Oturduğu yemek masasından kalkıp, şiddetli bir şekilde yağan yağmuru izlemek için pencereye doğru ilerledi. Gözleri, camın pürüzsüz yüzeyinden aşağı doğru kayarak düşen damlalara takıldı. Camdan kurtulup yere düşen damlaların yerini hızlıca dolduracak su parçacıkları vardı.
Bir eliyle alnına düşmüş siyah saçlarını geriye doğru attı. Kasvetli havanın etkisi, bugün onu da vurmuştu. Her zamanki enerjisi, bugün vücudunda değildi. Duyduğu adım sesleriyle başını geriye doğru çevirdi. Kapıdan içeri giren sarı saçlı adam, elindeki iki kupayı masaya bıraktı.
Yavaş adımlarla masaya yaklaşan genç büyücü, içinde hafif bir kahve bulunnman kupayı eline aldı. Ev serindi. Beklenen yağmur ve soğuk, bu sene erken gelmişti. Şömine yanıyordu yanmasına. Ama sürekli esen güçlü rüzgarlar, yanan odunların dumanını içeri dolduruyordu. Bu sebeple şimdilik evi ısıtan bir şömine yoktu. Gerçi, ikisininde bu konu yüzünden problem yaşamadıkları aşikârdı.
Son günlerde gittikçe daha fazla büyü çalışan Alfred, Lider'in kendisine öğrettiği büyü üzerinde durmaya başlamıştı. Nesneleri oradan oraya sürüklemekten daha ilgi çekici ve işlevseldi bu. Küçük mum ateşinden başka bir şey yapabildiği söylenemezdi gerçi. En azından bu iş üzerinde olan kontrolünü geliştirmişti.
"Bu sene kış erken geldi, değil mi?"
Köşede olan koyu yeşil renkli bir tekli koltuğun üzerinde kahvesini yudumlayan orta yaşlı adamdan gelmişti bu soru. "Gerçekten öyle. Rüzgarın çok sert olmasıda cabası. İlk defa bu kadar uzun süre sert rüzgarların estiğini gördüm."
Bir süre sessizce kahvelerini içtiler sadece. Önce bitiren Lider olmuştu. Son yudumunu aldıktan sonra ayağa kalktı. "Bazı işlerim var. Akşam gelirim." Yanından ayrılan sarı saçlı büyücü ile bir süre ne yapacağını bilemeyen genç adam, her zaman olduğu gibi büyü çalışmaya karar verdi. Özellikle son zamanlarda çok fazla zaman ayırıyordu.
Önce kucağına bıraktığı küçük mavi kupayı havaya kaldırdı. Bunu yaparken, herhangi bir tekleme yaşamamıştı. Sağ eli küçük hareketler ile havada süzülen bardağa yön verirken, bakışları biraz farklıydı. Eskiden bu iş bile çok zordu. Şimdi nispeten daha kolay şekilde yapmaya başlamıştı.
Ondan yaklaşık 2 metre uzaklaşan mavi renkli kupa hafifçe titremeye başladı. Bu küçük sallantı çok önemli bir şey değildi. İlerlemeye devam etti. Biraz ilerisinde olan küçük masayı geçmişti bardak. Aralarındaki mesafe gittikçe arttı. Şimdi neredeyse 5 metreye ulaşmıştı. Aynı zamanda, kupa ciddi şekilde sallanıyordu. Yaklaşmış olsada, hala sınırına gelmemişti.
Gittikçe açıldı bu mesafe. En sonunda, bir anda düşmeye başlayan küçük mavi kupa, son anda genç büyücü tarafından kontrol altına alındı. Neredeyse kırılacaktı. Derin bir nefes aldı. Alnında ufak ter damlaları görünüyordu. Hızlı bir şekilde bardağı masanın üzerine getirdi. Aynı zamanda, o ana kadar sürekli küçük nesneler üzerinde bu büyüyü yaptığını fark etti. Etrafında kaldırabileceği bir eşya aradı. Gözüne çarpan ahşap bir sehpa dikkatini çekti. Hemen yanındaydı.
