3.bölüm

avatar
249 0

Verum Magnitudine - 3.bölüm


Siyah saçlı büyücü, elinde yanmakta olan küçük ateşi söndürmek için, kolunu aşağı yukarı hızlı bir şekilde salladı. Ama yok olmamıştı. Bunun üzerine Lider müdahele etmeye karar verdi. "Büyün ile bir arkadaş gibi olmalısın, ufaklık. Ne istediğini söylersen seni dinleyecektir."

Onun bu cümlesi işi fazla basit gibi gösterse de, hala zordu. Gözlerini kapayan genç adam, odaklanarak yumruğunu sıktı. Küçük alev hüzmesi sönmüş oldu. "Az önce öğrendiğin büyünün ismi, Yırtık Alev. 2. Düzey bir büyü. Giriş kısmı basit. Bu nedenle rahatça öğrendin. Şimdi ise, sana bazı bilgiler aktaracağım. Dikkatli dinle."

Gözleri ciddiyetle ışıldayan genç büyücü, dikkatini sarı saçlı adamın hareketlerine verdi. Ellerini arkasında birleştiren Lider, bir bilge edasıyla konuşmaya başladı. "Bir büyücü, kullanabildiği element ile sınırlanmaz. Ben bir ateş büyücüsüyüm. Başka elementleri kontrol etmek benim için çok zor. Bedenim buna uygun değil. Ama her büyü elemente bağlı olarak çalışmıyor." Cümlesini bitirdikten sonra bir elini önüne getirdi ve cam benzeri bir bariyer ortaya çıktı. "Bunun gibi. Bu bir kalkan. İster fiziksel ister büyüsel. Her saldırıyı önler. Element ile yapılmadığı için özel zayıflığı yahut güçlü olduğu bir konu yok."

Alfred dikkatli şekilde dinlesede, aklına takılan birkaç şey vardı. "Peki ya, element büyülerimi daha güçlü, yoksa bu tarz büyüler mi?"

"Element büyüleri, her zaman daha kuvvetlidir. Bunun sebebi, bedenin zaten o büyü formuna karşı bir yatkınlığı vardır. Tam kapasite gösterebilir. Bu sebeple herkes element büyülerinin daha güçlü olduğuna inanır."

"Öyleyse, insanlar neden bu büyüleri öğreniyor? Element daha güçlüyse onu öğrenmek mantıklı değilmi?

Hafif bir öksürük ile boğazını temizleyen sarı saçlı büyücü, anlatmaya devam etti. "Sen daha yeni bu işe girdin. Yapacağın şeyler sınırlı. Kendi elementini her forma sokabilmek için çok zaman ve çalışma gerekir. Bu konu yüzünden çoğu kişi elementini tam potansiyeli ile kullanamaz."

Kafasını aşağı yukarı sallayarak anladığını belirtti. O sırada merdivenlerden aşağı inen Erroll, sarı saçlı büyücünün kulağına bir şeyler fısıldadı. Son sözleri, Lider'in ona doğru dönmesine neden olmuştu. Gelmesiyle gitmesi bir olan orta yaşlı adamın gitmesiyle, sarı saçlı adam "bugünlük yeter bu kadar." dedi. Sonrasında ekledi. "Unutmadan, kendini çok zorlama. Fazla büyü yapmak ilk başlarda baş ağrısına, daha sonra görme bozukluğuna sebep olur. Her şeyi gereken zamanda yap."

Başıyla onu anladığını belirten Alfred, merdivenlere yöneldi. Basamakları çıkmayı bitirdikten sonra çıkışa doğru ilerleyecekken, arkasından sarı saçlı büyücü seslendi. "Alfred, ben bu gece eve geç geleceğim. Beni bekleme yemeğe."

"Tamam, Lider."

