1.bölüm

avatar
227 0

Verum Magnitudine - 1.bölüm


Dar sokakların arasında hızlı adımlarla ilerleyen bir silüet, batmakta olan güneş ışıklarının altında bir gölge gibi gözüküyordu. Yanlarından geçtiği evlerin kerpiç duvarları, yıllardır bakım yapılmamış gibi görünüyordu. Üzerlerinde bulunan irili ufaklı sürüsü ile çatlak, bu görüşü destekliyor gibiydi. 


Kendini, dar sokaklardan kurtarıp nispeten geniş olan bir yola attığında, yüzüne ulaşan güneş ışığı rüzgarla birlikte dalgalanan siyah saçlarını ortaya çıkarmıştı. Yolu takip ederek ilerlemeye başladı. Bedeni cılız bir görünüme sahipti. Yürürken gördüğü kişilere küçük bir baş selamı veriyordu. 


Geniş yolun sonunda, diğer küçük ve eski olan evlere nispeten daha bakımlı ve büyük gözüken bir bina vardı. Oraya doğru yürümeye başladığında, ayaklarının altındaki yol değişmişti bir anda. Toprak yoldan, çakıl taşlı bir yola geçmişti. Uzun bir süredir yürümekte olduğu için nefes alışverişi düzensiz bir hâl almıştı. 


Sonunda evin yanına geldiğinde, elini ahşap kapının üzerine koydu ve içeri girdi. Kapıyı arkasından kapattı ve hemen sağ tarafta olan bir koltuğa kendini attı. Kafasını, koltuğun mavi rengiyle uyumlu olan yastığa yasladığında, gözlerini yorgunlukla kapatmıştı. 


Birkaç saniye sonra göz kapakları hareketlendiğin de, başını kaldırarak etrafa baktı. Gözleri, tahta duvarın üzerindeki küçük bir çatlağa takılsa da, fazla umursamadı. Bir şeyler yemek için ayağa kalktı. O sırada üzerindeki cübbeyi çıkartıp mavi koltuğun üzerine atmıştı. 


Evin mutfak bölümüne girdiğinde, bir süre ne yemesi gerektiğini düşündü. Yerden yukarıda bulunan bir dolabın kapağını açtı ve biraz kurutulmuş et aldı. Ardından bir bardak suyu da eline alıp oradan çıktı. Ama az önce oturduğu yere dönmedi. Bunun yerine kapısı metal gibi görünen bir odaya girdi. 


Odanın içerisi, kelimenin tam anlamıyla savaş alanı gibiydi. Kapının karşısın da yer alan masa, üzerinde ki açık kitaplar yüzünden görünemez durumdaydı. Her tarafa saçılmış kağıtlar, bazı fırçalar, ilginç eşyalar gibi her türden malzeme vardı içeri de. Aynı zamanda, sağdaki duvarın üzerine sabitlenmiş bir rafın üzeri, bardak ve tabak ile doluydu. 


İçeri girdikten sonra, adım atacak yerleri zorlukla bularak masanın başına geçti. Elinde tuttuğu tabağın içinden bir parça et alarak ağzına atmıştı o sırada. Sandalye üzerindeki bir kitabı yere attı ve oraya oturdu. Masanın üzerindeki kitaplardan birine yaklaştı ve okumaya başladı. 


Kitabın konusu, genel gizleme büyüleriydi. Bir yandan yemek yiyor, diğer yandan kitap okuyordu. Okuduğu yazılar, onu oldukça şaşırtmıştı. Burada yazılanlara göre, yeterince iyi bir büyücü, kendini tamamen görünmez yapabilirdi. Bu nadir bir şeydi. Hele Nirin gibi küçük bir köyde yaşayan biri için çok daha nadirdi. 


Zaman akıp geçerken, yemeğini bitiren genç adam, her zaman yaptığı şeyi bir kez daha gerçekleştirmek için derin bir nefes aldı. Ellerini tabağın üzerine doğru uzattı ve içinden bazı kelimeler mırıldandı. 


"Nulla Gravitas..." 


Aynı anda titreyerek havalanan boş tabak, masadan yaklaşık 10 santim yukarıda asılı kalmıştı. Gözleri sevinçle parlayan büyücü, oldukça mutluydu. Bunu belkide yüzlerce kez yapmıştı. Ama her zaman ilk sefer ki gibi bir heyecan dalgası ele geçiriyordu vücudunu. Ne yazık ki, bu heyecan odağını bozdu ve havada asılı kalan tabağın tekrar masaya düşmesine neden oldu. 


