Uyku ile uyanıklık arası bir durumdan, hafifçe çalan kapı ile sıyrılmıştı. Ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdüğünde, kaşları hafif çatılmıştı. Ahşap kapının kolunu tutup açtığında, karşısında gördüğü kişi onu şaşırttı. "Hoş geldin, Heiner amca. Bir sorun mu var?"
Beyaz saçları terlediği için geniş alnına yapışan orta yaşlı adam, normale göre biraz hızlı nefes alıyordu. "Hoş buldum, Alfred. Lider evde mi?" Başını olumsuz anlamında sallayan genç adam "Ben yardımcı olayım istersen." dedi. Bir eliyle başını kaşıyan beyaz saçlı adam, üzerine giymiş olduğu salaş kıyafetin cebinden garip bir nesne çıkardı. Küçük bir kristale benziyordu. Üzerinde gökkuşağı renkleri vardı. İşin daha garip tarafı bu renkler sürekli yer değiştiriyordu. Etrafa yaydığı ve karanlık çevreyi aydınlatan parlak ışıkta cabasıydı.
Genç büyücü dikkat kesilerek nesneye baktı. "Bu... Bunu nerden buldun?" Cevap gecikmemişti. "Sıradan bir keşif gezisi yaparken denk geldik. Görünüşü çok sıradışı olduğu için Lider'e götürmek istedim ama yokmuş." Alfred sorgulayan bakışlarını ona çıkardı. "Lider Belediye Binasında yok mu?" Orta yaşlı adam biraz şaşırdı.
"Hayır. Oraya gittim ama yoktu."
Kafası iyice karışan genç adam, uzatmak istemediği için "Tamam sen bana ver onu. Lider gelince veririm ona." Kristalimsi nesneyi elleri arasına alan genç adam, bedeninde kayda değer bir değişiklik hissetmedi. "Teşekkür ederim, Alfred. İyi akşamlar."
"İyi akşamlar, Heiner amca."
Beyaz saçlı adamın gitmesiyle birlikte kapıyı kapatarak içeri giren genç adam, heyecanla salonda olan koltuğun üzerine oturdu ve parıldayan nesneyi göz hizasına kadar kaldırdı. İçinde çok büyük bir heyecan vardı. Hemen bu kristalin ne işe yaradığını öğrenmek için çalışma odasına gitti. Aradığı şey bir büyü kitabıydı. Ama tam anlamıyla savaş alanı gibi gözüken odanın içinde bir kitabı, hele ki küçük bir kitabı bulmak oldukça zor olacaktı. Odanın içinde zorlukla ilerleyerek etrafa bakındı. Ne yazık ki aradığı şeyi bulamamıştı. İlgisini çeken bir kitabı yanına alarak odayı terk etti.
Yeniden salona geçen Alfred, elleri arasında tuttuğu ve içinden hazine olmasını umut ettiği nesneyi cebine attı. Şu an yapabileceği herhangi bir şey yoktu ne yazık ki. Eline aldığı fazla kalın olmayan küçük kitabı okurken, zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin farkında değildi. Tıpkı, gözlerinin yavaşça kapandığını fark etmemesi gibi.
-
Gecenin bilinmeyen bir saatinde yerinde kıpırdanarak gözlerini açan genç büyücü, yerinde yavaşça doğrularak duvardaki saate baktı. Sabaha hala iki saatden fazla vardı. Lider'in hala gelmediğini anlamıştı. Aynı zamanda belediye binasında olmaması, onun endişelenmesine neden oluyordu. Tanıdığı Lider, asla bu saate kadar gecikmezdi. Ne kadar işi olursa olsun...
Üstüne geçirdiği yünden bir hırka ile eline meşale alan Alfred, çıkış kapısının oraya geldiğinde, Belediye Binasına gideceği için anahtara ihtiyacı olduğunu hatırladı. Gerçi Lider içerideyse kapı açık olmalıydı. Kafasında saçma düşünceler vardı. Anahtarı almaya gerek duymadan evden çıktı. O sırada gecenin soğuk rüzgarları her zamankinden daha sert esiyordu. Yüzüne düşen hafif yağmur damlaları ise cabasıydı. Elinde tuttuğu meşale sönmüştü. Kaşlarını çattı.
"Lanet olsun."
Tekrar eve dönmek istemediği için, içinden birkaç küçük kelime fısıldadı. Avcunu yukarı bakacak şekilde çevirmişti o sırada.
"Oriri rubrum ignem."
Elinde sessizce ortaya çıkan küçük mum ışığı, neredeyse hiç fayda etmemişti. Zaten o da meşaleye olduğu gibi hemen sönmüştü. Evin çakıl taşlı yolundan kurtulduğunda, gördüğü evlerin hiçbirinde herhangi bir ışık yoktu. Neyse ki, burada bir sokak lambası vardı. Etrafı cam ile çevrilmiş bir meşaleydi. Az olsada ışık kaynağıydı neticede.
Alnında sağa sola savrulan siyah saçlarını eliyle toparlamaya çalışan gencin çabaları boşa çıkmıştı. Adımlarına hız katarak ilerlemeye devam etti. Ufak yağmur damlaları şiddetini hafif hafif arttırmaya devam ediyordu. Ama zaten gelmek üzereydi. Buraya gelene kadar korkmadığını söylese yalan olurdu. Arada gürleyen gök ile birlikte ıssız sokaklar oldukça korkutucuydu.
Fazla uzak olmayan bir mesafede gözüken Belediye Binası ile, sonunda derin bir nefes alan Alfred, seri bir şekilde içeri girdi. Tahmin ettiği gibi kapı açıktı. Lider içeri de olmalıydı. Yukarı katlar zaten hiç ışık yaymadığı için doğrudan alt kata yöneldi. Küçük mum ateşi tekrar ortaya çıkmıştı bu arada. Onu kullanarak yol boyunca elinde taşıdığı meşaleyi tutuşturdu. Basacağı yerleri görebilecekti en azından. Aşağı doğru giden merdivenleri tamamlayan genç adam, sabah çalışma yaptıkları yere geldiğinde, etrafta kimsenin olmadığını gördü. Merdivenlerin altından gelen bir gıcırtı, korkuyla sıçramasına neden oldu.
Meşaleyi kavrayan eli, sesin geldiği tarafa doğru uzatmıştı. "Lider?" Diye seslendi o tarafa doğru. Merdiven altında ufak bir depo olduğunu biliyordu. Onun ancak yarısına kadar gelen kapağı açtığında, gördüğü manzara şaşırmasına neden oldu. Geniş bir oda vardı. Tedirginlik ile doluyken içeri doğru bir adım attı.
"Alfred."
Duyduğu sesle ikinci kez yerinde korkuyla sıçrayan genç büyücü "Tanrı aşkına, Lider! Gecenin bu saatinde burada ne yapıyorsun?" diyerek isyan etti. O sırada gözü, sarı saçlı büyücünün arkasında olan ve mavi parlak ışıklar saçan bir çembere takıldı. Üzerinde oldukça küçük yazılmış garip semboller duruyordu. Tıpkı bir diyagram gibi her türden şekil vardı.
"Bu... Bunlar ne?"
Derin bir nefes alan orta yaşlı büyücü, elini gel işareti yapar gibi salladı ve yoldan çekildi. Onun çekilmesiyle, bir sürü kilden yapılmış tablet ve firçaların yere dizilmiş olduğunu görmüştü. Oldukça kalın olan bir kitapta vardı.
"Burası bir tılsım odası, Alfred. Çok uzun zaman önce bu köyün ilk lideri tarafından yapılmış. Uzun zamandır bu tılsımlar aktif değildi. Şimdi uyanmak üzereler. Bu sebeple bu gece gereken yazıtları işlemek için buradayım."
"Bir dakika bir dakika. Ne tılsımı?"
İkinci kez derin bir nefesi ciğerlerine dolduran sarı saçlı büyücü anlatmaya başladı. "Burası her zaman güzel, sakin ve huzurlu bir köy değildi, Alfred. Zamanında tehlike her taraftan ortaya çıkıp kendini gösterebilirdi. Bu köyün kurucusu, köyü tamamen çevreleyecek bir bariyer tılsımı yazdı. Oldukça güçlü bir bariyer... Ama zamanla gelen liderler güçten düşmeye başladı. Şu anki köy lideri olan ben, tılsımı kullanmak için yeterli güce sahip değilim. Benim buna sahip olmamam, başkalarının olmayacağı anlamına gelmiyor. Çok enerji yayan bu düzenek, kötü niyetli insanların ilgisini çekebilir. Bu sebeple engellemek zorundayım."
Gözleri şaşkınlıkla açılan genç büyücü, kafasını çevirerek yavaşça odayı gözden geçirdi. İçinde anlam veremediği bir heyecan vardı. Bu oda, tılsımlar, semboller... Nereden bakılırsa bakılsın, çok mistik bir mekan gibi gözüküyordu. Zaten öyleydi. Bu onun gibi büyü aşığı bir gencin kesinlikle dayanamayacağı bir duyguydu. Nihayet heyecanını bastırdı ve konuşmaya başladı.
"Buradaki işin bitti mi?"
"Hayır bitmedi. Ama bu gece daha fazla yapmayacağım. Başım oldukça ağrıyor. O yüzden eve gidelim."
Onlar odadan çıkmak için arkalarını döndüğünde, Alfred'in cebinde olan renkli kristal, yavaşça kayarak yere düştü. O sırada, parlak mavi ışık yayan çemberin içinde değillerdi. Buna rağmen, gözle görülmesi çok daha fazla zor olan koyu kırmızı bir çemberin içindeydiler. Bu bölge diğerine göre fazla genişti. Yere düşen renkli kristal ile bir anda etrafa büyük oranda büyü enerjisi yayılmaya başladı. Bu enerjinin kaynağı mavi çember gibiydi.
"Siktir!" Lider koşarak yerde olan bir kil tableti aldı ve diğer eliyle tuttuğu bir fırçayla belirsiz yazılar yazmaya başladı. Alfred ise, çoktan odanın sınırına itilmişti. Koyu kırmızı ve soluk bir renge sahip olan çember parlamaya başlayarak, içine doluşan enerjiyi tutmaya başladı. Ama gitgide zayıflıyor gibiydi. "Lanet olsun!" Kendini daha hızlı yazmak için zorlayan sarı saçlı Köy Lideri, tamamen doldurduğu bir kağıdı, göz kamaştırıcı olan ve sahip olduğu mavi renk, git gide turkuaza dönen çembere bastırdı. Yayılan enerji azalmaya başladı. Neredeyse tamamen kaybolmuştu ki, kırmızı çember ışıltısını kaybetti. Tam o sırada yayılan enerji durmuştu.
Hızlı hızlı derin nefesler alan genç adam "Bu da neydi böyle?" diye sordu. Lider'in gözleri, yere düşmüş parlak kristali buldu. "Bu eşya nereden geldi, Alfred?"
"Heiner amca getirdi. Seni bulamayınca eve gelmişti. Bende bu garip eşyayı aldım. Sanırım büyülü."
"Evet kesinlikle bu bir hazine. Ama ucuz yırttığımızı söylemeden geçmeyelim. Eğer hızlı olmasam enerji etrafa yayılırdı."
"Yayılsa ne olurdu ki? Kötü niyetli kişilerden bahsettin. Ama bunların kim olduğunu söylemedin."
"Bunu sana daha sonra anlatacağım, evlat. Gözlerim kararmaya başladı."
Cümlesi bitince dengesini kaybeder gibi olmuştu. Ama toparladı. Telaş içerisinde orta yaşlı adama doğru koşarak koluna girdi. "Lider iyi misin?"
Yüzü biraz rengini kaybetmiş olan sarı saçlı büyücü, başını olumlu anlamda salladı. Onu odadan çıkartan Alfred, olabildiğince hızlı bir şekilde, kolunda olan orta yaşlı adamla binayı terk etti.
"Neden kötü oldun, Lider?"
Onlar yürürken gecenin huzurlu sessizliğini bıçak gibi yaran soru, genç büyücüden gelmişti. Cevabın gelmesi ise çok uzun sürmedi. "Haddimden fazla büyülü yazıt kullandım. Zihnime büyük yük bindirdi. Bu sebeple kötüleştim." Aralarında geçen bu kısa konuşmanın ardından daha fazla konuşmayan iki büyücü, çok geçmeden evlerine ulaştı. Odalarına geçmeden önce son bir konuşma yapmışlardı.
"İyi geceler, Lider."
"İyi geceler, ufaklık."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..