Derin bir nefes alarak dikkatini bu işe verdi. İçinden gereken kelimeleri fısıldadığında, titremeye başlayan siyah sehpa, hafifçe havalandı. Ancak bu çok küçük bir artıştı. Aynı zamanda sürekli titremesi de cabasıydı. Birkaç santim daha yukarıya kalkınca, genç büyücü bu eşya üzerindeki hakimiyetini kaybetmek üzereydi. Göründüğü gibi, bu tarz ağır nesneler onun boyunu biraz aşıyordu.
Bu noktadan sonra daha fazla yükseltmeye çalışmadı. Sadece havada tutmaya odaklandı. Alnından sürekli ter damlaları dökülüyordu. Siyah sehpa daha da titremeye başlayınca dişlerini sıktı. Bir süre daha dayanmış olsada, artık bırakma zamanıydı. Lider'in onu uyardığı baş ağrısı kendini göstermeye başlamıştı. Büyüyü kestiğinde, gözlerini kapattığı için, son anda sehpanın titremeyi kestiğini ve neredeyse yerden 20 santim yükseldiğini fark edememişti. Yapacak herhangi bir işi olmadığı için, küçük bir kestirme yapmaktan zarar gelmezdi, değil mi?
-
Alfred, yerinden doğrulduğunda, gözlerini elleriyle avuşturdu. Görüşü yerine gelince ayağa kalktı ve odasına gidip üstünü değiştirdi. Muhtemelen 1 saatten daha fazla uyumuştu. Baş ağrısı geçmiş gibiydi. O an gözleri, bileğinde olan renkli parlak kristale kaydı. Lider'in incelemesi ile, bu nesnenin herhangi bir işlevi olmadığını anlamışlardı. Muhtemelen tılsım odasında olan olay bir tesadüftü. Yine de bileklik için çok güzel bir malzemeydi. Bu sebeple bileğine bağlıydı.
Odasını terk edip tekrar salona döndüğünde, masa üzerinde olan iki kupayı alıp mutfağa götürdü. Ardından salonun ortasında duran ahşap masayı ittirerek duvara dayadı. O sırada gözü pencereye takılmıştı. Yağan yağmur durmuş olmasına rağmen sert ve soğuk rüzgarlar hala etrafta kol geziyordu. Bu sefer üşümeye başlamıştı. Bu sebeple şömineyi yakmak için odanın en uç duvarına gitti. Duvarın içine oyulmuş ufak bir oyuk, şömine olarak tasarlanmıştı.
Şöminenin içinde olan küle dönmüş odunları alıp yerine yenisini koydu. Hafif nemli bu odunları tutuşturmak zor olacaktı. Ama Lider'in özel tasarımı sayesinde yanacağından emindi. Güçlü bir hava akımı vardı. Bu sebeple rüzgarlar fazla etkiliyordu ateşi. Ama yanmasını da kolaylaştırıyordu.
Odunları uygun bir şekilde dizdikten sonra mutfaktan getirdiği birkaç kuru yaprağı içine attı. Elini onların üzerine getirdiğinde, gereken kelimeler ezberindeydi. Sessiz şekilde fısıldadı. Eli odunların arasında kaldığı için ateş görülmüyordu. Birkaç saniye sonra, yapraklar tamamen yanmıştı. Hemen ardından odunlarda kıvılcımlara maruz kaldı. Bu kadar hızlı olmasını beklememişti.
Ayağa kalkıp odunların tutuşmasını seyretti bir süre. Aç olmadığı için kendine yemek hazırlamak ile uğraşmadı. Kendine kahve yapmak için mutfağa gitti. Hayatta en sevdiği şeylerden biri kahve olabilirdi. Kupasını eline aldıktan sonra salona geçip bir koltuğa oturdu. Evin içi yavaşça ısınmaya başlamıştı. Ama sabah olduğu gibi, şömine içinde yanan ateş dalgalanıyor ve dumanın küçük bir kısmı odanın içine doluyordu. Ama şimdilik bunu umursamadı.
Birkaç dakikanın ardından kahvesini bitirdi. Birkaç saat önce yaptığı gibi kupayı yavaşça havaya kaldırdı. İlginç şekilde, kupa biraz fazla yükselmişti. Bu onun kafasına takıldı. Daha 2 saat önce rahatça yapabildiği bir büyüyü, kontrol etmekte neden zorlanıyorduki?
Fazla umursamayarak kupayı masanın üzerine doğru uçurdu. En azından çalıştı. Bazen çok hızlanıyor, bazen duruyor bazen ise yükseliyordu. Neler olduğunu anlamadı. Masanın üzerine indirmeye çalıştığı kupa kontrolden çıktı ve bir anda hızlanarak masaya çarptı. Hemen ardından parçalara ayrıldı.
"Lanet olsun!"
O büyük olan kırıkları eline aldı ve mutfağa giderek çöpe attı. Tekrar salona dönerken küçük süpürgeyi almayı unutmamıştı. O süpürme işine devam ederken, kapıdan içeri giren sarı saçlı adam gördüğü manzara ile şaşırdı. "İlginç, normalde büyü ile yapardın basit işleri. Neden bu sefer böyle yapmadın." Açıkca büyü üzerinde olan hakimiyetini kaybettiğini düşünmemişti.
"Zaten büyü ile yapmıştım, Lider. Sanırım yeteneklerim zayıflıyor."
Cümlesinin sonunu üzgün bir şekilde tamamlamıştı. O sırada orta yaşlı adamın yeni geldiğini fark etti. "Hoşgeldin bu arada." Sarı saçlı büyücü düşünceliydi. Gencin cümlesine karşılık vermedi. "Alfred, tekrardan büyü yapar mısın?" Başını onaylar anlamında sallayan genç büyücü, bu sefer masanın ortasında duran bir saksı üzerinde denedi.
İlk önce yavaşça havaya kalkan saksı, bir anda yükseldi ve hemen geri eski konumuna döndü. Alfred orta yaşlı adama döndü. Bakışları "Gördün mü?" der gibiydi. Lider ise yavaşça yürümeye başladı ve köşede olan çekmecenin içinden soluk renkli bir mavi küre çıkardı. Masanın yanında sessizce onu izleyen gencin yanına gitti ve mavi küreyi onun hizasına getirdi. "Hadi, elini koy."
Yavaşça elini kaldıran genç büyücü, soluk mavi renkli kürenin üzerine yerleştirdi. Belirmeye başlayan yıldızlar, en son ölçtükleri zamana göre daha hızlı beliyordu. İlk 2 yıldızın belirmesi birkaç saniye sürdü sadece. Hızlıca 3. yıldız da oluşmuştu. 4. Yıldız da oluşma hızı yavaşladı. Tamamen oluşan 4 yıldızın ardından, tüm yıldızlar kayboldu ve kürenin üzerinde 2 adet kırmızı yıldız belirdi. Hemen ardından onlar kayboldu ve oldukça yavaş şekilde yeni bir yıldız oluştu.
Gözlerini yavaşça sarı saçlı büyücüye çeviren Alfred, önce yutkundu. Sonrasında Lider'den bir cevap bekledi.
"Tebrikler, Alfred. Artık 2. seviye bir büyücüsün." Gözleri şaşkınlıkla açılan büyücünün bu duyguyu üzerinden atması uzun sürmedi.
"Evet! Başardım hahaha. Başardım Lider!"
Gülümseyen orta yaşlı adam, sabırla onun bu çocuksu sevincinin bitmesini bekledi. "Bu arada, büyülerinde oluşan bu dengesizliğin sebebi, yeni seviye atladığın için, 1 yıldızın ortaya çıkmamış olduğu için. Şimdi kontrolün eskisinden daha üst bir seviyeye çıkmış olmalı."
Lider'in açıklamasını dinleyen genç büyücü, daha da rahatlamıştı. Elini açıp küçük bir ateş oluşturmak istedi. Gereken kelimeleri fısıldadığı anda ortaya çıkan parlak kırmızı alev, önce dalgalandı. Hemen ardından müthiş bir dengeye sahip oldu. Daha da iyisi, büyümeye başlamış gibi görünüyordu. Hafif hafif elinin etrafına yerleşti. Tamamını kaplamak için yeterli olmasada, elinin yarısından fazlasını kaplamıştı. Etrafa hatrı sayılır miktarda ısı saçıyordu.