Aynı sözcükleri tekrar etse de, herhangi bir havalanma gerçekleşmedi. Tüm dikkatini bu işe vermiş şekilde dakikalarını harcadı. Şu an onu izleyen birisi olsa, sanki çok önemli bir iş yapıyormuş gibi göründüğünü fark ederdi. Onun için çok önemliydi bu. O sırada nihayet tekrar havalanan boş tabak, bu sefer sağda bulunan rafın üzerine doğru yavaşça uçmaya başladı. Santim santim yükselirken, sürekli olarak titreşiyordu. 


Oldukça az bir mesafe kala, gencin alnında küçük ter damlaları oluşmuştu. Kaşları ise çatılıydı. Tam birkaç santim kalmıştı ki, bir anda açılan kapı ile dikkati dağıldı ve tabak yere düşmeye başladı. O sırada içeri giren orta yaşlı bir adam, yere düşen tabağı gördüğü zaman elini kaldırdı ve onu rafa yerleştirdi. Genç büyücü, ona doğru dönmüştü. 


"Erken geldin, Lider." 


Orta yaşlı adam, bir elini alnına doğru düşmüş sarı saçlarına daldırdı ve o sırada cevap verdi. "İşlerim erken bitti, Alfred. Gördüğüm kadarıyla hala sıkı çalışıyorsun."


Onun cümleleriyle bir gülümseme oluşmuştu genç adamın yüzünde. "Bu sefer çok daha az sürede başardım, Lider. Seviyemi kontrol eder misin lütfen?" Orta yaşlı adam hafif bir şekilde gülümseyerek "Her gün seviyeni ölçmekten sıkılmadın mı, ufaklık?" dedi.


Bu cümleleri sarfetse de, gencin yalvaran bakışları ile pes etti ve "Gel bakalım." diyerek odayı terk etti. Hemen yerinden kalkan Alfred, hızlı adımları ile orta yaşlı adama yetişti. Salona benzeyen bir yere gelmişlerdi. 


"Koltuğa geç, Alfred." 


Adamın talimatı ile koltuğa oturan genç, gözleri ile Lider'in hareketlerini izledi. Fazla geniş olmayan salonun köşesindeki bir çekmeceye ilerleyen orta yaşlı adam, içinden mavi bir küre çıkarttı. Çok soluk gözüyordu. Genç büyücü nün yanına geçti. 


Alfred heyecanlı bir şekilde, Lider'in talimatını beklemeden iki elini küre şeklindeki nesneye bastırdı. Onun dokunmasıyla birlikte hafif mavi bir ışık etrafa dağılmaya başlamıştı. Zaten kararmakda olan havanın etkisiyle loş bir ortama sahip salon, mavi ışıklar eşliğinde biraz olsun aydınlanıyordu. 


Parlayan nesnenin üzerinde yıldızlar belirmeye başladı. 1. yıldız hızlıca oluştu. Hemen ardından diğeri geldi. 3. yıldızda oluşmaya başlamıştı. Ama hızı diğerlerine göre çok daha yavaştı. En sonunda o da tamamlandı. Ancak yıldız oluşumu durmadı. 4. Yıldızın oluşumu ciddi anlamda yavaş gerçekleşiyordu. Yarısı tamamlandıktan sonra daha fazla ilerleme görünmedi. 


Gencin yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Heyecan ile orta yaşlı adama doğru döndü. "Lider, gördün mü? Geçen sefer kine göre yarım yıldız daha fazla ortaya çıkardım!" Yüzünde hafif bir tebessüm olan sarı saçlı adam, yüzündeki şaşırmış olan ifade ile cevap verdi. 


"Tebrik ederim, Alfred. İlerleme hızın hiç fena değil. Yakında Çaylak Büyücü seviyesine geçeceksin. Şu an ki durumunda, 4 yıldızlı bir Uyanmış Büyücü olarak kabul edilebilirsin." 


O konuşurken, ellerini kürenin üzerinden çeken genç büyücü ile birlikte etrafa yayılan ışık kaybolmuştu. Hoş, zaten fazla bir etkisi olduğuda söylenemezdi. Ayağa kalkan Lider, soluk renkli nesneyi aldığı yere koyduktan sonra genç adama döndü. 