Büyük binayı terk ettikten sonra aklında yeni öğrendiği büyü ile yürümeye başladı. Yavaş ve sakince ilerleyerek evin tersine doğru yürümeye başladı. Eve gitmek için erkendi. Biraz dolaşmak istiyordu. Evlerin yoğunlaştığı ve sokaklarda küçük çocukların oynadığı bir yola girmişti. Onun geldiğini gören çocuklar üstüne doğru koştu. Yaşları belki de 7 den fazla değildi.

Yanına gelen ve ancak bacağına ulaşan bir çocuğun siyah saçlarını okşadı. Diğer çocuklarda yanlarına gelmişti. Sayıları toplam 5 tane olmuştu. "Alfred ağabey, bize yine şekerlerden getirdin mi?" Siyah saçlı olanın hemen yanındaki kız çocuğundan gelen soru ile hafif bir şekilde tebessüm eden genç adam "Hayır getirmedim, Linda." dedi. Onun cevabını duyan küçük çocukların yüzünde üzgün ifadeler belirmişti. "Ama almaya gidebiliriz. Tabii ki siz isterseniz."

"Evet!"

"Lütfen gidelim!"

Yüzünde oluşan gülümseme büyüyen genç "Önce annelerinizden izin almamız gerek." dedi. O sırada biraz uzaktan onları izleyen orta saçlı bir kadın vardı. Alfred gözlerini ona doğru çevirerek yanına doğru ilerlemeye başladı. "İyi günler, bayan Juliana."

"Teşekkür ederim, Alfred. Sana da iyi günler."

Lafı uzatmadan konuya girdi genç büyücü. "Çocukları birkaç saatliğine yanıma alacağım. Senin için bir problem olur mu?" Yüzünde hafif bir tebessüm oluşan orta yaşlı kadın, başını iki yana doğru sallayarak "Hayır olmaz. Hatta onları götürürsen mutluluk duyarım." Geriye doğru bir adım atan genç adam "Diğerlerine haber verirsin, değil mi?" diye bir soru yöneltti. Onu başıyla onaylayan Juliana ile yanından ayrılan genç adam, çocuklara doğru ilerledi.

"Hadi bakalım, gidiyoruz."

Yavaş adımlarla ilerlemeye başlayan Alfred, tüm çocukların önüne geçmesi ile başını hafifçe iki yana salladı. Ardından kendisini biraz hızlandırdı. Güneş tepedeki yerinden ayrılmaya başlamıştı onlar yürürken. Öğle vakti geride kalıyordu. Köyün nispeten dış kesimlerine ulaştıklarında, gördükleri küçük su birikintisi, çocukların heyecanla o tarafa doğru koşmalarına neden oldu. Genç adam bağırarak "Dikkatli olun, çocuklar!" dedi. Yanlarına doğru ilerlemeye başlamıştı o sırada.

Gölün yanına vardıklarında, yerden birkaç taş alan küçükler, oyun oynamaya başladılar. Onlara arkasını dönen genç büyücü, gördüğü dükkana doğru ilerleyecekken görmediği biri ona çarptı. Birkaç adım geri gitmek zorunda kalmıştı. "Dikkat etsene serseri!" Cevap gecikmemişti. "Serseri sensin, Alfred!" Bu ufak atışma hemen son buldu. "Nasıl gidiyor, Darwan? Baban hala seni odun kesmeye yolluyor mu?"

yüzünde umutsuzluk ve hüzün karışımı ifade ile "Yollamaması mümkün mü sence?" diyerek yakındı. Sağ elini kafasının arkasına götüren genç, hınzır bir gülümseme ile cevabını vermiş oldu. O sırada karşısındaki gencin alnına dökülen ve gözlerini kapatan kumral saçları gördü. "Hazır buraya gelmişken saçlarını kestir. İnsanların seni tamamen oduncu olarak görmesini istemiyorsan tabii."

"Onun için geldim zaten. Hâlâ tutuyorsun beni."

"Defol o zaman serseri seni."

Darwan'ın ayrılması ile biraz ilerideki dükkana doğru yürüyen Alfred, fazla büyük olmayan binanın kahverengi kapısından içeri girdi. "Merhaba, kolay gelsin." Dükkanda bulunan bir rafın üzerine yeni malzemeler dolduran orta yaşlı adam, çıktığı ahşap merdivenden yavaşça aşağı inerek "Hoşgeldin, genç adam." dedi.

Fazla geniş olmayan dükkanın içinde yürümeye başlayan Alfred, gördüğü mavi renkli şekerlere doğru yürüdü. Bir avuç dolusu atıştırmalığı aldıktan sonra, üzerine giydiği kıyafetin cebinden bir bozukluk çıkardı. Rengi hafif paslı bir metal tonuna benziyordu. Parayı dükkan sahibine uzattı. Parayı alan orta yaşlı adam "İyi günler." diyerek işine döndü.

Dükkandan çıkan genç adam, hâlâ küçük su birikintisinin yanında oyun oynayan çocukların yanına doğru gitti. "Hey çocuklar, gelin bakalım." Onun talimatı ile birlikte oynadıkları oyunu bırakan küçükler, koşarak yanına gelmişlerdi. Elinde tuttuğu bir avuç şekeri onlara verince, hepsi hızlı bir şekilde küçük beyaz paketleri açıp yemeye başladı. Oynadıkları taş fırlatma oyununa geri dönmeleri ise uzun sürmedi.

Çocukların yanından ayrılması ile biraz ileride olan küçük bir koltuğa oturan genç, yüzünü hafifçe gıdıklayan rüzgarın tadını çıkardı. Gözlerini kapayıp başını geriye doğru yaslamıştı. O an aklına sabah öğrendiği büyü geldi.  Sessizce bir elini açıp odaklandığında, içi biraz rahatsızdı. Lider'e verdiği sözü tutmamış olacaktı. Ama zaten yapabildiği şey ufak bir ateş parçasıydı. Bunun bir zararı olmazdı, değil mi?

Yavaşça ısınmaya başlayan sağ eli, genç büyücünün heyecanlanmasına neden oldu. Çok geçmeden mum alevi kadar küçük bir alev ortaya çıkmıştı. Güneş iyiden iyiye alçalmaya başladığı için, ışıkları bulundukları bölgeye fazla ulaşamıyordu. Bu sebeple biraz belirgindi büyü. Bir süre hayran hayran elinden çıkan ateşi inceleyen Alfred, şuan sokakta olduğu ve gözkulak olması gereken çocuklar olduğu için fazla uzatmadı. Bu sebeple avcunu kapatarak büyüyü sonlandırmaya çalıştı. Ama bir sorun olduğu belliydi. Küçük mum ateşi yanmaya devam ediyordu.

Neredeyse 10 dakikadır avcunda yanan  ateşi söndürmeye çalışıyordu genç büyücü. Nihayetinde gözlerini sıkı sıkı kapattı. Kendini, sabah olduğu gibi bu ateşi sòndürmek için hazırladı. Çok geçmeden elinde yanmakta olan büyü son bulmuştu. Gizlice bir eliyle alnındaki teri sildi. Bu büyünün zor kısmı onu yapmak değil gibiydi. Asıl zor olan söndürmekti ona göre.

Havanın yavaş yavaş kararacağını anlayan Alfred, oturduğu yerden ayağa kalkarak oynayan çocuklara seslendi. Onları yanına çağırmıştı. Yanlarına gelen küçükler ile "Hadi bakalım. Gitme vakti." dedi. O sırada "Önden yürüyün." diyede ekledi. Ortalama bir hızla evlerine gelmişlerdi. Çocukları evlerine bıraktıktan sonra kendi evine yönelen genç adam, adımlarına hız kattı. Dışarıda fazla insan yoktu. Güneş zaten batmak üzereydi.

Evinin kapısından içeri giren Alfred, aç olmadığını fark etti. Bu sebeple salona geçip kendini bir koltuğun üzerine attı. Kafasını geriye doğru yaslayıp rahat bir pozisyona geçmişti.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46885 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr