Güneş ufuktan bize göz kırpıyor, birazdan çıkacağı mavi sahneye hazırlanıyordu. Gözlerini yeni açmış yavru kuşlar ise Gübeş'in hazırlanışını cıvıltılarıyla eşlik ediyordu. Burası hayat ie dosdoluydu. Bütün canlılar birbirleri ile uyum içerisinde yaşıyor, hiçbir canlı açgözlülük yapmıyordu. Yapmaya da gerek yoktu...
Bu tatlı telaşlı hazırlık sürerken, henüz Güneş'in ışıkları vurmamış bir dağın nasıl oluştuğu bilinmeye bir mağarasında, daha çok bir oyuğu anımsatıyordu, bir ses duyuldu. Ses ilk önce anlaşılmayacak bir şekilde boğuk çıktı. Sebebi oyuğun içinde yankı yapmasıydı ama daha sonra sesin "sesler" alması ile boğukluğu bir anda sönüverdi ve daha net duyulmaya başladı. Ama bu sesleri kim duyacaktı ki?
Güneş sağolsun, gökyüzü yeni yeni aydınlanıyordu ve aç ve yemek bekleyen yavru kuşlar haricinde kimse uyanık değildi. Yavru kuşlar her ne kadar sinir bozucu sesler çıkartsa da diğerleri uyumayı yeğliyordu. Buna Ebeveyn kuşlar da dahil.
Güneş, hiç bitmeyecek gibi olan sahne hazırlıklarını sona erdirerek mavi sahneye çıktı ve bütün gücüyle o verilmiş ender görevi yerine getirmeye başladı.
Güneş'in görevini yerine getirmesiyle diğer canlılar uyandı, kimisi karnını doyurmak için harekete geçti kimisi de bölgesini kolaçan etmek için... Sonuçta hepsi gmrevini yerine getieiyordu. Herhangibir sorun yoktu.
O canlılardan biri, yeşil gözlü dağ keçisi, hani o hiç güneş görmeyen -göremeyen ama görmeyi çok istiyen- dağ var ya, işte o dağda yiyecek bir şey arıyordu. Etrafı o yeşil gözleriyle tarıyor, yiyecek bir şey var ise onu yiyordu. Her ne olursa; elma, ot, yaprak hatta toprak bile. O sırada o kahverengi burnuna bir koku geldi: enfes ve çrkici bir koku. Bu, yiyecek kokusuydu! Nerede olsa alırdı, kaçarı yoktu. Neşevile meleyerek dağın alt tatafından gelen kokunun peşinden gitti. Bir kaç dakila sonra kokunun geldiği yere çok yaklaşmış ama bir türlü tam yerini bulamamıştı. Zavallı keçi!
Keçinin bu okaya morali bozulmuştu. Bulunduğu yer dağın kenarıydı. Arkasında enfes bir manzara, altında sağa ve sola kolları uzanan pek de geniş olmayan bir kayaç, önünde ise set şekildeki dağnın bir parçası bulunuyordu. Oysa, biraz üstte baksa kokunun geldiği ufak oyuğu görebilirdi, Salak keçi.
Keçi canı sıkılmış ve sinirli bir şekilde meledi. Sonra da önünde bulunan sete tosladı. Keçi, kendini o kadar zorladı ki kendi kafası acıdı. Toslamanın etkisiyle geriye giden keçi neredeyse kırk sekiz metreden aşağıya düşüyordu. Aptal keçi!
Ama en sonunda kafasını yukarı çevirip - bir zahmet - aradığı kokuyu buldu.
Keyifle meleyerek duvara o düz toynaklarıyla çıktı ve kafasını o oyuktan içeri soktu.
Karşısında birkaç yeri kırılmış olan açık mavi ve beyaz nokta şeklinde pullarla kaplı bir yumurta buldu. Yumurta! Bu keçinin en sevdiği birinci yiyecek! Birinciliği paylaştığı diğer yiyecekleri saymayağacım!
Krçi yumurta kırıklarından en büyüğü şeçip ağzına aldıktan sonra bir anda ortaya küçük mü küçük bir canlı çıktı. Canlıyı görmeyi beklmeyen yeşil gözlü, boğuk bir me çığlığı atarak yere düştü, yine... Korkak keçi!
"Mee."
Ufaklıktan ses gelmedi.
"Me?"
"..."
"Me!"
Keçi olduğu yerden kalmayı başaramış ve yere düşürdüğü kırık yumurta parçasını oracıktan midesine indirmişti. Daha sonra yukarı kafasına çevirdi. Orada, yukarıda bir küçük mavi canlı vardı. Kertenkeleye benziyordu! Keçi buna yemin edebilirdi! Ya da o, keçileri kaçırmıştı, yine.
"Meeee?"
Küçük canlıdan ses çıkmadı. Ama keçi, 'kutsal' görevini yerine getirmişti ve o canlıya pek takılmadı. Yerinden kalktı ve diğer birinciliği paylaşan yiyecekler aramak için yola çıktı.
