Bölüm 137
Parça 1
Vel geçen birkaç saatin ardından kendine gelmeye başlar. Gözlerini yavaşça açar ve ayağa kalkar.
'Aaa her tarafım ağrıyor, yerde yattığım için olmalı'
Etrafına bakar ve oldukça şaşırır.
'Rüya görüyorum sanırım ya da kafama aldığım darbelerden dolayı delirdim gerçi her ikisi de mümkün'
Bir ormandadır ama renkler o kadar canlı gözüküyordur ki tamamen gerçek dışıdır. Ağaçların gözleri ve ağzı vardı, etrafta ki kuş cıvıltıları bir senfoni gibiydi.
'Burada neler döndüğünü anlamış değilim ama benim en çok merak ettiğim şey o mavili ve Berlin'nin nerede olduğu öncelikle onları bulmalıyım.'
Vel tam yola koyulacakken çalıların arasından çıkan takım elbise giymiş, gözlüklü beyaz bir tavşan görür. Tavşan cep saatine bakıp endişeli bir şekilde hızlanmaya başladı. Belli ki bir yere yetişmeye çalışıyordu.
Vel gördüğü manzara karşısında donup kalmıştı. Suratında ki ifade ekşi bir şey yediğimiz de oluşan ifade ile aynıydı. Ne yapacağına dair bir fikri olmadığı için tavşanı takip etmeye karar verdi. Tavşan zıplayarak ilerliyordu. Vel'in suratında ben ne yapıyorum der gibi bir ifade ile tavşanı takip etmeye devam ediyordu.
Tavşan bir ağacın yanından dönüp gözden kayboldu. Vel onu kaybetmemek için koşmaya başladı, aynı ağaçtan döndüğü sırada önünde aniden normalden biraz daha büyük bir kedi belirdi. Vel bir çığlık patlattı.
'Waaaaaaaaaaa !!' ve yere düştü.
Kedi havada süzülüyordu ve bütün yüzünü kaplayan bir gülümsemesi vardı.
Kedi Vel'e baktı ve
'Şapkanın orada ki çay partisine gitmelisin' ve sözlerinin ardından, kısım kısım kaybolmaya başladı. En son kaybolan parçası bütün yüzünü kaplayan gülümsemesiydi.
Kafası yeterince karışık olan Vel'in kafası daha da karışır.
'Peki düşünelim, ilk önce tavşan, sonra bu psikopat kedi ve şimdi de Şapkanın orada ki çay partisi anlıyorum evet her şeyi anlıyorum aslında hiçbir şey bilmiyorum.'
Vel tavşanı aramayı bıraktı ve uzun bir ağacın tepesine çıktı. Ağacın tepesinden manzaraya baktı birden fazla gök kuşağı görüyordu, biraz daha bakındı ve bir duman gördü tuhaf bir duman sanki bir duman değil de dans eden biri gibiydi.
Dumanın olduğu yere gitmeye karar verip ağaçtan atladı. Ormanın içinde usulca ilerliyordu kısa bir süre sonra dumanın çıktığı yere varmıştı. Dumanın çıktığı yer diğer yerlerin aksine karanlık ve ürkütücü bir havası vardı. Vel tedirgin bir şekilde ilerledi ve karşına büyük bir yaprağın üzerinde oturan büyük yaşlı bir tırtıl çıktı.
Tırtıl Vel'in daha önce görmediği bir şey içiyordu bir nargile yani duman ondan geliyordu. Tırtıl yaşlı gözlerini Vel'e çevirdi, nargilesinden biraz çekti ve konuşmaya başladı.
'Kimsin sen?'
'Aniden kendini böyle saçma bir yerde bulmuş bir gencim.'
'Kafan karışmış gibi genç adam değişiklik sana fazla mı geldi?'
Vel artık bulunduğu saçma durumlara aldırış etmeden cevap verdi.
'Şöyle düşün tırtıl uzun yıllar boyunca bir tırtıl oldun ve bir gün uyandığında kelebeğe dönüştün kafan karışmaz mıydı? Ya da bu değişikliğe hemen uyum mu sağlardın?'
Tırtıl öfkelenmişti, nargilesinden bir yudum çekti ve bütün dumanı Vel'e üfledi. Bunun nedeni Vel bilmese de tırtılın kelebeğe dönüşemiyor olmasıydı. Tırtıl cümlesini söylerken son 2 kelimeye vurgu yaptı.
'Seninle konuşacak bir şey kalmadı, hem Kimsin Sen?'
Vel bir cevap vermedi çünkü konuşma başa dönmüştü ve oradan hızla ayrılıp rengarenk olan ormana geri döndü.
Nereye gideceğini bilmeden rastgele ilerlemeye başladı ve beyaz tavşanı tekrar gördü bu sefer onu kaybetmemek için dikkatli davranıyordu. Sonunda beyaz tavşan onu bir yere getirmişti.
Küçük eski bir ev vardı, evin tasarımı uzun bir şapkayı andırıyordu ve evin önünde oldukça uzun bir masa vardı. Masanın üzerinde çayın yanında çok iyi gidecek çeşit çeşit atıştırmalıklar vardı. Masanın etrafında sandalyelerde vardı tabii ki ama pek dikkat çekmiyordu, ama biri hariç, masanın baş ucunda ki bir sandalyenin başında oldukça uzun olan bir şapka vardı.
Tavşanın sandalyelerden birine oturacağını beklerken tavşan hızla eve gitti ve içeri girdi. Vel yavaşça ilerledi ve bir sandalyeye oturdu. Atıştırmalıklardan bir tane aldı. Şu ana kadar yediği her şeyden daha güzeldi bu basit atıştırmalık, hızla birkaç tane daha almak için hamle yaptı ama bir şey eline vurmuştu.
Kafasını çevirdi ve daha önce gördüğü kediyle burun burunaydı tabii ki kedi her zaman yaptığı gibi gülümsüyordu. Vel korkarak geri çekildi.
'Oburluk yok, biraz daha bekle'
Kedi yine kısım kısım kaybolmaya başladı yine en son gülümsemesi kaybolmuştu. Vel saniyeler akıp giderken kafasını kaldırıp güneşe baktı ve güneşinde burada ki her şey gibi garip olduğunu gördü. Oyuncakmış gibi görünüyordu ve ona bakmak gözlerini hiçte etkilemiyordu.
'Bu yer fazla çılgınca'
Vel artık bu yer hakkında düşünmeyi bırakmıştı. Arkasından gelen ayak seslerini duydu ama kafasını çevirmedi artık başka bir tuhaflıkla karşılaşmak istemiyordu.
'Hiç mi saygın yok? Yoksa kulakların mı sağır? Bir dakika eğer ikinci sorunun cevabı evetse buna cevap veremezsin'
Vel kafasını çevirmeden kim olduğunu anlamıştı o mavili kızdı. Kızın sesi oldukça akılda kalıcıydı. Vel sakince karşılık verdi.
'Neden sana saygı duyayım ki?'
'Saygı duyman gereken ben değilim zaten'
'O zaman kim ?'
'Buranın yaratıcısı tabii ki'
'Sanırım burayı yapan kişi demek istedin çünkü hiçbir canlı bir şey yaratamaz. Yaratma yoktan var etmektir bizim böyle bir gücümüz yok'
'Haklısın ama benim için o bir yaratıcı çünkü beni o yaptı hem yaratıcı demek kulağa havalı gelmiyor mu sence de?'
'Seni, o mu yaptı?'
'Evet'
'Peki ya burada ki diğer canlılar mesela o korkunç kedi'
'Söylediğine göre burayı yarattıktan bir süre sonra kedi, tavşan ve tırtıl kendiliğinden ortaya çıkmış yani yaratıcım da onların nasıl oluştuğunu bilmiyor.'
'Anlıyorum peki senin adın ne?'
'ALICE'
'Alice demek anladım. Söyle bana Alice neden bizi kaçırdınız?'
'Yaratıcım istediği için tabii ki bunu istemesinin nedeni de onun oyuncağını kırmanız'
'Oyuncaktan kastın şeytan olmalı peki bunu anladım bizi neden istediğini de az çok anladım asıl soru yapıcın nerede?'
'Birazdan burada olur'
'Peki bu şapka neyin nesi?'
'Yaratıcım şapkaları çok sever bu yüzden her seferinde o sandalyeye başka bir şapka koyar.'
'Şapkaları kim yapıyor peki?'
'Onları dışarından getiriyor ama hep onun için yapan biri olmasını istiyor'
Vel aklından geçirdi. (Bu kadar çılgın bir şapkacı olacağını sanmıyorum)
'Şimdi benim gitmem lazım görevim bitti'
'Görevin neydi ki Alice?'
'Senin sorularını cevaplayıp yaratıcımı gereksiz sorulardan kurtarmaktı'
'Alice yaratıcın oldukça sinir bozucu'
'Ama sana yaratıcı dedirtecek kadarda akıllı Vel'
Vel bir şey söyleyemeden Alice saçma bir hızla koşarak gözden kayboldu.
'Bu saçma yerin ismi Alice Harikalar Diy---'
'Burasının ismi Aria'nın Harikalar Diyarı demek üzereydin sanırım'
Vel bu kez kafasını çevirdi ve karşısında Alice benzeyen ama daha uzun boylu cadılar gibi giyinmiş ve giydiği her şeyin rengi mavi olan bir kız gördü, suratında ki ifade Alice'in aksine neşe doludur.
'Harikalar Diyarıma hoş geldin büyücü umarım eğleniyorsundur.'
'Sen kimsin?'
'Aria, yani burayı yaratan kişiyim. Aynı zamanda Mavi cadıyım'
'Huzurun ve barışın cadısı öyle değil mi?'
'Evet'
'Peki söyle bakalım delirmiş cadı bizi buraya getirmekte ki amacın ne ?'
'hmmmmmm aslında şimdi düşündüm de sizi buraya getirmek için bir nedenim yoktu sadece canım istedi.'
'ha?'
'Hm?'
'Benimle dalga geçmediğine eminim cadı sonuçta bu abuk subuk yerdeyiz.'
'Abuk subuk mu? Daha harikalar diyarıyla ilgili hiçbir şey görmedin bu yüzden hemen karar vermemelisin'
'Kesinlikle daha fazla şey görmek istemiyorum hem Berlin nerede?'
'İstesen de istemesen de sana Aria'nın harikalar diyarını göstereceğim ve şapkaları'
'Neden kendinden bir başkası gibi bahsediyorsun hem şapkalar ne alaka? Aaaaaa kafayı yemek üzereyim'
'Çıldırman için henüz erken daha çay partisine başlamadık'...
Parça 2
Vel için saçma olan bir diyalogdan sonra çay partisi başlamak üzereydi, beyaz tavşan küçük bir servis arabasıyla çayı getirmişti ve beklenmedik bir şekilde zıplayarak çayı masaya koymuştu, geri kalan işleri de zıplayarak halletmişti. Vel gözünün önünde gerçekleşen bu saçma durumu saçma bir ifade ile izliyordu.
Tavşan servisi yaptıktan sonra küçük servis arabasını alıp gitti. Aria Vel'e baktı ve konuşmaya başladı.
'Çaydan içmelisin büyücü iyi olduğunu garanti ederim.'
Vel Aria'ya ne saçmalıyorsun der gibi bir bakış attıktan sonra önünde ki çaya baktı, beklediğinin aksine normal bir çaya benziyordu.
'Peki deneyeceğim.'
'Tuz atmayacak mısın?'
'Kullanmıyorum.' Vel birkaç saniye duraksadı ve konuşmaya devam etti.
'Tuz mu? Şeker demek istedin sanırım'
'Hayır, tuz demek istedim ve söyledim de'
'Neden çaya tuz atayım ki?'
'Bu normal değil mi?'
'Hayır normal olan çaya şeker atmaktır.'
'Peki normal olanın çaya şeker atmak olduğunu söyledin peki burada ki konuşmalarına bakarsak benim anormalliğime vurgu yapıp hakaret ediyorsun ama kendin şeker kullanmayarak bir anormallik yapıyorsun. Bunu yaparak beni eleştirmen ne kadar mantıklı büyücü?'
'Bir dakika şeker atmamakta normal bir durum'
'O halde tuz atmakta normal olmalı'
'Hayır hayır bu normal değil'
'Buna kim karar veriyor bir tür kurul falan mı var?'
'Ne? Hayır yok öyle bir şey'
'O zaman neden bu normal şu normal diye atıp tutuyorsun?'
'Çünkü normal olan normaldir.'
'Kurduğun cümleyi tekrar düşün ve bana hangimizin saçmaladığını söyle büyücü'
Vel bir süreliğine sessizliğini korudu.
'Haklısın cadı'
'İyi ya da kötü, normal ya da anormal, sevmek ya da nefret etmek ne olduğu fark etmez bunları standartlaştıran bir şey yoktur. Bunlara kendimiz karar veririz, bir şeyin iyi olması da bizim tercihimizdir kötü olması da bunu anlamalısın büyücü'
Vel ilk başta karşısında ki kişiyi deli biri olarak görmüştü ama şu an böyle düşünmesinin nedeninin aralarında ki zeka farkı yüzünden onu anlayamaması olduğunu anlamıştı ve ilk kez kendini aşağılanmış hissetmişti.
Aria Vel'in ne düşündüğünü anlamışcasına sırıttı ve konuşmaya devam etti.
'Ne olduğunu fark edip çay partisinin keyfini çıkarmaya mı karar verdin? Yoksa güzelliğim aklını çeldi ve dilini mi yuttun?'
'Her ikisi de değil sadece ilk kez birine gerçek anlamda saygı duymam gerektiği hissine kapıldım ama şimdi geçti.'
'Garipsin, büyücü'
'Bunu senden duymak istemiyorum'
'Peki hadi partinin keyfini çıkar ayrıca bende çok eğleniyorum ilk kez bir çay partisini tek geçirmiyorum'
Bu cümleyi her cümlesinde ki gibi gülümseyerek söylemesi Vel'i hem ürkütmüş hem de üzülmesine neden olmuştu. Karışık duygular yaşayan Vel'in ne yapacağına dair bir fikri yoktu sadece bedeni değil aklı da adeta tutsak edilmişti.
'Cadı merak ettiğim bir şey var ne zamandır buradasın?'
'Hmmm o olaydan beri, yani o olay olduktan sonra buraya geldim ve harikalar diyarımı yarattım işte o zamandan beri buradayım yüzyıllar geçmiş olmalı'
'Bir dakika o kadar zaman buradan hiç çıkmadın mı?'
'Hayır'
'Ama Alice şapkaları dışarıdan getirdiğini söyledi'
'Evet dışarıdan getiriyorum daha doğrusu kuklalarım ile, sen de görmüş olmalısın şu implerin öldürdüğü insanlar onların hepsi bana aitti ama nereden geldiği belli olmayan o impler onları yakalayıp öldürdüler neyse yenisini elde etmek sıkıntı değil'
Vel ilk kez sert bir şekilde konuşmaya başladı.
'Sen neden bahsediyorsun? Canlılar senin oyuncağın değil'
Cadının ifadesi hiç değişmiyordu.
'Oyuncak? Elbette değiller bu yüzden onları benim yapıyorum'
Vel öfkeyle ayağa kalktı ve ellerini masaya vurdu.
'Saçmalama!!! '
Aria'nın bakışları bir anda inanılmaz sertleşti ve yüzünde korkunç bir ifade oluştu.
'Otur ve kapat çeneni.'
Vel istem dışı bir şekilde dediğini yaptı. Bir tür güç onu itaat etmeye zorluyordu.
Aria tekrar gülümsemeye başladı.
'Senin için bir böceğin değeri nedir? İşte benim içinde sizlerin değeri o'
Vel istese de sesini yükseltemiyordu.
