Alex, şehrin meydanında öylece dikili dururken insanların sürekli bir yerlere koşuşturduğunu, dükkanların hınca hınç müşteriyle dolu olduğunu gördü ve hemen meydana açılan dört sokaktan birine girip yola koyuldu.
Sağında ve solunda kurulan tezgâhlarda çeşit çeşit parşömenler, taşlar ve anlam veremediği tuhaf cihazlar satılırken bazılarında da şans oyunları oynanıyordu.
Alex bunları incelemek istese de sanki peşinden at koşturuyormuş gibi hızla oyluna devam edip tezgâhların sokakla beraber bittiği yerde yol iki kola ayrılırken ortada da bir dükkân vardı. Dükkânın camından silahları görünce hemen kapıyı açıp içeriye girdi ve ahşap döşemeli, güzel kokulu dükkânın kel kafalı, top sakallı sahibi kasanın olduğu tarafta duruyordu. Ve kendisini görünce adam gözlerini kısıp, “Yabancı?..” diye mırıldandı. Ardından kaşlarını yükseltip, “Turist!” dedi.
“A, merhaba… Bir kılıç alacaktım. Elinizde neler var?”
Adam boğazını temizleyip kasanın arkasından çıkıp müşterinin sağında kalan kılıçları işaret ederken çift elli, ortasında mor bir mücevherin olduğu gümüş kılıcı eline aldı.
“Bu kılıç, üstündeki taş sayesinde aşırı büyük yenilenme hızına sahip yaratıkların yenilenmesini çok ciddi yavaşlatan bir özelliğe sahip. Kılıcın kendisiyse ruhlar gibi fiziksel hasar veremeyeceğiniz yaratıkları öldürebilir. Üstelik efsunlanabilir durumda.”
Alex, kılıcı eline alıp birkaç hamleyle havayı keserken kılıcın ağırlığına, tuttuğunda verdiği hisse ve keskinliğine bakıp hayran kaldı.
“Bu kılıç ne kadar?”
“5.000 Peni.”
Alex hemen elindeki keseyi açıp içinden dört gümüş iki tane de altın paranın olduğunu gördü. Gümüşlerin üstünde; iki tane 50, bir tane 100 ve bir tane de 500 yazarken, altınların ikisindeyse 100 yazıyordu.
“Peki…” elini keseye sokup iki altını çıkartıp adama uzattı. “Bunlarla alabileceğim düzgün bir kılıç var mı?”
Adam paraları görünce yüzü düştü.
“Demek sadece 20 peniniz var.”
Dükkân sahibi delikanlının elinden kılıcı sert bir hamleyle söküp aldı ve kendisine hiçbir özelliği olmayan sıradan bir çift elli kılıç verdi.
“Düz kılıç. Hiçbir özelliği yok ama yine de iş görür. Birilerini kesebilirsiniz.”
Alex kılıcı eline aldığında gerçekten oldukça sıradan bir çift elli kılıç olduğunu fark edince aklına geçmişte ilk paralı asker olduğu zamanlar geldi. Hiçbir ekipmanı yoktu ama yanındaki sıradan kılıcıyla geleceğindeki yolu çizmişti.
“Alıyorum.”
Alex, kılıcıyla beraber dükkândan çıkacakken aklına bir şey takıldı.
“Neden hiçbir ürünün altında etiket fiyatı yazmıyor?”
Dükkân sahibi gayet sert bir tavırla, “Kılıcını aldın,” dedi. “Şimdi defol.”
Alex dolandırıldığını düşünse de olay çıkartmak istemediği için dükkân sahibinin simasını aklına kazıdı ve dışarıya çıkıp sokakta gördüğü ilk kişinin önünü kesti.
Yabancı korkudan irkilerek, “Bir sorun mu var?” diye sordu.
“Yok, hayır. Sadece loncanın nerede olduğunu soracaktım.”