"Bu... Çok garip bir his, Lider."
Küçük bir gülümseme ile konuşan adam "Zamanla alışıyorsun, evlat." dedi. Elini saran ateşi yok etmeyi denediği zaman, hiç titrememişti bile. Hafifçe dalgalanmaya devam ediyordu.
"İşte bu büyünün tehlikeli kısımları. Üst düzey bir büyü olmasa bile kontrolü çok zor. Zamanla buna da alışacaksın. Ama bana verdiğin sözü tutma vakti. Ben yokken bu büyüyü kullanma."
Cümlesini bitirdikten hemen sonra, kendi elide alevler ile kaplandı ve gencin elini tutarak büyüyü yok etti. Onun alevleri daha koyu bir kırmızıydı.
Çok heyecanlı olan genç büyücü kendi odasına giderek yeni güçlerini denerken, Lider'in gözleri kürenin üzerindeydi. Önce onu koltuğun üzerine bıraktı. Sonra hızlı adımlarla kendi odasına gitti ve tek kişilik yatağın yanından geçerek 2 kapaklı bir dolabın yanına geldi. Kahverengi bir dolaptı. Bir kapağı, diğer kapağa göre daha büyük görünüyordu. Aynı zamanda küçük olan kapağın açmak için herhangi bir yeri yoktu. Önce büyük kapağı açan orta yaşlı büyücü, elini kıyafetlerin arasından dolabın sağına yasladı. Bir süre o bölgede dolaşan eli, küçük bir düğmeye temas etti.
Yana doğru açılan küçük kapak ile birlikte oraya giden Lider, o tarafın içinden bir asa aldı. Önce ellerini onun üzerinde gezdirdi birkaç saniye. Kim bilir kaç zamandır bu asayı eline almıyordu. Pürüzlü bir yapısı vardı. Hafif kalındı ve fazla uzun değildi. Tutma yeri tamamen dallardan oluşmuştu. Aralarına ise küçük bir kırmızı ateş kristal tutuşturulmuştu. O asayı almadan önce sönük renkte olan taş, sahibinin ellerine geçince etrafa ışık saçmaya başladı.
Kapağı kapattıkdan sonra odayı terk eden asalı büyücü, yeniden salona geldi. Koltuğun üzerine bıraktığı soluk mavi renkli kürenin üzerine asasının ucunu hafif şekilde bastırdı. Küre ile teması başlar başlamaz etrafa yaydığı ışığı artan asa ile birlikte, son hız şekilde kürenin üzerinde yıldızlar beliriyordu. İlk seviyeyi geçmesi sadece 1 saniye sürdü. Kürenin mavi camında 2 adet kırmızı yıldız belirmişti. Hemen sonrasında yeniden yıldızlar oluşmaya başladı. Bu sefer daha yavaş olsada, hala oldukça hızlıydı. Çok geçmeden yeniden 4 yıldıza ulaştı. Küre de 3 adet kırmızı yıldız ortaya çıktı.
Diğer seviyelere göre çok daha yavaş şekilde ortaya çıkan yıldızlardan ilki tamamlandı. 2. yıldız da tamamlanırken, 3. yıldızın ortaya çıkması çok uzun sürdü. Yarısından sonra neredeyse durma noktasına gelmişti. Ama yıldız tamamen oluşana kadar tamamlanmadı. Asasını küreden çektiğinde, gözleri ciddiyetle parlıyordu. Bundan tam 16 yıl önce, ailesini kaybedip köy liderliğini eline aldığında, bu seviyedeydi. Koskoca 16 yıl geçmesine rağmen yapabildiği tek gelişme 2 yıldız atlamaktı. Kalbinde bir boşluk vardı. Bu boşluk kapanana kadar, hızlı gelişmek onun kaderinde yoktu. Bir iç çekmeyle birlikte odayı terk etti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..