'İkisi aynı değer de değiller'
'Daha demin söyledim ya neyin nasıl olacağına kişinin kendisi karar verir aynı benim iyi ya da kötü olmama kendi düşünce tarzınla karar vermen gibi'
'Yani sen kimseyi umursamadan kendi doğrularınla yaşıyorsun hiç de barışın ve huzurun cadısı gibi değilsin'
'Buraya geldiğinden beri herhangi bir savaş gördün mü ya da huzursuzluk?'
'Hayır'
'İşte burasını ben yarattım.'
'O zaman neden bunu benim dünyamda da yapmadın'
'Çünkü insanlar var onlar var oldukça bu imkansız'
'Ne demek istiyorsun?'
'Söylesene savaşın ve barışın nedeni nedir?'
Vel kısa bir süre düşünüp cevap verdi.
'Savaşın nedeni tarafların anlaşamamasıdır barışın ise anlaşması'
'Bence öyle değil, bence savaşın nedeni yaşayanlardır, barışın nedeni ise ölenlerdir'
'Kısacası barış ve huzur için herkesin ölmesi mi gerekiyor?'
'Evet işte o zaman gerçek barışa ulaşabiliriz'
'Kimse olmazsa bu dünyanın anlamı ne ki cadı?'
'Bir anlamı olmak zorunda mı ki? Hem kendi türünüzü öldürmenin ne anlamı var ki? Siz yaşayanlar hem kendi türünüzü hem de diğer türleri öldürüp duruyorsunuz en basitinden buraya gelirken öldürdüğün impler onlar sadece yaşamaya çalışıyordu aynı sizin gibi ama sen onları kendi çıkarın için öldürdün ve kendince barışı sağlamış oldun'
'Hayır bu farklı bir durumdu'
'Öyle mi dersin bana pek de farklı gözükmedi ama her durumda birileri ölüyor ve birileri üzülmek zorunda kalıyor böyle bir sistemi sevmiyorum'
'Ölüm doğanın kanunu ve kaçınılmazdır'
'Doğal yollardan olmasına diyeceğim bir şey yok ama düşün siz büyücülerin içinde inanılmaz olanlar var mesela alevi kontrol eden bir yıkım büyücüsü tek bir büyü ile bir kasabayı hatta şehri yok edebilir. Böyle büyük güçler taşıyorsunuz ama bunları sadece savaşmak için geliştirip duruyorsunuz hiçbiriniz büyüyü farklı bir amaç için geliştirmiyorsunuz öyle değil mi?'
Vel Aria'nın haklı olduğunu biliyordu bu yüzden inkar etmedi.
'Evet haklısın'
'Gördün mü? Az önce içinde olan beni öldürme isteği yok olup gitti ve bunu sadece konuşarak hallettik herhangi bir zorlama ya da büyü olmadan işte herkes bunu yapabilse hiçbir sıkıntı olmazdı.'
'Konuşarak çözülemeyecek şeyler de vardır'
'Sizin için öyle olmalı ki savaşıyorsunuz ama benim için öyle değil benim ideallerim farklı'
'O zaman neden gri cadıya hizmet ettin'
Aria Gri Cadı ismini duyunca bakışları keskinleşti.
'Ona hizmet etmekten çok onu anlamak için onunla beraberdim'
'Siz savaşmadınız mı? '
'Evet savaştık ama bunu isteyen o Avcıydı'
'Sonunda kaybettiniz'
'Hmmmmmmmm, evet kaybettik'
Aria sağ elini kaldırıp evi işaret ederek sözlerine devam etti.
'Bu kadar konuşma yeter büyücü git biraz şu evde dinlen senin için güzel planlarım var'
'Ne gibi?'
'Benim için şapka yapmanı istiyorum'
'Ha? O nereden çıktı şimdi?'
'En başından beri bunu konuşuyoruz'
'Ne?'
'Evet duyduğun gibi'
'Sen delirmişsin'
'Sende çıldırmak üzeresin'
'Ben iyiyim'
'Benim değerli çılgın şapkacım olacaksın ve sonsuza kadar benim için şapka yapacaksın tabi bir de beyaz tavşan için'
'Ne? Tavşan için mi?'
'Her neyse beyaz tavşanı izle sana işi öğretecek'...
Devam Edecek
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..