Yuvarlak gözlüklü, yeşil saçlı, beyaz renkli şık bir takım elbise giyen yabancı sol tarafındaki yolu işaret ederek, “Sağdan ikinci sokakta,” dedi.
Alex, hemen kendisine denilen yere doğru koşar adımlarla giderken yabancı şaşkın bakışlarıyla belinde silahı, elinde kesesi olan genci öylece ardından seyretti.
Kendisine yolu tarif eden adamın bahsettiği sokağın başına geldiğinde sürekli birilerinin girip çıktığı bir yer direkt gözüne çarptı ve yaklaşınca adamın bahsettiği lonca olduğunu anladı. Hemen içeriye girip kapının on metre ötesindeki görevlinin bulunduğu tezgâha ilerledi.
“Merhaba. Kiralık asker olmak istiyorum. Kayıt ücreti ne kadar?”
Görevli kadın kollarını göğsünde birleştirip, “Kusura bakmayın ama burası Maceracılar Loncası,” dedi. “Kiralık asker loncası arka sokakta kalıyor.”
“Peki, maceracı olabilir miyim?”
Kumral saçlı, kaküllü, beyaz tenli, kara gözlü kadının güzelliğine bakmaktan kendini alamayan gencin bakışlarını görevli görmezden gelerek tezgâhın üstüne mavi bir küre koydu.
“Elini üstüne koyun lütfen.”
Alex, denileni yaptı ve birkaç saniye geçince kadın, “Hiç büyü gücünüz yok anlaşılan,” dedi. “Bu hâlde sizi maceracı loncasına alamam. İsterseniz arka sokaktaki Kiralık Asker Loncasına gidin ama orada da aynı şeyleri söyleyeceklerdir. Büyü gücü olmayan biri burada bir işe yaramaz.”
Alex hiç beklemediği bir cevapla loncadan ayrılınca kendisini boşlukta hissetti. Ne yapmalıydı? Büyü gücünü nasıl kazanabilirdi?
“En iyisi Kiralık Asker Loncasına gideyim. Belki işime yarar bir bilgi edinebilirim.”
Arka sokaktaki Kiralık Asker Loncasının kapısını açtığı gibi dizlerini kırıp başının üstünden fırlatma bıçağının geçtiğini hissetti. Soğuk kanlılıkla bıçağı yerinden çıkartıp kendisine fırlatan kızıl saçlı, ağzı ve burnu siyah bir maskeyle kapanmış kızın önündeki masaya fırlattı.
İnsanlar hayretle adamın nasıl bıçağı fırlatanı bildiğini anlamaya çalışırken kayıt yerindeki sol gözünde bıçak yarası olan, esmer, siyah kabarık saçlı, iri göğüslü, kedi kulaklı kadını gördü.
“Ben Kiralık Asker Loncasına katılmak istiyorum. Kayıt işlemlerini nasıl yapmalıyım?”
Kadın, “Büyü gücün var mı?” diye sordu.
Alex bir an duraksayıp ne diyeceğini düşündü. Acaba olduğunu söylese kendisini sorgusuz sualsiz kabul eder miydi? Yoksa bu bir yem miydi?
“Yok, hayır. Nasıl kazanacağımı da bilmiyorum üstelik.”
Kadın bir anda kahkaha patlattı ve loncanın geri kalanı da kadına katıldı.
“Büyü gücü öyle kafana göre kazanabileceğin bir şey değil! İçinde yatıyor olması lazım. Eğer bunun hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsan kütüphaneye falan git ama bu halde seni alamam. Hadi, yürü git şimdi.”
Alex, bir kez daha kovulmasına rağmen bu sefer izleyebileceği bir yolun olduğundan sağına soluna bakmadan şiş kebap satan esnaflardan birine kütüphanenin yerini sordu ve doğruca yola koyuldu.
Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra keskin hatları, heybetli bir görünüme sahip devasa kütüphanenin kapısından içeriye adımını attığı anda önünde turkuaz renkli bir panel belirdi.
– Ad / Soy ad –
Alex bu sefer asıl adını söylemekten şimdilik kaçınıp sadece, “Alex,” dedi.
[Bilge Ağaç Kütüphanesine hoş geldiniz Sayın Alex.]
Nereden geldiği bilinmeyen küçük kız çocuğu sesi yüzünden aniden irkilse de hızla kendisine geldi ve panel önünden kalktığında bir kapı daha açıldı. Ve nihayet kütüphanenin içerisine girebilmişti.
Yüzlerce metre uzanan raflar, raflar arasında resmen seyahat eden kızaklar ve o kızakları kullanan solgun gri tenli, bir yirmi boylarında, uzun burunlu, dar çeneli, kırmızı gözlere sahip yaratıkların varlığına şahitlik ediyordu.
Sağ tarafında ucu bucağı görünmeyecek kadar uzun masalar ve o masaların üstünde insanlar bulunurken karşısında da kütüphane görevlisinin masası bulunuyordu. Hemen gözleri görmeyen, güler yüzlü, buruşuk suratlı yaşlı kadının yanına gitti.
“Merhaba. Büyüyle ilgili kitap arıyordum. Nerede bulabilirim?”
Yaşlı kadın, delikanlının sebepsiz yere yüzüne üfleyip, “Artık aradığın kitabı bulabilirsin,” dedi. Ardından başını önüne eğdi.
Alex, görevlinin yanından ayrılıp raflar arasında birkaç saat gezinirken gözüne “Büyüyü Hisset” başlıklı bir kitap ilişti.
Hemen kırmızı ciltli kitabı alıp herkesin oturduğu masalardan birine oturup kitabı iyice okumaya başladı.
Büyü, kişinin yaşama olan duyarlılığını arttıran bir histen doğar. Öyle ki, büyü gücünü keşfedenler kendi iç dünyalarındaki yaşama karşı olan duygularını bilebilen, hissedebilenlerdir. Tabii, bunlar süslü sözlerden başka bir şey değil. Büyüyü hissetmek için öncelikle büyüyü depoladığınız yer olan çakrayı oluşturmalısınız ve bunu yapmanın en hızlı yolu büyünün en yoğun olduğu yerlerde durmaktır. Bedeniniz bu garip enerjiden kendisini korumaya çalışırken istemsizce çakranızı açacak ve büyüyle kendisini doldurmaya başlayacaktır. Eğer bunu başarabilirseniz kitabın sonraki bölümüne geçin.
Alex kitabı kapatıp rahatlıkla aldığı yere geri koydu ve bu seferde “Zindan” adlı bir kitabı eline aldı. Tekrar yerine geçip okuduğunda gitmesi gereken yeri anlamış oldu.
Yoğun büyü gücüyle dolu olan zindanlarda para olarak ne altın ne de gümüş kullanılıyor. Onun yerine “Yun” denilen dışı büyü kristali kaplı, çeşitli alışımlardan üretilen madeni paralar kullanılıyordu. Yoğun büyü gücü yüzünden sıradan altın, gümüş gibi madenler zindanların ileri ki seviyelerinde formlarını koruması neredeyse imkânsız bir hale geliyordu. Tabii, bu farklı para birimi yüzünden zindanın içinde bambaşka bir ekonomik pazar canlanıp, önceden temizlenen yerlere insanlar yerleşti. Ve “İçeridekiler – Dışarıdakiler” diye iki yeni kavram gelişti. Zindan da yaşayan insanlar dışarıdakileri güçsüz bulurken, dışarıda yaşayan bizler de içeridekileri gerçekten kaçan korkaklar olarak tanımlıyoruz.
Alex, bu kitabı da kapatıp yerine koyduğunda artık istediği bilgilere sahipti. Önce zindanlara girip çakrasını açacak ardından büyüyle ilgili kitabın sonraki maddelerini gerçekleştirerek az da olsa büyü gücü elde edecekti.
“Şu ana kadar hiçbir sorunla karşılaşmadım. Umarım bundan sonrası da benim için kolay olur.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..