"Yarın sabah ilk iş olarak benim çalışma alanıma gel. Sana bir iki numara gösterme vakti geldi." 


Cümlelerini sarf ettikten sonra odayı terk etti. Giden adamın arkasından bakan Alfred'in yüzünde hala büyük bir gülümseme hakimdi. Oturduğu koltuktan ayağa kalktı ve kapının yanına gelip odadan çıkıp evin kapısına doğru yöneldi. 


Binanın ahşap kapısını açıp dışarı çıkan genç adam, orta yaşlı adamı ateş için odunları bir araya getirirken gördü. Yerde gördüğü küçük çalı parçalarını ellerine alarak ona yardım ederken, bir yandanda konuşmaya başladı. 


"Lider, senin için bu tarz işler basit birkaç büyüyle çabucak halledilebilir. Ama her seferinde bizzat kendin yapıyorsun. Bunun bir sebebi var mı?" 


O konuşurken odun dizme işi bitmişti. Alfred'in sorusuna cevap vermeden önce ellerinden ateş çıkartan sarı saçlı adam, önünde dizili odunları ateşe vererek etrafa yoğun bir ışık yayılmasına neden olmuştu. İşini bitirince genç adama doğru baktı. 


"Büyücüler her şeylerini büyü ile halletmezler, Alfred. Halledemeyeceklerinden değil. Elbette bunu başarabilirler. Ama sana basit görünen hareketleri sürekli olarak tekrar ederlerse, zihinleri büyük bir baskı altında kalır. İşte bu sebeple normal yollar ile yapılabilecek işler için büyü kullanmayız." 


Genç büyücü, başını aşağı yukarı sallayarak anladığını belirtti ve ateşin yanına oturdu. O sırada orta yaşlı adam evin içine girmişti. Alfred, önünde yanmakta olan ve artık tamamen kararan havayı aydınlatan ateşe bakarken, içinden yükselen yakınlığa engel olamıyordu. Bunun sebebini biliyordu. Büyü gücü ilk uyandığında, Lider ona ateş büyücüsü olduğunu söylemişti. Bu sebeple her zaman ateşe karşı bir ilgi duymuştu. 


Ellerini onun üzerinde tutarak gelen ısının tadını çıkardı. Ama bu fazla uzun sürmedi. Kapıdan dışarı çıkan lider, elinde tuttuğu kristal bir tabak ile birlikte yanına gelmişti. Tabağın içinde olan çiğ etleri alıp diğer elinde ki bir çubuğa dizmeye başladı. O sırada Alfred de aynı işlemi uygulamaya başlamıştı. Kısa süre sonra işlem bitti. Kış aylarına yakın oldukları için avlamacak hayvanların sayısı oldukça azalmıştı. Bu sebeple köyde, bir et kıtlığı vardı. Kriz denecek kadar değildi. Ama her zaman ki gibi bolluk içinde yüzmüyorlardı. 


İki tahta çubuğu ateşin yakınına yerleştirdikten sonra gecenin karanlığında, ateşin çıtırtılarını dinlemeye başladı iki büyücüde. Bu ortam onlara huzur sağlamıştı adeta. Aradan geçen yaklaşık 10 dakikanın ardından etler pişmişti. Lider tam onları alacaktı ki, Alfred onu durdurdu. 


"Onları ben alayım, Lider." 


Sarı saçlı adam itiraz etmedi. Kaşlarını çatan genç büyücü, odaklandı ve içinden gereken kelimeleri fısıldadı. "Nulla gravitas." Yerden yükselmeye başlayan iki çubuk, önce orta yaşlı adama doğru ilerledi. Bir tanesini almıştı. Ardından kendi önüne geldi. İki ayrı nesneye aynı anda odaklanmak zordu ve o bunu yapamazdı. Bu sebeple iki çubuğu tek bir nesne gibi algılamıştı. 


Yiyeceklerini bitiren iki büyücü, ateşi söndürdükten sonra evlerine girdi. Lider salona geçerken, Alfred doğrudan odasına gitmişti. Kapıyı arkasından kapatan genç adam, ışığı yakma gereği duymadan yatağına geçti. Bir süre ay ışığının aydınlattığı odasını izleyen genç büyücü, bir eliyle esnemesi. yüzünden açılan ağzını kapattı. Aynı şekilde gözlerini de kapatması gibi...








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46885 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr