diğerleri kamp ateşinin etrafın da dinleniyordu, onlar ise Isabel'in yanındaydı.
"Ovour hepsini kovalara yerştirdiniz mi?"
"Evet Eğitmen Isabel." Dedi Ovour.
Arser ateşin başında bekleyen 5 kişiyi seçti ve Isabel'in yanına gönderdi.
"Çocuklar bu kovaların hepsini diğerlerinin yanına taşıyın." Isabel gelenlere talimat verdikten sonra Ovour ile Ashley'le kamp ateşine ilerledi.
Kısa bir süre sonra 21 tane kovayı taşıdılar.
Isabel kovalardan birine uzanıp, "Topluluk halin de yaşayan bir bölge için bir takım şartlar gerekir ve bu şartlardan biri de temizliktir.
Eğer yaz mevsimin de olsaydık derede temizlemek mümkün olurdu, fakat kış mevsimin de bu mümkün olmadığı için bunlara temizlenecek siniz." Dedi ve kovaları dağıttı.
Her kovanın içinde birer tane küçük havlu, sünger, kalıp sabun, uzun ince bıçak ve son olarak büyük deri bir torba vardı.
"Gördüğünüz gibi kazan da su kaynıyor sadece bir kova su alıp çadırınız da temizlenecek siniz.
Deri torbalar ise Kızıl semender'in derisinden yapıldığı için ısıyı içinde hapseder, yapmanız gereken tek şey torbayı birbirine sürtmek sonra ise ıslak kıyafetlerinizi içine atmak.
Fakat dikkatli kullanın, torbada herhangi bir delik yeva da yırtık olursa iş görmez." Sözlerini bitiren Arser matarasından bir yudum su içti.
Ovour ise akşam ne olacağını düşünüyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..