Küçük kertenkelemsi canlıdan yine ses seda çıkmadı.
Bir kaç saat bilahare, bu küçük kertenkelemtırak canlıyı yine birileri rahatsız etti. Bunlar ise Serseri Kurtlar'dı. Adları gibi serseri olan bu hayvanlar gördükleri her işe burunlarını sokar, kavga etneyi seven tiplerdi. Toplam üç kişiden oluşan grup kertenkelemtırak canlıyı incelemeye koyuldular. Beyaz pulları dikdörtgeni andıran çene yapısı, çenesine kıyasla küçük kalan bedeni ve dökdörtgen burnunun üstündeki küçük tümseği vardı. Yavruydu.
Ama kurtlar tek bir şeyi düşünüyordu. Onunla oynamak! Bu kurtlar ne kadar serseri ise o kadar da oyumcuydu. Yavruyu aşağıya indirmek için ortada bulunan kurt, zıpladı ve başını o oyuğun içine soktu. Yavruyu ağzına aldı ve onu incetmemeye çalışarak aşağıya indirdi ve ağzından yere bıraktı. Yavru hiçbir şekilde hareket etmiyor, kımıldamıyordu. Kurdun teki geldi ve pençesini şakasına yavruya salladı. Pek de hızlı olmayan pençe gerisinde tok bir tıklama bırakmıştı. Onu oyuktan alan kurt yine ağzına alarak diğer kurtlarla birlikte dağın hemen aşağısına, düzlük ve daha rahat alana götürdüler. Orada bir nehir vardı. Berrak sulu, canlı bir su hayatına ev sahipliği yapan... Ama yavru bu kıyağa bile gözlerini açmamıştı. Uyuyor gibi bir hali vardı. Kurtlar onun aç olduğu bu yüzden de gözlerini açamadığını düşündü. O halde tek bir çare vardı, ona yemek getirmek ve bu kurtlar oyun oynarken yiyecek bulmayı çok iyi biliyordu. Tam da mekana gelmişlerdi ha, etraf Parıltı Kelebekleri ve Işık Sümüklüböcekleri'yle doluydu. Bu iki türde hem oyuncak hem de yiyecek olabiliyordu. Kurtlar onları kovalamaya başladı. Sümüklüböcekler kolaylık yakalanıyor ama kelebekler çevik hareletşerşe kurtların pençelerinin arasından uçuğ gidiyordu.
Saatler sonra, yani üç saat, Güneş mavi sahnesinin merdivenlerini elleri cebinde yavaş yavaş inerken onu izleyen seyircilerine son bir sıcak sıcak gülümseme atıyordu. Artık onun güzellik uykusu vaktiydi. Sahne Ay'a kalıyordu. Kurtlar yavrunun önüne küçük bir yiyecek dağı oluşturmuştu. Dağ, kelebek ve sümüklüböcek haricinde birkaç elma, yaprak ve dal bulunduruyordu. Düşünceli kurtlar, ya arkadaşları yakaladıklarını beğenmezse, o zaman elma ya da dal yer öyle değil mi?
Ay yavaş yavaş sahneye çıkarken kurtlar oyun vaktinin dolduğunu artık eve dönüş zamanının geldiği biliyordu. Ama gitmeden önce sevgili mavi kertenkelemtırak arkadaşlarının üşümemesi için üstüne yapraklar örttüler. Umdular ki yarın yeni arkadaşları dinç bir şekilde ayağa kalksın ve ona hazırladıkları yiyecekleri afiyetle yesin.
Keşke işler onların umduğu gibi gitseydi, keşke!
Onlar gitmeye hazırlanırken bir anda ortaya çıkıveren küçük kuşlar yiyecek dağını bir 'açık büfe' olarak değerlendirip bir şeyler almak için oraya konmuşlardı bile. Bunu gören kurtlar hemen yiyeceklerin yanına gittiler ve ufak kuş sürüsünü dağıttılar. Biraz daha orada durdular. Yiyecek arkadaşları içindi! Onlar için değil! Yaklaşık on iki dakika sonra hava karardı ve Ay bütün güzelliği ile parşamaya başladı. Kurtlar ise bu sefer gerçekten gitmeliydiler ama dur, em büyük kurt buraya kimsenin gelmemesi için gölden az ötede bulunan ağaca kokusu bıraktı. Burası artık onun bölgesi olsuğu anlamına geliyordu. Diğer canlılar artık buraya girmeden önce bir kez daha düşüneceklerdi. Yiyecek için hayatını riske atmak mı, hayır, burası imkanların bol olduğu bir yer bunu yapmak için aptallığı ve cesurluluğu bir arada taşımak gerekir!
Grceyarısı gelince bazı kuşlar gerçekten hayret edici bir şekilde o sınıra girdi ve yavrunun yanına gittiled. Yere kondular ve yiyecek dağını mideye indirmeye koyuldular. Aptal kuşlar!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..